Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/859 E. 2021/1069 K. 01.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …/…
KARAR NO : …/…
KARAR TARİHİ : 01/09/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 23/02/2021
NUMARASI : …/… Esas …/… Karar

DAVACILAR : 1- … – … …
2- … – …
VEKİLİ : Av. … -…
DAVALI : 1- … – …
VEKİLLERİ : Av. … -..
Av. … – ..
DAVALI : 2- … – … …
VEKİLİ : Av…
DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 01/09/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 02/09/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 18/04/2017 tarihinde davalı …’nın sevk ve idaresindeki davalı … tarafından sigortalanan … plaka sayılı kamyonetin, Doğanhisar istikametinden Akşehir istikametine doğru seyrederken …. Mahallesi …. Meydanından Akşehir istikametine kontrolsüz kavaşaktan sağa dönüş yaptığı sırada taşıt yolunun sağ tarafından ve yol üzerinde araçla aynı yönde yürüyen müvekkillerinin murisi yaya …’ye kamyonetin sol ön kısmı ile çarparak sol ön teker ve tampon kısmına sıkıştırıp sürüklediğini, kazadan sonra …’nin vefat etmesi üzerine davalı … şirketine müracaatları üzerine müvekkillerinden …’ye 05/07/2018 tarihinde 18.555,00-TL ödeme yapıldığını, ödemenin eksik ve yetersiz olduğunu, muris …’nin ölümünün müvekkilleri için tam bir yıkım olduğunu belirterek murisin eşi olan … için davalı … poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile şimdilik 100,00-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile 30.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalı …’dan tahsilini, murisin tek çocuğu olan … için 20.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalı …’dan tahsili ile, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili 15/11/2019 havale tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 42.809,50-TL’ye arttırmış ve ıslah harcını yatırmıştır.
Davalı …’ya usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin gerçek kişi olup Ticaret Mahkemenin görevsiz olması sebebiyle görevsizlik kararı verilmesini, ayrıca meydana gelen trafik kazasında müvekkiline atfedilen kusuru kabul etmediklerini, Doğanhisar Asliye Ceza Mahkemesince alınmış bilirkişi raporunda kazanın meydana gelmesinde davacı tarafın asli kusurlu olduğunu, müvekkilinin tali kusurlu olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacılar tarafından talep edilen tazminat miktarlarının fahiş miktarda yüksek olduğunu, zararı giderme amaçlı olmayıp zenginleşme amacı güttüğünü, davacının haksız ve mesnetsiz gerekçeler ile müvekkilleri hakkında 50.000,00-TL’lik manevi tazminat davası açılmasının yersiz olduğunu belirterek davanın öncelikle usul ve esastan reddine, şartları oluşmayan tazminat taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … … Sigorta A.Ş.’ne usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı … … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde 16/09/2016- 16/09/2017 vade tarihli Karayolları Motorlu Araçlar Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi bulunduğunu, müvekkili şirketin münakit sigorta poliçesinden sorumluluğunun poliçe vadesi, teminat limitleri ve kusur oranları ile sınırlı olduğunu, kaza nedeniyle 05/07/2018 tarihinde 18.555,00-TL tazminat ödemesi yapıldığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun son bulduğunu, davayı kabul manasında olmamak üzere müteveffanın gelirinin resmi belgelerle kanıtlanması aksi takdirde asgari ücret olarak alınması gerektiğini, davacı tarafından sigortalının kusuru ve kusur ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğunun usulen ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın usulden ve esastan reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yanlara yüklenmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Eldeki dava, davacıların murisi …’nin trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle uğradıkları maddi ( Destekten Yoksun Kalma Tazminatı ) ve manevi zararların davalılardan tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalı …’nın sevk ve idaresindeki diğer davalı tarafından sigortalanan aracın davacıların murisine çarparak ölümüne sebebiyet vermesi nedeniyle davalı … tarafından yapılan ödemenin yeterli olup olmadığı, ibranamenin iptalinin gerekip gerekmediği ve buna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat hususunda olduğu anlaşılmıştır.
Tarafların bildirdiği tüm deliller toplanmış, SGK kayıtları, tarafların sosyal ekonomik durum araştırmaları, araç tescil belgeleri, hasar dosyası ve poliçe, Doğanhisar Asliye Ceza Mahkemesi’nin …/… Esas, …/… K. sayılı dosyası celbedilmiştir.
Doğanhisar Asliye Ceza Mahkemesi’nin …/… Esas, …/… K. sayılı dosyasının yapılan incelemesinde davalı …’nın sanık olarak taksirle ölüme neden olmaktan yargılandığı, hapis cezası verildiği ve nihai olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Tarafların kusur durumunun belirlenmesi için dosya Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesine gönderilerek rapor alınmış olup sunulan kusur raporuna göre; müteveffa … %25 oranında kusurlu, davalı sürücü … ise %75 oranında kusurlu bulunmuştur.
Akabinde aktüerya bilirkişisinden davacı … için destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi için rapor alınmış, TRH-2010 yaşam tablosuna göre yapılan hesaplamaya göre 42.809,50-TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır.
Davacılar vekili aktüerya raporu sonrasında ıslah dilekçesi ibraz ederek maddi tazminat talebini 42.809,50-TL’ye ıslah etmiştir.
Daha evvel alınan aktüerya raporundaki hesaplamalar TRH-2010 yaşam tablosuna göre yapıldığından ve Anayasaya Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih 2019/40 Esas 2019/40 karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanununun 90 ve 92.maddelerinde geçen “poliçe genel şartları” ifadesi iptal edildiğinden davacıların destekten yoksun kalma tazminatlarının PMF 1931 tablosuna göre hesaplanması gerektiğinden aktüerya bilirkişisinden ek rapor alınmıştır. Ek raporda; Davacı … için 43.728,23-TL destekten yoksun kalma tazminatı belirlenmiştir.
T.B.K. 53/3. Maddesi gereği destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınanlardan oluşan zarardır. Destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Ölen ile destekten yoksun kalanlar arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı yeterlidir. Bu nedenle müteveffanın davacı eş ve çocuklarının desteği olduğu nazara alındığında işbu dosya davacısı eş … bakımından destekten yoksun kalma tazminatı talebi şartlarının oluştuğu sunulan rapor ve tüm dosya kapsamına göre anlaşılmıştır.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde buyurulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminatın miktarını tayin etme de hükmedilecek miktarın uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifletecek nitelikte olması gerekir. Takdir edilecek manevi tazminat hakkaniyete uygun olmalıdır.
Tazminatın sınırı onun amacına uygun olarak belirlenmelidir.Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilmeli, manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamalıdır. Manevi tazminatın miktarının belirlemesinde her olaya göre değişen özel hal ve şartlar gözetilmelidir. Davacıların yakınlarının kaza sonucu ölümüyle aile birliği içinde korunması gereken bağlılığın zarar gördüğü gerçektir,bu ölümle davacı olan eş ve çocuklar manevi olarak elem ve ızdırap duymuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler konulduktan sonra, dosyamızda olayın şartları, tarafların kazadaki kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alındığında, davacıların eşi ve babaları olan …’nin vefatı nedeniyle duyduğu ızdırap, acı ve elem nedeniyle tarafların kusur durumu, olayın meydana geliş şekli ve yine tarafların sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alınarak hakkaniyet gereği eş … için 20.000,00-TL, oğul … için 10.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde mahkememizde kanaat oluşmuştur.
Davalı … vekili görev itirazında bulunmuş ise de; sigorta hukukundan kaynaklanan davalarda mahkememiz görevli olup, görev itirazının reddi gerekmiştir. Kaldı ki huzurdaki davada sigorta şirketi de davalı olarak bulunmaktadır.
Davacı vekili sigorta şirketi bakımından da kaza tarihinden itibaren faiz talebinde bulunmuş ise de mahkememizce kısmi ödemenin sigorta şirketince yapıldığı 05/07/2018 tarihinde temerrüdün oluştuğu kanaati ile bu tarihten itibaren sigortacı bakımından faize hükmedilmiştir.
Dosya kül halinde değerlendirildiğinde ıslah dilekçesi de nazara alınmak suretiyle maddi tazminat talebinin tümden, manevi tazminat taleplerinin ise kısmen kabülüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
” şeklinde davacının maddi tazminat davasının ıslah dilekçesi de nazara alınmak suretiyle kabulü ile; davacı … için belirlenen 42.809,50-TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı … şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile ve temerrüt tarihi olan 05/07/2018 tarihinden, diğer davalı …’nın ise kaza tarihi olan 18/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’ye verilmesine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile … için takdir edilen 20.000,00- TL ile … için takdir edilen 10.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 18/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak işbu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … … A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davaya konu kazaya ilişkin kusur durumlarındaki çelişkilerin giderilmeden hüküm kurulduğunu, Yerel Mahkemece ADli Tıp Kurumundan alınan bilirkişi raporu ile ceza dosyasından alınan bilirkişi raporu arasındaki çelişkilerin giderilmesi için Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması gerektiğini, her ne kadar Yerel Mahkemece TRH 2010 yaşam tablosuna göre yapılan hesaplamaya göre hüküm kurulmuş ise de bu hususun davacı tarafın ıslah talebi nazara alınarak hükme bağlanıldığını, tazminat hesaplamasında TRH 2010 yaşam tablosu kullanılması gerektiği hususunun Yerel Mahkemece kabul görmediğini, bu nedenle de kararın bozulması gerektiğini, dava konusu kazanın trafik sigortası yeni genel şartlar kapsamında olduğunu, tazminat hesaplamasında TRH 2010 yaşam tablosunun kullanılması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; trafik kazası sebebiyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kusur raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
Söz konusu olay nedeniyle tutulan trafik kaza tespit tutanağında; müteveffanın taşıt yoluna tedbirsiz inmek kuralın ihlal ettiği davalı sürücü …’in araç hızını ayarlamama kuralını ihlal ettiği tutanağa bağlandığı.Ceza dosyasında trafik bilirkişisinden alınan raporda Müteveffa …’ın asli davacı sürücü …’nin tali kusurlu olduğunun rapor edildiği, İDM tarafından aldırılanAnkarar Adli Tıp kurumu raporunda Müteveffa …’ın%25 davacı sürücü …’nin %75 kusurlu oranında kusurlu olduğunun rapor edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda Trafik kaza tespit tutanağı ve bu tutanağa göre ceza dosyasında verilen rapor ile dosyadan aldırılan bilirkişi raporu arasındaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru değildir. (Nitekim Yargıtay 17. HD’nin 2016/19917 esas 2017/10871, 2015/12230 esas 2018/6067 karar sayılı emsal ilamları)
Bu halde mahkemece, İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan kusur dağılımına ilişkin, çelişkilerin giderilmesi yönünde denetime elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmediğinden davalı … vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olduğu anlaşılmıştır.
2- Hesaplamada TRH 2010 nun uygulanması gerektiği itirazının incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas, 1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Bu nedenle davalı vekilinin itirazı yerinde değildir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı … vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kazanılmış haklara halel gelmemek üzere kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kazanılmış haklara halel gelmemek üzere kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde istinaf eden davalıya iadesine,
4-İstinaf aşamasında davalı … tarafından yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya….İcra Dairesinin …/…. Esas sayılı dosyasına davalı … AŞ tarafından sunulan … Bankası AŞ/ … Şb ; 13/04/2021 tarih … numaralı 85.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
01/09/2021


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.