Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2108 E. 2021/2100 K. 16.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : ********
KARAR NO : ********
KARAR TARİHİ : ********

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : ******** (********)
ÜYE : ******** (********)
ÜYE : ******** (********)
KATİP : ******** (********)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA *. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : ********
NUMARASI : ******** Esas ******** Karar

DAVACILAR : 1- ******** –
2- ******** –
VEKİLLERİ : Av. ********
DAVALILAR : 1- ******** A.Ş. (önceki ünvanı: ******** A.Ş.)
VEKİLLERİ : Av. ********
2- ******** –
3- ******** – İLANEN TEBLİGAT
DAVA : MADDİ ve MANEVİ TAZMİNAT
İSTİNAF KARAR TARİHİ : ********
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : ********
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili ******** tarihli dilekçesiyle; davalılardan ********’a ait olan ve davalı sigorta şirketi tarafından da ZMMS poliçesi tanzim edilen ******** plakalı araç, ******** tarihinde davalılardan ********’in sevk ve idaresinde iken, davacılardan ********’nun çocukları ve diğer davacı ********’nun da kardeşleri olan ******** ve ********’na çarparak, ********’nun ******** tarihinde, ********’nun ise ******** tarihinde ölümüne sebebiyet verdiğini, kusurun davalı tarafta bulunduğunu, davacılardan ********’nun kendilerinin desteğinden yoksun kaldığı gibi ayrıca, her iki davacının bu olay nedeniyle büyük bir acı ve üzüntü de yaşadıklarını beyan ederek, ******** ve ********’nun bu kazada ölümü nedeniyle, davacılardan ********’nun destek zararı ile cenaze ve defin gideri zararından dolayı 1.000 TL. maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte (sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limitleri ile sınırlı olması kaydıyla) her üç davalıdan alınarak, davacı ********’na verilmesini ayrıca, ******** için 100.000 TL. ve ******** için 40.000 TL. manevi tazminatın ise dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılar ******** ve ********’dan alınarak, davacılar ******** ve ********’na verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalılardan ******** A.Ş. vekili, öncelikle kazada ölen ******** ve ********’nun kaza esnasında bisiklet kullanırken kask takmamaları nedeniyle müterafik kusur itirazında bulunmuş, faiz ve yargılama giderlerinin reddine karar verilmesini, kusur ve destek kaybı yönünden rapor alınmasını istemiştir.
Davalılardan ******** ve ******** ise duruşmalara katılmamış ve davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya *.Asliye Ticaret Mahkemesi ******** tarih, ******** esas ******** karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Dava konusu kazada ölen ******** ile ********’nun elektrikli bisiklet kullanırlarken kazanın meydana geldiği, kaza esnasında her ikisininde kasklarının bulunmadığı, dosyada mevcut Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ******** sayılı dosyasına ait ******** tarihli ölü muayene tutanağında ********’nun trafik kazası ile husulü mümkün sol bacak kemik kırıkları ile müterafik künt genel beden travmasına bağlı kafa içi kanama, hemotoraks ve iç organ harabiyeti (dalak, sol böbrek) sonucu öldüğü tespit edilmiştir.
Yine dosyada mevcut Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ******** sayılı dosyasına ait ******** tarihli ölü muayene tutanağında ********’nun trafik kazası ile husulü mümkün olan yüz ve her iki alt ekstremite kemik kırıkları ile müterafik künt genel beden travmasına bağlı kafa içi kanama, beyin ödemi, akciğer kontizyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü tespit edilmiştir.
İdari yönden zorunlu olmasa dahi, bisiklet kullanılırken kask takılmaması ve kazada ölen her iki kişi yönünden kafa içi kanamanın meydana gelmesi karşısında, ölümün tek sebebinin kafa içi travma olmayıp diğer yaralanmaların da etkili olmasına ve kesin ölüm sebebinin bunlardan hangisi olduğunun bilinememesine rağmen, kafa içi kanamanın ölüme herkesçe bilinebilecek etkisi göz önünden bulundurularak, kask takılmaması müterafik kusur olarak görülmüş, Yargıtay uygulamalarına uygun olarak itiraz olmasa dahi müterafik kusurun re’sen değerlendirileceği ve varlığının kabul edilmesi halinde tazminattan %20 indirim yapılması gerektiği sonucuna varılarak, davacılardan ********’nun isteyebileceği tazminattan her iki ölen çocuk yönünden ayrı ayrı % 20 müterafik kusur indirimi yapılmıştır.
Buna göre; davacılardan ********’nun, ********’nun vefatı sebebiyle isteyebileceği tazminatın [282.320,18 TL. ( – ) (282.320,18 TL. X %20 = 56.464,04 TL.) = ] 225.856,14 TL. olduğu hesap edilmiştir.
Davacılardan ********’nun, ********’nun vefatı sebebiyle isteyebileceği tazminatın da [262.294,69 TL. ( – ) (262.294,69 TL. X %20 = 52.458,94 TL.) = ] 209.835,75 TL. olduğu hesap edilmiştir.
Davacılardan ********’nun 14/09/2021 tarihli ıslah/talep artırım dilekçesi ile, destek tazminatı taleplerinin ******** yönünden 227.190,08 TL.’ye, ******** yönünden de 196.222,80 TL.’ye yükseltmesi karşısında, ******** yönünden destek tazminatı talebinin kısmen kabulüne, ******** yönünden de talepten fazlaya karar verilemeyeceğinden destek tazminatı talebinin tamamen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacılardan ******** ayrıca her iki çocuğunun ölümünden dolayı ayrı ayrı 2.000 TL. olmak üzere toplam 4.000 TL. cenaze ve defin gideri talebinde bulunmuş ise de; Konya İl Müftülüğü’nün yine Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın kendilerine hitaben yazdığı müzekkereye dayalı olarak Mahkememize gönderdiği cevabi yazıda cenaze ve defin hizmetlerinin Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından ücretsiz verildiği tespit edilmiştir.
Yargıtay 17. HD’nin 18/06/2019 gün ve 2016/17887 E. 2019/7755 K. sayılı emsal içtihadına göre de; “Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve defin gideri istemine ilişkindir… Cenaze giderleri; ölümle doğrudan doğruya ilgili bulunan ve ölenin dini ile sosyal ve ekonomik durumuna uygun giderlerden ibaret olup ölenin taşınması, yıkatılması, gömülmesi, mezarlık ücreti gibi giderleri kapsar. Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları gereği de davalı davacının meydana gelen trafik kazası sonucu oluşan gerçek defin gideri zararlarını tazmin ile sorumlu olup, davacının kendi milli değerlerine göre yaptığı özel giderlerden sorumlu değildir…”
Bu nedenle davacılardan ********’nun, her iki ölen çocuğundan dolayı istediği toplam 4.000 TL.’lik cenaze ve defin giderine ilişkin maddi tazminat taleplerinin de, bu giderlerin Belediye tarafından ücretsiz karşılanması nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacılar ******** ile ********’nun manevi tazminat talepleri yönünden yapılan değerlendirme de ise;
Kazanın meydana geldiği tarih, kazanın oluş şekli, kazaya karışan tarafların kusur durumu, kazada ölen çocukların davacılara yakınlık derecesi, tarafların ekonomik ve sosyal durumu ile manevi tazminatın amacı birlikte değerlendirilerek her iki davacının manevi tazminat taleplerinin tamamen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacılar ******** ile ********’nun dava dilekçesinde maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden dava tarihinden itibaren faiz isteyip, faizin niteliğini belirtmemiş ve 14/09/2020 tarihli ıslah/talep artırım dilekçesinde dava tarihinden itibaren ticari faiz istedikleri görülmüş ise de ; Kazaya karışan davalı tarafa ait ******** plakalı aracın hususi araç olduğunun anlaşılması nedeniyle, her iki davacının maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden faize de, ticari faiz (avans faizi) olarak değil, yasal faiz olarak hükmedilmesi gerektiği ve fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin avans faizi (ticari faiz) taleplerinin reddedilmesinin gerektiği sonucuna varılmış ve oluşan vicdani kanaat ile;
Davacılardan ********’nun, davalılardan ******** A.Ş.’ye (önceki unvanı : ******** A.Ş.) karşı açmış olduğu maddi tazminat davasının, 2918 s. KTK.’nin 97. maddesinde yer alan DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE USULDEN REDDİNE,
Davacılardan ********’nun, davalılardan ******** ve ********’a karşı açtığı davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile;
********’nun vefatı ve destek kaybı nedeniyle, 225.856,14 TL. maddi tazminat ve ********’nun vefatı ve destek kaybı nedeniyle, 196.222,80 TL. maddi tazminat olmak üzere toplam 422.078,94 TL. maddi tazminatın, dava tarihi olan ******** tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ********’na verilmesine, davacı ********’nun fazlaya ilişkin maddi tazminat taleplerinin ve yine fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin avans faizi taleplerinin reddine,
******** ve ********’nun vefatından dolayı (her birinden dolayı 50.000 TL. olmak üzere) toplam 100.000 TL. manevi tazminatın, dava tarihi olan ******** tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ********’na verilmesine, davacı ********’nun fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin avans faizi taleplerinin reddine,
Davacılardan ********’nun, davalılardan ******** ve ********’a karşı açmış olduğu manevi tazminat davasının KABULÜ ile; ******** ve ********’nun vefatından dolayı (her birinden dolayı 20.000 TL. olmak üzere) toplam 40.000 TL. manevi tazminatın, dava tarihi olan ******** tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ********’na verilmesine, davacı ********’nun fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin avans faizi taleplerinin reddine,” şeklinde hüküm kurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; dosyadaki bilirkişi raporlarına, tazminata esas sürelere, müteveffaların gelirine, destek sürelerine ve paylarına, kullanılan yaşam tablosuna ve hesaplama yöntemine itiraz ettiklerini, yerel mahkemece sigorta şirketine 31/10/2016 tarihinde başvurulduğunu ve davanın ******** tarihinde ikame ettiğini bu sebeple de eksikliğin sonradan tamamlanmasının mümkün olmadığının kabulü ile davanın usulden reddine karar verildiğini ancak yerleşik kararlarda söz konusu madde gereği sigorta şirketine başvurulmasına dair eksikliğin dava süresinde tamamlanabilir bir eksiklik olduğunu bu sebeple taraflarınca yapılan başvurunun söz konusu eksikliğin tamamlandığının kabul edilerek sigorta şirketi açısında da davanın esasına girilmesi gerektiğini, tazminat hesabına ilişkin olarak ilkelere uygun şekilde 2.ek tazminat raporunun hükme esas alınması gerektiğini, yerel mahkemece kazada ölen desteklerin 1. ve 2. çocuklarının arasındaki doğum süresinin 2 yıla düşürülmesinin doğru olmadığını, yerel mahkemece müteveffaların elektrikli bisiklet kullanırken kask takmamalarının müterafik kusur olarak kabul edildiğini ve tazminat hesabından %20 indirim uygulandığını, yapılan uygulamada kazanın meydana geliş şekline ve ölüme sebebiyet veren unsurların çokluğuna ve yüksek mahkeme uygulamalarına aykırı olduğunu, kazanın meydana geldiğinde müteveffaların motosiklet kullanmadığını, müteveffaların kaza anında kaldırımda bekleyen yaya konumunda olduklarını dolayısıyla ölüm sebeplerinin sadece kask takılmaması sebebiyle kafaya alınan darbelerden kaynaklanmadığını, yerel mahkemece bu hususun kabul edilerek ölümün tek sebebinin kafa içi tramvasının olmadığını, yerel mahkemece tazminat miktarlarına ticari faiz işletilmesi yönündeki taleplerinin kazaya karışan aracın hususi araç olması sebebiyle reddedildiğini ancak huzurdaki davada tazminat miktarlarına ticari faiz işletilmesi gerektiğini, yerel mahkeme kararının talepleri doğrultusunda kaldırılmasını ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

1-Sigorta şirketine başvuruya ilişkin itirazın incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken;
26.04.2016 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan 6704 Sayılı Yasanın 5. maddesi ile 2918 Sayılı Yasanın 97. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda, zarar görenin dava açmadan önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı olarak başvuruda bulunması ve bu başvurudan itibaren en geç 15 gün içinde başvurunun yazılı olarak cevaplanmaması veya cevabın talebi karşılamadığına dair uyuşmazlık olması durumunda zarar görenin dava açabileceği düzenlenmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacakları, öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracakları ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerinini düzenlendiği,bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanların sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorunda oldukları anlaşılmaktadır.
Dava açmak için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde de vurgulanmıştır.
6100 Sayılı HMK 114. maddede dava şartları düzenlenmiş olup, 114/2. maddede de diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. Aynı kanunun 115. maddesinde ise “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Somut olayda davacı tarafın, davalı sigorta şirketine karşı dava açmadan önce KTK’nın 97.maddesi gereğince destekten yoksun kalma tazminatı yönünden davalı sigorta şirketine başvuru dava şartını yerine getirmediği anlaşılmaktadır.Yukarıda belirtilen yasal düzenleme uyarınca yasada belirtilen başvuruya ilişkin bu dava şartı dava açılmasının hem süre hem esas bakımından ön koşuludur.
KTK’nın 97.maddesine değişiklik sonucu getirilen, dava açılmadan önce sigortaya başvuru şartı noksanlığının, dava açıldıktan sonra giderilebilecek bir dava şartı noksanlığı olup olmadığı hususunun değerlendirilmesinde ise, dava açılmadan önce davadaki talebe ilişkin olarak ilgili birime başvuru yapılmasına ilişkin olarak getirilen düzenlemeler, mahiyeti gereği mutlaka davadan önce yerine getirilmesi gereken bir dava şartıdır. Çünkü bununla amaçlanan dava yoluna başvurmadan uyuşmazlığın çözümünü sağlamak, yargı yolu ile taleplerin karşılanmasının maliyetini azaltmak ve yargıdaki iş yükünü azaltmaya yöneliktir.
Bu yol ile çözüm sağlanamadığı taktirde ancak dava yoluna gidilmelidir. Bu sebepledir ki dava açıldıktan sonra, bu dava şartının tamamlanabileceğinin düşünülmesi halinde kanun maddesinin mahiyetine ve kanunun getiriliş amacına aykırı bir durum söz konusu olacak ve yasanın amaçladığı hususu genişleterek yorumlamak söz konusu yasa maddesinin getirilmesi ile amaçlanan ilkeleri ihlal edeci nitelikte olacaktır.
Dava şartları, davanın esası hakkındaki yargılamanın devamı için gerekli olan şartlar olup, davanın açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
Keza söz konusu değişikliğin madde gerekçesinde;
“2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda değişiklik yapılması suretiyle, trafik kazalarında zarar görenlerin daha hızlı ve eksiksiz tazminat alabilmesi ve yargı üzerinde oluşan yükün hafifletilebilmesini teminen zarar görenlerin sigorta şirketine başvurmasının ardından, 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununun tahkime ilişkin başvuru şekli ve süresinin dikkate alınmasını öngören bir düzenleme Tasarıya yeni çerçeve 6 ncı madde olarak eklenmiştir.” şeklinde belirtildiği,
KTK nın 97’nci maddenin değiştirilmeyen hâlindeki düzenlemede;
“Zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunulabileceği gibi dava da açabilir.” hükmünün düzenlendiği yapılan değişiklikle sigortası kapsamında dava yoluna gitmeden önce ilgililerin sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiğinin emredici bir şekilde düzenlendiği, yani başvuru yapmadan önce dava yoluna gidilemeyeceğinin, daha önce ihtiyari olan hususun bu sefer zorunlu bir başvuru haline dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 97. maddesinde yapılan değişiklik ile dava açılmadan önce sigorta şirketine başvurunun zorunlu olduğunun belirtilmesi, zarar görene seçimlik bir hak tanınmamış olması nedeniyle bu hususun HMK’nin 114/2.maddesinde belirtilen diğer kanunlarda düzenlenen dava şartları kapsamında değerlendirilmesi ve yargılama esnasında tamamlanması mümkün olmayan dava şartı niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Dava şartına aykırılık, HMK 115/2 madde uyarınca davanın usulden reddini gerektirir. Aksi durumun kabulü 6704 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin ruhuna ve amacına aykırı düşecek niteliktedir.
Bu itibarla, ilk derece mahkemesince davadan önce davalının sigorta şirketine başvurusunun bulunmadığı ve bu itibarla açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermesi usul ve yasaya uygundur.
2- Tazminat hesabında PMF 1931 yaşam tablosunun uygulanmaması gerektiği itirazının incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
3-Hesap raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
Tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hâkim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır.
Trafik kazası sonucu ölen destek kaza tarihinde 18 yaş altında ise kaza nedeniyle ölmeseydi, 18 yaşına gelmesi ile birlikte gelir elde edeceği, ana ve babasına destek olacağı ancak hayatın olağan akışına göre çocuğun ileride evleneceği ve en az iki çocuk sahibi olacağı kabul edilerek, desteğin evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi ihtiyaçları yarısını da anne ve babası için ayıracağı varsayılarak bu dönemde desteğe iki anne ve babaya birer pay vermek suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında evlenmeden önceki dönem içinde anne ve babanın her birine %25 pay verilmesi gerektiği, desteğin ileride evlenmesi ile birlikte desteğe iki, eşe iki, anne ve babaya birer pay verilerek, yine desteğin tüm gelirinin oranlanarak anne ve babaya %16 şar pay ayrılması, desteğin bir çocuğunun olması durumunda iki pay desteğe, iki pay eşe, bir pay çocuğa ve birer pay anne ve babaya ayrılmak suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında anne ve baba için %14’er pay verilmesi, daha sonra ikinci çocuğun doğacağı varsayılarak bu kez desteğe iki, eşe iki, çocukların her birine birer ve anne ve babaya birer pay verilerek desteğin tüm gelirine oranlanarak anne ve babaya 12,5 pay verilmesinin uygun olacağı, daha sonra anne ve babadan yaşam tablosuna göre hangisi destekten çıkacaksa kalan kişiye diğerinin payının ilave edilerek, destek tazminatlarının varsayımsal hesabının yapılması gerekmektedir.
Müteveffaların Muhtemel evleneceği yaşının ailenin içinde sosyal yaşantısı ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak desteğin daha erken yaşta evleneceğinin kabulü yerindedir. Hesaplamasında desteğin 2. çocuğunun desteğin birinci çocuğunun olmasından 2 yıl sona 2. çocuğunun olması kabul edilmesi yerinde olup itirazın reddi gerekmiştir.(YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/15644 E 2019/7231 K )
4- Müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile; Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, kask ve ekipmanların takılı olup olmadığı işaretlenmemiştir .Ayrıca Dosyada mevcut Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ******** sayılı dosyasına ait ******** tarihli ölü muayene tutanağında ********’nun trafik kazası ile husulü mümkün sol bacak kemik kırıkları ile müterafik künt genel beden travmasına bağlı kafa içi kanama, hemotoraks ve iç organ harabiyeti (dalak, sol böbrek) sonucu öldüğü .Yine dosyada mevcut Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ******** sayılı dosyasına ait ******** tarihli ölü muayene tutanağında ********’nun trafik kazası ile husulü mümkün olan yüz ve her iki alt ekstremite kemik kırıkları ile müterafik künt genel beden travmasına bağlı kafa içi kanama, beyin ödemi, akciğer kontizyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü tespit edilmiş olup kask ve koruyucu ekipman olmasa dahi ölüm olaylarının oluşacağı açık olup %20 müterafik kusur indiriminin uygulanması yerinde değildir.
5- Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede :
İDM tarafından gerekçe kısmında cenaze masraflarının reddine karar verilmiş ancak hüküm kısmında cenaze masrafına ilişkin bir karar verilmediği anlaşılmakla kamu düzeni yönünden kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
6- Faiz türüne ilişkin itirazın incelenmesinde:
Kazaya karışan araç hususi otomobil olup yasal faize hükmedilmesi yerindedir.
Bu nedenle , davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davacılardan ********’nun, davalılardan ******** A.Ş.’ye (önceki unvanı : ******** A.Ş.) karşı açmış olduğu maddi tazminat davasının, 2918 s. KTK.’nin 97. maddesinde yer alan DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE USULDEN REDDİNE,
2-Davacılardan ********’nun, davalılardan ******** ve ********’a karşı açtığı davanın taleple bağlı kalınarak KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile;
a) ********’nun vefatı ve destek kaybı nedeniyle, 227.190,08 TL maddi tazminat ve ********’nun vefatı ve destek kaybı nedeniyle, 196.222,80 TL maddi tazminat olmak üzere toplam 423.412,88 TL. maddi tazminatın, dava tarihi olan ******** tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ********’na verilmesine, davacı ********’nun fazlaya ilişkin maddi tazminat taleplerinin ve yine fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin avans faizi taleplerinin ve cenaze masrafı talebinin reddine,
b) ******** ve ********’nun vefatından dolayı (her birinden dolayı 50.000 TL olmak üzere) toplam 100.000 TL manevi tazminatın, dava tarihi olan ******** tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ********’na verilmesine, davacı ********’nun fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin avans faizi taleplerinin reddine,
3- Davacılardan ********’nun, davalılardan ******** ve ********’a karşı açmış olduğu manevi tazminat davasının KABULÜ ile; ******** ve ********’nun vefatından dolayı (her birinden dolayı 20.000 TL. olmak üzere) toplam 40.000 TL. manevi tazminatın, dava tarihi olan ******** tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ********’na verilmesine, davacı ********’nun fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin avans faizi taleplerinin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
4-Alınması gereken 38.486,73 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL peşin harç ile 1.456,41 TL ıslah harcı ve 452,39 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 1.938,00 TL mahsubu ile bakiye 36.548,73 TL harcın davalı ******** ve ********’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacılar tarafından yatırılan 62,70 TL harç gideri ile 1.456,41 TL ıslah harcı, 452,39 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 1.951,50 TL harç giderinin davalı ******** ve ********’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 48,20 TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesaplanan 24,10 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davacılar tarafından yapılan 5.860,71 TL. yargılama giderinden, sigorta şirketi yönünden yapılan 3 tebligat gideri (19+5,50+5,50=) 30 TL. yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılarak, kalan 5.830,71 TL. yargılama giderinden davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan 5.789,60 TL yargılama giderinin davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılar ******** ve ********’na (eşit oranda) verilmesine,
8-Davacılar kendilerini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından davacılar yararına maddi tazminat yönünden yürürlükteki AAÜT hükümleri uyarınca belirlenen ve takdir edilen 38.088,90 TL ücreti vekaletin davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine,
9-Davacı ******** kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından bu davacı yararına manevi tazminat yönünden yürürlükteki AAÜT hükümleri uyarınca belirlenen ve takdir edilen 13.450,00 TL ücreti vekaletin davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine,
10-Davacı ******** kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından bu davacı yararına manevi tazminat yönünden yürürlükteki AAÜT hükümleri uyarınca belirlenen ve takdir edilen 6.000,00 TL ücreti vekaletin davalılardan ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine,
11-Davalı ******** A.Ş kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından davalı yararına yürürlükteki AAÜT 7/1 hükmü uyarınca belirlenen ve takdir edilen 5.100,00 TL ücreti vekaletin davacı ********’ndan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
12-Artan gider avansı olması halinde HMK m.333 uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
13-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
14-Davacı tarafça yapılan 324,20 TL istinaf başvuru giderinin davalı ******** ve ********’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
15-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.********

********
Başkan
********
e-imzalı
********
Üye
********
e-imzalı
********
Üye
********
e-imzalı
********
Katip
********
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.