Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/541 E. 2021/642 K. 25.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:… – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 25/05/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP :…

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/10/2020
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – TC : …
: 2- … – TC : …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 1- … –
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 2- … -…
VEKİLİ : Av…. – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 25/05/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 25/05/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 21/02/2017 havale tarihli dava dilekçesinde özet olarak; 12/11/2016 tarihinde … plakalı motorsikletin …’nün sevk ve idaresindeki … plaka sayılı minübüse arkadan çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında, müvekkilinin yakını …’ın vefat ettiğini, yapılan kusur incelemesinde …’ın kusursuz olduğunu, motosiklet sürücüsü …ın kusurlu bulunduğunu, müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, kaza sonucu vefat eden …’ın öncesinde çalışarak yardım etmekte olduğunu, müvekkililerinin desteği oğullarının vefatıla geçim sıkıntısı çektiklerini, müteveffanın annesi ve babasının oğullarının ölümüyle onun maddi ve manevi desteğinden yoksun kaldıklarını, müveteffanın sabit bir işte çalışmayıp aylık maaşının asgari ücret civarında olduğunu, müvekkillerinin zararların tazmini için davalı sigorta şirketine başvurduklarını ancak 27.186,00 TL ödeme teklifinde bulunduklarından müvekkilerinin bu teklifi kabul etmediklerini, müvekkilerinin uğradıkları zararların aktüerya hesabından sonra ortaya çıkacağını belirterek; müvekkileri davacıların fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik … için 1.000,00 TL, … için 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatın işleten ve sürücü yönünden olay tarihinden, sigortacı yönünden temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline, Birol için 12.500,00 TL, Güldal için 12.500,00 TL olmak üzere 25.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özet olarak; kazaya sebebiyet veren … plaka sayılı aracın motosiklet mi yoksa motorlu araç mı bisiklet mi olduğunun tespitinin gerektiğini, şayet bu araç motorlu bisiklet ise müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkilinin manevi tazminat taleplerinden sorumlu olmadığını, aleyherine hüküm tesis edilmesi halinde davacının motorsiklete kasksız olarak bindiğinden müterafik kusurlu bulunduğunu, öncelikle kazada kusur durumunun tespitinin gerektiğini, dava konusu trafik kazasında hatır taşıması söz konusu olduğundan davacılar lehine tesir edilecek bir tazminat var ise indirim yapılmasının gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin gerektiğini, temerrüt ticari ve avans faizi talep edilemeyeceğini belirterek; davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özet olarak; davanın mesnetsiz olduğunu, dava konusu kazaya ilişkin olarak Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasından yeniden kusur raporunun alındığını, müvekkilinin kaza sonucu ciddi şekilde yaralandığını, ayrıca kazada ölen …’ın kazadan yaklaşık 4 yıl önce geçirmiş olduğu trafik kazası neticesinde yaralanmasından dolayı en ufak bir darbede hayati tehlikesinin olduğuna dair müvekkilinin duyumlarının bulunduğunu, bu durumun ölenin mevcut salık durumunu bilerek davaya konu trafik kazasındaki motorsiklet ebinmiş olduğu kanısını ortaya çıkarmakta olduğunu belirterek; davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesinin 16/07/2019 tarihli kararı ile; davacılar … ve …’ın maddi tazminat taleplerinin KABULÜ ile; Davacı … için 17.714,00 TL ve davacı … için 25.992,00 TL destekten yoksun kalma maddi tazminatının davalılar … ve Güvence hesabından, davalı … bakımından olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … bakımından temerrüt tarihi olan 03.01.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılar … ve …’a ödenmesine, davacıların manevi tazminat taleplerinin kabulü ile; davacı … için 12.500,00 TL, davacı … için 12.500,00 TL olmak üzere toplam 25.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacılara ödenmesine dair hükmün kurulduğu, davalı … istinaf başvurusu üzerinde dosyanın Dairemiz Başkanlığına gönderildiği, Dairemiz Başkanlığının 28/01/2020 tarih ve 2019/1463 Esas 2020/122 Karar sayılı ilamıyla davalı … istinaf başvurusunun kabulü ile Yerel Mahkeme kararın kaldırılması ile mahkemesine gönderilmesine dair karar verildiği görülmüştür.
İlk derece mahkemesinin 06/10/2020 tarihli kararı ile; “Yukarıda izah edilenler, ilgili icra dosyası, bilirkişi raporu, adli tıp raporu, istinaf ilamı ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 16.01.2018 tarih ve ………..sayılı raporunda , kazanın … plakalı motosiklet sürücüsü davalı …’ın %25 oranında kusurlu, … plakalı araç sürücüsü …’nün %60 kusurlu olduğu, … plakalı motosiklette yolcu olarak bulunan müteveffa destek …’ın ise %15 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği bu nedenle … plakalı aracın kusuru oranında tazminat hesabının yaptırıldığı, söz konusu kazada kazaya karışan üç kişiye kusur izafe edildiği, tazminat hesabının … plakalı motosikletin sürücüsü …’ın %25 kusuru oranıyla yapıldığı, dosya arasına alınan delillerin incelenmesinde müterafik kusur indirimi ve hatır taşımacılığı indirimi yapılacak herhangi bir durum bulunmadığı değerlendirilmekle; davacıların TBK 53 kapsamında müteveffanın desteğinden yoksun kalan ve dava açma hakkı olan kişilerden oldukları, dosya kapsamında alınan raporların denetime elverişli, gerekçeli, usul ve yasaya uygun oldukları değerlendirilmekle hükme esas alınmaları gerektiği, olaydaki kusur oranları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile hak ve nesafet kuralları gereği davacılar lehine manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiği kanaatiyle ; davacılar … ve …’ın maddi tazminat taleplerinin kabulü ile;Davacı … için 17.714,00 TL ve davacı … için 25.992,00 TL destekten yoksun kalma maddi tazminatının davalı … bakımından olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … Davacı … için hükmedilen tazminatın 16.828,30 TL’ sinden, Davacı … için hükmedilen tazminatın 24.692,40 TL’sinden sorumlu olması kaydıyla davalı … bakımından temerrüt tarihi olan 03.01.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılar … ve …’a ödenmesine, davacıların manevi tazminat taleplerinin kabulü ile; davacı … için 12.500,00 TL, davacı … için 12.500,00 TL olmak üzere toplam 25.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacılara ödenmesine dair karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davacılar … ve …’ın maddi tazminat taleplerinin kabulü ile; davacı … için 17.714,00 TL ve davacı … için 25.992,00 TL destekten yoksun kalma maddi tazminatının davalı … bakımından olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … Davacı … için hükmedilen tazminatın 16.828,30 TL’ sinden, Davacı … için hükmedilen tazminatın 24.692,40 TL’sinden sorumlu olması kaydıyla davalı … bakımından temerrüt tarihi olan 03.01.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılar … ve …’a ödenmesine, davacıların manevi tazminat taleplerinin kabulü ile; davacı … için 12.500,00 TL, davacı … için 12.500,00 TL olmak üzere toplam 25.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacılara ödenmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosyada alınan bilirkişi raporunun taraflarına 26/09/2020 tarihinde tebliğ edildiğini, 2 haftalık itiraz sürelerinin dolmadan dosyanın kısa karar ile karara çıktığını, bu durumun savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ve hukuka aykırı olduğunu, bozma ilamına göre Bölge Adliye Mahkemesi kararı ile müterafik kusur ile %5 daha indirim yapılması gerektiğinin belirtildiğini ancak söz konusu indirimin daha önce bozulan Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı kararında hükmedilen tazminat tutarları üzerinden %5 indirim yapılarak aleyhlerine tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davacı ……. ceza yargılamasında soruşturma aşamasında şikayet hakkını kullanmadığını, kazaya sebebiyet veren … plakalı aracın motosiklet mi yoksa motorlu bisiklet mi olduğunun Yerel Mahkemece tespitinin gerektiğini, eğer aracın motorlu bisiklet ise müvekkili kurumun herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, kazaya karışan araçta yolcu olarak bulunan …….hatır için taşındığının dosya münderecatından anlaşıldığını, bu nedenle hatır taşıması nedeniyle indirim yapılmasının da gerektiğini, müteveffa …’ın söz konusu araca koruyucu ekipman takmadan bindiği için de müterafik kusurlu olduğunu, aktüer raporunda destek paylarının hatalı hesaplandığını beyan ederek Yerel Mahemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
Savunma hakkı Anayasada güvence altına alınmış haklardandır. Buna göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. (1982 Anayasası m. 36)
Karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK’nın 27. maddesi hükmüne göre, davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının tarafların açıklamalarını dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda hakim, tarafları dinlemeden, açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için onları kanuna uygun biçimde duruşmaya davet etmeden karar veremez. (YHGK 2009/52 E., 2009/105 K.)
HMK’nın 137. maddesinde; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön incelemede dava şartlarının ve ilk itirazların inceleneceği, uyuşmazlık konularını tam olarak belirlenip, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemlerin yapılacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onların sulhe veya arabuluculuğa teşvik edileceği düzenlenmiştir. Bu bağlamda, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez.
Somut olayda davalı vekiline bilirkişi raporu 26/09/2020 tarihinde tebilg edilmiş 2 haftalık beyan süresi dolmadan dosyanın karar bağlanması savunma hakkının ihlali olup itiraz yerindedir.
Yine öte yandan
İDM ce meydana gelen kazanın 01/06/2015 tarihinden sonra olması nedeniyle 01/06/2015 tarihli genel şartlarda belirtilen usule göre hesaplama yapılıp karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ne varki AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği, iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alınan aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
… sorumluluğunun bulunmadığına yönelik;
davalı … vekili ise, söz konusu motosikletin motor silindir hacmine göre trafik sigortası yaptırması zorunlu olan araçlardan olup olmadığının araştırılması suretiyle sorumluluklarının tespiti gerektiğini savunmuştur. Dosya içindeki motor tescil kaydı ve sözkonusu motorsikletin zorunlu sigortasının daha önce yapılmış olması gözetildiğinde 50 cc üstü olduğu anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Davalı vekilinin diğer istinaf itirazları yönünden;
İDM CE VERİLEN İLK KARARDA BELİRTİLEN KALDIRMA KARARININ GERKELERİNİNİN USULÜNCE YERİNE GETİRİLMEDİĞİ ANLAŞILMAKTADIR.
Davalı vekilinin mütevefffanın hatır taşıması iddiası yönünden;
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır için taşımanın söz konusu olabilmesi için, işletenin taşımak üzere araca aldığı yolcudan karşı edim alabilecekken yolcunun hatırı için veya iyilik yapma düşüncesi ile karşı edimi almayıp yolcuyu bedelsiz taşıması gerekmektedir.
Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Ancak taşımada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından sözedilemeyecektir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Hatır taşımasından sözedebilmek için, ölenin veya malul kalan kişinin karşılıksız taşınmış olması ve taşımanın taşınanın yararına olması gerekir. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde, taşımanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemlidir. Yarar ekonomik olabileceği gibi, ortak toplumsal değerleri de ilgilendirebilir.
Somut olayda, müteveffanın kaza yapan motorsiklette ne şekilde ve ne amaçla taşındığı anlaşılamamakta ve bu yönde de hiçbir bilgi ve belge bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince de bu iddia yönünde hiçbir araştırma da yapılmamıştır.Bu halde ilgili ceza dosyası ve bununla ilgili tüm deliller toplanarak kaza yapan motorsiklette yolcu olan davacılar murisinin bu motorsiklette hatır için karşılıksız taşınıp taşınmadığı, olayda hatır taşıması söz konusu olduğunda 6098 sayılı BK’nun 51. maddesi gereğince tazminattan hatır taşıması nedeniyle indirim yapılması gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerekirken bu hususun hiç tartışılmaması yerinde olmayıp davalı vekilinin istinaf itirazı yerindedir.Bu hususta dava dışı sürücü tanıklara ilişkin hükümlere göre dinlenmelidir.
Davalı vekilinin olayda müterafik kusur bulunduğu, koruyucu ekipman ve kask kullanmama nedeniyle indirim yapılması gerektiği,yine Müteveffanın ehliyeti olmayan davalının motorsikletine bilerek bindiği ve bu nedenle müterafik kusurlu olduğu istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, davacı motosiklet sürücüsü olup, KTK. ve yönetmelik hükümlerine göre koruyucu ekipman olarak kask, dizlik vs. takması zorunludur. Davacının, kazanın akabinde düzenlenen otopsi raporunda ölüm sebebinin genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga kırığı ve bu kırıkla birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama olduğu anlaşılmakla birlikte bu durumun ölüme etkisi hususu tartışılmamıştır.
Bu durumda ilk derece mahkemesince ceza dosyası aslı istenerek veya temin edilememesi durumunda bu dosyayla ilgili tüm belgelerin fiziki çıktıları dosya içine alınarak murisin koruyucu ekipman olarak kask, dizlik takılı olup olmadığı, takılı değil ise bu durumun murisin ölümünde etkili olup olmadığı araştırılarak,
Takılı olmadığının tespiti durumunda koruyucu ekipman olarak kask, dizlik takılmamasının ölüme etkisi olup olmadığı hususlarının belirlenebilmesi için Adli tıp kurumundan koruyucu ekipman takılı olması halinin murisin ölümünde etkili olup olmadığı hususunda ayrıntılı, gerekçeli ve denetime uygun rapor alınarak sonucuna göre tazminattan indirimin yapıp yapılmayacağı tartışılarak karar verilmesi gerekirken davalının bu savunması üzerinde hiç durulmadan karar verilmesi ve hiç tartışılmaması doğru görülmemiş olup davalının buna yönelen istinafı yerindedir.
Yine Müteveffanın ehliyeti olmayan kişinin motorsikletine bilerek bindiği ve bu nedenle müterafik kusurlu olduğu iddiasına yönelik olarak hiçbir araştırmanın yapılmadığı anlaşılmakla olay tarihi itibariyle motorsiklet sürücüsü …’ın ehliyetinin olup olmadığı,varsa ne sınıf ehliyetinin bulunduğu tespit edilerek müteveffanın motorsiklet sürücüsünün motorsikletine ehliyetsiz olduğunu bilerek bindiği hususunun tespiti durumunda zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebileceği hükmü uyarınca indirim yapılaması gerektiğinin düşünülmemesi de doğru değildir .Mahkemece kaldırma kara doğrultusunda Emniyete yazı yazılmış ancak bu hususun Nüfus müdürlüğünden sorulması gerektiği cevabı verilmiş olmasına rağmen yeni bir yazışma yapılmamıştır. İtiraz yerindedir.
Davacı birol’un ceza dosyasında şikayetinden vazgeçtiğini ve bu nedenle tazminat talep edemeyeceği ve tazminat düşümünün eksik yapıldığı istinafı yönünden
Ceza mahkemesindeki vazgeçmenin hukuk mahkemesinde açılacak tazminat davasının etkisi olay tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 73. maddesinin 7. bendinde öngörülen iki koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bu koşullar, vazgeçme ile ceza dosyasının düşmesi ve kişisel hakkın saklı tutulmamış olmasıdır. Anılan Kanun maddesinde “kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Bu halde Cezadaki kamu davasının şikayetten vazgeçme ile düşmesi, TCK 74/2. maddesi gereğince uğranılan zararın tazmini için açılan şahsi hak davasını ve 74/3. maddesi gereğince tazminat ve yargılama giderlerini etkilemez. Suçtan zarar görenin, kamu davasının düşmesi halinde şikayetinden vazgeçmesiyle bu düşme gerçekleşse bile açıkça vazgeçme sırasında şahsi haklarından vazgeçtiğini açıklamış ise ancak hukuk mahkemesinde dava açılamaz. Davacının yapılan soruşturmada şikayetçi olmadığını beyan ettiği ancak şahsi haklarından ayrıca feragat etmediği anlaşılmıştır. Şikayetçi vazgeçme sırasında şahsi haklarından vazgeçtiğini açıklamış ise hukuk mahkemesinde dava açılamaz. Şu durumda, davacının yukarıda bahsedilen şekilde şahsi haklarından vazgeçtiğine dair açık ve ayrı bir beyanı bulunmadığından davalının bu yöndeki istinaf nedenleri de yerinde değildir.
Nitekim Yargıtay 4. HD nin 2016/13195 esas 2019/504 karar sayılı ilamı
Keza ATK raporuna göre yolcu muris kendi can güvenliğini emniyete almadan nizamlara aykırı seyahat etmekten %15 oranında kusurlu bulunmuş ve bu miktar indirim yapılmış ise de, bu durumun kusur belirlenmesinde etkili nitelikte bulunmayıp ancak müterafik kusur indirimi sebebi olabileceği, bu halde olayda murisin müterafik kusurlu olduğu kabul ve tespit edilirse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52.(818 sayılı BK 44.) maddesi gereğince 17. H.D uygulamalarına göre müterafik kusur nedeniyle indirim oranı %20 olduğundan muris yönünden daha önce % 15 indirim uygulandığından % 5 daha indirim yapılması doğru olup itiraz yersizdir.
Destek payının yanlış hesaplandığına yönelik itirazları hakkında
Eş, çocuklar ile anne ve babanın desteklenen olduğu durumlarda destek paylarını belirlerken desteğin gelirinin bir miktarını kedisine bir miktarını eşine, bir miktarını çocuklarına bir miktarını da anne ve babasına ayıracağı kabul edilmektedir. Desteğin gelirinden kendisine ayıracağı pay kadar eşine de ayıracağı, bu durumun Türk Medeni Kanun’da ki eşitlik ilkelerine de uygun düşeceği, kendisine ayırdığı paydan daha fazla payı eşine ayırmasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyecektir.
Yargıtayca kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumunda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte 2 şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselecektir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelirin paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.
Bu durumda çocuklar herhangi bir okulda okumuyor yada okuma ihtimalleri yoksa erkekler için 18 yaş, kız çocuklar için 22 yaş, yüksek okul okumaları yada okuma ihtimalleri olması durumunda 25 yaşına gelince destekten çıkarılarak, çıkan çocuğun payı diğer paydaşlara dağıtılacaktır.
Hesaplama bu kriterlere göre yapılmış olup itiraz yersizdir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … tarafından peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu davalı tarafa iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … tarafından yatırılan 82.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 25/05/2021

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.