Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2251 E. 2021/2185 K. 27.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/12/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – T.C: …
2-… – T.C:…
3-… – T.C:…
4-… – T.C:…
5-… – T.C:…
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ –
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/12/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/12/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili … tarihli dilekçesiyle; … günü davalı şirket tarafından sigortalı olan … plaka sayılı motosikletin yolcu bölümünde ve yolcu konumunda bulunan müteveffa … ile sürücüsü … olan … plaka sayılı araç ile çarpışması sonucu trafik kazası meydana geldiğini, neticesinde …’ın ağır yaralandığını ve … tarihinde şehit olduğunu, trafik kazası neticesinde tutulan tutanakta …’in asli ve tam kusurlu olduğu kanaatine varıldığını, ancak soruşturma dosyasından kusur tespiti için Adli tıp kurumuna dosyanın gönderildiğini ve Adli Tıp Kurumu raporuna göre davalı sigorta şirketinin sigortalısı olan … idaresindeki … plaka sayılı motosiklet sürücüsünün asli kusurlu olduğu diğer araç sürücüsü …’in ise tali kusurlu olduğu kanaatine varıldığını, kazaya ilişkin ceza yargılamasının Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, davacıların destekten yoksun kalmasına istinaden maddi tazminatın ödenmesi için sigorta şirketine … tarihli dilekçe ile başvuru yapıldığını ve dilekçe ile eklerinin … tarihinde tebliğ edildiğini, sigorta şirketi tarafından hasar dosyasının açıldığını ancak bugüne kadar herhangi bir ödemenin yapılmadığını, ayrıca arabuluculuk başvuru neticesinden de bir sonuç çıkmadığını iddia ederek davacıların her biri adına ayrı ayrı 1.000,00 TL olmak üzere toplam 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatına davalı şirketin temerrüt tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber davalıdan poliçe teminat limitleri dahilinde tahsili ile davacılara ödenmesine, yargılama giderleri ve her bir davacı için ayrı ayrı vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı … Sigorta Anonim Şirketi vekilinin … tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde … – … tarihlerini kapsayan … nolu Zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı olduğunu, kusur raporunun Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden alınmasını talep ettiklerini, müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçe teminatı ve sigortalı araç sürücülerinin kusuru oranı ile sınırlı olduğunu bedeni zarar halinde maddi tazminat taleplerinin şahıs başına geçerli olan teminat limiti ile sınır olduğunu iddia ederek davanın reddine, kusur raporu alınmak üzere dosyanın Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; … günü davalı şirket tarafından sigortalı olan … plaka sayılı motosikletin yolcu bölümünde ve yolcu konumunda bulunan müteveffa … ile sürücüsü … olan … plaka sayılı araç ile çarpışması sonucu trafik kazası meydana geldiğini, neticesinde …’ın ağır yaralandığını ve … tarihinde şehit olduğunu, trafik kazası neticesinde tutulan tutanakta …’in asli ve tam kusurlu olduğu kanaatine varıldığını, ancak soruşturma dosyasından kusur tespiti için Adli tıp kurumuna dosyanın gönderildiğini ve Adli Tıp Kurumu raporuna göre davalı sigorta şirketinin sigortalısı olan … idaresindeki … plaka sayılı motosiklet sürücüsünün asli kusurlu olduğu diğer araç sürücüsü …’in ise tali kusurlu olduğu kanaatine varıldığını, kazaya ilişkin ceza yargılamasının Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, davacıların destekten yoksun kalmasına istinaden maddi tazminatın ödenmesi için sigorta şirketine … tarihli dilekçe ile başvuru yapıldığını ve dilekçe ile eklerinin … tarihinde tebliğ edildiğini, sigorta şirketi tarafından hasar dosyasının açıldığını ancak bugüne kadar herhangi bir ödemenin yapılmadığını, ayrıca arabuluculuk başvuru neticesinden de bir sonuç çıkmadığını iddia ederek davacıların her biri adına ayrı ayrı 1.000,00 TL olmak üzere toplam 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatına davalı şirketin temerrüt tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber davalıdan poliçe teminat limitleri dahilinde tahsili ile davacılara ödenmesine, yargılama giderleri ve her bir davacı için ayrı ayrı vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasını talep ettiği görülmekle, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK. 85.vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1. maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, TBK. 53.maddesinde;”Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:1. Cenaze giderleri.2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” şeklinde, TBK.55/1.maddesinde;”Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.” şeklinde düzenlemelerin yapıldığı, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde,KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);” Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapılmıştır.
… tarihinde davalı sigorta şirketine …-… tarihleri arasında geçerli olmak üzere … poliçe numaralı ZMMS ile sigortalı olan … plakalı aracın karıştığı trafik kazası neticesinde muris …’ın vefat ettiği, mahkememiz dosyasından tarafların kusur oranlarına yönelik Ankara Adli Tıp Kurumundan rapor alınmış, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığınca düzenlenen … tarihli kusur raporuna göre ; sürücü …’ün % 80 oranında kusurlu olduğu, sürücü …’in %20 oranında kusurlu olduğu bildirilmiş, dosyada aldırılan … havale tarihli hesap bilirkişisinin raporuna göre; … tarihinde meydana gelen trafik kazasında vefat eden …’ın vefatı nedeni ile TRH-2010 Hayat tablosuna göre; Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 853.803,51 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 118.460,59 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 225.726,12 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 296.395,17 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 181.557,96 TL olduğu yönünde, PMF-1931 Hayat tablosuna göre; Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 831.231,37 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 118.460,59 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 235.821,70 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 200.487,17 TL , Davacı …’ın destekten yoksun kalma zararının 156.319,01 TL olduğunun bildirildiği, mahkemece alınan raporların ayrıntılı ve denetime açık olması nedeniyle hükme esas alındığı, davacılar vekilinin … tarihli dilekçesi ile tazminat miktarlarını ıslah ettiği, davacıların ıslah edilmek suretiyle talep ettiği destekten yoksun kalma nedenli maddi zararlarından davalı sigorta şirketinin ZMMS sigortası kapsamında sigortalısının kusuru oranında ve poliçe limitiyle sınırlı olarak sorumluluğunun bulunduğu, diğer davalıların araç işleteni ve sürücüsü olması nedeniyle oluşan zararlardan sorumluluklarının bulunduğu sonucuna varılmıştır. ” şeklinde Davacıların davasının kabulü ile; davacı … için uğramış olduğu destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat olarak 196.415,76 TL’nin davalı sigorta şirketinin temerrüt tarihi … tarihinden itibaren (sigorta limitleri dahilinde) işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine, Davacılardan … için uğramış olduğu destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat olarak 54.250,30 TL’nin davalı sigorta şirketinin temerrüt tarihi … tarihinden itibaren (sigorta limitleri dahilinde) işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine, Davacılardan … için uğramış olduğu destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat olarak 46.121,66 TL’nin davalı sigorta şirketinin temerrüt tarihi … tarihinden itibaren (sigorta limitleri dahilinde) işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine, Davacılardan … için uğramış olduğu destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat olarak 27.251,61 TL’nin davalı sigorta şirketinin temerrüt tarihi … tarihinden itibaren (sigorta limitleri dahilinde) işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine, Davacılardan … için uğramış olduğu destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat olarak 35.960,87 TL’nin davalı sigorta şirketinin temerrüt tarihi … tarihinden itibaren (sigorta limitleri dahilinde) işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; aktüerya raporunda dikkate alınan destek payları, müteveffanın gelir durumu, agi, asgari ücrete oranı, yaşam tablosu gibi parametrelerin hatalı olduğunu ve bu nedenle hesaplanan tazminatların eksik ve az olduğunu, yargılama giderleri ve vekalet ücreti açısından da eksik ve hatalı hüküm kurulduğunu, Yerel Mahkemece verilen kararda vekalet ücretinin tek olarak hükmedildiğini, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğunu, bu nedenle her bir davacı açısından ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen hükmün hukuka aykırı olduğunu, dosyada Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarihli iptal kararı neticesinde yeniden hesap bilirkişisine gönderilen dosyadan alınan raporda PMF 1931 ve TRH-2010 yaşam tablosuna göre hesaplamalar yapıldığını ancak Yargıtay yeni tarihli içtihatları ve kanun değişikliği nedeniyle söz konusu raporun kabulü mümkün olmadığını, yayım tarihinde yürürlüğe giren kanunun uygulanmaya alınmaksızın karar verilmesinin ve gerekçede bu hususun belirtilmemesinin hukuka ve esasa aykırı olduğunu, dosyanın yeniden kusur için genişletilmiş uzmanlar heyetine tevdi edilmesi gerekirken aktüer hesabı yaptırılmasının esasa aykırı olduğunu, hesap raporunda iki ayrı şekilde yapılan hesaplama bulunduğunu ve hesaplamalarda hataların yer aldığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni yönünden ve davalıların bu kapsamda aktüerya raporuna yönelik yapılan incelemede;
İDM ce meydana gelen kazanın ve ödemeye esas olan poliçe başlangıç tarihinin … tarihinden sonra olması nedeniyle 01/06/2015 tarihli genel şartlarda belirtilen usule göre hesaplama yapılıp karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ne varki AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, YENİ BİR aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Davacı vekilinin Vekalet ücretine yönelik itiraz
Dava arkadaşlığı; davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır. (HMK.57) Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Somut olayda, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından davalıdan maddi tazminat talep edildiğine ve davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığına göre kabul edilen miktarlar yönünden herbir davacı için ayrı ayrı vekalet ücreti taktir edilmesi gerektiği halde tek vekalet ücreti yanlış olup bu halde davacı vekilinin buna yönelen istinaf itirazları yersizdir.
Davalı vekilinin kusura itirazı
Dosya içeriğine göre kazanın; 11 m yol platform genişliğinde, iki yönlü, düz, eğimsiz, tek şeritli yolda, gündüz, bulutlu havada, asfalt ve kuru zeminde, üç yönlü(T) kavşakta, meskun mahalde, azami hız limitinin 50 km/s olduğu, sürücü … ve müteveffa yolcu … koruyucu kask tedbirine başvurdukları, … plakalı aracın kaza sonrası hız kadranının 50 km/s hızda takılı kaldığı anlaşılmıştır.
Araçlar üzerinde yapılan gerekli incelemelerde motosikletin sağ yan kısımlarının hasarlı olduğu, otomobilin sol ön yan ve ön kısımlarının hasarlı olduğu belirtilmiştir.
Dosyada mevcut bilirkişi raporunda sürücü …’ün asli tam kusurlu olduğu, sürücü …’in kusursuz olduğu belirtilmiştir.
… tarihli … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Raporunda sürücü …’ün asli kusurlu olduğu, sürücü …’in tali kusurlu olduğu kanaati belirtilmiştir.
Raporlar arası çelişkinin giderilmesi için alınan Ankara atk raporuna göre Sürücü …’ün %80(Yüzde Seksen) oranında kusurlu olduğu, Sürücü …’in %20(Yüzde Yirmi) oranında kusurlu olduğu anlaşılmakla ve raporlar arası çelişki giderilmekle itiraz yersizdir.
Hesaba esas yaşa yönelik istinaf
Emekli Sandığı Yasası’nın 40. maddesinde bazı kamu görevlilerinin (asker, polis, gümrük memuru ve benzerleri) hangi yaş sınırında emekli olacakları ayrı ayrı belirtilmiştir. Buna göre kıdemli başpolis memuru, başpolis memuru ve polis memurlarının yaş hadleri 55’tir. Yerel mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda ise polis olan desteğin aktif çalışma yaşı 60 kabul edilmek suretiyle hesaplama yapılmış olması usul ve yasaya aykırıdır.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2015/8318-2015/10247 sayılı ilamı
Keza Müteveffanın gelecek yıllardaki gelirinin tespiti için asgari ücrete oranlarken evli ve 2 çocuklular için açıklanan asgari ücrete oranlanması gerekirken bekarlar için açıklanan asgari ücrete oranlanması ,yaş ve bakiye ömürlerin hatalı tespit edilmesi de doğru olmamıştır.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesinin gerektiği düşünülmektedir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan, başvuru harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran taraflara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.27/12/2021

Başkan
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Katip
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.