Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2243 E. 2021/2178 K. 27.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/12/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI :1-… – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 2- … – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 3- … – … …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/12/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/12/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli dava dilekçesinde özetle; … tarihinde davalı … idaresindeki … plaka sayılı çekici ve buna bağlı … plakalı yarı römork ile … ili istikametine seyri sırasında, … plaka sayılı kamyonete çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında kamyonette bulunan müvekkilinin desteği …’nın vefat ettiğini, kazayla ilgili açılan soruşturma sonrasında … Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile ceza davasının açıldığını, kaza sonrası tutulan kaza tespit tutanağı ve ATK raporlarında kazada davalı sürücünün asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin kaza nedeniyle vefat eden …’nın hayatı boyunca desteğine ihtiyacı olduğunu, kazaya sebebiyet veren … plaka sayılı aracın sigortalayanı olan davalı … şirketine yapmış oldukları müracaat sonrası 43.008,46TL ödeme yapıldığını ancak bu ödemenin müvekkilinin gerçek zararını karşılamadığını, davalı … şirketinin ve diğer davalı araç işleteni şirketin kaza nedeniyle yükümlülüklerinin olduğunu beyanla mahkememizce toplanacak deliller ve alınacak raporlar neticesinde miktarı belirlenmek üzere fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 1.000,00TL maddi tazminatın davalılar işleten ve sürücü yönünden kaza tarihi itibariyle, davalı … yönünden temerrüt tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli ıslah dilekçesinde özetle; dava açarken talep ettikleri maddi tazminat taleplerini arttırarak; 112.152,11TL destekten yoksun kalma maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davaya konu kaza nedeniyle … tarihinde davacı tarafa 43.008,46TL ödeme yapıldığını, müvekkili şirketin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini bu nedenle müvekkili yönünden davanın reddine karar verilmesini, aksi kanaat olursa mahkememizce Adli Tıp kurumundan kusur oranlarının tespitini, davacı tarafın kazanç durumunun ve SGK tarafından ödeme yapılıp yapılmadığının tespiti ile uzman bilirkişiden hesap raporu alınmasını beyanla davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı … Şirketi vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davaya konu kaza nedeniyle müvekkili şirketin kusurunun bulunmadığını, kazanın murisin trafik kurallarına uymaması nedeniyle meydana geldiğini, kusurlu tarafın karşı taraf olduğunu, kazaya karışan aracın hem kasko hem trafik sigorta poliçesi kapsamında sigortalı olup öncelikle sigorta şirketine müracaat edilmesi gerektiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’a usulüne uygun yapılan tebliğe rağmen dosyaya cevap dilekçesi sunmadığı ve duruşmalara katılmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; “Destekten yoksun kalma tazminatı, haksız fiil sonucu bir kişinin ölümü sonucunda ölenin yardımından mahrum kalanlara ödenecek bir tazminat türüdür. Bu tazminatın kaynağı olan 6098 sayılı TBK m. 53 öngörmüş olduğu hal, ölüm sonucu vukua gelen bir kısım zararların tazminini hükme bağlamaktadır. Bu hükme göre, ölenin yardımından faydalananlar, bu yüzden yoksun kaldıkları faydayı, tazminat olarak, sorumludan isteyebilirler. Kanun metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 45/2 maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir.
… plakalı aracın davalı … A.Ş. tarafından … nolu …-… tarihli ZMSS poliçesi ile sigortalandığı, kaza tarihi itibari ile ZMSS poliçesi ölüm nedeniyle kişi başı teminat limitinin 310.000,00 TL olduğu anlaşılmıştır.
Olaya ilişkin düzenlenen … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen … tarihli … sayılı rapor uyarınca; Sürücü …’ın direksiyon hakimiyetine gerekli önem ve özeni göstermeyip şerit izleme kurallarına aykırı şekilde seyrettiğinden olayda dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara riayetsizliği nedeniyle %80 oranında, …’nın ise sevk ve idaresindeki kamyoneti yolun sağındaki banket kısma yola taşmayacak şekilde park etmiş ise de gece vakti, mahal hız şartlarında muhtemel bir olayı önlemek bakımından önlem almamış olmakla %20 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Raporun kazanın oluş şekline ve dosyada toplanan delillere uygun olduğu anlaşıldığından hükme esas alınması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Dava konusu trafik kazasında vefat edenin davacının eşi olduğu anlaşıldığından destek tazminatı talebinin haklı olduğu anlaşılmakla yukarıda belirtilen kusur durumu dikkate alınarak aktüerya bilirkişisinden rapor aldırılmıştır. Davacı vekili her ne kadar müteveffanın biçer döver işletmeciliği yapması nedeniyle destek zararı hesaplanırken bu durumun gözetilmesini talep etmiş ise de, … Mal Müdürlüğü’nün dosyaya gelen … tarihli cevabi yazısı ile … Ziraat Odası Başkanlığı’nın … tarihli cevabi yazısından müteveffanın gelirinin asgari ücreti aşmadığı anlaşılmakla aktüerya bilirkişisinden asgari ücret esas alınarak hesaplama yapması istenilmiştir.
Aktüerya bilirkişinin … tarihli raporu ile davacıya yapılan ödeme güncellenip düşüldükten sonra davacı …’nın bakiye destekten yoksun kalma zararı 112.152,11TL olarak belirlenmiştir. Hesap raporunun denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu kabul edilerek hükme esas alınmıştır.
Tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde davacının talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı tutarının 112.152,11TL olduğu anlaşılmakla ıslan dilekçesi gözetilerek davanın bu tutar üzerinden kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davacının maddi tazminat davasının kabulü ile; 112.152,11 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı … şirketinin sorumluluğu kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla, davalı … yönünden temerrüt tarihi olan … tarihinden, diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan … tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Türk Sigorta Şirketi vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirketçe poliçe limitleri kapsamında tüm ödemelerin yapıldığını, söz konusu poliçeden kaynaklı herhangi bir sorumluluğun bulunmadığını, KTK 111 maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğundan davanın reddinin gerekirken bu hususun gerekçeli kararda hiç değerlendirilmediğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Şirketi vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirket adına kayıtlı aracın kaza tarihi itibariyle dosyada mevcut sigorta şirketleri tarafından hem kasko hem de trafik sigorta poliçeleri kapsamında sigortalı olduğunu, kazadan sonra bahse konu şirketler tarafından davacının maddi ve manevi tüm zararlarının ödendiğini ve davacı tarafından ibraname verildiğini, bu dosyada tekrardan tazminat talep etmenin hukuki izahatı bulunmadığını, KTK 111. Maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğundan davanın reddinin gerekirken bu hususun gerekçeli kararda hiç değerlendirilmediğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; aracın kaza tarihi itibariyle dosyada mevcut sigorta şirketleri tarafından hem kasko hem de trafik sigorta poliçeleri kapsamında sigortalı olduğunu, kazadan sonra bahse konu şirketler tarafından davacının maddi ve manevi tüm zararlarının ödendiğini ve davacı tarafından ibraname verildiğini, bu dosyada tekrardan tazminat talep etmenin hukuki izahatı bulunmadığını, kazada vefat eden şahsın kendi kusuru ile kazanın oluşumuna sebebiyet verdiğini ve kendisinin de mağduriyetine sebep olduğunu, kazanın meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığını, olay sonucunda ciddi zararlara uğradığını, KTK 111. Maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğundan davanın reddinin gerekirken bu hususun gerekçeli kararda hiç değerlendirilmediğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Ödeme ve ibranameye ilişkin itirazların incelenmesinde :
Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111.maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
Somut olay nedeniyle davalı … şirketleri tarafından TRH 2010 esas alınarak, davacıya davadan önce ödeme yapılmış, taraflar arasında … tarihli ibraname imzalanmıştır. Eldeki davada … tarihinde açılmış olmasına göre, KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği görülmektedir.
Ancak Somut uyuşmazlıkta, davalı taraflarca davacılara ödeme yapılmış olup, taraflar arasında ibranameler düzenlenmiştir. Davacı taraf ibraname sebebi ile ödemeyi kabul ederken fazlaya dair haklarını saklı tuttuğunu belirterek ihtirazı kayıt ile ödemeyi aldığını belirtmiş olup, ihtirazi kayıt ile imzalanan ibraname artık bir ibraname değil makbuz hükmünde olduğu için 2 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması mümkün değildir. Bu durumda davacı tarafın, zamanaşımı süresi içinde, fazlaya ilişkin talepleri bakımından dava açma hakkı bulunmaktadır.Dava süresinde olup itiraz yersizdir.
Davalı … ile davalı Gelecek vekilinin kusura itirazı
… günü saat … sıralarında sürücü …, sevk ve idaresindeki yarı römork takılı … plakalı çekici ile otoyolu takiben … istikametinden … istikametine sağ şeridi takiben seyir halinde iken olay yerine geldiğinde, emniyet şeridinde park halinde olan … plaka sayılı kamyonetin sol arka köşe ve sol yan kısımlarına, aracının sağ ön kesimi ile çarpması ve çarpışmayla ötelenen kamyonetin, araç dışında yaya olarak bulunan sürücüsü …’ya çarpması neticesi dava konusu ölümlü olay meydana gelmiştir.
Trafik Kazası Tespit Tutanağı’nda; kamyonetin banket içinde iken olayın meydana geldiği belirilerek olayda, sürücü …’ın şerit izleme ve değiştirme kurallarına uymamakla KTK.’nın 56/1a maddesini ihlal ettiği, …’nın park durumunda gerekli önlemleri almamakla aynı kanunun 59. maddesini ihlal ettiği belirtilmiştir.
Aynı olaya konu … Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan … tarihli raporda, sürücü …’ın asli kusurlu olduğu, …’nın alt düzeyde tali kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Olaya ilişkin düzenlenen … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen … tarihli … sayılı rapor uyarınca; Sürücü …’ın direksiyon hakimiyetine gerekli önem ve özeni göstermeyip şerit izleme kurallarına aykırı şekilde seyrettiğinden olayda dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara riayetsizliği nedeniyle %80 oranında, …’nın ise sevk ve idaresindeki kamyoneti yolun sağındaki banket kısma yola taşmayacak şekilde park etmiş ise de gece vakti, mahal hız şartlarında muhtemel bir olayı önlemek bakımından önlem almamış olmakla %20 oranında kusurlu olduğu belirtilmekle hukuk ve ceza kararlarının örtüştüğü anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve … esas … sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak … tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılıp PMF ye göre rapor tanzimi doğrudur.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden ayrı ayrı reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalılar vekillerin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalı … A.Ş’den alınması gereken 7.661,11 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 1.915,28 TL nin mahsubu ile bakiye 5.745,83 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf eden davalı … Şirketinden alınması gereken 7.661,11 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 1.915,28 TL nin mahsubu ile bakiye 5.745,83 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf eden davalı …’dan alınması gereken 7.661,11 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 1.915,28 TL nin mahsubu ile bakiye 5.745,83 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-İstinaf aşamasında davalılar tarafından yapılan masrafların kendi üzerilerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. 27/12/2021

Başkan
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Katip
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.