Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/584 E. 2021/1709 K. 08.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 08/11/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 11/01/2021
NUMARASI : …

DAVACI : … -.
VEKİLİ : Av. … – .
DAVALILAR : 1- … – … …
2- … – … …
3- …
VEKİLLERİ : .
DAVANIN KONUSU : İflas
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 08/11/2021
KARARIN YAZILMA TARİHİ : 09/11/2021

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkili ile davalı gerçek kişilerin diğer davalı şirketin ortakları oldukları dönemde Konya … Noterliğinin 24/11/2015 tarih … yevmiye sayılı şirket hisse devir sözleşmesi ile müvekkilinin şirket hisselerini davalı gerçek kişilere devrettiğini, davalı gerçek kişilerin devir protokolüne uygun davranmamaları nedeniyle Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden 09/09/2020 tarihinde faizleriyle birlikte toplam 1.259.338,81 TL alacağın tahsili için ortaklara karşı giriştikleri icra takibine davalı gerçek kişilerin haksız itirazda bulunmaları nedeniyle davalı gerçek kişiler aleyhine 24/09/2020 tarihinde Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sırasında kayda alınan itirazın iptali davasını açtıklarını, davanın halen derdest olduğunu, İİK nun 177/1. maddesinde borçlunun, alacaklıları zarara uğratmak amacıyla mal kaçırması halinde alacaklıların mal kaçıran borçlu hakkında doğrudan doğruya iflas davası açabileceklerini, davalı gerçek kişilerin hisse devrine konu davalı şirketin mal varlığı değerlerini azalttıklarını ve mal kaçırdıklarını, İİK nun 311. maddesinde de hileli iflasın cezai müeyyideye bağlandığını, davalı şirket üzerinden parası ödenerek 3. kişilere taşınmaz alındığını veya davalı şirkete ait taşınmazın 3. kişilere satış gösterilerek devredildiğini böylelikle şirketin para vererek veya taşınmaz devrederek zarara uğratıldığını, 3. kişilerin ise davalı gerçek kişilerin güvendiği yakını kişiler olduklarını, davalı gerçek kişilerin şirket mallarını ve paralarını kendilerine mal edindiklerini, şirketin içinin boşaltıldığından bahisle davalıların doğrudan doğruya iflaslarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesi ile özetle; davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacının iflas takibine dayalı bir iflas takibinin olmadığını, davacının aktif dava ehliyeti olmadığını, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında alacağa dayalı itirazın iptali davasının halen derdest olduğunu, kesinleşmiş bir alacak kararı olmadığını, davanın derdestlikten reddi gerektiğini veya o dosyanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, davanın 5 yıllık zaman aşımına tabi olup bu sürenin geçtiğini, davacının ortaklıktan ayrıldıktan 5 yıl sonra kötü niyetli olarak bu davayı açtığını, müvekkillerinin davacıya herhangi bir borçlarının olmadığını, doğrudan doğruya iflasın yasal koşullarının hiçbir müvekkili yönünden gerçekleşmediğinden bahisle müvekkilleri hakkındaki davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya …Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/01/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …Yapılan yazışmalar ve gelen cevabi yazılar ve tüm dosya kapsamı ile davalı … ve … ın tacir olmadıkları ve hatta esnaf dahi olmadıkları anlaşılmıştır. Tacir olmayan bir gerçek kişinin iflasa tabi olması düşünülemez. Ancak tacirler iflas edebilir. Belirtildiği gibi davalı gerçek kişilerin ticaret sicilinde kayıtlı tacir olmadıkları sabittir. Ticaret sicilindeki kaydın tacir olmaya karine teşkil ettiği, ticaret sicilinde kaydı olmayanın da bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işletmesi halinde tacir sayılmasını gerektirdiği açık yasa hükümleridir. Davalı gerçek kişiler ticaret sicilinde kayıtlı olmadıkları gibi dosya kapsamı ile bir ticari işletmeyi kendi adlarına işlettiğine ve bu nedenle tacir olduklarına ilişkin dosyamızda herhangi bir delil ve belge ve somut bir iddia yoktur. Ayrıca yerleşik Yargıtay kararları gereğince bir limited şirket ortağı veya yöneticisi/müdürü olmak da tacir sayılmak için yeterli bir neden sayılamayacağından davalı gerçek kişilerin tacir olmadıklarının kabulü gerekmiştir. Adı geçen davalı gerçek kişilerin tacir olmaları gerektiği hususu işbu davanın görülebilmesinin ön/dava şartıdır. Davalı gerçek kişilerin tacir sıfatı olmadığından adı geçen davalılara yönelik iflas davasının dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Diğer davalı …. ise bir ticaret şirketi olup tacir olduğu ve bu nedenle iflasa tabi olduğu hususu yasa gereğidir. Ancak ne var ki davacının davalı şirketten bir alacağı yoktur ve şirketten alacağı olduğuna ilişkin bir iddiası da yoktur. Davacının iddiaları davalı gerçek kişilerin şirket mal varlığı üzerinde oynama yaparak davacının ileride doğacak muhtemel bir alacağının tahsilini önlemeye çalıştıkları yönündedir. Böyle bir durum tasarrufun iptali vs. gibi davalara konu edilebilecek hususlar olup aralarında borç ilişkisi olmayan belki tasarrufun iptali davalarının konusu olabilecek şirkete karşı doğrudan iflas davası açılması mümkün değildir. Dosya kapsamı ile davalı şirketin borçlu sıfatı olmadığından ve borçlu olmayan bir tacirin iflası istenemeyeceğinden ve Anadolu tabiri ile yoldan geçen birisi tacirler hakkında doğrudan iflas davası açamayacağından ve tacirden alacaklı olmak iflas davalarının ön/dava şartı olduğundan, davalı şirketin borçlu sıfatı olmadığından adı geçen davalıya yönelik iflas davasının da dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davacının, tüm davalılardan kesinleşmiş ve cebri icraya konu edilebilir bir alacağı da yoktur. Alacaklının, doğrudan iflas isteyebilmesi için borçludan kesinleşmiş bir alacağının olması gerektiği hususu da işbu davanın görülebilmesinin ön/dava şartıdır. Davacının davalılar nezdinde doğmuş ve kesinleşmiş bir alacağının varlığı da mevcut olmadığından (davalı gerçek kişilerden olan alacağı da yargılamayı gerektirdiğinden ve halen yargılama konusu olduğundan) davacının tüm davalılara yönelik iflas davasının dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davalı gerçek kişiler tacir olmadıklarından, davalı şirket de borçlu olmadığından ve davacının davalılar nezdinde doğmuş ve kesinleşmiş bir alacağı da mevcut olmadığından ve tüm bu hususlar doğrudan iflas davalarında davanın görülebilme şartı olduklarından HMK nun 114/2. maddesi ve HMK nun 115/2. maddesi gereğince dava şartlarından olan bu hususların sonradan giderilmesi mümkün olmadığından bu konuda davacıya ek süre vs. verilmesine gerek olmaksızın dava şartı yokluğu nedeniyle davalılar hakkındaki işbu doğrudan doğruya iflas davasının ayrı ayrı usulden reddine ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; yerel mahkeme kararının usul ve esas yönünden yasalara aykırı olduğunu, iş bu dava hakkında yapılacak olan ilanlar üzerine ilgililerin son ilandan itibaren 15 gün içinde iş bu davaya müdahale veya itirazda bulunabileceklerine, süresinde veya hiç müdahale/itiraz edilmemesi hallerinde taleplerinin reddine karar verileceğinin ve ileride verilecek olan karara karşı yasa yoluna başvurmalarının da mümkün olmadığının bilinmesine içerikli yazının taleplerine rağmen tebliğe verilmediğini, bu durumun HMUK ‘un öngördüğü tensip zaptına ilişin olarak yasa koyucunun öngördüğü kurallara aykırı olduğunu, bununla birlikte davayı kabul ederek hedef süre veren yerel mahkemenin hiçbir gerekçe göstermeden dosya kapsamında belirtilen hususlara aykırı olarak aksi belirtilmeyen unsurların yerine getirilmesini engellemenin adil yargılanma hakkının açıkça ihlali olduğunu, tensibe aykırı hareket edildiğini, mahkemece davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TBK nun 19.maddesinde düzenlenmiş muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğunun kabulü ile bu madde kapsamındaki genel ilkelere ve ispat usulüne uygun olarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken davanın tavsifinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiğini, mahkemenin dava şartı yokluğunda da yanılgıya düştüğünü, yerel mahkemenin birçok ticaret odasına müzekkere yazdığını davalılar hakkında kendi kararında çelişkiye düştüğünü, bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi namına belirli bir sermaye ile yöneten/ortak olan kişinin tacir sayılacağının yerleşik hal aldığını, davalıların tacir oldukları yönünde duraksamaya yer vermeyecek şekilde kararlar ve dosya kapsamında mevcut deliller ışığında davanın esasına yönelik usul yönünden reddinin son derece isabetsiz olduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, yargılamanın bozmadan başlayarak talepleri ve tetkikatta görülecek sari hususlar nazara alınarak kaldırılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Çekişmeli yargıda kural olarak, “tasarruf ilkesi” geçerlidir ve taraflar dava konusu üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilirler. Bu suretle davaya son verilebilmesinin bir yöntemi davadan feragattir ve anılan müessese 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 307 ila 312. maddeleri ve arada kalan maddelerde düzenlenmiştir.
HMK’nin 307. maddesinde; feragatin, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olduğu, 309. maddesinde; feragatin, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabileceği, hüküm ifade etmesinin karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı, kayıtsız ve şartsız olması gerektiği, 310. maddesinde; feragatin, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği, 311. maddesinde; feragatin, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurduğu, irade bozukluğu hallerinde feragatin iptalinin istenebileceği ve 312. maddesinde de; feragat beyanında bulunan tarafın, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edileceği, feragat, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkûmiyetin, ona göre belirleneceği düzenlenmiştir.
Bu yasal çerçevede feragat; davacının istem sonucundan vazgeçmesi olup, kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Geçerliliği için davalının rızasına veya mahkemenin kabulüne gerek olmayıp, bu konudaki tek taraflı irade beyanının mahkemeye ulaşması yeterlidir. Mahkemenin, yalnızca, feragatin gerçekten anılan anlamı içerip içermediğinin ve yasal yönteme uygun yapılıp yapılmadığını araştırması ve koşullar gerçekleşmişse feragat nedeniyle davanın reddi yönünde hüküm kurması gerekir. Diğer taraftan, davacı tarafından feragat bildirimi yapıldıktan sonra mahkemece henüz buna dayalı olarak karar verilmemiş olsa da, feragatten dönülemez. Davacının bu tür durumlarda, hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatin geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebilme veya feragatin feshi için ayrı bir dava açabilme hak ve imkanı bulunmaktadır. Feragatin kesin hüküm oluşturma etkisi maddi anlamdadır ve feragat nedeniyle reddedilen dava, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeniden açılamaz. Ayrıca, feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona erdiğinden ve koşula bağlı hüküm verilemeyeceğinden, koşullu feragat geçersiz olduğu gibi, davacının istem sonucunun bir kısmından vazgeçmesi (kısmî feragat) durumunda, davanın feragat edilmeyen bölümü yönünden yargılamaya devam edilmesi zorunludur.
Öte yandan, HMK’nin 349. maddedeki, “(1) Taraflar, ilamın kendilerine tebliğinden önce, istinaf yoluna başvurma hakkından feragat edemez.” düzenlemesi gereğince, mahkeme ilamının kendilerine tebliğinden sonra, ancak hükmün kesinleşmesinden önceki herhangi bir aşamada davadan feragat mümkündür.
Aynı maddenin devamında da, “(2) Başvuru yapıldıktan sonra feragat edilirse, dosya bölge adliye mahkemesine gönderilmez ve kararı veren mahkemece başvurunun reddine karar verilir. Dosya, bölge adliye mahkemesine gönderilmiş ve henüz karara bağlanmamış ise başvuru feragat nedeniyle reddolunur.” düzenlemesi mevcuttur.
Somut olayda; karar ilamının taraflara tebliğinden ve istinaf incelemesi için dosyanın dairemize gönderildikten sonra, kimlik tespiti de yapılmış dilekçe ile davacı asil tarafından sunulan 21/06/2021 tarihli dilekçe ile, “davadan’ ve istinaf talebinden açıkça feragat ediyoruz. Karşı taraftan herhangi bir yargılama gideri ya da vekalet ücreti talebimiz bulunmamaktadır” şeklinde beyanda bulunulduğu, buna karşılık davalılar vekilinin de aynı tarihli dilekçe ile de bu “feragatin kabul edildiği, kendilerinin de yargılama gideri ve vekalet ücreti talebi bulunmadığı”nın ifade edildiği;
Bunun akabinde, davacı taraf vekilinin daha sonra uyaptan sunmuş olduğu dilekçesinde ise davacı asilin feragat beyanının, yargılama giderleri ve vekalet ücreti talebinden vazgeçilmiş olması nedeniyle şarta bağlı olması ve baskı altında yapılması nedeniyle geçersiz olduğunun iddia edildiği görülmüştür.
Davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona erer, kesin hükmün hukuksal sonuçlarını doğurur. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragattan dönemez (rücu edemez); feragat ile bağlıdır.
Ancak, feragatle ortaya çıkan sonucun buna sebep olan rızayı ifsat eden bir nedenle malul olduğu kanıtlanırsa, doğurduğu netice bakımından hileye, hataya maruz kalan kimseye talep hakkı bahşedeceği kuşkusuzdur. Öte yandan; diğer maddi hukuk işlemlerinde olduğu gibi (BK’nın 23. madde vd ), hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi feragatın hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğu aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebilir.
Keza, 6100 sayılı HMK’nın 311. maddesi, ”feragat ve kabul kesin hüküm gibi sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde feragat ve kabulün iptali istenebilir.” hükmünü öngörmektedir. Bu durumda davacı vekili feragatin geçersiz olduğunu soyut beyanla iddia etmiş ise de, bu soyut iddiasını destekler herhangi bir somut delil ileri sürmediği gibi iddiasının açıkça hata, hile veya ikrah niteliği de taşımadığı, sadece asilinin feragati nedeniyle vekalet ücretinden mahrum kalması nedeniyle bu şekilde bir itirazın gerçekleştiği anlaşıldığından; İstinaf ve davadan feragat nedeni ile aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
Davacı vekilinin istinaf aşamasında davadan ve istinaf talebinden feragatı nedeniyle (istinaf sebeplerinin incelenmesine gerek olmadan) Konya ….Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/01/2021 tarih … Esas… Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
Buna göre;
1-Açılan davanın FERAGAT NEDENİYLE REDDİNE,
2-Kararın mahiyeti gereği alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının başta peşin yatırılan 54,40 TL ve bakiye karar harcı olarak yatırılan 123,50 TL toplamı olan 177,90 TL den mahsubu ile bakiye 118,60 TL fazla harcın karar kesinleştiğine ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacının kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar tarafından yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
5-Taraflar birbirlerinden vekalet ücreti talebi bulunmadığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Artan gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden:
9-Davacı vekili tarafından yatırılan, başvurma harcı ve istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-İstinaf eden davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların davacı üzerinde bırakılmasına,
11-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
12-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda kararın taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere oy birliği ile karar verildi.08/11/2021


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.