Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2247 E. 2021/2191 K. 27.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/12/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas …Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- … ANONİM ŞİRKETİ
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2- …
VEKİLİ : Av. …
DAVA İHBAR OLUNAN : … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ
VEKİLLERİ : Av. …- Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ :…
KARARIN YAZILMA TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesiyle özetle; davalı sigorta şirketinden sigortalı olan davalı … idaresindeki … plakalı aracın karıştığı kaza sebebiyle müvekkilde maluliyet oluştuğunu, müvekkilin birçok defa ameliyat olduğunu, Konya … Hastanesi tarafından %5 oranında maluliyet raporu verildiğini, … Üniversite … hastanesinde ise bir dizi tedavi gördüğünü ve ameliyat olduğunu, kazaya ilişkin olarak Konya …. Asliye Ceza Mahkemesinin … esas …karar sayılı dosyasından yargılama yapıldığını ve … hakkında mahkumiyet kararının alındığını, müvekkilin 21 yaşında olup; oluşan kaza sebebiyle malul kaldığını ve bu nedenle psikolojik rahatsızlık geçirdiğini, tüm bu izah olunan nedenlerle müvekkilde oluşan daimi maluliyet, tedavi giderleri ve bakıcı giderlerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen fazlaya dair haklarının saklı kalmak kaydıyla ile şimdilik 100,00 TL geçici iş göremezlik, 700,00 TL sürekli iş göremezlik, 100,00 TL tedavi gideri, 100,00 TL bakıcı gideri olmak üzere sigorta şirketi açısından başvuru tarihinden itibaren ve diğer davalılar yönünden olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini, ayrıca müvekkilde kaza sebebiyle oluşan manevi zararın giderilmesi için davalı …’ dan 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsili ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep etmiştir.

Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesiyle özetle; … plakalı araç, müvekkil şirket nezdinde, … poliçe no’lu 23.10.2015-23.10.2016 vade tarihli zorunlu karayolu mali mesuliyet trafik poliçesi ile sigortalandığını, müvekkil sigorta şirketinin şahıs başına azami poliçe limiti ile sınırlı olarak sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğunu, arabuluculuk aşamasında davacı taraftan maluliyete ilişkin rapor talep edildiğini ancak söz konusu raporun müvekkile iletilmediğini ve bu yüzden maluliyetin belli olmadığından zararın hesaplanamadığı ve bu nedenle uzlaşma aşamasında uzlaşma sağlanamadığını ve müvekkilin temerrüde düşmediği gibi davanın açılmasına da sebep olmadığını, poliçe tanzim tarihinin 01/06/2015 olduğunu, bu tarihten sonrası olan poliçelere ilişkin geçici iş göremezlik taleplerinin teminat dışında tutulduğunu, yeni genel şartlar ile ilgili mevzuat ve yönetmelik değişiklikleri uyarınca sigorta şirketlerinin bakıcı giderlerinden sorumlu tutulabilmesinin, ancak maluliyet oranının %70 üzeri olduğunun tespit edildiği durumlarda mümkün olabildiğini, maluliyet oranının %70 üzerinde olduğu durumlarda Adli Tıp İhtisas Dairesinden bakıcı ihtiyacı bulunup bulunmadığı hususunda rapor alınmasının yasal zorunluluk olduğunu, müvekkil sigorta şirketinin sorumluluğunun karayolları trafik kanunu ve poliçe genel şartları gereğince “karayolun” da meydana gelen zararların poliçe limiti dahilinde sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve gerçek zararın tazmini ile sınırlı olduğunu, 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk (trafik) sigortası genel şartlarında sigortacı tarafından tazmin edilecek zararın davacının meslekte kazanma gücü daimi kaybı oranı olmayıp özür oranına denk gelen gerçek maddi zararı olduğunu, bu sebeple maluliyete bağlı özür oranının tespitinin çok özel bir husus olduğunu ve Adli Tıp .. İhtisas Dairesince tespitinin gerektiğini, müvekkil şirketin sorumluluğunun başlayabilmesi için müvekkil şirkete öngörülen şekilde ve gerekli belgelerle birlikte bir müracaatın varlığı ve bu müracaatı takip eden 8 iş günü sürenin geçmiş olması gerektiğini, böyle bir müracaat olmaması halinde ise ancak dava tarihinden itibaren faiz talep edilebileceklerini, bu durumda dava öncesi başvuru neticesinde sorumluluğunu yerine getirmek isteyen müvekkil şirketin temerrüde düşmeyeceğinin, müvekkil sigorta şirketi poliçe teminatı ile sınırlı olarak sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumluluğunu yerine getirmek istediğini ancak davacıların buna izin vermediğini, izah edilen sebeplerle KTK 97. madde gereği yerine getirilmesi icap eden sigorta kuruluşuna başvuru şartı, davacı tarafça yerine getirilmemiş olması nedeniyle, HMK 115/2 maddesi gereği davanın usulden reddine karar verilmesini, temerrüde düşmemiş ve davanın açılmasına sebebiyet verilmediği için temerrüde düşmemiş ve davanın açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkil şirket aleyhine yargılama giderine, faize ve vekalet ücretine de hükmolunmamasını, hükmolunması halinde ise müvekkil şirketin sorumlu olduğu azami poliçe limiti ve sigortalı araç sürücüsünün kusur oranı dikkate alınarak yargılama giderine, faize ve vekalet ücretine hükmolunmasını talep etmiştir.
Davalı gerçek kişi vekili cevap dilekçesiyle özetle; Kazaya ilişkin olarak ceza davasında yapılan kusur belirlemesindeki raporlar arasında çelişki bulunmasına rağmen hüküm kurularak müvekkilin asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, kaza tespit tutanağının hatalı olduğunu, söz konusu kazaya ilişkin herhangi bir dönüş yasağının olmadığı gibi her hangi bir uyarı işareti ve uyarı levhasının bulunmadığını, müvekkilin kurallara uygun bir şekilde araç kullanırken davacının aşır süratli bir şekilde geldiğini ve aracına çarparak kazanın gerçekleştiğini, müvekkilin hatalı tutulan kaza tespit tutanağına itiraz etmesi üzerine … Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda kusur durumunu etkileyen birçok faktörün dikkate alınmadan rapor tanzim edildiğini, kural ihlaline ilişkin herhangi bir delil olmadığı gibi tanık olarak ifadesine başvurulan …’ ın 14/05/2016 tarihindeki vermiş olduğu beyanında da belirttiği üzere müvekkilin sola dönerken gerekli kontrolleri yaptığını, ayrıca kaza tespit tutanağında da belirtilen davacının sevk ve idaresinde bulunan … plakalı araç ile sürücü belgesi olmadan trafiğe çıktığını ve motorda iki kişi olduğunu ancak ikisinin de kask, dizlik gibi gerekli hiçbir güvenlik tedbirini almadığını, olayın üzerinden 3 yılı aşkın bir sürenin geçtiğini bu nedenle davacı asilin belirttiği % 5 oranındaki maluliyetin yeniden tespitinin gerektiğini, SGK İl müdürlüğüne müzekkere yazılarak maluliyete ilişkin ödeme yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerektiğini, davacı tarafından maddi tazminat talep edilmişse de davacının iddialarınının soyut olduğunu gerçeği yansıtmadığı gibi günümüz ekonomik şartlarına ve kazadan sonra meydana geldiği iddia olunan maluliyete uygun olmadığını, davacının manevi tazminat talebine ilişkin olarak da manevi tazminatın para ile tazmin ve telafisi hiçbir zaman haksız kazanca ve sebepsiz zenginleşmeye kaynak teşkil etmemesinin gerektiğini, bu durumun yerleşik Yargıtay İçtihatları ile de kabul gördüğünü ve bir tarafın zararına, diğer tarafın zenginleşmesine neden olmaması ve miktarın belirlenmesinde takdir hakkı kullanılırken objektif ölçülere dikkat edilmesi gerektiği hususunun açıkça belirtildiğini ve bu nedenle somut olayda aleyhine kabulde dahi tazminat hesabı yapılırken, raporlara göre davacının tali kusurlu olduğunu, bunun haricinde sürücü belgesiz bir şekilde trafiğe çıkarak hızı ile kazaya neden olduğunu ve üzerinde hiçbir koruyucu önlem bulunmaması sebebiyle zarara neden olduğu hususlarının da dikkate alınmasını ve Yargıtay kararları doğrultusunda bu durumun indirim nedeni olduğu göz önüne alınarak indirim yapılması gerektiğinin ve açıklanan diğer tüm sebepler dikkate alınarak davanın müvekkil yönünden reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya …. Asliye Ticaret Mahkemesi 30/09/2021 tarih, …esas … karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Somut olayda davacının …Polis Merkezi’nde verdiği 23/05/2016 tarihli ifadesi dikkate alındığında davacının kaza esnasında kask kullanmadığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Davacının yaralanmasının baş ve boyun kısmında olması karşısında davacı için hesaplanan tazminattan % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekmiştir.
Her bir zarar kalemi yönünden % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması neticesinde davacının talep edebileceği sürekli iş göremezlik tazminatı tutarının 133.268,90 TL, geçici iş göremezlik tazminatı tutarının 3.538,69 TL, bakıcı gideri tazminatı tutarının 2.239,28 TL ve tedavi gideri tazminatı tutarının 2.040,00 TL olduğu sonucuna varılmış ve davacının maddi tazminat davasının bu tutarlar üzerinden kabulüne karar verilmiştir. Davacının maddi tazminat davasının reddedilen kısmı müterafik kusur indiriminden kaynaklandığından reddedilen kısım yönünden davalılar lehine yargılama giderine hükmedilmemiştir.
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Somut olayda, davacının yaralanmasının derecesi, tarafların kusur oranları ve sosyal ekonomik durumları ile paranın alım gücü dikkate alınarak davacının manevi tazminat davasının 13.000,00 TL üzerinden kabulüne karar vermek gerekmiş ve;
DAVACININ MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 133.268,90 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 3.538,69 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 2.239,28 TL bakıcı gideri tazminatı ve 2.040,00 TL tedavi gideri tazminatı olmak üzere toplam 141.086,87 TL tazminatın davalı … Sigorta A.Ş. Yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS yaralanma ve tedavi gideri teminat klozları limitleriyle sınırlı olmak kaydıyla ve temerrüt tarihi olan 10/08/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 22/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 13.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; TRH 2010 yaşam tablosu prograsif rant yöntemi %10 iskonto faiziyle hesaplanan tutarların hatalı olduğunu, teknik faiz uygulanmamasının hukuka aykırı olduğunu, 1,8 teknik faiz tazminatın peşin olarak ödenmesine istinaden paranın peşin sermaye değeri üzerinden yapılan ve davalı lehine hakkaniyet indirimi teşkil ettiğini, sigortalı aracın kusurlu bulunması ve müteveffanın vefat ettiğinin kaza sebebi belirlenmesi halinde aktüerya sıfatına sahip bir bilirkişinin görevlendirilerek TRH yaşam tablosu ve 1,8 teknik faiz ile tazminat hesaplaması yapılması gerektiğini, sigorta tahkim komisyonu kararına esas alınan bilirkişi raporunda %13 maluliyet oranının baz alınarak hesaplanan sürekli iş göremezlik tazminatının hükme esas alınmasına itiraz ettiklerini, mevcut belgelere göre %13 oranında maluliyet oranının olması gerekenden yüksek olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını, davacı …’in kaza esnasında sürücü belgesi olmadan aracını kullandığının kaza tespit tutanağından anlaşıldığını, yine davacı … ‘in kaza esnasında kask ve koruyucu tertibat kullanmadığını bu yüzden %20 oranında kusur indirimi uygulanması gerektiğini, çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliğinin esas alınarak tespit edilen sürekli iş göremezlik oranının hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri tazminatının teminat kapsamında olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davaya konu manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu, ceza soruşturması esnasında uzlaştırma sağlanıp sağlanmadığının tespitinin gerektiğini, uzlaşma sağlanmış ise açılan davadan feragat edilmiş sayılacağını ve davanın esasına girilmeden reddinin gerekeceğini, başvurunun kısmen kabul edilmesi halinde talep sahibi vekili lehine hükmedilecek vekalet ücretinin tahakkuk eden vekalet ücretin 1/5i olması gerektiğini, aleyhe hüküm kurulması durumunda müvekkilinin başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu tutulabileceğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; hükme esas alınan kusur durumuna ilişkin bilirkişi raporunun hukuka aykırı olduğunu, rapora ilişkin itirazlarının giderilmeden hüküm kurma yoluna gidildiğini, dosyadaki raporlarda çelişki bulunduğunu, davacının olay anındaki birden fazla kural ihlalinin olduğunu ve kazaya etkisinin kusur belirlemesinde hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, davacının hızının kazanın oluşumunda etki eden en önemli faktör olduğunu, yine davacının sürücü belgesiz bir şekilde trafiğe çıktığını, raporda belirlenen kusur oranlarının hangi kıstasa göre belirlendiği konusunda herhangi bir gerekçeye yer verilmediğini, müvekkile atfedilen %85 kusur oranının fahiş ve usule aykırı olduğunu, dosya kapsamında davacının maluliyet durumuna ilişkin 4 farklı rapor olduğunu ve bunların çelişkili raporlar olduğunu, çelişki giderilmeden yanlış yönetmelik hükümlerinin dikkate alınarak maluliyet oranının tespit edildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla dosyada yapılan her incelemede maluliyet oranının biraz daha arttığını, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, olayın üzerinden 5 yıl geçtiğini ve davacının iyileşme durumunun göz önüne alınmadan her raporda farklı artış olduğunu, bu durumun hukuka aykırılığı ortaya koyduğunu, aktüerya bilirkişisi tarafından yapılan hesaplamaya karşı yapılan itirazların dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu, yerel mahkemece uygulanan %20 müterafik kusur indiriminin somut olayda düşük kaldığını, haksız fiil sorumluluğunun şartlarının müvekkili açısından oluşmadığını, mahkemece öngörülen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, müvekkilinin ev hanımı olduğunu ve başkaca hiçbir gelirinin bulunmadığını, istinaf itirazlarının kabulünü, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddini, yargılama giderler ile vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik,tedavi, bakıcı giderlerine ilişkin maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
TRH 2010 ve Maluliyet yönetmeliğine ilişkin itirazın incelenmesinde :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Davalı vekili erişkinler için engellilik yönetmeliğinin uygulanması gerektiğini belirtmiş ise de ; Davalı sigorta vekili tarafından 20/02/2019 tarih ve … sayılı “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında” yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte maluliyet oranlarının belirlenmesinde ilgili yönetmeliğe göre alınmış sağlık kurulu raporuyla belirlenmesi gerekeceği iddia edilmekte ise de kaza tarihi 15/10/2016 ve dava tarihi16/05/2017 tarihi olup maluliyet raporunun olay tarihi itibariyle yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı,bu halde haksız fiil tarihinde yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenen ATK ….ihtisastan alınan heyet raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık olmadığı ,davalı vekilinin olay tarihinde yürürlükte olmayan,daha sonra yürürlüğe giren yönetmeliğe göre maluliyet eğerlendirmesi yapılmasının mümkün olmadığı,
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
2- Maluliyet raporunda çelişki bulunduğu itirazının incelenmesinde :
Dosya içerisinde bulunan Konya … hastanesi raporunda davacının maluliyet oranının %5 olduğunun rapor edildiği ,yine dosya içerisinde bulunan … Üniversitesi raporunda maluliyet oranının %7 belirlendiği ,dosya içerisindeki ATK … ihtisas kurulunun raporunda maluliyet %10,3 olarak belirlenmiş mahkemece alınan ve hükme esas yapılan … Üniversitesi rapounda %13 maluliyet oranı belirlenmiş olup raporlar arasındaçelişki bulunmaktadır.
Rapor arasında açıkça bir çelişki bulunduğu anlaşıldığından;Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan olay tarihinde yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli, davacının maluliyet derecesi ve oranını belirleyen rapor alınıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan olay tarihinde yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli, davacının maluliyet derecesi ve oranını belirleyen rapor alınıp maluliyet oranı tespit edilmeli ve ondan sonra davacının uğradığı gerçek zarar kapsamı belirlenmesi için aktüer bilirkişiden rapor alınmalı ve oluşacak duruma göre davacının talepleri konusunda bir karar verilmesi gerekirken bunların yapılmamış olması nedeniyle, itirazın kabulü gerekmiştir.
3- Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Kaza tespit tutanağı ,ceza dosyasında … Trafik ihtisas dairesinden alınan rapor ve mahkemece alınan raporların birbirini teyit ettiği davalı sürücünün %85 davacının %15 kusurunun kesinleştiği anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
4-Davalı vekilinin geçici iş göremezliğin,bakıcı gideri ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve …sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 23/10/2015 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
5- Tedavi giderlerine ilişkin itirazın incelenmesinde:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Yasa ile değiştirilen 2918 sayılı Yasanın 98. maddesi kapsamında tüm tedavi giderlerinden değil ancak söz konusu madde kapsamında kalan belgeli tedavi giderlerinden sorumludur. Kanunun 98. maddesi kapsamında olmayan tedavi giderleri yönünden ise işleten ve işleten hukuki sorumluluğunu yüklenen sigortacının sorumluluğu devam etmektedir.
TBK 50 maddesi gereğince zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Sağlık kuruluşunda yapılan sağlık hizmeti harcamaları rahatlıkla fatura ve benzeri belgeler ile ispatlanabilir. Ancak bazı giderler var ki her zaman belge temin edilmesi mümkün değildir. Bu gibi durumlardaTBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 11 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlanması yeterli olup ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulunup getirilmesi şart değildir. Hiç bir belge sunulmasa bile ,hakim ,görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK .26/04/1995 ,1995/11-122 E 1995/430 K) Bu nedenle itirazın reddi geekmiştir.
6-Vekalet ücretine ilişkin itirazın incelenmesinde:
Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesi’nin “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10. Maddesinde;
(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarife’nin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir” ;
Aynı tarifenin 3/2 maddesinde; “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” düzenlemeleri mevcuttur.
Mahkeme kararında, kısmen davanın kabul edilmesine, davacı lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminat için vekalet ücreti takdir edilmiş olmasına reddedilen kısım yönünden davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmesi doğru olup davalının buna yönelik itirazın yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
7- Faiz başlangıcına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu anlaşılmakla sigorta vekilinin itirazının reddi gerekmiştir.
Davalı sürücü … yönünden yukarıda açıklandığı üzere haksız fiil tarihinden itibaren faiz uygulanması gerektiğinden davalı Seval vekilinin itirazınında reddi gerekmiştir.
8- Ceza dosyasında Uzlaşmaya ilişkin itirazın incelenmesinde:
5271 sayılı CMK’ nun 253/17. bendinde; “Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder. ” CMK’ nun 253/19. bendine göre ise “… Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi,9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.” hükmü yer almakta olup,anılan Kanun maddesinin 253/19. bendine göre uzlaşmanın sağlanması halinde soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz, açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.Bu yasal düzenleme ışığında da uzlaşma raporunu düzenlenmekle davalının tazminat davası açma hakkı bulunmamaktadır.Uzlaşma raporu da ilam mahiyetinde olacağından aksinin aynı kuvvetteki belge ile ispatlanması gerekir.
Dosya içerisinde ceza soruşturması uzlaşma evrakları bulunmadığı anlaşılmakla İDM tarafından Konya ….Asliye ceza mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası getirtilerek karar verilmesi gerektiğinden itirazın kabulü gerekmiştir.
9-Müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Zarar görenin müterafik kusurunun olması durumunda yerleşik yargısal uygulamalara göre tazminat miktarından %20 oranında indirim uygulanması gerekir. Müterafik kusur indirimi sebebiyle yapılabilecek azami indirim oranı %20’dir. Birden fazla müterafik kusur oluşturan davranış bulunsa bile indirim oranı %20’yi aşamaz (17. Hukuk Dairesi 2014/21303- 2017/4354)
Somut olayda %20 müterafik kusur indirimi yapılmış olup bir daha indirim yapılması mümkün olmadığından itirazın reddi gerekmiştir.
10-Hesap raporunda hata yapıldığı itirazının incelenmesinde:
Davacı kaza tarihinde 17 yaşındadır ve askerlik çağında olduğu görülmektedir. Mahkemenin hükme esas aldığı aktüerya raporunda, davacının askerlikte geçecek süresini de kapsar biçimde bakiye ömür süresinin tamamı için tazminat hesaplaması yapılmış; davacının kazadaki yaralanmasından kaynaklanan maluliyetinin askerliğe engel teşkil edip etmeyeceği konusunda da herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Bu yönden gerekli araştırmanın yapılmayışı, eksik inceleme niteliği taşımaktadır.
Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; davacının kazadan kaynaklanan maluliyetinin derecesi ve niteliğine göre, askerliğe engel teşkil edip etmeyeceğinin (maluliyet raporu eklenerek yazılacak yazı ile) ilgili askerlik şubesinden sorulması; alınacak cevaba göre askerlikte geçireceği sürede de efor tazminatı verilip verilmeyeceği tartışılarak davacının talep edebileceği tazminat miktarının belirlenmesi için, rapor düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.(YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/8621 E 2019/4522 K )
Bu halde davalı tarafın buna yönelik istinaf itirazları bu bakımdan yerindedir
11-Manevi tazminat miktarına ilişkin itirazın incelenmesinde :
Maluliyet durumu netleşmediğinden tazminat miktarına ilişkin itirazının şimdilik incelenmemesine yer olmadığına .
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, davalılar vekillerinin istinaf itirazlarının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalılar tarafından yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davalılara iadesine,
4-İstinaf eden davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

Başkan
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Katip
e-imzalı