Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2177 E. 2021/2078 K. 16.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI- : 1-… (…)
2-… (…)
VASİ : … (…)…
VEKİLİ : Av. … – ….
DAVACI : 3-… (…) …
VEKİLİ : Av. … -…
DAVALI : 1- … …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI :2-… – …
VEKİLİ : Av. … .. – …
DAVALI : 3- … – … …
VEKİLİ : Av. … – ….
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : ..
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ :…

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …’ın kızı, diğer müvekkilleri olan küçüklerin annesi olan muris …’nın davaya konu kaza nedeniyle vefat ettiğini, müvekkilleri küçüklerin anne ve babasının boşandığını, velayetlerinin de muris …’nın kız kardeşi olan …’da olduğunu, küçüklerin muris annesinin yanında yaşadığını, tüm bakım ve gözetimini murisin sağladığını, babalarının hiçbir desteğinin olmadığını, kaza nedeniyle Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile açılan davada davalı araç sürücüsü … için mahkumiyet kararı verildiğini, murisin ölümüne neden olan … plakalı aracın davalı … üzerine tescilli olduğunu, küçüklerin ilköğretim öğreniminde olduklarını, babasız büyüyen küçüklerin tek desteği olan annelerini de kaybetmeleri nedeniyle psikolojik olarak çöktüklerini, müvekkili …’ın da muris kızı ve torunları ile birlikte yaşadığını ve kızının desteğinden yoksun kaldığını, kazaya sebep olan aracın sigortalayanı olan davalı … şirketine yapmış oldukları başvuru sonucu yapılan desteğin de yetersiz olduğunu beyanla davanın kabulüne, küçükler için 1.000,00’erTL, … için 500,00TL destekten yoksun kalma tazminatının tüm davalılardan, küçükler için 40.000,00’erTL, … için 30.000,00TL manevi tazminatın davalılar … ve …en tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasına karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli ıslah dilekçesinde özetle; aktüerya bilirkişinden alınan rapor doğrultusunda dava dilekçesinde davacı küçük … için talep ettikleri destekten yoksun kalma tazminat bedelini 5.388,07TL’ye, davacı … için talep ettikleri destekten yoksun kalma tazminat bedelini de 29.250,64TL’ye yükselttiklerini beyanla talep ettikleri gibi karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …. vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkili kurumun tüzel kişiliği olup davada taraf ehliyeti olmadığını, kazaya karışan … plaka sayılı aracın müvekkili kurumun mülkiyetinde olup halen devam ettiğini, davaya konu kazada araç sürücüsünün kusurlu olmadığını, ceza dosyasında alınan kusur raporunda murisin asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, davacı tarafın manevi tazminat taleplerinin sebepsiz zenginleşmeye sebep olacak şekilde olmaması gerektiğini ancak taleplerin fahiş talepler olduğunu beyanla dava ehliyeti olmayan müvekkil yönünden davanın reddine, aksi kanaat olursa müvekkil yönünden hukuki dayanaktan yoksun açılan davanın reddine karar verilmesini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …. vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davaya konu kaza nedeniyle davacı taraflara toplam 39.198,00TL destekten yoksun kalma tazminatı ödendiğini, müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun kalmadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte öncelikle kaza ile ölüm arasındaki illiyet bağının ispatlanması gerektiğini, ölüm sebebinin kaza nedeniyle olmadığını, kaza nedeniyle kusur durumunun ATK aracılığıyla tespit edilmesini, murisin gelir durumunun tespit edilmesini, davacıların kaza sonrasında almış oldukları tazminat bedelinin mahsup edilmesini, müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe teminat limitleri ile sınırlı olduğunu beyanla davanın esastan ve usulden reddine, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili mahkememize vermiş olduğu … havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin valilik koruması polis memuru olduğunu, kazada müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, ceza dosyasında alınan kusur raporunda da bu durumun tespit edildiğini, kazada murisin asli kusurlu olduğunu, davacı tarafın manevi tazminat taleplerinin fahiş fiyatlar olup kabulünün mümkün olmadığını, manevi tazminat takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının ve kaza taraflarının kusur durumunun tespit edilmesini, müvekkilinin devlet memuru gelirinin olmasının da göz önünde bulundurulmasını beyanla davanın reddine, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi … tarih, … esas … karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Davacı … ve … müteveffa …’nın annesi, diğer davacı … ise müteveffanın kızı olduğundan destek tazminatı talep etme haklarının bulunduğu anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacılar tarafından davalı … yönünden de kaza tarihinden itibaren işleyecek faiz talep edilmiş ise de davalı … şirketinin kendisine yapılan başvurudan sonraki 8.iş günü sonunda … tarihi itibariyle temerrüde düştüğü kabul edilmiştir.
Aktüerya hesap bilirkişisinin … tarihli raporu ile davacı oğul …’nın bakiye destekten yoksun kalma tazminatı alacağının 5.388,07TL olduğu, davacı anne …’ın ise bakiye destekten yoksun kalma tazminatı alacağının 29.250,64TL olduğu buna karşılık davacı … için davalı … tarafından yapılan tazminat ödemesi ile davacının zararı tamamen karşılandığından …’nın tazminat alacağının kalmadığı tespit edilmiştir. Hesap raporunun denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu kabul edilerek hükme esas alınmıştır. Bu itibarla davacılar … ve …’ın destekten yoksun kalma tazminatı talepleri davacılar vekilinin ıslahı gibi kabul edilmiştir. Davacı …’nın destek tazminatı talebi ise reddedilmiştir.
Davacılar vekilinin manevi tazminat talebinin değerlendirilmesinde ise; Borçlar Kanunu 56.maddesinde şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde Hakimin manevi tazminata hükmedeceği düzenlenmiş olup; Hakim para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet ilkelerini nazara almak durumundadır. Hükmedilecek para miktarı ne ceza ne de tazminattır. Amaç zarara uğrayanda huzur duygusu oluşturmak ve ruhi ızdırabın dindirilmesini sağlamaktır. Açıklanan nedenlerle TBK. 56/1 maddesi gereğince, tarafların kusuru, kazada ölen müteveffanın davacılara yakınlık derecesi, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kaza tarihinde paranın satın alma gücü gibi hususlar dikkate alınarak davacıların manevi tazminat taleplerinin;
Davacı … yönünden destekten yoksun kalma tazminatı talebinin REDDİNE,
Davacılar … ve … yönünden destekten yoksun kalma tazminatı talebinin KABULÜ ile ; davacı … için 5.388,07 TL, davacı … için 29.250,64 TL olmak üzere toplam 34.638,71 TL maddi tazminatın davalı … şirketinin sorumluluğu kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla, davalı … Sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan … tarihinden, diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan … tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak adı geçen davacılara verilmesine,
Davacıların manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile; davacı … için 10.000,00 TL, davacı … için 30.000,00 TL, davacı … için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 70.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 15/02/2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; usule ilişkin olarak valiliğin tüzel kişiliğinin bulunmadığından davanın taraflarına yöneltilemeyeceğini, mahkemece bu hususun gözetilmeden …’nın davalı işveren olarak kabul edilmesi gerekirken dava ehliyeti bulunmayan …makamının davalı olarak kabul edilerek karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kazaya karışan aracın tüzel kişiliğe haiz … ait olduğunu, esasa ilişkin olarak ise müteveffanın asli kusurlu olduğunu, davaya konu trafik kazasında araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığını, Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasındaki trafik bilirkişi raporu ile Adli Tıp Kurumu raporunda kazada … plakalı otomobil sürücüsü …’un tali kusurlu, müteveffa (yaya) ….’nın asli kusurlu olarak tespit edildiğini, yaya …’nın kardeşinin verdiği ifadede karşıdan karşıya her zaman aynı yerden geçtiklerini, üst geçidin biraz ileride olduğu için yaya geçidi olmayan yerden geçtiklerini kabul ettiğini, yerel mahkemece hatalı bilirkişi raporuna dayanılarak karar verildiğini, davacı … için sigorta şirketi tarafından … tarihinde ödeme yapıldığını ve bakiye destekten yoksun kalma tazminatı alacağının kalmadığını, davacı oğul …’nın yükseköğrenim göreceği ihtimali üzerinenden yapılan bilirkişi hesabına itiraz ettiklerini, çocukların yükseköğrenim göreceklerine dair herhangi bir emare, bilgi ve belgenin olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bilirkişi raporunda tazminat hesabında TRH 2010 tablosunun esas alınması gerekirken PMF yaşam tablosuna göre yapılan hesaplamanın göz önüne alınarak hüküm kurulmasının yerinde olmadığını, mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, kabul anlamında olmamakla birlikte kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemece verilen … yönünden davanın reddi kararının ve diğer müvekkilleri lehine hükmedilen miktarların düşük olduğunu, … tarihli Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı tarafından tanzim edilen kusur raporuna itiraz dilekçesinin dikkate alınmadığını, tekrar rapor aldırılmadığını, hükme esas bilirkişi raporundaki tüm hesaplamaların eksik ve hatalı olduğunu, pay oranlarına göre hesaplama yapılmadığını bu nedenle müvekkillerinin kazanmış olduğu tazminat miktarlarının eksik çıktığını, çocukların destekten çıkmadan; desteğe 2 pay, anneye 2 pay, çocuklara 1’er pay şeklinde paylaştırılması gerektiğini, müvekkili …’ya sigorta şirketi tarafından dava öncesi ödenen destekten yoksun kalma tazminat miktarının düşük olduğundan işbu davada İlemşah yönünden davanın reddi kararının hukuka aykırı olduğunu, … ve … lehine hükmedilen maddi tazminat miktarlarının da düşük olduğunu, dosya kapsamında yatırılan ve kullanılan gider avansının daha yüksek olduğunu ancak yerel mahkemece davacılara verilmesi gereken miktarın daha düşük olduğunu, yerel mahkeme kararının talepleri doğrultusunda kabulüne karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından 2 yıllık hak düşürücü sürenin sona ermiş olduğunu, huzurdaki davanın hem sigortalı hem müvekkil şirket yönünden reddinin gerektiğini, müvekkil şirketin davacı …’a … tarihinde toplam 10.375,00 TL ödeme yaptığını, hak sahibinin meydana gelen kazada uğramış olduğu zararın şirket tarafından karşılandığını, davacı tarafından itiraz edilmediğinden 1.ek rapor yönünden müvekkil şirket lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunu, 1.ek rapordan daha aleyhe hesaplama yapılan işbu bilirkişi raporunun karara esas alınmasının hukuka aykırı olacağını, 2021 Asgari Ücret verilerine göre ve PMF Yaşam Tablosu esas alınarak hesaplama yapılarak usuli kazanılmış haklarının gözetilmediğini, bu nedenle yerel mahkeme kararını kabul etmediklerini, karara esas alınan hesap raporunda yapılan hesaplamaların herhangi bir aktüeryal peşin değer formülünün uygulanmamasının ve progresif rant tekniğine göre hesaplama yapılmasının mevzuata aykırı olduğunu, TRH 2010 1,8 teknik faiz esas alınarak ve müvekkil şirketin usuli müktesep hakkının gözetilerek hesaplama yapılması gerektiğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Kaza tespit tutanagı ,ceza dosyasında Ankara Trafik ihtisas dairesinden alınan rapor ve İDM tarafından alınan raporların birbirini teyit ettiği olaya ve oluşa uygun oldukları davalı sürücünün %20 müteveffanın %80 kusurlu olduğunun kabulünün usulüne uygun olduğu anlaşılmakla itirazın reddine karar verilmiştir.
2- Davalı … vekilinin husumet itirazının incelenmeside:
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir.
Somut olayda davalı vekili … dava açılması gerektiği itirazında bulunmuş ise de 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 273 .maddesinde valiliğe bağlı olarak kamu tüzel kişiliğini haiz ve özel bütçeli … kurulmasına karar verildiği valiliğe bağlı olduğu anlaşılmakla davalı tarafın taraf sıfatının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
3- Hesap raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır.
Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre ve pay oranlarına göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
Davalı taraf davacı …’in öğrenim görme ihtimalinin yanlış hesaplandığını iddia etmiştir .
Desteğin, küçük çocuklarının bakım ihtiyacından ne zaman kurtulacağını tayin etmek, çocuğun yaşadığı yöreye, sosyal çevreye, çocuğun özelliklerine, cinsiyetine, ailenin sosyal ve ekonomik durumuna göre değişmektedir. Hakim, her somut olayda, destek ölmeseydi, ne kadar süre ile destek olacak idiyse bu süreyi destek süresi olarak kabul eder. Ana-babaya yardımda, onların yaşama süreleri; çocuklara yardımda ise, çocukların çalışmaya başlama süresi esas alınır. Çocuklarda, kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında kız çocukları için genellikle, çalışmaya başlama veya evlenme ile destek ihtiyacı ortadan kalkar. Yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, kız çocuklarının 22 yaşına kadar, erkek çocuklarının 18 yaşına kadar, yüksek öğrenim gören ya da görme ihtimali bulunan çocukların ise 25 yaşına kadar destek alacağı dikkate alınarak destek tazminatı hesaplanması gerekmektedir.
Somut olayda yüksek öğrenim görme durumuna göre hesap yapılmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur.
Davalı vekili usuli kazanılmış hak iddiasında bulunmuş ise de AYM iptal kararı doğrultusunda ek rapor alındığı anlaşılmakla usuli müktesep hak oluşmayacağından itirazın reddi gerekmiştir.
4- Ödeme ve ibraya ilişkin itirazın incelenmesinde:
KTK madde 111/2 uyarınca; tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebileceği, yasanın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp dava sırasında bu hususun ileri sürülebileceği gibi yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklamasının da yeterli olduğu, yasada belirtilen iki yıllık sürenin hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiği kabul edilmektedir.
(Nitekim Yargıtay 17. HD 2015/7759E. 2018/1350 K. sayılı kararı)
Somut olayda, davacı tarafça …tarihinde itiraz edildiği hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılmıştır. Ödemenin makbuz niteliğinde olduğu, bakiye tazminat alacağı için sorumlular hakkında dava açabileceği anlaşılmakla buna yönelik itirazlar ise yersizdir.
5- Manevi tazminat miktarına ilişkin itirazın incelenmesinde :
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır.
Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde ; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının yerinde OLDUĞU anlaşılmıştır.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı … , davalı … AŞ ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı … , davalı … AŞ ve davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Davacılar tarafından yatırılan peşin harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf eden davalı … harçtan muaf olduğu için harç hususunda karar verilmesine yer olmadığına,
4-İstinaf eden davalı … AŞ den alınması gereken 2.366,17 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 532,24 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.833,93TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-İstinaf edenler tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların istinaf edenler üzerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Karar tebliği ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.16/12/2021


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.