Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2112 E. 2021/2115 K. 21.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : ********
KARAR NO : ********
KARAR TARİHİ : ********

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : ********
ÜYE : ********
ÜYE : ********
KATİP : ********

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA *. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : ********
NUMARASI : ******** Esas ******** Karar

DAVACILAR : 1- ******** –
2- ******** –
3- ******** –
4- ******** – F
VEKİLİ : Av. ********
DAVALI : 1- ******** ANONİM ŞİRKETİ –
VEKİLİ : Av. ********
DAVALILAR : 2- ******** –
3- ******** –
VEKİLİ : Av. ********
MÜTEVEFFA : ******** –

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

İSTİNAF KARAR TARİHİ : ********
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : ********
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ******** günü yaya olan müteveffanın Hatıp Caddesi’nden karşıdan karşıya geçmeye çalışırken ********’ın kullanımında olan ******** Plaka sayılı araç ile karşıdan karşıya geçmeye çalışan müteveffaya çarparak sürüklemek suretiyle ölümüne neden olduğunu, ******** ın kazada aracın hızını aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak kurallarını ihlal ettiğini, müteveffanın eşinin ve çocuklarının kaza günü eşiyle birlikte arabada olup hep birlikte bahçelerine doğru seyretmekte iken müteveffanın aracını park ederek yumurta almaya gittiği esnada vefat ettiğini, müvekkillerinin babalarının ölümünü tahmin etmeyerek yolda fırlayan bir adam gördüklerini, ona yardıma koşmaya çalıştıklarını ancak yerde yatan kişinin babaları ve eşi olduğunu gördüklerinde şoka girdiklerini ve şokun etkisini üzerlerinden atamadıklarını, müvekkillerinden ******** nın babasının nabzını kontrol ettiğinde öldüğünü anladığını ve bunun ıstırabını halen üzerinden atamadığını, olayla ilgili olarak Konya **. Asliye Ceza Mahkemesi’nin ******** Esas sayıl dosyası ile kamu davası açıldığını, ceza dosyasında dinlenen tanıkların karşı araç sürücüsünün hızını azaltmadığını, çok süratli geldiğini beyan ettiklerini, bu yönde müvekkillerinin maddi olarak zor günler geçirdiklerini ve desteklerinin vefat ettiğini, bu nedenle Müvekkillerinden eş ******** için şimdilik 100 TL, çocukların her biri için ise ayrı ayrı olmak üzere şimdilik 50 şer TL olmak üzere toplam 250 şer TL maddi tazminatın tüm davalılardan tahsilini ve manevi olarak da müvekkillerinin manevi olarak da zarar gördüğünü, bu ıstırap ve acıyı üzerlerinden atamadıklarını, bu nedenle müvekkillerinden ******** için 100.000,00 TL, çocukların her biri için de 50.000,00 TL toplam 250.000,00 manevi tazminatın davalı gerçek kişilerden alınmasını talep etmişlerdir.
Davalı ******** Sigorta A.Ş vekilinin cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, ********’ın yaya konumunda iken vefat ettiğini, kazaya karışan ******** plakalı aracın müvekkili sigorta şirketi tarafından sigortalandığını, ödeme yaparken SGK tarafından davacılara yapılan veya yapılmakta olan ödemelerin tenzilini talep ettiklerini, destekten yoksun kalma tazminatının davacıların yaşı, öğrenim durumu, kendisinin ve ailesinin sosyal durumu nazara alınarak verilmesi gerektiğini, açılan davanın reddini talep ettikleri görülmektedir.
Davalı ******** ve ******** vekilinin cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkilleri açısından sorumluluğun tesis edilmesinin mümkün olmadığını, müteveffanın yola bakmadan karşıya atladığını, bu yönüyle ağır kusurlu olduğunu, açılan davayı kabul etmediklerini beyan ettikleri görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili ******** günü yaya olan müteveffanın Hatıp Caddesi’nden karşıdan karşıya geçmeye çalışırken ********’ın kullanımında olan ******** Plaka sayılı araç ile karşıdan karşıya geçmeye çalışan müteveffaya çarparak sürüklemek suretiyle ölümüne neden olduğunu, ******** ın kazada aracın hızını aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak kurallarını ihlal ettiğini, müteveffanın eşinin ve çocuklarının kaza günü eşiyle birlikte arabada olup hep birlikte bahçelerine doğru seyretmekte iken müteveffanın aracını park ederek yumurta almaya gittiği esnada vefat ettiğini, müvekkillerinin babalarının ölümünü tahmin etmeyerek yolda fırlayan bir adam gördüklerini, ona yardıma koşmaya çalıştıklarını ancak yerde yatan kişinin babaları ve eşi olduğunu gördüklerinde şoka girdiklerini ve şokun etkisini üzerlerinden atamadıklarını, müvekkillerinden ******** nın babasının nabzını kontrol ettiğinde öldüğünü anladığını ve bunun ıstırabını halen üzerinden atamadığını, olayla ilgili olarak Konya **. Asliye Ceza Mahkemesi’nin ******** Esas sayıl dosyası ile kamu davası açıldığını, ceza dosyasında dinlenen tanıkların karşı araç sürücüsünün hızını azaltmadığını, çok süratli geldiğini beyan ettiklerini, bu yönde müvekkillerinin maddi olarak zor günler geçirdiklerini ve desteklerinin vefat ettiğini, bu nedenle Müvekkillerinden eş ******** için şimdilik 100 TL, çocukların her biri için ise ayrı ayrı olmak üzere şimdilik 50 şer TL olmak üzere toplam 250 şer TL maddi tazminatın tüm davalılardan tahsilini ve manevi olarak da müvekkillerinin manevi olarak da zarar gördüğünü, bu ıstırap ve acıyı üzerlerinden atamadıklarını, bu nedenle müvekkillerinden ******** için 100.000,00 TL, çocukların her biri için de 50.000,00 TL toplam 250.000,00 manevi tazminatın davalı gerçek kişilerden alınmasını talep etmiş, davalılar yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir.
Konunun 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, KTK.85. Maddesinde; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde;”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi );”Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceğinin düzenlendiği görülmüştür. 0/02/2019 günü yaya olan ********’ın Hatıp Caddesi’nden karşıdan karşıya geçmeye çalışırken ********’ın kullanımında olan ******** Plaka sayılı araç ile karşıdan karşıya geçmeye çalışan müteveffaya çarparak sürüklemek suretiyle ölümüne neden olduğunu, davalının kullanımında olan ******** plaka sayılı aracın ******** Sigorta A.Ş. Tarafından KTK ZMMS ile sigortalandığını tespit edilmiştir, ayrıca konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarında; kazanın meydana gelmesinde müteveffa yaya ********’ın %75 oranında, sürücü ********’In ise %25 oranında kusurlu olduğunun bildirildiği, Aktüeryal Hesaplama Uzmanı Av. ********’ın raporunda ise ********’ın yoksun kalma tazminatının 41.943,87 TL, ******** ve ********’ ın destekten yoksun kalma zararının bulunmadığı, ********’ın ise 9.282,15 TL zararının bulunduğu bildirilmiştir.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarının hukuka, oluşa ve denetime açık olmakla, mahkememizce de bilirkişi raporu benimsenmiş olmakla mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporuna göre ******** ile ********’ın destekten yoksun kalma tazminatının bulunmadığından bu husustaki talebin reddine karar verilmiş, kazaya karışan aracın hususi araç olması nedeniyle yasal faize hükmedilmiştir. Avans faizi talebi reddedilmiştir, tüm bu hususlar değerlendirildiğinde maddi tazminatlar açısından mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Dosyada manevi tazminatlar bakımından yapılan incelemede ise; davacılar ********, eşinin, ********, ******** ile ******** ise babalarının vefatı nedeniyle son derece zor günler geçirdiklerini, davacılar babalarının ve eşinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kaldıklarını ve manen zarar gördüklerini, babalarını ve eşlerini kaybetmenin derin acısı ile birlikte manevi zarara uğradıklarını, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, haksız eylemin ağırlığı, kusur durumu ve diğer hususlar dikkate alınarak aynı zamanda”hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), “hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebi ile duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde bulundurularak hak ve nesafet çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır, zira TMK’nın 4. Maddesinde kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre takdir edeceği öngörülmüştür.( Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar) anılan emsal kararların da dikkate alınması ve Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar yine HGK’nın 23/06/2004 tarihli, 13/291-370 sayılı kararında “22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır” şeklinde hüküm geçtiği görülmekle anılan emsal kararlar ışığında ve olay tarihi ile karar tarihi arasındaki geçen süre de dikkate alınarak manevi tazminatlar bakımından mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir.” şeklinde maddi tazminat açısından; davacılar ******** için 41.943,87 TL ve ******** için 9.282,15 TL olmak üzere toplam 51.226,02 TL destekten yoksun kalma tazminatının (davalı sigorta şirketi yönünden 03/04/2019 tarihinden, diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan ******** tarihinden itibaren) yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla) alınıp davacılara verilmesine, davacılar ******** ve ********’ın davalılar aleyhine açtığı tazminat davasının ayrı ayrı reddine, manevi tazminat davası yönünden; davacı ********’ın davalılar ******** ve ******** aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 20.000,00 TL nin olay tarihi olan ******** tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı ********’ın davalılar ******** ve ******** aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 10.000,00 TL nin olay tarihi olan ******** tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Davacı ********’ın davalılar ******** ve ******** aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 10.000,00 TL nin olay tarihi olan ******** tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı ********’ın davalılar ******** ve ******** aleyhine açtığı manevi tazminat nedeniyle 10.000,00 TL nin olay tarihi olan ******** tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkillerinin söz konusu kazada hem olay anına şahit olduklarını hem de en yakınlarını kaybettiklerini, madden ve manen yıkıldıklarını, telafisi güç durumlara uğradıklarını, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının oldukça düşük olduğunu, yaşları küçük olan üç kızın ve kızlarının tüm yaşamları ile kendi başına ilgilenmek zorunda olan ve hayattaki en büyük desteğini yitiren eşin hak ettiği manevi tazminatın çok daha fazla olması gerektiğini, ayrıca reddedilen manevi tazminat miktarı yönünden müvekkilleri aleyhine ve davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin de hakkaniyete aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar ******** ve ******** vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararda hükme esas teşkil edecek bir gerekçenin yazılmadığını, somut olaya dair ilgili mevzuat hükümleri bağlamında hiçbir değerlendirmenin yapılmadığını, müvekkilleri açısından Yerel Mahkeme kararında kabul edildiği üzere TBK 49-56 maddesi bağlamında haksız fiil nedeniyle tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığını, mağdurun aracın önüne kendisini atması nedeniyle ağır kusurlu sayıldığının söz konusu olduğunu, böyle bir durumda illiyet bağının kesilmiş sayılacağını ve sorumluluk tesis edileceğini ancak Yerel Mahkemenin kararında bu hususun göz ardı edildiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davacı vekilinin Aktüerya raporuna göre davası reddedilen ******** ve ********’nın tazminata hak kazandığına,raporun içeriğine ilişkin;
Desteğin küçük çocuklarının bakım ihtiyacından ne zaman kurtulacaklarını tayin etmek çocuğun yaşadığı yöreye sosyal çevreye, çocuğun özelliklerine, cinsiyetine ailenin sosyal ve ekonomik durumuna göre değişmektedir. Davacıların her biri için destekten yoksun kalacakları sürenin, çocuklar için, yaşları, okuldaki eğitim durumları, içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik koşullar değerlendirilerek, ayrı ayrı belirlenmesi, yüksek öğrenim yapacaklar ise, öğrenimlerinin sona erdiği tarih, yapamayacaklar ise yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, erkek çocukları için 18 yaşın, kız çocukları için 22 yaşın, desteğin sona ereceği yaş olarak kabulü dikkate alınarak denetime elverişli şekilde belirlenmesi suretiyle destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması gerekmektedir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları incelendiğinde normal şartlarda erkek çocukların 18, kız çocuklarının 22 yaşına kadar destek tazminatı alacakları, çocukların yüksek okul okuyor olması yada okuması ihtimali varsa 25 yaşına kadar destek alabileceklerdir.
Destek ile birlikte oturmak ve bekar olmak tek başına destekten yoksun kalma tazminatı isteme hakkı doğurmaz. Çalışmasını engelleyen bir özrü veya sağlık sorunu olduğu konusunda somut bir kanıt bulunmayan davacıların destekten yoksun kaldığı kabul edilemez.
Bu halde davacı hafizenin vefat tarihinde 26 yaşında olup, üniversite mezunu olduğu, markette çalışarak gelir elde ettiği, fiziksel bir engelinin bulunmadığı, davacı ********nın da vefat tarihinde 24 yaşında olup çalışmadığı, fiziksel bir engelinin olmadığı anlaşılmakla her iki davacının babasından destek almalarını gerektirecek sağlık engelleri bulunmadığından verilen ret kararları doğrudur.itiraz yersizdir.
Öte yandan AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre 05/01/2021 tarihli ek rapora göre karar vermesinde usul ve yasaya aykırı bir durum yoktur.
Davacılar vekili ile davalı ******** ve ******** vekilinin kusur raporuna itirazı ve olayda müteveffanın ağır kusur bulunup illiyet bağının oluşmadığı istinafı;
Davalı sürücü ********, 10.02.2019 günü saat ******** sıralarında, yönetimindeki ******** plaka sayılı otomobil ile bölünmüş Hatip Caddesininin sol şeridini takiben ******** istikametinden ******** Caddesi istikametine seyredip, ******** önlerindeki olay mahalline geldiğinde, istikametine göre yolun sağından soluna geçmekte olan yaya ********’a seyrettiği sol şeritte çarpması sonucu, tazminat davasına konu kaza meydana gelmiştir.
Kaza, meskun mahalde, tek yönlü, 7 metre genişliğinde, asfalt kaplama, düz ve eğimsiz yolda, açık havada, kuru zeminde, gündüz meydana gelmiştir. Dosyada, sürücü ********’ın alkolsüz, mahalde azami hız sınırının 50 Km/s olduğuna, aracın çarpma noktasından 8 m ileride durduğuna dair tespit mevcut olup, davalının kullandığı otomobile ait mahalde fren izi tespitine rastlanılmamıştır.
Olay sonrası tanzim edilen Trafik Kazası Tespit Tutanağında, yaya ********’ın K.T.K.’nun 68/b-3, sürücü ********’ın 52/1-b Maddesini ihlal ettikleri, ceza dosyasında mevcut 14.02.2019 tarihli Bilirkişi Raporunda, yaya ********’ın K.T.K.’nun 68/b-3 Maddesini ihlal ettiğinden I. derecede asli, sürücü ********’ın 52/1-b Maddesini ihlal ettiğinden II. derecede tali kusurlu oldukları, yine ceza dosyasında mevcut ve olay mahallinde yapılan keşfe dayalı olarak hazırlanan 02.05.2019 tarihli Bilirkişi Raporunda, yaya ********’ın K.T.K.’nun 68/b Maddesini ihlal ettiğinden asli, sürücü ********’ın 52/b ve 47/c-d Maddelerini ihlal ettiğinden tali kusurlu oldukları belirtilmiştir.
Bu halde Davalı sürücü ********, sevk ve idaresindeki otomobil ile gündüz vakti, meskun mahalde, bölünmüş yolun sol şeridini takiben seyredip, olay mahalline geldiğinde, mevcut ifadeler ve diğer tespitlerden anlaşılmakla, yola gereken dikkatini vermemiş, hızını ve sürüşünü meskun mahal şartlarına göre ayarlamamış, bu haliyle, sağından yola giren yayaya seyrettiği sol şeritte fren tedbirine başvurmadan önlemsizce çarpması sonucu meydana gelen olayda, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi ile tali kusurlu olup % 25 oranında, Müteveffa yaya ********, gündüz vakti, olay mahallinde, gelen aracın hız ve mesafesini dikkate almadan, kendi can güvenliğini tehlikeye atacak tarzda kontrolsüzce yola girerek, ilk geçiş hakkını bırakmadığı davalı sürücünün kullandığı otomobilin sadmesine maruz kaldığı olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketi ile asli kusurlu olup Müteveffa yaya ********’ın % 75 (Yüzdeyetmişbeş) oranında kusurlu olduğu, hukuk ve ceza mahkemesi raporlarının örtüştüğü,ölümün trafik kazasına bağlı genel beden travmasından kaynaklandığı,illiyet bağı bulunduğu anlaşılmakla itirazlar yersizdir.
Manevi tazminat miktarının azlığına ve vekalet ücretinin yanlış taktir edildiğine yönelik davacı vekilinin istinaf itirazında;
Davacılar vekili mahkeme tarafından hükmedilen manevi tazminat miktarlarının düşük olduğunu belirterek daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesi iddiasına dayalı olarak istinaf ettikleri anlaşılmaktadır.
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Somut olaya gelince,
Tarafların kusur durumu, (müteveffanın %75, davalının % 25) müteveffanın yaşı, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumlarına ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatların dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu, anlaşılmakla itiraz yersizdir
Keza Somut olayda, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından davalıdan maddi ve manevi tazminat talep edildiğine ve davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığına göre kabul edilen miktarlar yönünden herbir davacı için ayrı ayrı vekalet ücreti,reddolunan herbir davacının talebi yönünden de davalı lehine ayrı ayrı vekalet ücreti taktir edilmesi doğru olup bu halde davacı vekilinin buna yönelen istinaf itirazları yersizdir
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddi gerektiği kanaati ile aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalı ********’dan alınması gereken 6.914,74 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan toplamda 1.728,68 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.186,06 TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf eden davalı ********’dan alınması gereken 6.914,74 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan toplamda 1.728,68 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.186,06 TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça yatırılan harcın yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
5-İstinaf aşamasında davacı ve davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, tarafların yokluğunda HMK nun 361.maddesi gereğince kararın davacı ******** için reddedilen manevi miktar yönünden tebliğden itibaren iki hafta içinde TEMYİZ YOLU AÇIK, diğer davacılar için hükmedilen manevi miktar yönünden KESİN, davacılardan ******** ve ******** için maddi tazminat yönünden KESİN, davacı ******** ve ******** için maddi tazminat yönünden kararın taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.********

********
Başkan
********
e-imzalı
********
Üye
********
e-imzalı
********
Üye
********
e-imzalı
********
Katip
********
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.