Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1020 E. 2022/1038 K. 06.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 06/05/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/02/2022
NUMARASI : … Esas …. Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 06/05/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 09/05/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; 27.04.2017 tarihinde, sürücüsü ….’nın sevk ve idaresindeki ….. plakalı aracın yaya konumunda bulunan müvekkiline çarpması sonucunda yaralanmalı trafik kazası meydana geldiğini, kazaya karışan …. plakalı aracın sigortasının ve kaskosunun olduğunu, müvekkilinin kaza sonrası …. Hastanesi acil servisine kaldırıldığını, müvekkilinin bir ayı aşkın süre boyunca tedavi gördüğünü, ancak sağlık problemlerinin son bulmadığını, müvekkilinin kazadan sonra aylarca yürüyememiş tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldığını, bunun dışında müvekkilinin konuşma bozukluğu, yutma bozukluğu, göz sinirlerinde oluşan hasar sebebiyle görme bozukluğu, skar (el üzerinde)ve ortopedik ve psikolojik rahatsızlıklar gibi birçok sağlık problemi ile karşı karşıya kaldığını, müvekkilenen …. Hastanesi 15.02.2018 tarihli Engelli Sağlık Kurulu Raporu’na göre meslekte çalışma gücünü %66 oranında kaybettiğini, Ancak müvekkilinin maluliyeti sürekli bir raporla tespit edilmediğini, bu nedenlerle davalarının kabulü ile dava konusu kaza nedeni ile sosyal ve ekonomik yıkıma uğrayan müvekillerinin zararının bir nebze olsun giderilebilmesi için 20.000,00 TL geçici ödemenin yargılama sonunda hükmedilecek tazminattan mahsup edilmek üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili hususunda tensip ara kararı kurulmasına, Türk Ticaret Kanunu 1427. Maddesinde yer alan “Araştırmalar, 1446 ncı maddeye göre yapılacak ihbardan başlayarak üç ay içinde tamamlanamamışsa; sigortacı, tazminattan veya bedelden mahsup edilmek üzere, tarafların mutabakatı veya anlaşmazlık hâlinde mahkemece yaptırılacak ön ekspertiz sonucuna göre süratle tespit edilecek hasar miktarının veya bedelin en az yüzde ellisini avans olarak öder” hükmü uyarınca 20.000,00 TL. avansın yargılama sonunda hükmedilecek tazminattan mahsup edilmek üzere davalı sigorta şirketinden alınarak müvekkiline ödenmesine, trafik kazası sonucu sakatlanan müvekkilinin gerçek zararı belirlenebilir hale geldiğinde taleplerinin artırılmak üzere fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 4.000 TL geçici iş göremezlik, 5.000 TL bakıcı gideri ve 900 TL yol gideri 100 TL kazanç kaybı ve diğer maddi zararlar için olmak üzere toplam 20.000 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, müvekkillinin trafik kazası nedeniyle yaşadığı elem ve ızdırabın bir nebze olsun giderilebilmesi için 100.000,00 TL manevi tazminatın (sigorta şirketi için poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) kaza tarihinden itibaren davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesini talep etmiştir.
Davalılar …. ve …. vekilinin cevap dilekçesi ile özetle; Söz konusu kazaya ilişkin trafik kazasında, davacının yaya geçidi bulunmayan yoldan geçerken kazaya sebebiyet vermiş bulunduğu, davacının kaza tespit tutanağından da anlaşılacağı üzere, KKT madde 68 – 3/b ” Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidini ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır.” maddesini ihlal ederek kendi kusuruyla kazaya sebebiyet verdiğini, kaza sonrası müvekkilinin hemen ambulansı aradığını ve davacıyı hastaneye kaldırdığını, bu sebeple asli kusurlu tarafın davacının kendisi olduğunu, davacının birinci derecede asli kusurlu olduğunu, bu nedenlerle davacının tüm talepleri ile davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….. Vekili cevap dilekçesi ile özetle; Davada başvuru şartının yerine getirilmediğniden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini, sorumluluğa esas kusur oranlarının tespit edilebilmesi için konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılmasını, tazminat hesabının ZMS Sigortası Genel Şartları A.5/c maddesi ve ekinde yer alan esaslara göre yapılmasını, her durumda muaccel bir alacak oluşmadığı için müvekkili şirketin temerrüde düşmediği dikkate alınarak yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmamasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizin, T.C. Konya Bölge Adliye Mahkemesi yargı çevresinde olması sebebiyle, davacının cismani zararlarının tespiti noktasında T.C. Konya Bölge Adliye Mahkemesi .. Hukuk Dairesinin 20/10/2021 Tarih ve …. Esas-…. Karar sayılı ilamı emsal alınmış, ilgili ilamda ise;
“AYM iptal gerkçesinde vurgulandığı üzere aynı kaza ile ilgili olmak üzere işleten ve fiili yapan kişiye yönelik açılan dava ile sigortanın davalı olması durumunda uygulanacak Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)” denilmiştir.
Emsal alınan ilam gereğince; davacının maluliyet oranının tespiti Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine tespit edilmiş, davacının Muhtemel Yaşam Süresi; Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak belirlenmiş, muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem zararı hesaplanmıştır.
2.T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09/02/2021 Tarih ve 2020/2378 Esas-2021/554 Karar sayılı ilamında;
“6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Borcun sona ermesi” başlıklı 166. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 145. maddesinde); “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosya içeriğinden; davalı …. vekilinin 24/01/2020 tarihli dilekçesinde, davacı taraf ile aralarında 23/01/2020 tarihinde sulh protokolü düzenlendiğini ve anlaştıklarını beyan ederek temyizden feragat ettiği anlaşılmaktadır. Şu durumda; dosyaya temyiz aşamasında sunulan ve davacı ile davalılardan …. arasında yapıldığı anlaşılan 23/01/2020 tarihli sulh protokolünün diğer davalı Serik Tapu Sicil Müdürlüğü yönünden TBK’nın 166. maddesi (BK’nın 145. maddesi) uyarınca etkisi ve sonucu değerlendirilerek karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden verilen kararın bozulması gerekmiştir.” denilmiştir.
3.T.C. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi .. Hukuk Dairesinin 26/10/2018 Tarih ve …. Esas-….. Karar sayılı ilamında;
“Dava haksız fiil nedenine dayalı maddi tazminat talebine ilişkindir.
Dosya kapsamından tarafların yargılama sırasında sulh oldukları, sulh protokolünün dosyaya sunulduğu, tarafların talebi üzerine mahkemece sulh nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği görülmüştür.
HMK 315. Maddesine göre de sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkemece taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre, sulhe göre karar verilmesini istemezler ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
HMK’nın 315/1,c.2 hükmüne göre taraflar mahkemenin sulhe göre bir karar vermesini istemeyip sadece sulhün tespitini istemeleri halinde mahkeme sulhü tutanağa geçirerek karar verilmesine yer olmadığına biçiminde bir kararla davanın son bulduğunu tespit etmekle yetinir. Çünkü davanın sahibi taraflardır ve mahkeme onların talebinden fazlasına karar veremez. Tarafların sulhe göre karar verilmesini istememeleri davanın geri alınmasına da benzetilebilir.
Somut olayda dosyaya sunulan sulh sözleşmesinde belirtilen miktarın davacıya ödendiği, tarafların sulh protokolüne göre karar verilmesine dair bir talebinin bulunmadığı bu haliyle davanın konusunun kalmadığı gözetildiğinde verilecek kararın usule ilişkin bir nihai karar olması nedeniyle karar ve ilam harcının maktu olması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle,davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulüyle hükmün harç yönünden düzeltilmesine karar verilmesi gerekmiştir.” denilmiştir.
III.HÜKME ESAS ALINAN BİLİRKİŞİ RAPORLARI
A-KUSUR RAPORU
1-Dosya içerisinde yer alan 27/04/2017 Tarihli Kaza Tespit Tutanağının incelenmesinde; Davaya konu trafik kazası sebebiyle davacının asli kusurlu olduğu, davalı sürücünün ise tali kusurlu olduğu ifade edilmiştir.
2-Dosya içerisinde yer alan T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 08/07/2019 Tarihli kusur raporunda özetle dosya içerisinde yer alan olay anını gösterir kamera görüntüsü de nazara alınarak; Davaya konu trafik kazası sebebiyle davacının %70 oranında asli kusurlu olduğu, davalı sürücünün ise %30 tali kusurlu olduğu ifade edilmiş, hazırlanan bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli ve yöntemine uygun olduğundan hükme esas alınmasına karar verilmiştir.
B-MALULİYET RAPORU
1-Dosya içerisinde yer alan T.C. Adalet Bakanlığı 2. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 21/10/2019 Tarihli raporunda özetle; 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede davacının sürekli maluliyetinin %18.0 oranında olduğu, iyileşme(geçici iş göremezlik) süresinin 9 aya kadar uzayabileceği rapor edilmiş, hazırlanan bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli ve yöntemine uygun olduğundan hükme esas alınmasına karar verilmiştir.
2-Her ne kadar dosya içerisinde ….. Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Tıp A.B.D Başkanlığının 15/02/2019 tarihli bir başka maluliyet raporu bulunmakta ise de söz konusu raporun yukarıda ifade edilen emsal bölge adliye mahkemesi uygulamalarında benimsenen uygulamanın aksine Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre alınmış olması sebebiyle hükme esas alınmamıştır.
III.DEĞERLENDİRME VE NETİCE
A.MADDİ TAZMİNAT TALEPLERİ AÇISINDAN
Her ne kadar davacı dava dilekçesinde meydana gelen kaza sebebiyle mahrum kaldığını iddia edilen cismani zararları (geçici iş göremezlik dönemi, SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi gideri, sürekli iş göremezlik ve bakıcı gideri) talep ettiğini ifade etmiş ise de yargılama safahatında davacı vekilinin dosyaya ibraz etmiş olduğu “Sulh Protokolü ve İbraname” başlıklı belgeyle maddi zararları yönünden davalı sigortalı ile anlaştığı, ilgili protokolde davalı sigorta, araç sürücüsü ve sigortalı yönünden tüm maddi tazminat talepleri yönüyle anlaştığı, sulh ve ibra protokolünden açıkça ibra edilen miktar ve alacak taleplerinin diğer müteselsil borçlu davalılara da sirayet ettiği anlaşılmakla, yukarıda detayı verilen T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09/02/2021 Tarih ve 2020/2378 Esas-2021/554 Karar sayılı ilamı da emsal alınarak davacının maddi tazminat talepleri yönüyle açmış olduğu davasının 6100 sayılı HMK m. 315/1 maddesi gereğince konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi hususunda mahkememizde vicdani kanaat hasıl olmuştur.
B.MANEVİ TAZMİNAT TALEPLERİ AÇISINDAN
Yukarıda yapılan açıklamalar, hükme esas alınan bilirkişi raporları, emsal alınan Yüksek Mahkeme ilamları, kurumlardan gelen müzekkere cevapları, kolluk araştırması, sigorta poliçesi ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Dosya içerisinde yer alan T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 08/07/2019 Tarihli kusur raporundan anlaşıldığı üzere davaya konu trafik kazası sebebiyle davacının %70 oranında asli kusurlu olduğu, davalı sürücünün ise %30 tali kusurlu olduğu, T.C. Adalet Bakanlığı 2. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 21/10/2019 Tarihli raporunda özetle; 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede davacının sürekli maluliyetinin %18.0 oranında olduğu, iyileşme(geçici iş göremezlik) süresinin 9 aya kadar uzayabileceğinin rapor edildiği 27/04/2017 tarihinde meydana gelen kazada kaza tarihi itibariyle davacının yaşı, kazanın meydana gelmesindeki kusuru, kaza sebebiyle vücudunda meydana gelen % 18.0 oranındaki kalıcı maluıliyet oranı, tıbbi iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayacak olması, geçirmiş olduğu cerrahi müdahaleler, kazanın davacı üzerinde yaratacağı travma ve psikolojik etki, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile paranın satın alma gücü de bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı lehine takdir edilecek 20.000,00 TL manevi tazminatın davacı için zenginleşme ve davalılar için de yıkım olmayacağına kanaat edilmekle davacının manevi tazminat davasının 20.000,00 TL’sinin kabulüne, fazlaya ilişkin taleplerinin ise reddine karar verilmesi hususunda Mahkememizde vicdani kanaat hasıl olmuştur.
C.HARÇLAR YÖNÜYLE
Davacı vekilinin dosyaya ibraz etmiş olduğu “Sulh Protokolü ve İbraname” başlıklı belgeyle maddi zararları yönünden davalı sigortalı ile anlaştığı, sulh sözleşmesinde belirtilen miktarın davacıya ödendiği, tarafların sulh protokolüne göre karar verilmesine dair bir talebinin bulunmadığı bu haliyle davanın konusunun kalmadığı gözetildiğinde T.C. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi .. Hukuk Dairesinin 26/10/2018 Tarih ve ….. Esas-….. Karar sayılı ilamı da emsal alınarak verilecek kararın usule ilişkin bir nihai karar olması nedeniyle karar ve ilam harcının maktu alınması gerektiğine kanaat edilmiştir. ” şeklinde davanın kısmen kabulüne, davacı ….’İN nın maddi tazminat talepleri yönüyle açmış olduğu davasının 6100 sayılı HMK m. 315/1 maddesi gereğince konusuz kaldığından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, davacı …..’in manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile; 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı ….. (Sigorta şirketi yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden temerrüt tarihi olan 22/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile diğer davalılar …. ve …..’dan (Diğer Davalılar Yönüyle kaza tarihi olan 27/04/2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, Davacının fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi kusur raporunun hatalı olduğunu, itirazlarına rağmen Yargıtay’ın müstekar kararları doğrultusunda Adli Tıp Kurumu Üst Kurulundan rapor aldırılmamasının hatalı olduğunu, kusura ve maluliyete ilişkin mahkeme kabulüne göre hükmedilen manevi tazminat miktarının çok düşük olduğunu, mahkemece kullanılan takdir hakkının gerekçelendirilmediğini, manevi tazminat miktarının belirlenirken hangi olay ve ölçütlerin dikkate alındığına yer verilmediğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile manevi tazminat taleplerinin kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davacı vekilinin maluliyet raporu içeriğine itirazı
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla ,bu halde doğru yönetmelik ve PMF ye göre hesap yapıldığı
Dosya içerisinde yer alan T.C. Adalet Bakanlığı 2. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 21/10/2019 Tarihli raporunda özetle; 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede davacının sürekli maluliyetinin %18.0 oranında olduğu, iyileşme(geçici iş göremezlik) süresinin 9 aya kadar uzayabileceği rapor edilmiş, hazırlanan bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli ve yöntemine uygun olduğundan hükme esas alınmasına karar verilmesinin doğru olduğu,Her ne kadar dosya içerisinde …. Hastanesi Adli Tıp A.B.D Başkanlığının 15/02/2019 tarihli bir başka maluliyet raporu bulunmakta ise de söz konusu raporun yukarıda ifade edilen emsal bölge adliye mahkemesi uygulamalarında benimsenen uygulamanın aksine Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre alınmış olması sebebiyle hükme esas alınmaması isabetli olup itiraz yersizdir.
Kusura itiraz
Dosya içerisinde yer alan 27/04/2017 Tarihli Kaza Tespit Tutanağının incelenmesinde; Davaya konu trafik kazası sebebiyle davacının asli kusurlu olduğu, davalı sürücünün ise tali kusurlu olduğu,Dosya içerisinde yer alan T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 08/07/2019 Tarihli kusur raporunda özetle dosya içerisinde yer alan olay anını gösterir kamera görüntüsü de nazara alınarak; Davaya konu trafik kazası sebebiyle davacının %70 oranında asli kusurlu olduğu, davalı sürücünün ise %30 tali kusurlu olduğu ifade edilmiş, hazırlanan bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli ve yöntemine uygun olduğundan ve raporlar örtüştüğünden hükme esas alınmasına karar verilmesi doğru olup itiraz yersizdir.
Manevi tazminatın az taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 18 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 9 ay olduğu gözetilip,davacının %70, davalının %30 kusurlu olduğu , olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı tarafça alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
2-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 09/05/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.