Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/711 E. 2021/881 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – (T.C. Kimlik No: …)
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … – …
DAVALILAR : 1- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … – Av. … […] UETS
2-… – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … – …
3-… SİGORTA A.Ş.
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … – Av. … […] UETS
DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili 24/01/2018 tarihli dilekçesiyle; davacıların destek ve murisi …’nın içerisinde yolcu olarak bulunduğu … plakalı aracın 25/08/2017 tarihinde tek taraflı olarak kaza yapması sonucu davacıların destek ve murisi …’nın vefat ettiğini, davacıların kendisinin desteğinden yoksun kaldıkları gibi, bu olay nedeniyle büyük bir acı ve üzüntü de yaşadıklarını, … plakalı aracı kaza esnasında …’ın kullandığını, davalılardan …’ın bu aracın sahibi ve işleteni, diğer davalı … Sigorta A.Ş.’nin ise bu aracın ZMMS poliçesini düzenleyen şirket olduğunu, kusurun davalı tarafa ait olduğunu beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik, davacıların her biri için 1.000’er TL.’den toplam 3.000 TL. destek kaybına ilişkin maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte (sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faiziyle ve sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limitleriyle sınırlı olması kaydıyla) her üç davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine ve ayrıca davacılardan … için 75.000 TL. ve diğer davacılar için kişi başı 50.000’er TL. olmak üzere toplam 175.000 TL. manevi tazminatın da kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalılardan … vekili, öncelikle hatır taşıması ve müterafik kusur itirazı ile aracı haricen satmaları ve işleten sıfatlarının kalmadığı gerekçesiyle pasif husumet yokluğu itirazında bulunmuş ve ayrıca davanın esastan da reddini istemiştir.
Davalılardan … vekili, öncelikle müterafik kusur itirazında ve cevap dilekçesi verildikten sonra yargılama aşamasında hatır taşıması itirazında bulunmuş, davanın esastan da reddini istemiştir.
Davalılardan … Sigorta A.Ş. vekili de, davacı tarafa 21/12/2017 tarihinde ödeme yapıldığını, ödemenin teminat limitinden düşülmesi gerektiğini, TRH 2010 formulüne göre hesaplama yapılması gerektiğini, kusur yönünden de inceleme yapılması gerektiğini beyan etmiş ve davanın esastan reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Davalılardan … vekili cevap dilekçesi ile; müterafik kusur itirazı yanında açıkça hatır taşıması itirazında da bulunmuş, davacıların desteği … ile araç sürücüsü davalı …’ın arkadaş oldukları, kaza tarihinde birlikte piknik yaptıktan sonraki yolculukları esnasında kazanın meydana geldiği, davacıların desteği ile araç sürücüsü arasında hatır ilişkisinin bulunduğu belirlenmiştir. Davalılardan … vekillerinin süresinde (cevap dilekçesiyle) yaptıkları hatır taşıması itirazı nedeniyle, müterafik kusur indiriminden sonra belirlenen tazminattan, davalılardan … yönünden ayrıca %20 hatır taşıması indirimi yapılmıştır.
Davalılardan … Sigorta A.Ş. tarafından hiç hatır taşıması itirazında bulunulmadığından ve davalılardan … tarafından ise cevap dilekçesinde, yani süresinde hatır taşıması itirazı yapılmayıp, cevap dilekçesinin verilmesinden sonra yargılamanın ilerleyen dönemlerinde hatır taşıması itirazında bulunulduğundan, yukarıda yazılı Yargıtay emsal içtihadı gereğince de bu itiraz süresinde olmadığı için kabul edilemeyeceğinden, davalılardan … Sigorta A.Ş. ve … yönünden belirlenen tazminattan hatır taşıması indirimi yapılmamıştır.
Davalılardan … Sigorta A.Ş. tarafından dava tarihinden önce davacı tarafa 21/12/2017 tarihinde 151.739,18 TL. ödendiği, limitin poliçede 310.000 TL. yazmasına rağmen, kazanın meydana geldiği tarih itibariyle limitlerin 330.000 TL.ye yükselmesi karşısında sigorta şirketinin maddi tazminattan sorumlu olduğu tutarın 330.000 TL. ile sınırlı olduğu, davadan önce 151.739,18 TL. ödenmesi karşısında, davalı sigorta şirketinin kalan sorumluluğunun 178.260,82 TL. ile sınırlı olduğu sonucuna varılmıştır.
Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan tazminat bilirkişisinin 03/12/2020 tarihli 4. ek raporuna göre davacıların karşılanmamış destek zararlarının 750.999 TL. olduğu, % 20 müterafik kusur indirimi yapılması sonucu her üç davalının toplam zararının 600.799,20 TL. olduğu belirlenmiştir. 600.799,20 TL.lik karşılanmamış destek zararına karşılık davalı sigorta şirketinin kalan sorumluluğu 178.260,82 TL. ise, %20 müterafik kusur indiriminden sonra davacılardan … yönünden kalan 95.620,80 TL, … yönünden kalan 85.600 TL. ve … yönünden kalan 419.578,40 TL. yönünden, sigorta şirketinin sorumluluğunun sırasıyla 28.371,28 TL, 25.398,05 TL. ve 124.491,49 TL. olacağı re’sen hesap edilmiş, sigorta şirketinin yargılama giderlerinden sorumluluğu da bu miktarlara isabet eden kısımla sınırlı tutulmuştur.
Gerek dava dilekçesinde, gerekse davacı tarafın 27/10/2020 tarihli dilekçesinde davalı sigorta şirketinden istenilen maddi tazminatın poliçe limitleri ile sınırlı tutulması karşısında, davalılardan … Sigorta A.Ş. yönünden davanın (maddi tazminatın) tamamen kabul edilmesi ve reddedilen bir kısım bulunmaması nedeniyle … Sigorta A.Ş. lehine herhangi bir vekalet ücreti tayin edilmemiştir.
Davalılardan …’ın müterafik kusur indiriminden sonra sorumlu olduğu destek tazminatının, davacılardan … için 95.620,80 TL, … için 85.600 TL. ve … için 419.578,40 TL. olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalılardan … yönünden, müterafik kusur indirimi yapılmasından sonra kalan destek tazminatları için (davacılardan … için 95.620,80 TL, … için 85.600 TL. ve … için 419.578,40 TL.) ayrıca % 20 hatır taşıması indirimi yapılmış ve davalılardan …’ın sorumlu olduğu, karşılanmamış destek tazminatının, davacılardan … için 76.496,64 TL, … için 68.480 TL. ve … için 335.663,20 TL. olduğu sonucuna varılmıştır.
Davalıların maddi tazminat yönünden ayrı ayrı belirlenen sorumluluğu yukarıda yazıldığı gibi ise de; davacılar vekilinin 13/05/2019 tarihli talep artırım dilekçesiyle davacılardan … için 335.314,70 TL, … için 72.829,26 TL. ve … için 78.171,92 TL. istenilmesi ve talepten fazlaya karar verilemeyecek olması karşısında (davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin ve …’ın sorumluluğunun yukarıda açıklanan miktarla sınırlı olması kaydıyla), davacılardan … için 335.314,70 TL, … için 72.829,26 TL. ve … için 78.171,92 TL. destek tazminatına hükmetmek gerekmiştir.
Yargıtay 17. HD.nin 22/05/2017 gün ve 2014/24976 E. 2017/5714 K. sayılı emsal içtihadına göre de, “Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir… TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle, davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceğinin göz önüne alınması gerekirken; yazılı olduğu şekilde davalı yararına hatır taşınması nedeniyle yapılan indirimden dolayı reddedilen kısım için vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir.”
Yukarıda yazılı Yargıtay emsal içtihadında da belirtildiği üzere, gerek hatır taşıması ve gerekse müterafik kusur indirimleri takdire dayalı indirimler olduğundan, hatır taşıması ve müterafik kusur indirimleri nedeniyle davanın reddedilen kısımları yönünden davalı taraf lehine vekalet ücreti tayin edilmemiştir.

Davacı taraf, hükmedilecek maddi tazminata işleten ve sürücü yönünden kaza tarihinden, sigorta şirketi yönünden ise temerrüt tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesini istemiş ise de; kazaya karışan … plakalı aracın hususi araç olması nedeniyle avans faizi değil, yasal faize hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılmış, davacı tarafın feri nitelikte olan fazlaya ilişkin faiz talebi kabul edilmemiştir.
Maddi tazminat yönünden davalılardan işleten ve sürücünün, desteğin vefat ettiği 03/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu tutulmaları gerekli ise de, kısa kararda sehven haksız fiil hükümlerine göre kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu tutulmaları nedeniyle, gerekçeli kararda da zorunlu olarak davalılardan işleten ve sürücü kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu tutulmuşlardır. Sigorta şirketinin ise ilk ödeme tarihi olan 21/12/2017 tarihinde temerrüte düştüğü sonucuna varılarak, sigorta şirketinin 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
Manevi tazminat yönünden yapılan incelemede de; kazanın meydana geldiği tarih, kazanın oluş biçimi, kusur ve müterafik kusur durumu, davacıların desteğe olan yakınlık dereceleri, tarafların ekonomik ve sosyal durumu, manevi tazminatın amacı gibi hususlar birlikte değerlendirilerek, davacıların manevi tazminat taleplerinin de kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davalı işleten ve sürücünün yukarıda açıklandığı gibi, yasal faizden sorumlu olduğu, vefat 9 gün sonra gerçekleşmiş ise de manevi zararın ölüm değil, kaza tarihi itibariyle doğduğu ancak, dava tarihine kadar gelişen olaylar (ölüm) nedeniyle de arttığı sonucuna varılmış, davalı işleten ve sürücünün manevi tazminat yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olduğu sonucuna varılmış ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
” şeklindeDavacıların davasının kısmen kabul, kısmen reddi ile 25/08/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında vefat eden …’nın destek kaybından dolayı ; davacılardan … için, 78.171,92 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan …’ın sorumluluğunun 76.496,64 TL. ile sınırlı olması ve kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması, davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin ise sorumluluğunun 28.371,28 TL. ile sınırlı olması ve ilk ödeme olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine, davacının davalılardan … yönünden fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, Davacılardan … için, 72.829,26 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan …’ın sorumluluğunun 68.480 TL. ile sınırlı olması ve kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması, davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin ise sorumluluğunun 25.398,05 TL. ile sınırlı olması ve ilk ödeme olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine, davacının davalılardan … yönünden fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, Davacılardan … için, 335.314,70 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin ise sorumluluğunun 124.491,49 TL. ile sınırlı olması ve ilk ödeme olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine, Davacılar …, … ve … için, kişi başı 20.000 TL.’den toplam 60.000 TL. manevi tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılar …, … ve …’ya verilmesine, davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacıların sigortadan alacaklarını aldıklarını ve ibralaştıklarını, başkaca maddi kayıplarının bulunmadığını, davanın maddi tazminata ilişkin kısmının hatalı olduğunu, ayrıca müvekkili tarafından verilen bilgi ve dosyaya davacı tarafından ibraz edilen belgelerden görüldüğü üzere murisin düzenli bir gelirinin de bulunmadığını, bu nedenle maddi tazminat talebinin yerinde olmadığını, kazanın oluşumunda ve devamında müteveffanın da kusurunun bulunduğunu, aracın içerisinde şoförün dikkatini dağıtmakla ve emniyet kemerini bağlamamakla olumsuz neticenin doğmasına iştirak ettiğini, manevi tazminatın zenginleşmeye yönelik olmaması gerektiğini, amacın mağduriyetin giderilmesi olması gerektiğini, davacıların talebinin bu genel kaidelere uygun olmadığını, yaşanan olayda müvekkilinin ve murisin çocukluktan bu yana çok samimi arkadaş olduklarını, birbirlerine herhangi bir husumetlerinin de söz konusu olmadığını, müvekkilinin arkadaşını kaybetmesinden dolayı derin üzüntüye girdiğini ve psikolojik olarak resmen çöktüğünü, manevi tazminatın yasal unsurlarının bu şekilde dikkate alınarak karar verilmesi gerektiğini, yargılama sırasında alınan raporlara itiraz edildiğini ancak Yerel Mahkemece itirazlarının dikkate alınmadığını, sadece davacının talepleri doğrultusunda hüküm tesis edildiğini, sigortanın ödediği bedelin hiç dikkate alınmadığını, faizi ile birlikte toplam hesaptan düşürülmediğini, sigortanın ödediği bedelin faizinin hükümde sigortanın ödeyeceği miktar olarak gösterilen bedelden düşürülmediğini, murisin kemer takmaması, alkollü olması ve hatır taşması nedeni ile en az %20’şer oranında hakkaniyet indirimi yapılması gerekirken yapılmadığını, davacılar lehine hükmedilen manevi tazminatların da fahiş yapıldığını, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin usulüne uygun hesaplanmadığını, hükmün açık olmadığını ve infaz kabiliyetinin bulunmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; araç sahibi olarak görünmesi nedeni ile davalı olarak gösterildiği davada Yerel Mahkemenin kararında asıl kusurlu olan diğer davalı … olduğu halde kendisinin de sorumlu tutulduğunu, ölen kişinin kemer takmaması, alkollü olması, hatır taşıması yapılması, ölenin gelirinin yüksek hesaplanması nedeniyle tazminat miktarlarının yüksek hesaplanmış olduğunu, sigortanın ödediği bedellerin tazminat hesabından düşülmemiş olması, manevi tazminat miktarlarının fahiş olması, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin usulüne uygun olmaması ve hükmün infaz kabiliyetinin olmaması nedeniyle hatalı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılması ile vekalet ücreti ve yargılama giderinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, dosyada yer alan bilirkişi raporlarında davalı …’in tam kusurlu olduğunun tespit edildiğini, alınan iki kusur raporunda da %10 oranında müterafik kusur indirimi yapıldığını, buna rağmen Yerel Mahkemenin resen bu oranı %20 yapmasının hukuka aykırı olduğunu, hatır taşımasında bu sebeple indirim yapılabilmesi için zarar görene fiilen taşıma yapılması sebebiyle bir yarar sağlanmış olması gerektiğini, kazanın gerçekleştiği gün hatır taşıması yapan kişinin … değil, diğer davalı … olduğunu, bu nedenle bu davalı lehine hatır taşıması indirimi yapılmasının doğru olmadığını, müvekkillerine hükmedilen manevi tazminat miktarlarının da çok düşük olduğunu, tazminat miktarının belirlenirken olayın meydana geliş biçimi, davalının ağır kusuru, alkollü araç kullanması, kaza anında sorumluluktan kurtulmak adına başkasını şoför olarak göstermesinin, müvekkili …’in 25 yaşında iki çocukla dul kalmasının, diğer müvekkillerinin ise babasız kalmalarının göz önünde bulundurulmadığını, paranın alım gücünü kaybetmesi sebebiyle hükmedilen manevi tazminat miktarlarının kabul edilemeyeceğini, Yerel Mahkemenin davalılardan işleten ve sürücünün 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden, davalı sigorta şirketinin ise ilk ödeme tarihi olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olduklarına hükmedildiğini ancak kazaya karışan aracın ticari nitelikte bir araç ise yasal faize değil ticari faize hükmedilmesi gerektiğini, bu nedenle de verilen kararın hukuka aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin bakiye poliçe limitinin dava dışı anne baba da dahil olmak ancak 178.260,82 TL olduğunu, halen hayatta olan anne babaya pay ayrılmadan hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin davacıların zararından sorumluluğunun en fazla 92.593,65 TL olabileceğini, asgari ücretin çok üzerinde bir gelirin esas alınarak karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, AYM kararı esas alınarak hesaplamanın PMF tablosu üzerinden yapılması ve hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, hesaplamada TRH 2010 tablosunun uygulanması gerektiğini, davacının talep arttırımı sebebiyle müvekkili şirket lehine ret vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Taraf vekillerini aktüerya raporuna,hesaplamanın yanlış yapıldğına,ödemelerin dikkate alınmadığına yönelik itirazları hakkında
Destek tazminatı hesabında öncelikle “ödeme tarihindeki verilere göre” PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken destek tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda oluşan duruma göre karar verilmesi gerekirken, aktüerya bilirkişisi tarafından ödemenin yeterli olup olmadığı belirlenmeden sonuca gidilmiş mahkeme tarafından da rapor hükme esas alınmıştır. Ayrıca; sorumluluk hukukunun temel amacı, bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri aynen veya nakden gidererek zarar görenin zarar verici olay sonucunda malvarlığında eksilen değer yerine nitelik veya nicelik yönünden eş bir değer koymaktır. Bu anlamda gerçek zararın belirlenmesi ve giderilmesi önem arzetmektedir. 6098 sayılı TBK m. 75 gereğince gerçek zararın belirlenmesi bakımından karar tarihine en yakın tarihlerdeki ölçütlerin kullanılması gerekmektedir.
Bu halde davalı sigorta şirketi tarafından tazminat için yapılan ödemeler dikkate alınarak, , rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin yasal faiz işletilmek suretiyle güncellenerek düşülmesi gerekmektedir
Eş, çocuklar ile anne ve babanın desteklenen olduğu durumlarda destek paylarını belirlerken desteğin gelirinin bir miktarını kedisine bir miktarını eşine, bir miktarını çocuklarına bir miktarını da anne ve babasına ayıracağı kabul edilmektedir. Desteğin gelirinden kendisine ayıracağı pay kadar eşine de ayıracağı, bu durumun Türk Medeni Kanun’da ki eşitlik ilkelerine de uygun düşeceği, kendisine ayırdığı paydan daha fazla payı eşine ayırmasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyecektir.
Yargıtayca kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumunda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte 2 şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselecektir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelirin paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.
Yine Müteveffanın aylık net sabit geliri olmayan serbest olarak mesleki çalışma yapan, ticari işletmesi bulunan veya tarımsal faaliyet icra eden kişiler yönünden işletmesine ilişkin bilgileri, işletme defteri ve vergi kayıtları toplanarak, yapılan işten sağlanan bir gelirin bulunması halinde söz konusu işletmenin davacı mirasçılara intikal edebilir olduğu, mirasçılarının da bundan gelir elde edebileceği gözetilerek bu gelirin elde edilmesinde ölen kişinin bedensel ve yönetsel katkısı belirlenip, ölen kişinin yerine başkasının çalıştırılması olanağı gözönüne alınarak ona yapılacak ya da yapılması gereken ücret temel esas alınarak bu miktar üzerinden destek zararının hesaplanması gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
Ziraat bilirkişisi …’dan 17/12/2019 tarihli rapor ile bu gelirin elde edilmesinde ölen kişinin bedensel ve yönetsel katkısı belirlenip, ölen kişinin yerine başkasının çalıştırılması olanağı gözönüne alınarak rapor hazırlanması ve anne ve babaya da pay ayrılarak hüküm kurulması, davalı sigorta şirketi tarafından tazminat için yapılan ödemeler dikkate alınarak, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin yasal faiz işletilmek suretiyle güncellenerek düşülmesi ,müteffanın gelirinin tespit edilmesi, Destekten Yoksun Kalma Tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olması,desteklik ilişkisinin varlığı ,karşısında tüm itirazlar yersizdir.
Davalı vekilinin TRH 2010 un uygulanması gerektiği istinafı
İDM ce meydana gelen kazanın 01/06/2015 tarihinden sonra olması nedeniyle 01/06/2015 tarihli genel şartlarda belirtilen usule göre hesaplama yapıldığı,ancak daha sonra PMF 1931 uygulanarak karar verildiği görülmektedir.
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir
Bu halde mahkemece HÜKME ESAS ALINAN EK RAPORUN AYM CE verilen iptal kararı doğrultusunda yapıldığından itiraz yersizdir
Yine mahkemece poliçe teminatı belirtilerek hüküm kurulduğu anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davacı vekilinin indirimin fazla yapıldığı,Davalı vekilinin Olayda müterafik kusur bulunduğu,müteveffanın emniyet kemeri takmaması,alkollü kişinin aracına binmesi nedeniyle daha fazla indirim yapılması gerektiği istinafı yönünden;
6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen, Türk Borçlar Yasasının 52.maddesinde öngörülen sebepler, daha çok zarar görenle ilgilidir. “Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır.
Anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden bir kısmı; zarar verici fiile rıza, ortak veya kişisel kusurdur. Zarar gören, zararlandırıcı olayın sebep olacağı zarara önceden razı olabilir. Zarar gören, zarara açık veya örtülü bir irade beyanıyla razı olabileceği gibi, rızanın, diğer bir takım olgulardan da çıkarılması mümkündür. Makul bir insanın aynı şartlarda kendi yararı gereğince yapmaması gereken harekette bulunması da, zarar görenin ortak kusurunu ifade etmektedir. Zarar görenin bu kusuru, illiyet bağını kesmeyecek yoğunlukta ise tazminattan bir indirim sebebidir. Burada da hâkim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak, hakkaniyet düşüncesiyle indirim yapabilecektir.
Müterafik kusur ise; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582)
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde BK.nun 44. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Dosya kapsamında alınan ATK raporunda ;’ müteveffanın emniyet kemeri takmaması nedeniyle %10 kusurlu,davacının da % 90 kusurlu olduğu.”şeklinde belirtilerek alınan bilirkişi raporu dikkate alındığında % 20 müterafik kusur indirimi yapılması gerekmekte ve ATK ca her ne kadar müteveffaya güvensiz yolculuk yapması nedeniyle % 10 kusur isnat edilmiş ise de bu durumun müteveffanın kusuru olarak değil ancak müterafik kusuru kapsamında indirim sebebi olabileceğinden bu halde (TBK. md. 52) uyarınca kusur olarak değil müterafik kusur olarak değerlendirilerek hesaplama yapılması, buna göre hesaplanan maddi tazminattan %20 oranda müterafik kusur indirimi yapılması gerekmektedir.
Ayrıca birden fazla müterafik kusur sebebi bulunsa bile yanlızca %20 indirim yapılması gerekir
Bu halde kazada davacı sürücünün tam kusuru (%100 kusurlu) olduğunun kabulü ile değerlendirme yapılması ve destekten yoksun kalma hesabında hesaplanacak tazminatlardan % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması doğru olup itiraz yersizdir
Davacı vekilinin Müterafik kusur indirimi yapılmasının hatalı olduğu ve vekalet ücretine yönelik istinafı
Somut olayda; davacılar desteğinin, hatır için taşındığı anlaşılmakta itiraz yersizdir.Hatır indiriminden sadeve sürücünün değil,işleten ve eylemlerinden s orumlu tutulduğu sigorta şirketinin de yararlanması mümkün olup,işleten … lehine de hatır indirimi yapılması yerindedir.
Bu halde (TBK 52. md) uyarınca maddi tazminattan %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması doğrudur
Davacı vekilinin Olayda avans faizi işletilmesi gerektiğine yönelik istinaf itirazı yönünden;
Maddi tazminat bakımından Trafik kazasına konu araç tescil kaydına göre hususi olup, ticari olmadığı, bu aracın sürücüsü ,işleteni ve sigorta şirketi aleyhine açılan davada yasal faize hükmedilmesinde yasaya aykırılık olmayıp davacının buna yönelik istinaf itirazları yerinde değildir.
Davalı …’ın İşleten sıfatının bulunmadığı istinafı yönünden
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir.
Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanı sıra, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d bendi “
(Değişik: 24/12/2009-5942/1 md.) Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü gibi Yasa’nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu, tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, haricen satış ile işleten sıfatının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Kamu yararı (düzeni) amacına yönelik bu emredici kural açık ve ortada iken, yazılı deliller ile desteklenmeyen, her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu harici satım sözleşmesine ve aracın kayıt maliki dışında bir başkasına ait olduğu yolundaki mücerret açıklamalara değer verilerek o şahsın malik olduğunun; bu suretle davalının işletenlik sıfatının sona erdiğinin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
(Nitekim Yargıtay 17. HD.’nin 2015/12712 esas 2018/7170 karar ve 2014/12708 esas 2016/10575 karar sayılı ilamları)
Bu halde davalının işletenlik sıfatı devam ettiğinden itiraz yersizdir.
Dava tarihihinde faiz işletilmesi gerekirken temerrüt tarihinden itibaren faiz işletildiği istinafı yönünden
6100 sayılı HMK’nin belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde belirsiz alacak davası açılabilecektir.
2918 sayılı KTK.’nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Sigortaya başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde ise bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir.
Aynı zamanda zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak temerrüt tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Buna göre davalı sigorta şirketi de dava dilekçesi ile talep edilen ve ıslaha konu edilen miktarlar yönünden daha önce kendisine başvurulduğu ve temerrüde düştüğü için sigorta şirketi yönünden faiz başlangıcının asıl ve ıslah edilen kısım yönünden temerrüt tarihi,diğer kişiler yönünden haksız eylem tarihi olmasına göre o itirazlar yersizdir
Reddolan kısın için vekalet ücreti taktirine yönelik istinaf
TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti taktir edilemeyeceğinden.mahkeme kararı bu yönden doğru olup itiraz bu yönden yersizdir
Kusur raporunu itiraz hakkında
Trafik Kazası Tespit Tutanağında, sürücünün KTK’nun 56/1-a maddesindeki kural ihlali ile kusurlu olduğu, belirtilmiştir.
Dosyada bulunan 25.12.2017 tarihli bilirkişi raporunda, sürücü …’ın KTK’nun 56/1-a maddesindeki kural ihlali ile kusurlu olduğu, belirtilmiştir.
Dosyada bulunan 30.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda, sürücü …’ın KTK’nun 47/d, 48 maddesindeki kural ihlali ile % 90 kusurlu olduğu, yolcu …’nın emniyet kemeri takmamakla %10 kusurlu olduğu, belirtilmiştir.
Mütevefanın araçta yolcu olarak bulunmakta iken söz konusu aracın tek taraflı kaza yapması neticesi yaralandığı, davalı sigorta şirketinin kaza yapan aracın ZMMS şirketi olduğu, davacının da söz konusu araçta yolcu olduğu dikkate alındığında olayda herhangi bir kusuru olduğundan bahsedilemeyeceği,emniyet kemeni takmamasının müterafik kusur kapsamında indirim sebebi olduğu dikkate alındığında itiraz yersizdir.
Manevi tazminat miktarının azlığı veya çokluğuna yönelik davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazında;
Davacılar vekili mahkeme tarafından hükmedilen manevi tazminat miktarlarının düşük olduğunu belirterek daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesini, davalı vekili ise davacılar lehine hükmedilen manevi tazminatların hakkaniyete aykırı olduğunu ve yüksek oranda belirlendiği iddiasına dayalı olarak istinaf ettikleri anlaşılmaktadır.
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Somut olaya gelince,
tarafların kusur durumu, ölen çocuğun yaşı, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumlarına ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatların az olduğu,
Davacı eş için 40.000 TL, müteveffanın çocukları için 30.000 şer TL manevi tazminat takdirinin dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun düşeceği değerlendirilip, bu halde davacılar vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf talebinin yerinde olduğu, davalı vekilinin tüm istinaf taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla;
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında manevi tazminatın az taktir edilmesi, dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden başkaca herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek davacılar vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulüne, tüm davalı vekillerinin istinaf başvurusunun reddi ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Tüm davalı vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddi ile,
Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda manevi tazminat açısından kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
Davacıların davasının KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile 25/08/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında vefat eden …’nın destek kaybından dolayı ;
a) Davacılardan … için, 78.171,92 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan …’ın sorumluluğunun 76.496,64 TL. ile sınırlı olması ve kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması, davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin ise sorumluluğunun 28.371,28 TL. ile sınırlı olması ve ilk ödeme olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine, davacının davalılardan … yönünden fazlaya ilişkin taleplerinin reddine,
b) Davacılardan … için, 72.829,26 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan …’ın sorumluluğunun 68.480 TL. ile sınırlı olması ve kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması, davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin ise sorumluluğunun 25.398,05 TL. ile sınırlı olması ve ilk ödeme olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine, davacının davalılardan … yönünden fazlaya ilişkin taleplerinin reddine,
c) Davacılardan … için, 335.314,70 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin ise sorumluluğunun 124.491,49 TL. ile sınırlı olması ve ilk ödeme olan 21/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olması kaydıyla) davalılar … Sigorta A.Ş, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine,
d) Davacılar … için 40.000,00 TL, … için 30.000,00 TL, … için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL. manevi tazminatının, kaza tarihi olan 25/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılar …, … ve …’ya verilmesine, davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
1-Alınması gereken 40.051,23 TL harçtan peşin alınan 607,96 TL peşin harç ile 1.650,77 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 2.258,73 TL harcın mahsubu ile bakiye 37.792,50 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalı sigorta şirketinin 11.488,92 TL’sinden, davalı …’ın 37.376,78 TL’sinden, diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)
2-Davacılar tarafından yatırılan 708,16 TL dava açılış harcı ile 1.650,77 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 2.358,93 TL harç giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, (Davalı sigorta şirketinin 717,11 TL’sinden, davalı …’ın 2.332,98 TL’sinden, diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)
3-Davacılar tarafından yapılan 3.439,56 TL. yargılama giderinden davanın kabul ve ret oranına göre takdiren 3.047,45 TL. yargılama giderinin (davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin yargılama giderinden sorumluluğunun 926,42 TL’lik kısmı ile sınırlı olması ve davalılardan …’ın yargılama giderinden sorumluluğunun da 2.526,33 TL’lik kısmı ile sınırlı olması kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara (eşit oranda) verilmesine,
4-Karar tarihinden sonra karar tebliği için davacıların avansından yapılacak 22 TL. yargılama giderinden, davanın kabul ve ret oranına göre takdiren 19,49 TL. yargılama giderinin (davalılardan …’ın bu yargılama giderinden sorumluluğunun 19,27 oranındaki kısmı ile sınırlı olması ve davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin bu yargılama giderinden sorumluluğunun da 6,68 TL’lik kısmı ile sınırlı olması kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara (eşit oranda) verilmesine,
5-Davalılar tarafından yapılan bir yargılama gideri tespit edilemediğinden bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
6-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca;
a) Maddi tazminat davasına ilişkin olarak;
aa) Davacılardan …’nın davasının kabul edilen kısmı (78.171,92 TL.) üzerinden; bu davacı vekilleri için 10.962,35 TL. nispi vekalet ücretinin (davalılardan …’ın bu vekalet ücretinden sorumluluğunun 76.496,64/78.171,92 oranındaki kısmı ile sınırlı olması ve davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin bu vekalet ücretinden sorumluluğunun da 28.371,28/78.171,92 TL. oranındaki kısmı ile sınırlı olması kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine,
bb) Davacılardan …’nın davasının kabul edilen kısmı (72.829,26 TL.) üzerinden; bu davacı vekilleri için 10.267,80 TL. nispi vekalet ücretinin (davalılardan …’ın bu vekalet ücretinden giderinden sorumluluğunun 68.480/72.829,26 oranındaki kısmı ile sınırlı olması ve davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin bu vekalet ücretinden sorumluluğunun da 25.398,05/72.829,26 TL. oranındaki kısmı ile sınırlı olması kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine,

cc) Davacılardan …’nın davasının kabul edilen kısmı (335.314,70 TL.) üzerinden; bu davacı vekilleri için 31.922,03 TL. nispi vekalet ücretinin (davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin bu vekalet ücretinden sorumluluğunun 124.491,49/335.314,70 oranındaki kısmı ile sınırlı olması kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine,

dd) Davalılardan … yönünden, maddi tazminatın takdiren reddedilen kısmına ilişkin olarak, … vekilleri için … lehine vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,
b) Manevi tazminat davasına ilişkin olarak;
aa) Davacılardan …’nın davasının kabul edilen kısmı üzerinden; bu davacı vekilleri için 4.500,00 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan … ve …’tan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine,
bb) Davacılardan …’nın davasının kabul edilen kısmı üzerinden; bu davacı vekilleri için 4.500,00 TL. nispi vekalet ücretinin davalılardan … ve …’tan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine,
cc) Davacılardan …’nın davasının kabul edilen kısmı üzerinden; bu davacı vekilleri için 6.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan … ve …’tan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılardan …’ya verilmesine,
dd) Davacılardan …’nın davasının reddedilen kısmı üzerinden; davalılardan … ve … vekilleri için 4.080 TL. nispi vekalet ücretinin davacılardan …’dan alınarak davalılardan … ve …’a (eşit oranda) verilmesine,
ee) Davacılardan …’nın davasının reddedilen kısmı üzerinden; davalılardan … ve … vekilleri için 4.080 TL. nispi vekalet ücretinin davacılardan …’dan alınarak davalılardan … ve …’a (eşit oranda) verilmesine,
ff) Davacılardan …’nın davasının reddedilen kısmı üzerinden; davalılardan … ve … vekilleri için 5.250,00 TL nispi vekalet ücretinin davacılardan …’dan alınarak davalılardan … ve …’a (eşit oranda) verilmesine,
7-Davacılar tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın, 6100 s. HMK.nun 333. maddesine göre karar kesinleştiğinde ve re’sen davacılara (eşit oranda) iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
8-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı taraflara iadesine,
9-Davalı … yönünden alınması gereken 37.318,83 TL harçtan peşin alınan 9.330,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 27.988,83 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
10-Davalı … yönünden alınması gereken 36.907,30 TL harçtan peşin alınan 9.330,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 27.577,30 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
11-Davalı … Sigorta AŞ yönünden alınması gereken 12.176,99 TL harçtan peşin alınan 2.860,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.316,99 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
12-Davalı taraflarca yapılan yargılama giderlerinin davalılar üzerine bırakılmasına,
13-Davacılar tarafından yapılan 486,30 TL istinaf başvuru gideri ile 49,50 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 535,80 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine,
14-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; manevi tazminat yönünden tüm taraflar için ve maddi tazminatlar yönünden … ve … için (78.630,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN, maddi tazminat yönünden davacı … yönünden kabul edilen maddi tazminat için kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. …

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.