Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2274 E. 2022/668 K. 23.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …- …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO :…
KARAR TARİHİ : 23/03/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :…
ÜYE : …
ÜYE :…
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 27/05/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR: 1- … – …
2- … – …
VEKİLİ : Av….
DAVALI : 1- … SİGORTA –
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2- … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/03/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 24/03/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 09.04.2018 günü saat 19:15 sıralarında Selçuklu İlçesi Sızma Mahallesinde … plakalı araç ile … plakalı aracın çarpışması sonucunda meydana gelen kazada yaralandığını, her iki müvekkilininde Konya … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi altına alındığını ve yatılı olarak tedavilerinin burada yapıldığını, kazada her iki araç sürücüsünün de kusurlu olduğunu, … plakalı aracın davalılardan … Sigorta A.Ş. tarafından … Y-O-Z- O ile ZMM poliçesi sahibi olduğunu, … plakalı araç ise davalılardan … Sigorta A.Ş. tarafından … ZMM ile poliçe sahibi olduğunu, Konya CBS’nın … sayılı dosyası ile soruşturma yapıldığını ve takipsizlik kararı verildiğini, davanın zamanaşımı süresinin de dolmadığını, müvekkillerinde kemik ve omuz kemik kırıkları meydana geldiğini, yaralanmaya bağlı olarak yüzlerinde sabit izler kaldığını, tedavileri aylarda sürdüğünü, davalılar sigorta şirketlerinin hem TTK ve KTK’dan kaynaklanan yasal hem de Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalandığından, ilgili trafik sigorta poliçesinin sakatlanma teminatı klozundan doğan sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkillerinin maddi tazminat talepleri yönünde dava açtıklarını, manevi tazminat yönünden ilgililer hakkındaki taleplerini şimdilik saklı tuttuklarını, bu nedenlerle; tüm fazlaya ilişkin talep ve dava haklarının saklı kalması kaydıyla, şimdilik; dava konusu kaza nedeniyle; SGK tarafından karşılanmayan ve kaçınılmaz tedavi gideri olarak her bir davacı için ayrı ayrı 100 TL, Bakıcı gideri olarak her bir davacı için ayn ayrı 100 TL, Geçici işgörememezlik tazminatı olarak her bir davacı için ayrı ayrı 100 TL, Sürekli işgörememezlik tazminatı olarak her bir davacı için ayrı ayrı 100 TL olmak üzere toplamda şimdilik 800 TL maddi tazminatın, poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden alınarak davacıya verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Sigorta Aş vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Başvuru şartı eksikliği nedeniyle davanın usulden reddinin gerektiğini, davacı tarafından gerekli evrakların tamamının müvekkili şirkete ibraz edilmediğini, müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçe limiti dahilinde olduğunu, sigortacının sorumluluğunun sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olduğunu, davacının kaza esnasında emniyet kemerinin takılı olup olmadığı konusunda araştırma yapılması gerektiğini, davacılara SGK tarafından rücuya tabi daimi iş göremezlik ödeneğinden bir ödemenin yapılıp yapılmadığı veya gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılmasının gerektiğini, tazminat belirlenirken asgari ücretin baz alınmasının gerektiğini, davacıların olay tarihinde çalışma yaşında olmadıklarını, ZMSS Genel Şartlarına göre, Geçici İş Göremezlik zararı, geçici bakıcı giderleri ve tedavi giderlerinin poliçe teminatı kapsamında olmadığını, bu nedenlerle; davanın reddini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta Aş vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirkete usulüne uygun başvuru yapılmadığını, dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun poliçe teminat kapsamı ile sınırlı olduğunu, kusur yönünden inceleme yapılmasını, maddi tazminat istemine ilişkin taleplerde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesinin gerektiğini, davacının geçici iş görmezlik ve bakıcı talebinin teminat kapsamı dışında kaldığını, davacının söz konusu olaydan dolayı SGK’dan herhangi bir ödeme alıp almadığının tespitinin gerektiğini, tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesi halinde müvekkilinin en erken dava tarihinden işleyecek olan yasal faizle sorumlu tutulabileceği hususunun göz önünde bulundurulmasını, bu nedenlerle davanın reddi ile yargılama gider ve vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya… Asliye Ticaret Mahkemesi 27/05/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; yargılamaya esas alınan kusur, maluliyet ve aktüerya raporları ile birlikte davacı vekilinin 06/01/2020 tarihli ıslah dilekçesi de nazara alınarak, davacı … İçin; Sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 95.905,09 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 500,00 TL, olmak üzere Toplam 96.405,09 TL’nin 17.05.2019 Temerrüt tarihinden itibaren işleyecek, davalı … sigorta şirketi yönünden Avans Faizi, davalı … sigorta şirketi yönünden Yasal Faizi ile birlikte (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine, … için talep edilen geçici iş göremezlik ve iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan tazminat taleplerinin reddine; Davacı … İçin; kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için hesaplanan 500,00 TL’nin 17.05.2019 Temerrüt tarihinden itibaren işleyecek, davalı … sigorta şirketi yönünden Avans Faizi, davalı … sigorta şirketi yönünden Yasal Faizi ile birlikte (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine, … için talep edilen geçici iş göremezlik, Sürekli iş göremezlik ve iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacılar vekili … ve … için geçici iş göremezlik tazminat talebinde bulunmuş ise de; ayrıntıları Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/4660 Esas 2020/4502 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; davacıların kaza tarihinde 18 yaşını doldurmamış ve çocuk yaşta olmaları, davacıların çalışıp gelir elde ettiğine ilişkin muteber bir delil sunulmaması hususları nazara alınarak geçici iş göremezlik tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı …’ın kalıcı maluliyetinin bulunmadığı ve ayrıca davacıların olay nedeniyle meydana gelen yaralanmalarında bakıcıya ihtiyaç duymadıkları tespit edildiğinden bu yöndeki taleplerin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş
… İçin; Sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 95.905,09 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 500,00 TL, olmak üzere Toplam 96.405,09 TL’nin 17.05.2019 Temerrüt tarihinden itibaren işleyecek, davalı … sigorta şirketi yönünden Avans Faizi, davalı … sigorta şirketi yönünden Yasal Faizi ile birlikte (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
… için talep edilen geçici iş göremezlik ve iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan tazminat taleplerinin REDDİNE
… İçin; kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için hesaplanan 500,00 TL’nin 17.05.2019 Temerrüt tarihinden itibaren işleyecek, davalı … sigorta şirketi yönünden Avans Faizi, davalı … sigorta şirketi yönünden Yasal Faizi ile birlikte (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
… için talep edilen geçici iş göremezlik, Sürekli iş göremezlik ve iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan tazminat taleplerinin REDDİNE” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil sigorta şirketine usulüne uygun başvuru yapılmadığını, dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddedilmesi gerekirken aleyhe hüküm kurulmasınin yeniden yargılamayı gerektirdiğini, davacının tedavi gideri talebi teminat kapsamı dışında olmasına rağmen aleyhe verilen kararın kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini, müvekkil sigorta şirketi tarafından sigortalanan araca izafe edilen kusur %25 iken kusur oranı üzerinden sorumlu tutulmadığını, tüm zarardan sorumlu tutulmasını, verilen kararın kaldırılarak yeniden yargılama yapılmasını gerektirdiğini, yerel mahkemenin müvekkil şirketi avans faizi ile birlikte sorumlu tutmasının da hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas ve … Karar sayılı dosyasının kararının yapılacak inceleme neticesinde kaldırılmasını, yargılama sonuçlanıncaya kadar icranın durdurulması adına tehiri icra kararı verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacının zararından, müvekkil şirketin ancak sigortalısı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğunu, davacılar dava dilekçesinin sonuç bölümünde açıkça müşterek müteselsilen tahsil hükümlerine dayanmadığını, buna rağmen müşterek müteselsil hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay’ın son kararlarına göre maluliyetin tespitinde kaza tarihindeki yönetmelik hükümlerinin esas alınması gerektiğinden hükme esas maluliyet raporunun özürlülük ölçütü yönetmeliğine alınan 29/07/2020 tarihli rapor olması gerektiğini, ZMSS genel şartlarına ve 6111 sayılı kanuna göre tedavi giderleri poliçe teminatı kapsamında olmadığını, raporda TRH 1.8 teknik faiz ile hesaplama yapılması gerekirken PMF ve Progresif Rant sisteminin kullanılmasının hatalı olduğunu, yeniden rapor düzenlenmesinin gerektiğini, hükümdeki faiz başlangıç tarihinin de hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı ilamının kaldırılarak, itirazları doğrultusunda yeniden hüküm kurulmasına ve davanın reddine, istinaf incelemesi sonuçlanıncaya kadar İİK 36 vd maddeleri uyarıca icranın geri bırakılmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigortalar tarafından ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
1-Davalıların, davacı … yönünden istinafında, kesinlik sınırının altında kaldığına dair;
Mahkemece … için toplam 500 TL tazminata hükmedilmiş, karara karşı davalılar vekillerince ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun “İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar” başlığı altında düzenlenen 341. Maddesinde; “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
(2) Miktar veya değeri 5.880 TL’yi (karar yılı 2021 için 5.880) geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü 5.880 Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz” denilmektedir.
Davacı … için hükmedilen maddi tazminat 500-TL olup, alacağın tamamı nazara alındığında hükmedilen miktarın HMK’nın 341/2. maddesi gereğince, karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı altına kaldığından, kabul edilen miktar açısından karar kesin olduğundan, kararın kesin olması halinde ilk derece mahkemesince bir karar verilebileceği gibi 01.06.1990 tarih 3/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararının kıyasen uygulanması yoluyla Dairemizce de karar verilebileceğinden, HMK nın 352. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan ön inceleme sonunda, davalılar vekillerinin ayrı ayrı istinaf başvuru dilekçesinin, “davacı … yönünden reddine” dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Davalı HDİ sigortanın davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup;
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacının, dava tarihinden önce davalıya belgeler ile birlikte davalılara başvurduğu, davalıların yasal süre içerisinde talebin karşılamayarak sonuçsuz bırakıldığının tüm dosya kapsamı ile sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı, davalıların talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı, bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. Buna yönelik istinaf itirazı yerinde değildir.
3- Davalı sigortaların müteselsilen sorumluluğa ilişkin istinafı yönünden;
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (YARGITAY17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde; Davacı taraf, dava dilekçesinde açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, karşı araç sürücülerinin de kusurunun bulunması halinde,bu durum davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının davalıların kusur oranından da sorumlu tutulmalarını istemediğine ve hatta açıkça dava dilekçesi içeriğinden teselsül hükümlerine dayanıp müteselsilen tahsilini istediğine göre zararın tümünü davalılardan talep etmesi TBK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacıların yolcu da olduğu gözetilerek, tüm tazminattan kusurları gözetilmeden davalıların müteselsilen sorumlu tutulması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan, davalı sigortaların buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
4- Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle aktüer ve maluliyet raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre maluliyet ve tazminat bilirkişilerinden, yukarıdaki esaslara uygun olarak, PMF tablosu ve % 10 artırıp eksiltme uygulanıp, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri yönetmeliğine göre karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davalıların kamu düzeni sebebiyle buna yönelik itirazlarının reddi gerekmiştir.
5-İstinaf talebinde bulunan davalı vekillerinin tedavi giderlerinin teminat dışı olduğu itirazında;
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve …nın sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez. Ayrıca;
ZMMS sözleşmesindeki şartların davacı açısından bağlayıcı olmaması ve anayasa mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetde yayınlana 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 e 2019/40 k sayılı kararına göre 6704 sayılı kanunu 3.maddesiyle değiştirilen 90. maddesinn birinci cümlesinde yeralan “ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda ” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yeralan “ve genel şartlarda ” ibaresinin iptal edilmiş olması sebebiyle de uygulanmayacaktır.
Bu halde davalıların, tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir
6-Kamu düzeni yönünden (Faiz başlangıcı nedeniyle) yapılan incelemede;
1086 sayılı HUMK’nın 381-389.maddelerinde ve (6100 sayılı HMK.nin 294. – 297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK.nin 297/2. maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K. sayılı ilamları)
6100 sayılı HMK’nın 24 üncü ve 26 ncı maddelerine göre, yargıç, tarafların talebi olmadan bir uyuşmazlığı kendiliğinden inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda açıkça belirtilmedikçe hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya icra takibini yapmaya zorlanamaz. Yargıç, bir davada tarafların talep sonuçları ile bağlıdır; talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Ancak, duruma göre talepten daha azına karar verilebilir. Yargıcın, tarafların talepleriyle bağlı olmadığına dair kanun hükmü veya kamu düzenini ilgilendiren bir durum varsa bu kural uygulanmaz. Örneğin, sosyal güvenlik hakkı, anayasa ile güvence altına alınmış vazgeçilemez temel sosyal haklardandır. Bu sebeple, hizmet tespiti davalarında davadan feragat geçersizdir. Yine bütün davalarda yargılama giderleri, harç ve vekâlet ücreti konusunda tarafların bir talebi olmasa dahi mahkeme, kamu düzenini ilgilendiren bu konularda re’sen hüküm kurmak zorundadır.
6100 sayılı HMK’nun 26/1 maddesinde “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. HMK’nun 176. maddesi (HUMK’nun 83. md.) ve devam maddelerinde ıslah müessesesi düzenlenmiş olup, bu yolla, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun değiştirebilmesi imkanı sağlanmıştır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Bu hale göre yargılaması devam eden bir dava içinde, ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır. Islahla, dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir.
İfade olunan yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda; dava ve artırım dilekçesinde açıkça davalılar için dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi talep edildiği halde mahkemece davadan öncesinden itibaren faiz kararı verilmesi, talepten fazlaya karar verilmesi olup, bu hususun resen gözetilecek kamu düzeninden sebepler kapsamında yer alması nedeniyle, davalıların istinaf taleplerinin bu sebeple kabulü gerekip, yeniden hüküm tesisi gerekmiştir.
7-Davalı HDİ sigortanın faizin türüne yönelik itirazında;
Davalının sigortalısı … plakalı araç ticari olup şirket adına kayıtlı bulunduğundan, istenilen avans faizine hükmedilmesi de yerinde olduğundan, bu hususlara yönelik itiraz reddedilmiştir.
Bu nedenle, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İstinaf incelemesine konu alacak 500,00 TL olup, bu alacak yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olup, HMK’nın 341/2. maddesi gereğince alacak miktarının karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı (5.880,00 TL) altına kaldığından, miktar açısından karar kesin olduğundan HMK nın 352.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan ön inceleme sonunda davalılar vekillerinin istinaf başvuru dilekçesinin davacı … yönünden REDDİNE,
2-Davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun davacı … yönünden KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA, (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
Davanın Kısmen Kabul Kısmen Reddine;
1-… İçin; Sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 95.905,09 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 500,00 TL, olmak üzere Toplam 96.405,09 TL’nin dava tarihi olan 16/12/2019 tarihinden işleyecek, davalı … sigorta şirketi yönünden Avans Faizi, davalı … sigorta şirketi yönünden Yasal Faizi ile birlikte (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
… için talep edilen geçici iş göremezlik ve iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan tazminat taleplerinin REDDİNE
2- … İçin; kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için hesaplanan 500,00 TL’nin 17.05.2019 Temerrüt tarihinden itibaren işleyecek, davalı … sigorta şirketi yönünden Avans Faizi, davalı … sigorta şirketi yönünden Yasal Faizi ile birlikte (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
… için talep edilen geçici iş göremezlik, Sürekli iş göremezlik ve iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan tazminat taleplerinin REDDİNE,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 6.619,59 TL karar ve ilam harcına karşılık peşin alınan 44,40 TL ile 341,59 TL ıslah harcının mahsubu ile bakiye 6.233,6 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacılar tarafından yatırılan 44,40 TL ve 59,30 TL başvurma harcı, 6,40 vekalet harcı, 341,59 TL ıslah harcı, 44,40 TL peşin harç olmak üzere toplam 496,09 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacılara verilmesine,
5-Davacılar kendilerini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 13.155,98 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacılara ödenmesine,
6-Davalılar kendilerini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 3.607,02 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara ödenmesine,
7-Davacılar tarafından yapılan yargılama gideri 1.000,00 TL bilirkişi ücreti, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp rapor ücreti 3.015,15 TL, posta tebligat gideri 284,90 TL toplamı olan 4.300,05 TL yargılama giderinin kabul red oranına göre hesaplanan 4.128,05 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacılara verilmesine, bakiye bedelin davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davacı tarafından yatırılan ve dosyada bakiye kalan gider avansının HMK’nın 333. maddesi gereğince karar kesinleştiğinde davacılara iadesine,
9-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre 2019 yılı tarifesine göre iki saatlik görüşme nedeniyle taraf başına saati 330,00 TL den toplam 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin kabul/talep oranına göre hesaplanan 1.267,2 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak, 52,8 TL’nin davacılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına)
İstinaf Yargılaması Yönünden;
10-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalı taraflara ayrı ayrı iadesine,
11-Davalı HDİ Sigorta tarafından istinaf başvuru gideri olarak yapılan 324,20 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
12-Davalı … Sigorta A.Ş tarafından istinaf başvuru gideri olarak yapılan 324,20 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
13-Davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davacılar üzerinde bırakılmasına,
14-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
15-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.23/03/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.