Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/101 E. 2022/101 K. 24.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …../ …..
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : ….
KARAR TARİHİ : 24/01/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : ….
ÜYE :….
ÜYE : ..
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ….. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/11/2021
NUMARASI : …/… Esas …/.. Karar

DAVACI : …..
VEKİLİ : Av. …
DAVALI :..
VEKİLİ : Av. ..
DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 24/01/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 26/01/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 27.10.2019 tarihinde davalı şirket fabrikasında meydana gelen yangın hasarı sonrasında; davalı şirketin 21.03.2019 tarihli sigorta poliçesi kapsamında zararlarının tazmini için … Sigorta Şirketi’ne başvurduğunu, ancak davalı şirketin talebi üzerine 27.10.2019 ile; müvekkili şirketin sigorta eksperi ve taraf hakem bilirkişisi olarak görevlendirildiği 13.11.2019 tarihi arasında sigorta şirketine sağlıklı bilgi ve belge gönderimi sağlanamadığı; hasar dosyasında herhangi bir ilerleme kaydedilmediği gerekçeleri ile taraflar arasında belirtilen kapsamda bir hizmet ilişkisi başladığını, söz konusu hizmet ilişkisi kapsamında müvekkili şirket tarafından olan tüm hizmetler eksiksiz şekilde davalı şirkete ifa edildiğini, müvekkili şirkete taraflar arasındaki hizmet ilişkisi sebebi ile doğan ve hukuk, mevzuat ve hakkaniyet gereği ödenmesi gereken 1.407.076,46.-TL olduğunu, ödenen 100.000,00.-TL mahsup edildikten sonra şimdilik söz konusu alacakları 400.000,00-TL’sinin 20.07.2020 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının davasını beliriz alacak davası olarak nitelendirerek bütün taleplerini belirsiz alacak davası olarak talep etmesi usule, yasaya ve Yargıtay İçtihatlarına aykırı olduğunu, davacının dava dilekçesinde davalı müvekkili ile yaptığını iddia ettiği sözde danışmanlık hizmetinden dolayı danışmanlık ücreti alacağı olduğunu iddia ettiğini, davacının dava dilekçesinin harca esas değer kısmında açıkça, davanın HMK 107.madde gereğince belirsiz alacak davası türünde açıldığı belirtildiğini, bu halde, davacının iddiaları ve somut olayın özellikleri dikkate alındığında dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak davası ile talep edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu itibarla, davaya konu taleplerin gerçekte belirlenebilir olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri nazara alınarak, HMK 107.maddesi gereğince davacı tarafa öncelikle talep sonucunun açıklattırılmasının ve talebini belirlemesinin istenilmesini, bu belirleme yaptırıldıktan sonra dava harcının tamamlattırılmasını ve bu şekilde bir belirleme yapılmaması ve harcın tamamlanmaması halinde de dava şartı ve hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine, Müvekkili ile davacı arasında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığından açılan davanın husumet yokluğundan reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Açılan dava Ereğli (Konya) …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …/…. E. sırasına kaydedilmiş, (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Ereğli (Konya) …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27/09/2021 gün ve …/…. E. …../…. K. sayılı kararı ile bu davaya Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin bakması gerektiği gerekçesiyle, dosyanın Konya Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, karar taraflara tebliğ edilmiş, kesinleşme şerhi yazılarak Konya Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmiş ve tevzi sonucu Mahkememizin …/…. E. sırasına kaydedilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 gün ve 608 s. kararı ile, “Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin Konya ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay HGK’nun 04/04/2019 gün ve 2017/11-10 E. 2019/401 K. sayılı emsal içtihadı; “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı)…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” şeklindedir.
HSK’nın 07/07/2021 gün ve 608 s. kararında 01/09/2021 tarihinden önce açılan davaların da, Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yönde herhangi bir yasal düzenleme de yoktur. 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve derdest olan davaların gönderme kararı ile Konya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesi, yukarıda yazılı Yargıtay HGK emsal içtihadında belirtilen tabii hakim ilkesine de aykırıdır.
Bu nedenle eldeki uyuşmazlığın çözümünde (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Ereğli (Konya) … Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu kabul edildiğinden ve Ereğli Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karar görevsizlik kararı mahiyetinde olmayıp teknik anlamda gönderme/aktarma mahiyetinde bir karar olduğundan mahkememizce ilk görevsizlik kararı verilmesi gerekmiştir. ” şeklinde Davanın mahkememizin görevli olmaması nedeniyle HMK nun 114/1-c maddesi ve HMK nun 115/2. maddesi gereğince usulden reddine, HMK nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin, verildiği anda kesin olan kararlarda kararın tebliği tarihinden, süresinde kanun yoluna başvurulmadığından kesinleşen kararlarda kararın kesinleştiği tarihten ve kanun yoluna başvurulan kararlarda da kanun yolu başvurusunun reddi kararının tebliği tarihinden itibaren yasal iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi halinde dava dosyasının görevli Ereğli (konya) Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın, 01.09.2021 tarihinden önce açılmış olsa da görevin, kamu düzenine ilişkin olduğundan yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gereken bir husus olduğunu, 01.09.2021 tarihi itibariyle Ereğli Asliye Hukuk Mahkemesinin “Asliye Ticaret Mahkemesi” sıfatı ortadan kalktığını, kurul kararında da Asliye Hukuk Mahkemesinin derdest dosyalara bakılmaya devam edilmesi gerektiği yönünde bir ibaresinin bulunmadığını, Asliye Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisi olduğunu, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun dayanağını 5235 sayılı Kanun’un 7. Maddesinden alan, 08.07.2021 tarih ve 31535 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararının uygulanma tarihi itibariyle önceden açılmış davalarda da uygulanarak Konya Asliye Ticaret Mahkemesi “yargı yeri” olarak davaya bakmalıyken görevsizlik kararı vererek davanın usulden reddine yönelik vermiş olduğu karar usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yangın sigorta poliçesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMAZLIĞIN TİCARİ DAVA OLUP OLMADIĞININ DEĞERLENDİRİMİ:
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Somut dosyamızda;Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-a maddesi gereği, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlar mutlak ticari davalardandır.Dolayısıyla açılan bu davanın Mutlak Ticari dava olduğu anlaşılmıştır.
2- MAHKEME KARARININ HAKİM VE SAVCILAR KURULU İLKE KARARI VE DOĞAL HAKİMLİK İLKESİ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ:
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun dayanağını 5235 sayılı Kanun’un 7. maddesinden alan, 08/07/2021 tarih ve 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlan 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile “Konya Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Konya ilinin mülki sınırları, Olarak belirlenmesine, İş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına.” karar verilmiştir.
Kanuni hâkim güvencesi, hukuki uyuşmazlıkları çözecek olan Hâkim (Mahkeme)lerin tabi olacakları görev ve yetkiye ilişkin kuralların kanun ile düzenlenmesini ifade etmektedir. Doğal hâkim güvencesi ise, hangi uyuşmazlıklarda hangi mahkemelerin görev ve yetkili bulunacağının, uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce kanunda öngörülmüş olmasını ifade etmektedir. Bu anlamda Doğal hâkim ilkesi, mahkemelerin görev ve yetkilerinin belirli bir olayla bağlantılı olmaksızın, herkes için genel ve soyut kurallarla kanunla belirlenmiş olmasının yanı sıra, bu kuralların önceden belirlenmiş olması kriterini de içermektedir. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında, doğal hâkim ilkesine ilişkin bu kritere vurgu yapılmıştır: “Bir yargı yerinin, kuruluş, görev, işleyiş ve izleyeceği yargılama usulü itibariyle hukuki yapılanmasının, doğal hâkim ilkesine uygunluğunun sağlanabilmesi için, bu alana iliş¬kin belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yetmez. Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerekir. Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verilmiştir” .
(Ömer ANAYURT, Anayasa Hukuku: Genel Kısım (Temel İlkeler, Kavram ve Kurumlar), Güncellenmiş 4. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara 2021, s.710; Kemal GÖZLER, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, Bursa 2015, s. 404.)
1982 Anayasasında doğal hâkim ilkesi zikredilmemekle birlikte “Kanuni Hâkim Güvencesi” başlıklı 37’nci maddede; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz” denilmek suretiyle, esasen hem doğal hâkim güvencesi hem de kanuni hâkim güvencesi düzenlenmiştir.
Bu husus madde gerekçesinde de
“Kanunî hâkim, “kanunun gösterdiği hâkim” deyimiyle, mahkemelerin veya hâkimlerin görev ve yetkilerinin kanunla belirleneceği; yani ancak yasama tasarrufları yoluyla görev ve yetkinin saptanacağı belirtilmiştir. “Suç ve cezaların kanuniliği” ilkesinin, şeklî ceza hukuku yani suç yargılaması hukukundaki mukabili olan bu ilke esasen “yargı” bölümünde açıkça ifade edilmiştir. Bu ilke, suç yargılaması hukukunda çok iyi bilinen ve yargılamada keyfiliği önlemek ve güvenilirliği sağlamak amacını güden “yargılamanın kanuniliği” kuralının tabiî ve ilk sonucudur.
“Tabiî hâkim” kavramı ise, yargılanacak nizanın vukuu anında yürürlükte bulunan kanunun öngördüğü yargı mercii demektir. Bunlara “olağan mahkemeler” denir. Diğer bir deyimle, bir ceza ancak vukuu anında yürürlükte bulunan kanunun öngördüğü yargı mercii önüne götürülecek; bu kanuna göre hangi mahkemenin görev ve yetkisine giriyorsa o mahkeme tarafından çözüme bağlanacaktır. Bu suretle davanın “olaydan” sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne götürülmesi yasaklanmakta, yani “kişiye” yahut “olaya” göre “kişiyi” yahut “olayı” göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise “tarafsız yargı mercii” güvencesinin ilk gereğidir.
Tabii hâkim güvencesi, bu anlamıyla, ne bütün cezaların adliye mahkemeleri önüne götürülmesini zorunlu kılar, ne de adliye mahkemeleri kümesi içinde veya dışında yer alacak “özel mahkemeler” kurulmasına engeldir. Tek anlamı, yukarıda da açıklandığı gibi, “görev ve yetki” belirlenmesinde expost facto kanunları yasaklamak, “görev ve yetki” belirleyen kanunların geçmişe yürümesini önlemektir; bu da “tarafsız mahkeme”nin ilk gereğidir”Şeklinde ifade edilmiştir.
Görüldüğü gibi, mahkemelerin görev ve yetkilerine ilişkin kuralların kanunla yapılmasının öngörülmesi gerekli olmakla birlikte, bu güvence tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda bu yargılama merciinin, uyuşmazlığın ortaya çıkmasından önce kurulmuş olması gerekir. Bu yönüyle Doğal hâkim ilkesi, sırf bir olaya ya da uyuşmazlığın taraflarına özgü olağanüstü yargı mercilerinin kurulmasına engeldir.
Doğal hâkim ilkesi, hukuksal belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine hizmet ettiği için hukuk devletinin temel unsurlarından biridir. Kişilerin, bir suç işlediklerinde ya da bir hukuki uyuşmazlıkla karşılaştıklarında, söz konusu suçtan dolayı yapılacak yargılanma yerini ya da hukuki uyuşmazlığı çözecek olan yargı merciini ve hangi yargılama süreçlerinden geçileceğini bilmeleri gerekir. Aksine eğer uyuşmazlığın ortaya çıkmasından sonra sadece o uyuşmazlığın çözümü için ya da belirli bir suçun yargılanması için yargı yetkisi kullanan merciler oluşturulur ve hâkim görevlendirilirse doğal hâkim ilkesi ihlal edilmiş olur.
Doğal hâkim ilkesi, Anayasa ve AİHS ile garanti altına alınmış bağımsız ve tarafsız mahkemece yargılanma anlamında adil yargılanma hakkı ile de doğrudan bağlantılıdır. Eğer suçun işlenmesinden ya da hukuki uyuşmazlığın ortaya çıkmasından sonra, kişiye veya olaya göre mahkemeler kurulur ve hâkimler görevlendirilirse orada yargı bağımsızlığından da söz edilemez.
Bununla birlikte mahkeme kurulmuş olmakla birlikte mahkeme üyelerinin zaman içinde değişmesi mümkündür. Olağan usuller içerisinde görülmekte olan davaların hâkimlerinin değişmesi doğal hâkim ilkesine aykırılık oluşturmaz.
( Ergun ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2002, s.118; GÖZLER, 2015, s. 405. ÖZBUDUN, 2002, s. 118. ANAYURT, 2021, s.709. ANAYURT, 2021, s.710. ANAYURT, 2021, s.719)
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mutlak Ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan Ticari davada yetkili mahkemenin belirlenmesinden ibarettir. Yukarıda açıklamalarımız ve Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince, doğal hâkim ilkesine uygunluğunun sağlanabilmesi için, bu alana ilişkin belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yetmez. Ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerekir. Bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verilmiştir.
Hülasa Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada DOĞAL HAKİMLİK İLKESİ GEREĞİNCE uygulama yeri yoktur. Hattı zatında Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça İş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda DOĞAL HAKİMLİK İLKESİNİN gözetildiği de çok açıktır.
Davacı tarafından 06/10/2020 tarihinde açılan bu ticari davada yetkili ve görevli olan ereğli … .Asliye Mahkemesinde görülmesi gerekir
Bu durumda Konya …. Asliye ticaret mahkemesinin …/…. Esas …/… karar sayılı ilamı ile Davanın mahkemenin görevli olmaması nedeniyle HMK’nun 114/1-c maddesi ve HMK nun 115/2. maddesi gereğince USULDEN REDDİNE,
Dava dosyasının görevli EREĞLİ (KONYA) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararı usul ve yasaya uygundur
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı tarafça alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
2-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.26/01/2022

… … … ….
Başkan Üye Üye Katip
…. … … ….
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.