Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2240 E. 2022/660 K. 23.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:… – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 23/03/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 14/10/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av…. -…
DAVALI : … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/03/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 24/03/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Sürücü … sevk ve idaresinde bulunan … plakalı otomobil ile müvekkili …’ın sevk ve idaresinde bulunan motosikletin çarpışması sonucu çift taraflı yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, olay mahallinde tutulan trafik kaza tespit tutanağına göre davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı olarak bulunan … plakalı araç sürücüsü …’ın kavşaklarda geçiş önceliğine uymamak kuralını ihlal ettiğini, müvekkili …’ın ise herhangi bir kural ihlali yapmadığının belirtildiğini, davacı müvekkilinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasında sürücüsü …’ın sevk ve idaresinde bulunan … plakalı aracın davalı sigorta şirketine sigortalı olduğunu, meydana gelen kaza nedeniyle davacı müvekkilinin … Üniversitesi … Tıp Fakültesi Hastanesinden almış olduğu 22/09/2016 tarihli raporda basit tibbi müdahale ile giderilemez şekilde yaralandığını, hayati tehlikesinin bulunmadığını, kemik kırığının mevcut olduğunu ve alkolsüz olduğunu belirtir rapor alındığını, davaya konu kaza nedeniyle Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma neticesinde 13/10/2016 tarih … Soruşturma ve … sayılı kararı ile müvekkilin şikayetçi olmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, müvekkilinin kaza sonrası Konya İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Konya … Hastanesine başvurduğunu ve 24/08/2017 tarih … rapor sayılı engelli sağlık kurulu raporuna göre özür oranın % 6 olarak tespit edildiğini, 2918 sayılı KTK’nun 97.maddesi gereğince davalı sigorta şirketine müracaatta bulunulduğunu ve davacı müvekkile 16.035,26-TL ödeme yapıldığını, aktüerya hesabından bu bedelin tenkisi talebinin olduğunu, davacının müvekkilinin olay nedeniyle maddi zarara uğradığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50,00-TL geçici iş görememezlik, 50,00-TL faturalandırılan ve faturalandırılamayan tedavi giderleri, 50,00-TL bakım ve bakıcı giderleri ve 50,00-TL kalıcı maluliyet kalemlerinden oluşan (bakiye kalan) maddi tazminatın (sigorta limiti ile sınırlı kalmak kaydıyla) haksız fiilin ika tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı müvekkiline ödenmesine, varsa ibranamenin iptali ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalı tarafa usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 21.09.2016 tarihinde maluliyetle sonuçlanan yaralamalı trafik kazasına karıştığı belirtilen … plakalı aracın 16.10.2015 başlangıç – 16.10.2016 bitiş tarihleri arasında geçerli olmak üzere … numaralı Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigorta Poliçesi ile … adına maluliyet halinde kaza tarihi itibarıyla şahıs başına azami 310.000,00-TL azami sorumluluk hadleri ile müvekkili şirkete sigortalı olduğunu, söz konusu maddi teminat miktarının davalı müvekkili sigorta şirketinin işbu poliçeden doğan sorumluluğunun üst limiti olduğunu, 6111 Sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesine göre “Bu kanun yürürlüğe girdiği 25.02.2011 tarihinden önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedelleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır.” Bu durum karşısında iş bu davada tedavi ve bakıcı gideri olarak talep edilen maddi tazminatın Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğunun açık olduğunu, Sigorta şirketleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yasa gereği yapılması gereken prim aktarımları konusunda da mutabakat sağlandığını ve sigorta şirketlerinin SGK’ya brim aktarımlarını da yapmaya başladıklarını, müvekkili sigorta şirketinin tedavi teminatının devri için kuruma 37,89-TL prim aktarımı yaptığını, yapılan bu prim aktarımından sonra söz konusu aracın karıştığı bir trafik kazası sebebiyle doğacak tüm tedavi ve bakıcı giderleri SGK tarafından karşılanmasının yasal bir sorumluluk olup bazı kalemlerin SGK tarafından karşılanmaması sebebiyle gene de müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun devam ettiğinin kabulünün mümkün olmadığını, davacının geçici iş görmezlik tazminatının Trafik Sigortası Genel Şartları gereği teminat dışı olduğunu, yapılan prim aktarımına rağmen tedavi giderleri kapsamında yer alan geçici iş görmezlik talepleri için müvekkili sigorta şirketinden talepte bulunulmasında yasal isabet bulunmadığını, sürekli sakatlık yönünden de talebin reddinin gerektiğini, zira 11/04/2017 tarihinde 16.035,26-TL, daha sonra da 04/10/2017 tarihinde davacıya 15.414,49-TL ödeme yapıldığını, bu nedenle davalının davacıya ödemesi gereken başkaca bir bedel de bulunmadığını, tazminat hesaplamasında davacının motosiklet sürücüsü olarak olası yaralanmalarının ağırlığını azaltacak gerekli güvenlik önlemlerini alıp almadığının (kask takmak, dizlik takmak vs.) göz önünde bulundurulması gerektiğini ve davacının bu hususta eksikliğinin tespiti halinde belirlenen maddi tazminattan müterafık kusur indirimi yapılması gerektiğini, tüm bu nedenlerle davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi… Esas… Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Huzurda açılan dava; cismani zarar nedeniyle açılan maddi tazminat davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalı tarafından sigortalanan dava dışı sürücünün sevk ve idaresindeki araç ile davacının sevk ve idaresindeki aracın çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında davacının yaralanması nedeniyle maddi tazminat talebi hususunda olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; Davacı vekilince davalı aleyhine açılan işbu davada, 21/09/2016 tarihinde meydana gelen yaralanmalı trafik kaza sebebiyle müvekkili …’ın tedavi ve iyileşme süresinde uğradığı bakıcı gideri zararı, SGK tarafından karşılanmayın ve fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderinden doğan zararı, geçici ve sürekli iş göremezlik zararının tazmini talep edilmiş olup, mahkememizce toplanan deliller alınan bilirkişi raporuna göre geçici iş göremezlik zararının ( iyileşme süresi efor kaybı ) 12.296,41-TL, sürekli iş göremezlik zararının 60.676,83-TL, bakıcı giderinin 4.941,00-TL ve kaçınılmaz tedavi giderinin 3.000,00-TL olduğu belirlenmiş olup, davacı vekilinin talep artırım ve ıslah dilekçeleri de nazara alınmak suretiyle davacı yanın maddi tazminat davasının kabulüne dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiş ve;
Davacının davasının talep arttırım ve ıslah dilekçeside nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
12.296,41-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 60.676,83-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 4.941,00-TL bakıcı gideri ve 3.000,00-TL kaçınılmaz tedavi gideri olmak üzere toplam 80.914,24-TL tazminatın davalının sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve temerrüt tarihi olan 20/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; dosyada bulunan çelişkili raporlar ve itirazları doğrultusunda maluliyet oranının Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu marifetiyle özürlülük ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda tespit ettirilmesi gerekmekte iken mahkemece bu hususta hatalı karar verilmiş olup müvekkilin zararına yol açan bu kararın kaldırılması gerektiğini, … Üniversitesi’nin 21.01.2021 tarihli raporuna ve buna dayanan 08.03.2021 tarihli hesap raporuna detaylı olarak itiraz ettikleri halde mahkemece bu itirazların değerlendirilmediğini, bu raporun hesaba esas alınması hatalı bir hesaplama olduğunu, dolayısı ile hatalı bir karar verilmesine neden olduğunu, müvekkil şirketin poliçe kapsamında davacının tedavi giderleri kapsamında sayılan geçici iş göremezliğe ilişkin tazminat talebi ile sair tedavi giderleri ve bakıcı gideri taleplerinden sorumlu olmadığını, hatalı şekilde belirlenen maluliyet raporu ve maluliyet raporu doğrultusunda hatalı yapılan hesap raporunun esas alındığı yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olup kaldırılmasını zorunluluğunun bulunduğunu, tüm bu nedenlerle tehiri icra kararı verilmesini, istinaf incelemesi sonucunda haksız ve hukuka aykırı yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve müvekkili şirket yönünden davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinafa cevap dilekçesinde özetle; mahkemeye sunmuş oldukları dava dilekçesi ile, …’ın sevk ve idaresinde bulunan … plakalı otomobil ile davacı müvekkilin sevk ve idaresinde bulunan motosikletin ön kısmına çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası sonucunda davacı müvekkil için fazlaya ilişkin haklarımızın saklı tutularak 50,00TL iş göremezlik, 50,00TL faturalandırılan ve faturalandırılamayan tedavi giderleri, 50,00TL bakım ve bakıcı giderleri ve 50,00TL kalıcı maluliyet tazminatları talebiyle iş bu kamu davası açıldığını, yerel mahkeme kararının her yönüyle usul ve yasaya uygun olduğunu, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin… Esas … Karar ve 14/10/2021 tarihli kararına karşı davalı tarafın yapmış olduğu istinaf kanun yolu başvurusunun reddine, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminata ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigorta tarafından istinaf edilmiştir.
1-Kamu düzeni yönünden maluliyet ve davalı sigortanın aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve … esas … sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve … esas … sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Ayrıca;
Yargıtay HGK 17/06/2015 tarih 2013/17-2423 Esas,2015/1661 Kararında da belirtildiği üzere eğer sağlık kurulu raporunda belirlenen maluliyet oranı ile mahkemece alınan adli tıp heyet raporundaki maluliyet oranı arasında “misli fark varsa” bu çelişki Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu tarafından giderilmelidir.
Somut olayda, Mahkemece yargılama aşamasında … Üniversitesi Tıp Fakültesi heyeti raporunda davacının yaralanmasında, sağlık kurulu raporuna değinilmeden, kalıcı sakatlığının % 7,2 olduğunun belirtildiği, davacı taraf sigortaya başvuru öncesi aldığı Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunca düzenlenen raporda ise % 0 oranında çalışma gücünü kaybettiği belirlenmiştir.
Bu nedenle, sağlık raporları ile alınan ATK heyet raporu arasında misli farkın Adli Tıp Kurumu Uzmanlar Komisyonu tarafından giderildiğinden, davalının maluliyete yönelik itirazının yerinde değildir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre tazminat ve maluliyet bilirkişisinden, yukarıdaki esaslara uygun rapor tanzimi sağlanarak sonucuna göre hüküm kurulması usul ve yasaya uygun olup buna yönelik davalının istinafı yerinde değildir. Ancak;
2- Davalının maluliyet raporuna yönelik;
Yargıtay HGK 17/06/2015 tarih 2013/17-2423 Esas,2015/1661 Kararında da belirtildiği üzere eğer sağlık kurulu raporunda belirlenen maluliyet oranı ile mahkemece alınan adli tıp heyet raporundaki maluliyet oranı arasında “misli fark varsa” bu çelişki Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu tarafından giderilmelidir.
Somut olayda, Mahkemece yargılama aşamasında … Üniversitesi Tıp Fakültesi raporunda davacının yaralanmasında, kalıcı sakatlığının % 7,2 olduğu, davacı tarafın öncesi aldığı ve dosyada bulunan Konya Numune Hastenesi’nin 22/02/2017 tarihli heyet raporunda ise % 6 oranında çalışma gücünü kaybettiği belirlenmiştir. Bu sebeple, belirlenen maluliyetler arasında misli fark bulunmadığından, buna yönelik itiraz yerinde değildir.
3-Davalı sigorta vekilinin geçici iş göremezliğin, bakıcı giderinin ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE … E … K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik, bakıcı giderinin, tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
Bu halde, kamu düzeni ve istinaf sebepleri çerçevesinde; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön ile kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına; dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 5.527,25 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 1.381,81 TL nin mahsubu ile bakiye 4.145,44 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davalı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.24/03/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.