Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1043 E. 2022/1196 K. 31.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 31/05/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/12/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – …
2- … – …
3- … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVACILAR : 4- … – …
5- … –
6- … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 1- … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 2- … – …
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. … – …
DAVALI : 3- … – …
VEKİLİ : Av. … –

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

İSTİNAF KARAR TARİHİ : 31/05/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 31/05/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …’ın kullandığı, davalı …. İletişim ….’in maliki olduğu ve diğer davalı ….’nin sigortaladığı …. plakalı aracın 24.02.2018 tarihinde …’ın kullanmakta olduğu …. plakalı araca çarpması sonucu …’ın vefat ettiğini, müteveffanın müvekkilleri …’ın eşi, … ve …’ın babası, diğer müvekkiller … ve …’ın oğlu olduğunu, kaza neticesinde ölenin oğlu … ve bir diğer müvekkili ölenin kız kardeşi … basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığını, …’ın gözünden ameliyat olduğunu ve neticesinde kendisine 45 gün istirahat verildiğini, kaza nedeniyle davalı araç sürücüsü …. hakkında Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası ile taksirle ölüme neden olma suçundan dava açıldığını, Davalı ….’ın tam ve asli kusurlu olarak kazaya sebebiyet verdiğini, davalı sürücünün çok süratli bir şekitde hızını dahi düşürmeksizin ve “DUR” işaret levhasına uymaksızın tali yoldan ana yola girdiğini ve seyir halinde olan müvekkillerin yolculuk ettiği araca çarptığını, kaza neticesinde bir takım müvekkillerinin desteği …’ın vefat ettiğini, ölenin eşi müvekkili …’ın BTM ile giderilebilir, ölenin oğlu … ve ölenin kız kardeşi bir diğer müvekkil … ise BTM ile giderilemeyecek şekilde yaralandığını, kaza sonrası alınan adli muayene raporuna göre de kazaya tam kusurla şebebiyet veren …’ın 0,59 promil alkollü olduğunu, soruşturma aşamasında incelenen güvenlik kamerası kayıtları ve aldırılan bilirkişi raporu neticesinde davalı … ‘ın taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçunu işlediğini, müteveffa ile birlikte yolculuk eden diğer müvekkillinin de alınan ifadelerinde kendilerinin normal bir hız ile seyir ettikleri sırada bir anda tali yoldan ana yola giren davalı … ‘ın kullandığı aracın araçlarına sürücü kapısı tarafından çarptığını beyan ettiklerini, kaza nedeniyle müvekkillerinde büyük manevi ve maddi kayıplar olduğunu, olayın yaşanması ile tüm aile fertleri açısından telafisi imkânsız bir acı yaşanmasına sebep olunduğunu, davalılar tarafından bu zamana kadar aileye yardımcı olunmadığını, taziye de dahi bulunulmadığını, müvekkili … hayat arkadaşı, eşi, dostu, arkadaşı …’ı kaybettiğini ve yapayalnız kaldığını, bu elim kazada hayatını kaybeden …’ın yokluğu daha çok küçük yaşta olan çocukları bakımından da büyük elem ve ıstıraba neden olduğunu, ölenin anne ve babası diğer müvekkillerimiz … ve …’ın ise tek erkek evlatlarının kaybına uğradıklarını, ölenin kız kardeşi …’ın ise abisini kaybetmekle birlikte kazada göz bölgesinden ağır yaralandığını ve ameliyat olmak zorunda kaldığını, yaşının da genç olduğunu ve ameliyat neticesinde göz çevresinde kalıcı iz kalmasından oldukça endişe ettiğini, görme kaybı olduğunu, kendisine 45 gün yatakta istirahat rapor verildiğini, bu süreçte eğitimine de ara vermek zorunda kaldığını, müvekkillerinin çektiği ıstırabın hiçbir şekilde telafisi ve tazmininin imkânı olmadığını, ölenin eşi müvekkil … için 30.000 TL, ölenin oğlu müvekkil … için 20.000 TL, ölenin diğer oğlu … için 20,000 TL, ölenin babası … için 10.000 TL ve ölenin annesi … için 10.000 TL ve kazada yaralanarak gözünden ameliyat olan ölenin kız kardeşi … için 10.000 TL manevi olmak üzere toplam 100.000 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalı … şirketi hariç diğer iki davalıdan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettikleri, destekten yoksun kalma tazminatı yönünden müteveffa hayatta iken her işini kendisi yapabilen, evin pazar ve market ihtiyaçlarını tek başına yapan, eczaneye gidip ilaç alan kısacası evin tüm ihtiyaçlarını gideren ve eşi olan müvekkili …’a hiçbir iş bırakmadan ona maddi ve manevi olarak en büyük destek olan kişi olduğunu, …’ın kendisine her anlamda destek olan hayat arkadaşının büyük acısının yanı sıra maddi anlamda da ciddi bir kayıp yaşadığını, … maddi hiçbir gelirinin bulunmadığını, ölenin çocukları … ve …’nin de bu elim kaza neticesinde babalarmın desteğinden bir ömür boyu yararlanamayacaklarını, ölenin anne babasının da tek oğullarının kaybı ile hayatlarındaki en büyük destekçilerini, tek erkek evlatlarını kaybettiklerini, müteveffanın ölümünden önce BOTAŞ Boru Hatları İle ….’de çalıştığını, net maaşının 3480 TL olduğunu, bu kaza ile ölenin eşinin, çocukları ve anne babası olan müvekkillerinin maddi kayıplarının fazla olduğunu, bu nedenle şimdilik, ölenin eşi müvekkil …. için 10.000 TL, ölenin oğlu … için 10.000 TL, ölenin diğer oğlu … için 10.000 TL, ölenin babası … için 5.000 TL, ölenin annesi … için 5.000 TL toplam 40.000 TL maddi tazminatın faiziyle birlikte her üç davalıdan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettikleri, müvekkillerinden …’ın söz konusu trafik kazasında basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığını, -kaza neticesinde orbita tabanında kırık meydana geldiğini ve hemen ameliyata alındığını, düzenli olarak özel araçla kontrol için hastaneye götürüldüğünü, kaza nedeniyle, ölenin eşi olan müvekkilimizin maddi kayıplarının, tedavi, bakım ve yol giderleri olduğunu, ölenin kız kardeşi müvekkil … için 1.000 TL maddi tazminatın faiziyle birlikte her üç davalıdan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettikleri, davalı … şirketine 09.04.2018 tarihli dilekçemiz başvurduklarını, başvurunun 13.04.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, kendilerine herhangi bir ödemede bulunulmadığını, …’ı kaybeden Ölenin eşi, müvekkilimiz … için 10.000 TL, ölenin oğlu … için 10.000 TL, ölenin diğer oğlu … için 10.000 TL, ölenin babası … için 5.000 TL, ölenin annesi … için 5.000 TL ve ölenin kız kardeşi olmakla birlikte aynı kazada yaralanan ve gözünden ameliyat olmak zonunda kalan diğer müvekkilleri … için 1000 TL olmak üzere toplam 41.000 TL maddi tazminatın her üç davalıdan Müşterek ve müteselsilen tahsiline, ölenin eşi … için 30.000 TL, ölenin oğlu müvekkilimiz … için 20.000 TL, ölenin diğer oğlu … için 20.000 TL, ölenin babası … için 10.000 TL ve ölenin annesi … için 10.000 TL ve kazada yaralanarak gözünden ameliyat olan ölenin kız kardeşi … için 10.000 TL olmak üzere toplam 100.000 TL manevi tazminatın davalı … şirketi hariç diğer iki davalıdan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettikleri görülmüştür.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın dilekçesinde müvekkilinin kusurundan dolayı kazanın meydana geldiğini ve müvekkilinin kaza esnasında alkollü olduğunun bildirildiğini fakat ne ceza davasında ne de şuan bu davanın görüldüğü asliye ticaret mahkemesinde müvekkilin tam ve asli kusurlu olduğu hususunda herhangi bir rapor veya delil bulunmadığını, soruşturma aşamasında alınan kusur raporu hatalı ve eksik olduğunu ve taraflarınca kabul edilmediğini, kovuşturma aşamasında kaza mahallinde keşif yapılacak olup kusur oranları yeniden belirleneceğini, müteveffanın ve araçta bulunanların kemerlerini takıp takmadıklarının tespiti, müteveffanın oğlu davacı …’ın ön koltukta annesinin kucağında olup olmadığının tespiti, müvekkilin ve davacıların araçlarının hızlarının tespiti, müvekkilin alkol oranının kazaya sebebiyet verecek kadar yüksek olup olmadığının tespiti gibi hususların henüz yerine getirilmediğini, Konya … Ağır Ceza Mahkemesi … E. Sayılı dosyasında ceza yargılaması devam ettiğini, müteveffanın otopsi raporundan müteveffa kemer takmayarak kazanın neticelerinin ağırlaşmasına sebebiyet verdiğini, yine müteveffanın oğlu davacı …’ın kaza anında ön koltukta annesinin kucağında oturup oturmadığının da tespitini talep ettiklerini, müvekkilinin bir tane bira içmesine karşın alkol promil oranının 0,59 çıkması hayatın olağan akışına aykırı bir durum olduğunu, müvekkilinin belirtilen miktarda tazminatı ödemesinin mümkün olmayacağını, herhangi bir gelirinin olmadığını, açılan davanın reddini talep etmişlerdir.
Davalı ……… İletişim …. vekilinin cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın müvekkili firma yönünden mesnetsiz olup reddine karar verilmesi gerektiğini, davalılardan …’ in dava konusu trafik kazası esnasında sürücüsü olduğu … plakalı aracın müvekkili firma adına kayıtlı olduğunu, müvekkili firmanın faaliyetleri yürüten ve bu alanda ticari faaliyet gösteren bir firma olduğunu, uzun süreli kiralama veya rehni gibi hallerde kiracının, ariyet veya rehin alan kişi olduğunu, 2918 Sayılı Kanunun 3. Maddesi gereğince Uzun süreli kira sözleşmelerinde kiracı işleten sıfatını kazandığını, davalılardan …’ın kazaya karışan … plakalı aracı 26.09.2017 tarihinde müvekkil firmadan kiralamış olup, o günden bu tarihe kadar kiralık olduğunu, mevcut durum sebebiyle müvekkil firma ile davalı … arasında uzun süreli kiralama ilişkisi mevcut olup, işleten sıfatı kiracı-davalı ….’ a ait olduğunu, açılan davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
Davalı … Şirketi Vekili Cevap dilekçesinde özetle; davacının belirtmiş olduğu aracın müvekkili şirket nezdinde sigortalı olmadığını, açılan davanın reddinin gerektiğini, aracı kiraladıkları için sorumluluklarının bulunmadığını, davacı yanın şirkete tazminat talebiyle yaptığı başvuru üzerine şirketleri nezdinde … numaralı hasar dosyası açıldığını, dosyaya sunulan belgeler incelendiğinde araç sürücüsünün … ve sigortalı araç işletenin …. olduğunun tespit edildiğini, ceza dosyasında …’ın aracının uzun süreli olarak kiraladığının tespit edildiğini, sigortalının kusuru ve sorumlu olmadığından trafik sigorta poliçesi olarak taraflarınca da sorumlu olmayacağını aracın uzun süreli kiralık olarak kuallanılması durumunda işletenin değişikliği olacağı hususunun da açık olduğunu, sürekli maluliyet tespiti yapılana kadar geçici iş göremezlik zararından ve bakıcı giderinden sorumluluklarının bulunmadığını, kendilerinden talep edilecek faiz türünün yasal faiz olacağını, açılan davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalılar aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açmış, davalılar yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir.
Konunun 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, KTK 3/3 maddesinde” İşleten : Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” hükmü bulunmaktadır. KTK.85. Maddesinde; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, yine KTK’nın 85/5. Maddesinde “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi Sorumludur.” ile KTK’nun 92.maddesinde;”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi );”Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceğinin düzenlendiği görülmüştür.
….’ın kullandığı, ….’in maliki olduğu ve ….’nin sigortaladığı …. plakalı aracın 24.02.2018 tarihinde …’ın kullanmakta olduğu … plakalı araca çarpması sonucu …’ın vefat ettiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Ayrıca konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında sırasıyla; davacı murisi sürücü …’ın kusursuz olduğu, davalı sürücü ….’ın ise %100 oranında tam kusurlu olduğu, davacı …’ın geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararının olmadığı, sürekli sakatlık devresinde uğradığı maddi zararının 50.605,15 TL, bakıcı giderinden doğan maddi zararının ise 4.352,73 TL, kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının ise 2.000 TL olduğu ….’ın destekten yoksun kalma zararının 227.389,17 TL, …’ın 69.514,76 TL, …’ın 79.691,49 TL, …’ın 94.129,36 TL, …’ın 127.217,47 TL olduğu, …’ın destekten yoksun kalma zararının kalmadığı, …’ın 65.488,59 TL, …’ ın destekten yoksun kalma zararının 74.096,41 TL olduğu, …’ın destekten yoksun kalma zararının 74.407,56 TL, annesi …’ın destekten yoksun kalma zararının ise 101.365,53 TL olduğu bildirilmiştir.
Davacı … (Salar) yargılama sırasında evlenmiştir.
Mahkememiz dosya kapsamı dosyadaki tüm bilgi, belge, deliller ile bilirkişi raporları ve emsal nitelikteki Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları, Konya BAM 3. HD’nin 2018/60 E, 2019/3 K, ve aynı dairenin 2020/964 Esas, 2021/63 K, sayılı 28/01/2021 tarihli ilamları, Yargıtay 17. HD’nin 24/02/2021 tarihli 2019/3292 Esas, 2021/1848 Sayılı ilamı, Yargıtay 4. HD’nin 2021/3089 Esas, 2021/3441 Karar ile 22/06/2021 tarihli ve Yargıtay 4. HD’nin 2021/14845 Esas, 2021/2469 K sayılı ilam da değerlendirildiğinde: maddi tazminatlar açısından mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre davanın kısmen kabul kısmen reddine ayrıca davalı … uzun süreli kira sözleşmesinden kaynaklı işleten sıfatlarının olmadığını iddia etmişlerse de, bu iddianın değerlendirilmesinde kira ilişkisi olması halinde; işletenin kayıt maliki mi kiracı mı sorumlu olacaktır? bu konuda öğreti ve Yüksek Yargıtay uygulamalarına baktığımızda kiracının işleten kabul edilebilmesi bir takım şartların varlığına bağlıdır, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet olması, ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması şartları aranmaktadır, ( Yargıtay HGK’nın 06/03/2002 tarih, 2002/11-71 E, 2002/141 K sayılı ve 24/03/2004 tarih, 2004/10-165 E, 2004/171 K sayılı kararlarında ilke olarak; sicilde malik görünen kişi karine olarak aracın işleteni sayılmaktadır, bunun sebebi trafik kazasından sorumlu olan şahsın kolayca belirlenmesi ve zarar görenin zararının en kısa sürede giderilmesini sağlamaktır. Belirtmek gerekir ki sicilde malik görünen kişi her zaman aracın işleteni olmayabilir bu durumda araç sahibi aracın üzerinde fiili hakimiyeti bulunmadığı, araç için bir başkasının harcamalarda bulunduğunu veya araç üzerindeki ekonomik çıkarın bir başkasına ait olduğunu, işleten sıfatının bulunmadığını kanıtlayabilirse SORUMLULUKTAN KURTULABİLİR) uzun süreli kira sözleşmesinin ne kadar sürede uzun süreli kira sözleşmesi olacağı konusunda “öğreti ve Yargıtay Kararlarında da yeknesaklık yoktur, doktrin üç günden fazla süreli kiraları uzun süreli sayabilir, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 7 günlük kira sözleşmesinin uzun süreli olmayacağını kabul etmiş, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 30 ar günlük süreler ile kiracıların işleten olduğunu kabul etmiş, diğer dairelerde bu dairenin daha uzun süre olması gerektiği görüşü vardır, Yüksek Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 3 aylık kira sözleşmesi ile aracı devreden kişinin işleten olduğunu kabul etmiştir, Yargıtay 17. HD’nin üç aylık kiralamanın uzun süreli olabileceği yönünde karar vermiştir, Yargıtay 1 yıl süreli kira sözleşmelerinin uzun süreli olduğunda tereddüt etmemektedir.” “Yargıtay uzun süreli kira sözleşmesinin işleten sıfatını devredebilmesi için 3. Kişileri bağlayabilecek biçimde güçlü kanıtlara bağlanmasını aramaktadır, bu nedenle sözleşmenin noterde yapılması veya adi sözleşme ise diğer bir takım deliller ile desteklenmiş olmasını aramaktadır.” (KTK’ya Göre Hukuki Sorumluluk Tazminat Sigorta ve Rücu Yayınları 9. Baskı Hasan Tahsin Gökcan kitabından sayfa 40-42 arasından alınmış bilgidir). Mevzuat gereği motorlu araçlar tescile tabidir, bu durumda kaydi malik işleten konusunda kesin bir karine değilse de onun kim olduğunu tespit eden güçlü bir kanıttır, diğer taraftan kaydi malik mutlak işleten değildir, kaydi malik olmasa bile üçüncü kişiler işleten olabilir, zira bu durumu engelleyici amir bir yasal düzenleme yoktur, kira sözleşmesinin 3. Kişiler yönünden hukuki sonuç doğurması için resmi şekilde yapılması gerektiği yönünde Yüksek Yargıtay Kararları da vardır, tüm bu açıklamalar ışığında bir kuşku olması halinde kaydi malikin işleten olduğu sonucuna varılmalıdır. Somut olayımızda ise üç gün süreli ve 1 yıl süreli adi yazılı iki tane araç kiralama sözleşmesi olduğu ve ibraz ettiği, başlangıç tarihlerinin aynı olduğu, bitiş tarihlerinin farklı olduğu ( 26/09/2017 başlangıç 29/09/2017 ve 26/09/2017-26/09/2018) adi yazılı araç kiralama sözleşmesinin uzun süreli olduğu hususu Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere (vergi beyanı, ödeme belgeleri, KABİS’e yazılan müzekkere cevabında diğer davalı … kendisinde kira sözleşmesinin olmadığını beyan etmiştir, diğer taraftan davalı … diğer yan delillerle de fatura vergi beyannamesi, KABİS kayıtları vs) iddiasını ispat edememiştir. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde dosya kapsamı ve diğer deliller de değerlendirildiğinde için bu yöndeki savunmaya itibar edilmemiştir. Davalı … nin uzun süreli kiralayan sıfatının bulunmadığı, bir başka ifade ile işleten sıfatının devam ettiği, sonuç ve kanaati ile diğer davalı ile müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmakla, yine mahkememize kazandırılan bilirkişi raporuna göre davacının geçici iş göremezlik tazminatı bulunmadığından reddine karar verilmiş, ayrıca destekten yoksun kalma tazminatı yönünden bilirkişi raporları, yargılama sırasında davalı … şirketi destekten yoksun kalma tazminatlarına ilişkin davacılara ödemede bulunduğundan garametten hesaplama yaptırılmış olup nihai olarak iş bu rapor dikkate alınarak hüküm tesis edilmiş olup, davacı vekilleri her ne kadar değer artırım dilekçesindeki meblağları talep etmişlerse de (sigorta şirketi dışındaki davalılardan) bu durum ödemenin hiç yapılmamış gibi olacağı başka bir ifade ile kısmi tekerrür ödemeye neden olacağından bu yöndeki taleplere itibar edilmemiş, garametten hesapta ödemeden kaynaklı (yargılama sırasında) davacı … ‘a (eşi) destekten yoksun kalma tazminatı çıkmadığından karar verilmesine yer olmadığına hükmetmek gerekmiş olup, davacılar vekilleri değer artırım dilekçesinde ve sonraki beyanlarında yasal faiz talep ettiklerinden (taleple bağlı kalınarak HMK 26. Maddesi) yasal faize hükmedilmiş olup, (ayrıca ödemenin yargılama sırasında yapıldığından kabul edilmeyen miktar üzerinden ödeme nedeniyle Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2016/17582 Esas, 2019/7745 K, 18/06/2019 tarihli emsal kararı da dikkate alınarak davalılar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair emsal karar da bulunduğundan davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiştir) aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
Ayrıca manevi tazminat bakımından ise davacılar …, , …, …, …, …’ın murisi …’ın 24.02.2018 tarihinde geçirmiş olduğu kaza nedeniyle vefat ettiğini, bir kısım davacıların oğlu, bir kısım davacıların annesi, babası ve …’ın, eşi …’ın kullanmakta olduğu … plakalı aracın karıştığı kaza sonucu vefatı nedeniyle yaşanan elim olay neticesinde tüm murislerinin zor günler geçirdiğini, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, haksız eylemin ağırlığı, kusur durumu ve diğer hususlar dikkate alınarak aynı zamanda “hükmedilecek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), “hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebi ile duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde bulundurularak hak ve nesafet çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır, zira TMK’nın 4. Maddesinde kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre takdir edeceği öngörülmüştür.( Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar) anılan emsal kararların da dikkate alınması ve Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar yine HGK’nın 23/06/2004 tarihli, 13/291-370 sayılı kararında “22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır” şeklinde hüküm geçtiği görülmekle davacıların, davasının kısmen kabul kısmen reddi ile ayrıca anılan emsal kararlar olay tarihi ile karar tarihi arasındaki geçen süre de dikkate alınarak mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. ” şeklinde davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; maddi tazminatlar bakımından; davacı …’ın davalılar aleyhine açtığı, maddi tazminat davasının kısmen kabul, kısmen reddi ile sürekli sakatlık nedeniyle 50.605,15 TL, bakıcı giderleri nedeniyle 4.352,73 TL kaçınılmaz tedavi giderleri nedeniyle 2.000 TL olmak üzere toplam 56.957,88 TL nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp (davalı … şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı ve temerrüt tarihi olan 26.04/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte, diğer davalılar yönünden olay tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte olmak kaydı ile) alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı baba …’ın davalılar …, … aleyine açtığı destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle 94.129,36 TL talep edilmişse de yargılama sırasında davalı … şirketi tarafından ödeme yapıldığından bakiye 74.407,56 TL’nin davalılar … ve …’nden kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp, davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı anne …’ın davalılar …, … aleyhine açtığı destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle 127.217,47 TL talep edilmişse de yargılama sırasında davalı … şirketi tarafından ödeme yapıldığından bakiye 101.365,53 TL nin davalılar … ve …’nden kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Davacı oğlu …’ın davalılar …, … aleyhine açtığı destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle 69.514,76 TL talep edilmişse de yargılama sırasında davalı … şirketi tarafından ödeme yapıldığından bakiye 65.488,59 TL’nin davalılar … ve …’nden kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı oğlu …’ın davalılar …, … aleyhine açtığı destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle 79.691,49 TL talep edilmişse de yargılama sırasında davalı … şirketi tarafından ödeme yapıldığından bakiye 74.096,41 TL nin davalılar …, …’nden kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı eş … (…)’ın davalılar …, … Aleyhine açtığı destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle 227.389,17 TL talep edilmişse de yargılama sırasında davalı … şirketi tarafından ödeme yapılmakla bakiye destekten yoksun kalma tazminatı kalmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, davacıların, davalı … aleyhine açtıkları destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle yargılama sırasında, ödendiği taraf vekillerinin beyanından anlaşılmakla, davalı … şirketi (… Sigorta yönünden) karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminatlar bakımından; Davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; davacı … (…) (eşi)’ın davalılar …, … aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 25.000,00 TL nin kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan alınıp davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı …’ın (oğlu) davalılar…., … aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 20.000,00 TL nin kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılar …., …’nden tahsili ile davacıya verilmesine, davacı …’ın (oğlu) davalılar …, … aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 20.000,00 TL nin kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılar …, …’nden tahsili ile davacıya verilmesine, davacı …’ın (baba) davalılar …, … aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 10.000,00 TL nin kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılar …., …’nden tahsili ile davacıya verilmesine, davacı …’ın (anne) davalılar …, … aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 10.000,00 TL nin kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılar …, …’nden tahsili ile davacıya verilmesine, davacı …’ın (kız kardeşi) davalılar …, … aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 5.000,00 TL nin kaza tarihi olan 24/02/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılar …, …’nden tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar …, … ve … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; somut olayda davacı müvekkili …’ın abisini kaybettiğini, bu nedenle aylarca üzüntü duyduğunu, müvekkilinin halen tam olarak iyileşemediğini, kazaya bağlı olarak ağır yaralanması sonucunda günlük hayatında zorluk yaşamaya devam ettiğini ve bu durumun psikolojisini etkilediğini, bu hususların dikkate alınmayarak hatalı ve hukuka aykırı şekilde müvekkili … bakımından 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiğini, Yerel Mahkemece maddi tazminat tutarına ilişkin verilen kararın da hukuk ve hakkaniyete aykırı olduğunu, müvekkili … lehine 94.129,36 TL ve davacı müvekkili … lehine 127.217,47 TL destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar …, … ve … sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; diğer davacılar vekili Av. …’e kendisini ve çocukları adına aslen vekalet vermediğini, yapılan bu işlemlerin hükümsüz olduğunu ve geçersiz sayılması gerektiğini, kendisinin ve çocukları adına yapılan hesaplamaların geçersiz sayılması gerektiğini, bilirkişi tarafından ….nin toplamda 320.036,60 TL ödenmesi gerekirken …’un 245.706,00 TL ödeme yaptığını, bunun haricinde bir ödemenin yapılmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu olayda müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkili firma ile davalı … arasında uzun süreli kiralama ilişkinin mevcut olduğunu, işeten sıfatının kiracı davalı … ‘a ait olduğunu, yerel mahkemece buna ilişkin savunmalarına itibar edilmediğini ve müvekkili firmayı maddi ve manevi tazminattan sorumlu tutulduğunu, yerel mahkemede yargılamanın devam ettiği süreçte davacı tarafça davalılardan … hakkındaki davadan feragat edildiğini, halefiyet ilkesi gereğince müvekkili firmanın da bu feragatten yararlandığını, bu nedenle müvekkili yönünden de feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, 18/10/2021 tarihli aktüerya raporunda davacılardan …ın destekten yoksun kalma tazminat bedelinin 47.754,88 TL olarak hesaplandığını, sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme miktarının 187.183,85 TL olduğunu, davacılardan ….’a destekten yoksun kalma tazminat bedeli olarak fazladan 139.428,97 TL ödeme yapıldığını, bu bedelin halefiyet ilkesi gereği müvekkili firmanın ZMM sigortası kapsamında ödendiğini, müvekkili firma aleyhine hükmedilecek tazminatın ödenmesinde ….’a fazladan yapılan bu ödemenin müvekkilinin sorumlu olduğu bedelden tenzil edilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni ve davacı asil ve vekili ile davalı vekilinin iddiaları yönünden yapılan incelemede;
İDM ce meydana gelen kazanın 01/06/2015 tarihinden sonra olması nedeniyle 01/06/2015 tarihli genel şartlarda belirtilen usule göre hesaplama yapılıp karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ne var ki AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde hükme esas olan davacı … için düzenlenen 03/01/2020 ve diğer davacılar için düzenlenen 17/03/2020 tarihli raporlara göre TRH 2010 ve 1,8 teknik faiz uygulanmıştır.
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alınan aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.itiraz yerindedir
Davacı …. ‘ın istinafı yönünden
Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin, yaşamaları muhtemel süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırmak suretiyle yapabileceği yardım tutarının, peşin olarak ve toptan ödetilmesinden ibarettir. Destekten yoksun kalma zararının tespiti gelecekte meydana gelecek bir zararın tespiti niteliğinde olduğu için, matematiksel bir kesinlikle tespit edilmesi mümkün değildir. Zararın tespitinde, fiili karinelere hal ve şartların icabına, ölen destek ile destekten yoksun kalan arasındaki ilişkiye dayanılarak, gelecekte meydana gelecek zarar hakkında tahmin yapılacaktır. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, destekten yoksun kalan kimsenin bakım ihtiyacını gidermek olduğundan, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümü yüzünden elde ettiği veya gelecekte elde etmesi kuvvetle muhtemel olan yararlarının, zararlardan indirilmesi gereklidir. Eğer, zarardan bu indirimler yapılmazsa, destekten yoksun kalanın mal varlığında, desteğin ölümünden önceki haline göre zenginleşme meydana gelir ki, bu da destekten yoksun kalma tazminatının öngörülüş amacına aykırıdır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken dul kalan eşin yeniden evlenme ihtimali, hesap tarihindeki yaşı üzerinden Askeri Yüksek İdari Mahkemesi tarafından kullanılan yeniden evlenme şansı tablosuna göre belirlenmektedir. Bu tabloya göre dul kalan eşin onsekiz yaşından küçük her çocuk için yeniden evlenme ihtimalinden beş puan indirilmektedir.
Oysa somut olayda dul kalan eyin evlenme ihtimali olay tarihine göre hesaplamıştır.. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken dul kalan eşin yeniden evlenme ihtimali, hesap tarihindeki yaşı üzerinden hesaplamalıdır.Davalının itirazı bu açıdan yerindedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2018/4741 esas 2019/9838 karar sayılı ilamı
Davacı …’ın diğer istinafları açısından
Davalı … tarafından 16/12/2019 tarihli dilekçe ile … numaralı hasar dosyası açılarak davacılar …’In vefatı sonucunda …, … ile …’ın destekten yoksun kalma tazminatı sebebiyle 360.000 TL asıl alacak olmak üzere ferileri dahil 403,741,00 TL üzerinden sulh olunduğuna dair dilekçe gönderildiği görülmüştür. Sulh protokolü incelendiğinde davacı …’ın vekilinin … olduğu,tevkile ve ahzu kabza yetkili olduğu,bu vekalet dayanarak yetki belgesi vererek Av….’i tazminatın tahsili için görevlendirdiği paranın söz konusu vekile ödenmesinde hukuka aykırı yön olmadığı,vekalet ilişkisinin kötüye kullanılmasının ve bu nedenle kendilerine eksik ödeme yapıldığının dava konumuz dışında olduğu anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Davalı vekilinin husumetin kendine yönetilemeyeceği işleten sıfatına haiz olmadığı ,faiz başlangıcının yanlış hesaplandığı istinafı açısından ;
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir.
Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Somut olayımızda ise üç gün süreli ve 1 yıl süreli adi yazılı iki tane araç kiralama sözleşmesi olduğu ve ibraz ettiği, başlangıç tarihlerinin aynı olduğu, bitiş tarihlerinin farklı olduğu (26/09/2017 başlangıç 29/09/2017 ve 26/09/2017-26/09/2018) adi yazılı araç kiralama sözleşmesinin uzun süreli olduğu hususu Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere (vergi beyanı, ödeme belgeleri, KABİS’e yazılan müzekkere cevabında diğer davalı … kendisinde kira sözleşmesinin olmadığını beyan etmiştir, diğer taraftan davalı …. İletişim … LTD ŞTİ diğer yan delillerle de fatura vergi beyannamesi, KABİS kayıtları vs) iddiasını ispat edememiştir.
Davalı … LTD, ŞTİ nin uzun süreli kiralayan sıfatının bulunmadığı, bir başka ifade ile işleten sıfatının devam ettiği, sonuç ve kanaati ile diğer davalı ile müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmakla, itiraz yersizdir.
Davalı vekilinin feragat beyanının kendilerine de sirayet etmesi gerektiği istinafı
6098 Sayılı TBK’nun “Borcun Sona Ermesi” başlıklı 166. maddesinin 3.bendinde “alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır” hükmü ve 168. maddesinin 2. bendinde “alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır” hükmü düzenlenmiştir.
Davacı taraf tam teselsülde olduğu gibi, zararının tümünün tazminini müteselsil borçluların hepsinden isteyebileceği gibi, birisinden de isteyebilir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 145. Maddesi (T.B.K. 166. md.) hükmüne göre, sorumlulardan birinin zararı ödemesi halinde, diğerleri bu oranda borçtan kurtulurlar. Ancak müteselsil borçluların borçtan tamamen veya kısmen kurtulabilmeleri, alacaklının bilfiil tatmin edilmiş olması halinde söz konusudur. Bunun aksinin kabul edilebilmesi için ya alacaklının teselsülden açıkça feragat etmiş olması yahut da böyle bir feragatin durumdan kesin olarak anlaşılması lazımdır. Yine, Borçlar Kanunu’nun 147. Maddesinde (T.B.K. 166.), rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin ödediği miktar oranında alacaklının haklarına halef olacağı ve alacaklının diğerleri zararına, müteselsil borçlulardan birinin durumunu iyileştirdiği takdirde bu fiilin neticelerini şahsen tahammül edeceği düzenlenmiştir.
Somut olayda; davacılar vekili tarafından, zarardan müteselsilen sorumlu olan araç maliki, sürücü ve araç sigortacısına karşı dava açılmış; dava devam ederken davacılar vekili tarafından davalı … şirketi borçtan tamamen ibra edilmiştir.
Davalı … şirketi 2918 sayılı KTK’nun 85. maddesinde düzenlenen işletenin hukuki sorumluluğunu poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere üstlenmiştir. Davalı … şirketi nezdinde kaza tarihini kapsayacak şekilde ZMSS poliçesi düzenlenmiş olup, poliçede kişi başına ölüm ve sakatlık teminatının 360.000,00 TL olarak gösterilmiştir.
Yukarıda da belirtildiği üzere Müteselsil borçlulardan birinin zarar görenin zararını ödemesi oranında diğer borçlular borcundan aynı oranda kurtulurlar. TBK’nun 166. maddesi (BK’nun 145. maddesi) “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır” hükmünü içerir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/15947 Esas, 2018/6756 Karar)
Davacıya ZMMS sigorta şirketi tarafından tazminat ödenmiş, davacıların bu ödemeyi kabul ederek davalı … şirketi hakkındaki davadan feragat etmiş olmasına göre, yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin feragat beyanı poliçe limitiyle sınırlı olarak diğer davalılara da sirayet edecektir. NE VARKİ ZARARIN TEMİNAT LİMİTİNDEN FAZLA OLMASI HALİNDE İŞLETEN VE SÜRÜCÜNÜN SORUMLULUĞU DEVAM ETMEKTEDİR İTİRAZ YERSİZDİR.
Davalı vekilinin davacılara fazla ödenen miktarın mahsup edilmesi gerektiği istinafı
Keza 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 139. maddesi uyarınca, iki kişi karşılıklı olarak bir miktar parayı veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki tarafın her biri borcunu alacağı ile takas edebilir. Takas borcu sona erdiren nedenlerden biridir.
Kanun takas için bir irade açıklaması aramaktadır. Takası gerçekleştirmek için irade açıklamasına takas beyanı denir. Bu beyan bir taraflı bir hukuksal işlemdir. Bu işlem bir yenilik doğuran hakka dayanır. Tarafların biri, borcu ile alacağını takas ettiğini karşı tarafa bildirerek, bu hakkını kullanmış olacaktır. Takas hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bir haktır. Borçlunun takas hakkını kullanma isteğini, alacaklıya bildirmesi gerekir. Takas bir sözleşme olmadığı içi karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Takas aynı zamanda borcu sona erdirdiği için bir tasarruf işlemidir. Bu nedenle, borçlu takas edilecek alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmalıdır.
Takas, karşılık dava olarak ileri sürülebileceği gibi, defi olarak da ileri sürülebilir.
Davalı sigortaca fazla ödenen bu miktarın takas veya mahsup edilmesine dair hiçbir talep ve savunmasının bulunmadığı, bu durumun ancak davalı tarafça açılacak ayrı bir davanın konusunu oluşturabileceği anlaşılmakta olup itiraz yersizdir.
Davacı … yönünden Manevi tazminatın az taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 0 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 3 ay olduğu gözetilip olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar …, … ve … vekili, Davacılar …, … ve …, Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu taraflara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davacı … tarafından yatırılan 3.630,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
8-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … tarafından yatırılan 275.000,00 TL teminat mektubu ile 96.920,00 TL nakit teminat tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
9-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davacı … tarafından yatırılan 3.700,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 31/05/2022

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.