Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/360 E. 2021/703 K. 01.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – … …

2- … – … …
3- … – … …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALILAR : 1- …
VEKİLİ : Av. …
2- …
VEKİLİ : Av. …
3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
KARARIN YAZILMA TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; 11/06/2008 tarihinde Konya ili Meram İlçesi Taşcami Uzunharmanlar Caddesi üzerinde sürücüsü davalı …, işleteni davalı … ve trafik sigortacısı davalı … (önceki ünvanı … Sigorta A.Ş.) olan … plakalı otomobilin seyir halindeyken 01/11/1996 doğumlu olan müvekkili … ‘a yaya iken çarpması sonucu müvekkilinin yaralandığını, sürücünün birinci dereceden kusurlu olduğunu, müvekkilinin ağır yaralanarak maluliyete uğradığını, yaralanma nedeniyle yoğun tedavi gördüğünü, hem yaralanan müvekkilinin hem de anne ve babası olan diğer müvekkillerinin manevi yönden de olumsuzluklar yaşadıklarından bahisle müvekkili … için 500,00 TL geçici iş göremezlik (efor kaybı) tazminatı, 500,00 TL geçici iş göremezlik dönemindeki bakıcı gideri zararı, 96.000,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.000,00 TL maluliyet dönemindeki bakıcı gideri zararı, 2.000,00 TL kaçınılmaz tedavi gideri zararı, olmak üzere toplam 100.000,00 TL maddi tazminatın müştereken ve müteselsilen tüm davalılardan tahsiline ve ayrıca müvekkili … için 100.000,00 TL, müvekkili … için 80.000,00 TL, müvekkili … için 80.000,00 TL olmak üzere toplam 260.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve … dan müştereken ve müteselsilen tahsiline ve maddi ve manevi tazminatlara kaza tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, davalı … şirketinin ise temerrüt tarihinden itibaren faizden sorumlu tutulmasına ve fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; kaza tarihinden dava tarihine kadar 2 yıllık dava zaman aşımının ve 8 yıllık ceza zaman aşımının geçmesi nedeniyle öncelikle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, işin esası yönünden ise müvekkilinin meydana gelen kazada herhangi bir kusur ve sorumluluğunun olmadığını, tüm kusurun davacının kendisinde olduğunu, istenen tazminatların fahiş olduğunu, 2008 yılındaki kazaya ilişkin Samsun Gazi Devlet Hastanesinden davacının aldığı raporun 11/11/2015 tarihli olduğunu, bunun akıllara şüphe getirdiğini, yaralanmanın kaza ile ilgisi olduğunu ve illiyet bağını davacıların ispat etmesi gerektiğini, istenen manevi tazminatların fahiş olduğunu, talebin kabulü halinde insanlarda felaketi özlenir hale getireceğini, manevi tazminatın takdiri halinde hakkaniyete uygun olması gerektiğini, anne ve baba durumundaki diğer davacıların taleplerinin yasal dayanaktan yoksun olduğundan bahisle davanın zaman aşımı ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; kaza tarihinden bu yana 2 yıllık zaman aşımının geçmesi nedeniyle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, işin esası yönünden ise müvekkilinin kayden maliki olduğu kazaya karışan otomobili kaza tarihinden 6 ay önce galerici vasıtasıyla diğer davalı … a haricen satıp teslim ettiğini, diğer davalının noter satışı ile mülkiyeti üzerine almadığını, kazadan sonra 19/09/2008 tarihinde noter satışının yapılabildiğini, bu nedenlerle müvekkilinin işleten sıfatının olmaması nedeniyle hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, otomobilin sürücüsü olan diğer davalının dava konusu kazanın olmasında bir kusurunun olmaması nedeniyle müvekkilinin de bir sorumluluğunun olamayacağını, 2015 yılında alınan maluliyet raporunun dava konusu yaralanma ile ilgisinin olduğunun inandırıcı delillerle ispatı gerektiğini, istenilen manevi tazminatlarında yasal dayanaktan yoksun ve zenginleşme amacı güttüğünden bahisle müvekkili hakkındaki davanın husumet, zaman aşımı ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … (önceki ünvanı … sigorta A.Ş.) vekili cevap dilekçesi ile özetle; 8 yıllık ceza zaman aşımı süresinin dahi geçmesi nedeniyle davanın öncelikle zaman aşımı nedeniyle reddine, müvekkilinin … nolu trafik sigorta poliçesi ile kazaya karışan otomobilin trafik risklerini üzerine aldığını, sürücünün kusuru ve sigorta poliçesindeki limit kapsamı kadar müvekkilinin sorumlu olabileceğini, davacıların meydana gelen zararların poliçe kapsamında kaldığını ispatlamaları gerektiğini, müvekkili tarafından hasar dosyası açıldığını, Samsun Gazi Devlet Hastanesine ait %38 oranında malüliyete ilişkin raporda geçen gözlerde dejeneratif miyopi hastalığının dava konusu kaza ile ilgisinin ve illiyet bağının olmadığını, tedavi giderlerinden SGK nın sorumlu olup müvekkilinin bir sorumluluğunun olmadığından bahisle müvekkili hakkındaki davanın zaman aşımı ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya …Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile; “… dava konusu kazada yaralanan davacı … yararına 5.000,00 TL manevi tazminata, dava konusu kazada ağır yaralanan … ‘ın babası … yararına 2.500,00 TL manevi tazminata ve … ‘ın annesi … yararına 2.500,00 TL manevi tazminata hükmedilmesinin hak ve nesafete ve dosya kapsamına ve tarafların durumuna uygun olacağı yönünde mahkememize tam bir vicdani kanaat geldiğinden bu miktar manevi tazminatın müştereken müteselsilen davalılar … ve … ‘den tahsiline, davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekmiş olup; DAVACI …’IN MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABULÜ İLE; 17.574,85 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 500,00 TL efor kaybı tazminatı, 500,00 TL bakıcı gideri zararı, 750,00 TL kaçınılmaz tedavi gideri zararı olmak üzere toplam 19.324,85 TL maddi tazminatın davalı … (önceki ünvanı … SİGORTA A.Ş.) ‘nin dava tarihi olan 15/12/2016 tarihinden itibaren faizinden sorumlu olması diğer davalıların ise kaza tarihi olan 11/06/2008 tarihinden itibaren yıllık % 9 ve ileride değişmesi halinde değişen oranlarda hesaplanacak yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak davacı …’a verilmesine. Davacının fazlaya ilişkin maddi tazminat taleplerinin reddine. DAVACILARIN MANEVİ TAZMİNAT DAVALARININ KISMEN KABULÜ İLE; davacı … için 5.000,00 TL, davacı … için 2.500,00 TL ve davacı … için 2.500,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 11/06/2008 tarihinden itibaren yıllık % 9 ve ileride değişmesi halinde değişen oranlarda hesaplanacak yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılar … ve … ‘den alınarak belirtilen miktarlar üzerinden davacılara verilmesine. Davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine. ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; eldeki davanın zamanaşımına uğradığını, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğradığını, zamanaşımını kesen veya durduran bir hukuki işlem veya durum söz konusu olmadığından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini gerekirken zamanaşımı definin reddine karar verilmesinin isabetli olmadığını, kaza ile alınan maluliyet raporu arasında 8 yıl geçtiğini, maluliyet durumunun daha sonradan ya da iyileşme sürecinde ortaya çıkan bir durum olmadığını, davacının sonradan ortaya çıkmayan, muhtemelen tedavinin tamamlanmasından itibaren var olan bu durumunu 2015 yılında alınan raporla öğrenmiş olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, maluliyet raporunun zamanaşımını kestiği halin sonradan ortaya çıkan maluliyet ya da en iyi ihtimalde ilk aşamada öngörülmesi mümkün olmayan fakat tedavi sürecinden sonra öğrenilebilecek maluliyet olduğunu, illiyet bağının net şekilde ortaya konulmadığını, meydana gelen kazada müvekkiline kusur izafe etmenin mümkün olmadığını, müvekkili her ne kadar kazada kusursuz olsa da aksi ihtimalde dahi müvekkiline isnat edilen %15 oranındaki kusurun fahiş oranda olduğunu, müvekkilinin alkollü olmadığını, hız sınırını aşmadığını, ehliyetsiz olmadığını, kırmızı ışıkta veya geçmemesi gereken bir yerden geçmiş de olmadığını, kazanın davacı …’ın yol kenarındaki cepte top oynarken topunu almak için karşıla geçmesinin ardından tekrardan kontrolsüzce yola atlaması sonucu meydana geldiğini, karşı taraftaki aracın geçmesini bekleyen davacının kendisinin önüne atlayacağını öngörmesini müvekkilinden beklenemeyeceğini, müvekkilinin kazadaki davranışları, hali, vicdanlara rahatsızlık verecek nitelikte olmadığı kadar bu olaydan dolayı manevi tazminata mahkum edilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, kazadan sonra müvekkilinin kazazede çocuk ve ailesi ile irtibatını kesmediğini, olaya karşı duyarsız davranmadığını, somut olaya bakıldığında davacılar anne ve babanın çocuklarının trafiğin aktığı bir yol kenarında top oynamasına izin vermelerinin böyle bir tehlikenin varlığının meydana gelme olasılığını kabul ettikleri anlamına geldiğini, böyle bir kazayı öngördükleri halde buna engel olmak için hiçbir şey yapmayan anne ve babasının manevi tazminat taleplerinin yersiz olduğunu, davacı tarafın sigorta şirketine yapacağı çok basit masrafsız bir başvuru ile addi zararlarını tahsil edebilecekken ve ayrıca kaza tarihi ve dava tarihi arasında geçen 8 yıl boyunca hiçbir şekilde taleplerini müvekkiline iletmediğinden davanın kısmen kabulünde faiz başlangıç tarihinin olay tarihi olmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle öncelikle zamanaşımı nedeniyle davanın reddi yönünde yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, aksi kanaat halinde istinaf başvurularının kabulü ile yerel mahkeme tarafından hükmedilen maddi ve manevi tazminatın kabulüne yönelik kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; zamanaşımı itirazlarının reddedildiğini, kazanın 11/06/2008 tarihinde meydana geldiğini, uzamış ceza zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğunu, bu sürenin de 11/06/2016 tarihinde dolduğunu, rapor tarihinin 11/11/2015 olduğunu, dava tarihinin ise 15/12/2016 olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, husumet itirazlarının dikkate alınmadığını, müvekkilinin kaza tarihinden yaklaşık 6 ay önce arabasını satmak için galeriye verdiğini ve galeriden aracın diğer davalı olan …’a satıldığını, müvekkilinin satış nedeniyle o tarihlerde parasını da aldığını, aracın zilyetliğine kazadan altı ay evvel diğer davalıya teslim edildiğini, fakat …’ın aracın satışını resmi olarak almadığını, 19/06/2008 tarihinde aracın satışının noterden yapıldığını, müvekkilinin kaza tarihinde aracın maliki veya işleteni olmadığını, aracın kaza tarihinde ki malikinin ve işletenin müvekkili olduğunu kesinlikle kabul etmemekle Konya …Sulh Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyasında davacı …’ın birinci derecede kusurlu bulunduğunu, ayrıca araç trafiğinin bulunduğu bir yerde çocuklarının oyun oynamasına müsaade ederek sorumluluğunu yerine getirmeyen anne ve babanın da ağır kusurları sabit olduğundan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte manevi tazminat belirlenirken hakimin özel halleri göz önüne alması, hükmedilecek tazminatın adalete uygun olması, zenginleşme aracı olmaması, özendirici nitelikte bulunmaması, tarafların kusur durumları, ekonomik ve sosyal durumları göz önünde bulundurulmalı ve somut olayın koşullarını gözetilmesi gerektiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kısmen kabul edilen maddi ve manevi tazminatlar ve bunlar yönünden hesaplanan vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden istinaf sebeplerinin kabulü ile kararın kaldırılarak davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacıların istinaf başvurusu yönünden mahkemece … tarihli ek karar evrakı ile; davacıların eksik harçları kesin süreli muhtıra tebliğine rağmen süresinde tamamlamamaları nedeniyle davacılar vekilinin başvurusunun HMK m344 gereğince yapılmamış sayılmasına karar verildiği, bu kararın istinaf edilmeyerek kesinleştiği görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar, davalılar … ve … tarafından istinaf edilmiştir.
1-Zamanaşımı itirazları bakımından;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davada zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan Karayolları Trafik Kanunun 109/2 maddesi gereğince tazminat davasının zararın ve sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl, herhalde zararı doğuran olayın gerçekleşmesinden itibaren on yıllık sürede zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Ancak, haksız fiil aynı zamanda suç teşkil eden bir eylem ise ve Ceza Kanunu’nda daha uzun zamanaşımı süresi öngörülmüşse haksız fiil sorumluluğunda bu (uzamış) ceza zamanaşımı süreleri uygulanır. Uzamış (ceza) zamanaşımının başlangıcı olay tarihidir, zarar ve failin öğrenilmemesi önem taşımaz. Ceza zamanışımı süresi dolmuş ise on yıllık hak düşürücü süre içinde olmak kaydıyla zararın (gelişen durumun sona ermesinden itibaren) ve failin öğrenilmesinden itibaren iki yıllık süre içinde de dava açılabilecektir.
Kaza 11.06.2008 tarihinde gerçekleşmiş olup, olayda 5237 sayılı TCK uyarınca 8 yıllık ceza zamanaşımı süresinin uygulanacak olması, ceza zamanaşımının olay tarihinden itibaren işleyecek olması karşısında 8 yıllık ceza zamanaşımının dava tarihi olan 15/12/2016 itibariyle dolduğu anlaşılmıştır. Ancak davada “gelişen durum”un bulunması söz konusudur. Dava, belirsiz alacak müessesinin ortaya çıktığı 6100 Sayılı HMK’nın, yürürlük tarihi olan 2011 yılından sonra açılan belirsiz alacak davalarında, dava tarihine (söz konusu olması halinde artırım veya ıslaha göre değil) bakılacağından, talebin zamanaşımına uğrayıp uğramadığının tespiti önem arz etmektedir.
Zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için, zarar gören tarafından failin yanında zararın da öğrenilmesi gerekir. Bedensel zararlarda, uğranılan zararın tespit edilebilmesi için, meydana gelen yaralanmanın niteliği de nazara alınarak, öncelikle zarar nedeniyle gerekli tedavi sürecinin bitmiş olması gerekir. Zira, tedavi devam ederken zarar gören kişinin sürekli ve geçici işgöremezlik durumu tam olarak tespit edilemez. Daha açık bir ifade ile, tedavi devam ederken kişinin yaralanma nedeniyle maluliyeti olup olmadığı ve varsa oranının ne olduğu tam olarak tespit edilemez.
Somut olayda da, davacının yaralanmasına ilişkin olan ve özellikle yukarıda belirtilen tedavi belgeleri ile maluliyet raporlarının içeriğinden, davacının kazadaki yaralanması nedeniyle tedavisi olay sonrası yapılan muayenesinde herhangi bir maluliyet belirlenmediği, 11.11.2015 tarihli Samsun Devlet Hastanesi’nden alınan raporda, % 38 oranında maluliyet tespit edilmekle birlikte, ne bu raporda ne de hükme esas alınan Necmettin Erbakan Üniversitesi heyet raporlarında, davacının maluliyeti yönünden “gelişen durum” bulunup bulunmadığı, gelişen durumun ne zaman sone erdiği konularında bir değerlendirme yapılmamıştır.
Bu durumda mahkemece; kaza tarihindeki geçerli olan yönetmelik hükümlerine göre, davacının kazadaki yaralanması ile sonraki tarihli muayene sonuçları ve dosya kapsamında alınan maluliyet raporları değerlendirilmek suretiyle, kazadaki yaralanmaya bağlı gelişen yeni durum olup olmadığının tespiti, gelişen yeni durum olduğunun saptanması halinde ise bu yeni durumun ne zaman ortaya çıktığı, tedavi sürecinin ne zamana kadar devam ettiği ve hangi tarihte bittiği konularında, ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınması; bu rapor da irdelenerek, zararın (maluliyetin) ne zaman öğrenildiği ya da öğrenilmesi gerektiği değerlendirilip, buna göre zararın öğrenilmesinden (zararın kesinleşmesinden) itibaren işleyecek iki yıllık ve genel olarak olaydan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının belirlenmesiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle, hüküm tesisi doğru görülmemiştir. (Bkz aynı yönde Yargıtay 17. HD 2017/5241 Esas, 2018/6918
Karar sayılı ilamı ile diğer aynı yöndeki ilamları)
Bu sebeple, davalıların buna yönelik itirazlarının kabulüne karar verilmiştir.
2-Kabule göre de;
A- Davalı …’nın işletenlik sıfatına yönelik itirazında;
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir.
Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanı sıra, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d bendi “
(Değişik: 24/12/2009-5942/1 md.) Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü gibi Yasa’nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu, tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, haricen satış ile işleten sıfatının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Kamu yararı (düzeni) amacına yönelik bu emredici kural açık ve ortada iken, yazılı deliller ile desteklenmeyen, her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu harici satım sözleşmesine ve aracın kayıt maliki dışında bir başkasına ait olduğu yolundaki mücerret açıklamalara değer verilerek o şahsın malik olduğunun; bu suretle davalının işletenlik sıfatının sona erdiğinin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
(Nitekim Yargıtay 17. HD.’nin 2015/12712 esas 2018/7170 karar ve 2014/12708 esas 2016/10575 karar sayılı ilamları)
Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında, her ne kadar davalı tarafından kazaya karışan aracın, kazadan önce yaklaşık altı ay önce satıldığı ve paranın ödendiği belirtilip, alan davalı ve tanık beyanlarına dayanılmış ise de, satış sözleşmesine ve ödemelere ilişkin her hangi bir belge sunulmadığı gibi, devrin gerçekleştiğine dair başkaca bir delil de ibraz edilmediği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Yukarıda yazılı yasal düzenlemeler gereğince, işletenlik sıfatının harici satış sözleşmesiyle 3.kişiye devredildiği inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanamamıştır. Bu durumda, davalı …’nın işleten olduğundan, buna yönelik istinafın yerinde olmadığı görülmüştür.
B- Kusur itirazları yönünden;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.

Aynı yöndeki, Yargıtay incelemesinden de geçerek kesinleşen, olaya ilişkin ceza mahkemesi kabulü ile alınan trafik bilirkişi ve ATK raporu, incelemeye konu mahkeme dosyasında, kusur oranını da belirleyen hükme esas alınan rapor, tüm dosya kapsamındaki deliller ve tanık beyanları nazara alınarak, davalı araç sürücüsünün tali olarak yüzde onbeş oranında kusurlu olduğunun belirlenmiş olmasının, kazanın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun bulunmuş olmasına göre, davalıların soyut nitelikteki hiçbir yeni somut delile dayanmayan itirazlarının yerinde olmadığı, bu raporlar esas alınarak hüküm verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir durumun olmadığı anlaşılmakla, davalılar vekillerinin buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.
C- Manevi tazminata yönelik;
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yargıtay yerleşik içtihatlarına göre, davacıda kalıcı maluliyet oluştuğundan, anne ve babasının da manevi tazminat istemesi mümkündür.
Davaya konu olayda; tarafların kusuru, sosyal ve ekonomik durumları, kaza tarihi, davacının yaralanma derecesi ile yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde, davacı için hüküm altına alınan manevi tazminatın yeterli olduğu görüldüğünden, buna yönelik itirazların da yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde, zamanaşımı yönünden, maluliyet raporu nedeniyle, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalılar … ve …’ vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın; gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuranlarca, peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlarca, istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi….


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.