Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1936 E. 2022/423 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 23/02/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 10/06/2021
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/02/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 24/02/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekilinin vermiş olduğu 14/11/2018 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; 22/05/2017 tarihinde davalı …’ın maliki olduğu, diğer davalı ….’ın sevk ve idaresindeki … plakalı hatlı minibüsün kırmızı ışık ihlali yaparak yaya olan müvekkiline çarpması sonucunda müvekkilinin ağır bir şekilde yaralandığını, kaza sonucu minibüsün durmayarak yoluna devam ettiğini, kaza nedeniyle müvekkilinin 4 defa ameliyat olduğunu, müvekkilinin uzun süre raporlu olup tedavisinin halen devam ettiğini, müvekkilinin günlük işlerini yerine getiremediğini hareket etmekte güçlük çektiğini, diğer davalı sigorta şirketi davaya sebebiyet veren aracın sigortalayanı olduğunu, müvekkilinin vücut bütünlüğünün zarar gördüğünü ve telafisi mümkün olmayan izler kaldığını, tedavi sürecinde bakıma muhtaç kaldığını ve uzun süre çalışamadığını beyanla öncelikle kazaya da sebebiyet veren … plaka sayılı araç üzerine tedbir şerhi konulmasını, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 100,00TL geçici iş göremezlik, 100,00TL sürekli iş göremezlik, 100,00TL bakıcı gideri, 100,00TL SGK tarafından karşılanmaya tedavi gideri olmak üzere toplam 400,00TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinin sigorta limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, 40.000,00TL manevi tazminatın davalılar …n ve …dan müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekili mahkememize vermiş olduğu 10/12/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı tarafın iddialarını kabul etmediklerini, müvekkilinin aracın maliki olduğunu, araç sürücüsü diğer davalının beyanına göre kazada araç sürücüsünün kusurlu olmadığını, kaza sonrası tutulan kaza tespit tutanağının hatalı olduğunu, davacının ışık ihlali yaparak yola atlaması neticesinde araç sürücüsünün korna yaptığını ancak daha sonra eşinden öğrendiğine göre işitme engelli olup kulak cihazının takılı olmadığından korna sesini duymadığını, mahkememizce kaza mahallinde keşif yapılarak kusur durumunun alınacak rapor ile belirlenmesini, araç sürücüsünün kaza mahallini terk ettiği iddiasının da asılsız olduğunu, davacının maluliyet durumunun da iddia edildiği gibi olmadığını bu durumun tespiti içinde Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını, davacının talep ettiği manevi tazminat talebinin oldukça fahiş olduğunu, sebepsiz zenginleşmeye yönelik bir manevi tazminat talebi olduğunu beyanla haksız ve mesnetsiz açılan iş bu davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalıların usulüne uygun yapılan tebligata rağmen süresi içinde dosyaya cevap dilekçesi sunmadıkları anlaşılmış, katılmış oldukları duruşmalarda davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi 10/06/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; davaya konu trafik kazasının oluşumunda sigortalı araç sürücüsünün %100 oranında kusurlu olduğu, bu kaza neticesinde davacının %8,2 oranında sürekli iş göremez hale geldiği, davacının sürekli iş göremezlikten doğan zararının 124.614,96TL olduğu, davacının iyileşmesinin 9 ayı bulacağı ve bu süreçte başkasının yardımına muhtaç olacağı, davacının geçici iş göremezlik zararının 6.297,31TL; bakıcı gideri zararının ise 7.110,00TL olduğu, davacının SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan tedavi gideri zararının ise 5.000,00 TL olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin talep arttırım dilekçesi de dikkate alınarak maddi tazminat davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Manevi tazminat talebi açısından yapılan değerlendirmede ise;
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Somut olayda; tarafların sosyal ekonomik durumları, davaya konu trafik kazasının oluşumunda tarafların kusur oranları, davacının kazada yaralanması sebebiyle çektiği bedensel acının manevi dünyasında oluşturduğu tahribatın derecesi, kaza tarihinde paranın satın alma gücü dikkate alınarak davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş ve;
Davacının maddi tazminat DAVASININ KABULÜ İLE, 6.297,31 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 124.614,96 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 7.110,00 TL bakıcı gideri, 5.000,00 TL tedavi gideri olmak üzere toplam 143.022,27 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketlerinin sorumluluğu kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla, davalı Sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan 14/11/2018 tarihinden, davalılar … ve … yönünden temerrüt tarihi olan 22/05/2017 tarihinden, işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
Davacının manevi tazminat DAVASININ KISMEN KABULÜ ile 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/05/2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …. ve …. müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı …. vekilinin sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil şirkete sigortalı aracın, karıştığı 22/05/2017 tarihli trafik kazası neticesinde yaya konumunda bulunan davacının malul kaldığı iddiası ile maddi tazminat talepli iş bu davanın ikame edildiğini, kazaya sebebiyet vererek davacının malul kalmasına neden olduğu iddia edilen …. plakalı aracın, müvekkili …. nezdinde Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, geçici iş göremezlik tazminatı taleplerinin Trafik sigortası genel şartlar, poliçe özel şartları ile Karayolları Trafik Kanunu hükümleri itibariyle Poliçe teminatına dahil olmadığını, davacının talebine konu tedavi gideri ve bakıcı gideri tazminatının Trafik Sigortası Genel Şartları A.5.B maddesi gereği, sağlık gideri teminatı kapsamında olduğunu ve sağlık gideri teminatının ise SGK’nın sorumluluğunda bulunduğunu, davada hükme esas alınan maluliyet raporunun hatalı olduğunu, kaza tarihine göre maluliyet raporu alınması gerektiğini, aktüer hesabının alınacak rapora göre yapılması gerektiğini, itiraza konu bilirkişi raporunda, her ne kadar TRH-2010 tablosuna göre hesaplama yapılmışsa da, prograsif rant yöntemiyle hesaplama yapılması gerektiğini, hesaplamada teknik faiz kullanılmaması, prograsif rant yöntemi kullanılmasının sebepsiz zenginleşmeye neden olduğunu, teknik faiz kullanılamayacaksa da, aktüeryal yöntem ile hesaplama yapılması gerektiğini, tüm bu nedenlerle zorunlu mali sorumluluk sigortası Genel Şartları ve hukukun genel ilkeleri gözetilmeksizin, eksik inceleme ile karşı taraf haksız tazminat taleplerini kabul eden Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10/06/2021 tarihli …. Esas ve …. Karar sayılı kararının yasaya aykırı olduğunu, yeniden incelenerek müvekkil şirket lehine bozulmasını, hüküm kesinleşinceye kadar icranın ertelenmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … vekilinin sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın 10/05/2021 tarihinde ıslah dilekçesini dava dosyasına sunduğunu, ıslah dilekçesinde maddi tazminat miktarının yükseltildiğini, söz konusu miktarın zamanaşımına uğradığını, bu sebeple talebin reddedilmesi gerekirken hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, ıslah dilekçesinde faiz istendiğini ve faizin kaza tarihinden itibaren başlatılması talebinde bulunulduğunu, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte ıslahtan sonraki miktarlar için istenilen faizin, ıslah tarihinden itibaren başlatılması gerekirken bu hükmün tesis edilirken dikkate alınmadığını, davalı araç sürücüsü …’ın normal hızda ilerlerken ve henüz kırmızı ışık yanmamışken davacı ….’nın davalı tarafından çalınan korna sesine rağmen yola atlaması sebebiyle kaza meydana geldiğini, kaza sonrası davacının eşinin, davacının işitme engelli olduğunu korna sesini bu yüzden duymadığını belirttiğini, ….’nın işitme engelli olmasının kaza tutanağına yazılmadığını ayrıca bu husus bilirkişi raporlarında ve hüküm tesis edilirken de dikkate alınmadığını, 17/04/2020 tarihli hükme esas alınan ATK bilirkişi raporunda eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler yapıldığını, mahkemece hükmedilen manevi tazminatın miktarının oldukça fahiş olduğunu, tüm bu sebeplerle tehiri icra taleplerinin kabul edilerek istinaf incelemesi sonuçlanıncaya kadar Konya .. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı icra takibinin geri bırakılmasını, Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas …. Karar sayılı kararının kaldırılarak yeniden yapılacak yargılama neticesinde davanın reddi yönünde hüküm kurulmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı yan üzerine yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı …. vekilinin sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; kazanın meydana geldiği gün işitme cihazını takmamış olan davacı ….’nın müvekkilin kornayla uyarıda bulunmasını ve diğer yayaların dur ikazını duymadığı ve yolu kontrol dahi etmeden diğer yayalar beklerken kazaya kendi kusuruyla sebebiyet verdiğini, müvekkilin kaza yerini terk ettiği ve kazadan sonra davacıyı ziyaret etmeyip ilgilenmediği iddialarının ahlakla ve gerçeklikle bağdaşmadığını, bilirkişice düzenlenen raporlarda hesaplama için göz önünde bulundurulan 9 aylık bakıcı gideri hesabının hukuki mesnetten yoksun, hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davacının kazada kısa bir süre sonra iyileşip normal yaşantısına devam ettiğini, tüm bu nedenlerle istinaf başvuru dilekçelerinin kabulü ile Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar 10/06/2021 karar tarihli kararın ortadan kaldırılarak, davanın reddine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacı vekilinin sunduğu istinafa cevap dilekçesinde özetle; davaya konu kazayı yaparak müvekkilin malul kalmasına neden olan … plakalı aracın …. nin sigortalısı olduğunu, söz konusu geçici iş göremezlik tazminatının trafik sigortası kapsamında ve sigorta şirketinin sorumluluğunda olduğunu, karşı tarafın iddialarının ZMMS genel şartlarında yer almadığını, bahsi geçen maluliyet raporunun geçerli olduğunu ve mahkemenin hükme esas almasının yerinde olduğunu, tüm bu nedenlerle davalının haksız, mesnetsiz, gerçeği yansıtmayan istinaf taleplerinin reddini, usul, yasa ve yerleşik Yargıtay kararlarına, hakkaniyete uygun yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle maddi manevi tazminat tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen kararın, taraflarca aşağıdaki yönlerden istinafı üzerine yapılan inceleme sonunda;
1- Sigorta dışındaki davalılar vekilinin kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.
Buna göre, tespit tutanağı, ATK raporu ve ceza dosyasındaki kusur raporları ile mahkemece alınan 18/04/2019 tarihli trafik bilirkişi kusur raporu arasında kusur oranı yönünden farklı değerlendirilerek kusur oranının belirlenmesi nedeniyle çelişkiler bulunduğu halde bunlar giderilmeksizin hüküm kurulduğu anlaşılmakla; taraf itirazlarını da karşılar biçimde kusur konusundaki çelişkileri giderir, Karayolları Fen Heyetinden veya İTÜ ‘den oluşturulacak 3 kişilik heyetten rapor alınması gerekli olduğundan buna yönelen davalılar itirazının kabulüne karar verilmiştir.
2-Kamu düzeni ve davalıların istinafı yönünden maluliyet ve aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, uygun yönetmelik hükümlerine göre alınan maluliyet raporunun esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte; mahkemece, uygunu yönetmeliğe göre alınmış Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak; tazminat bilirkişilerinden PMF 1931’e göre ve yaşam tablosu da bu hesaplama yöntemi nazara alınarak aktüerden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Ayrıca kabule göre de; hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda pasif devre için AGİ dahil edilmeden asgari ücret üzerinden hesap yapılmasında hata bulunmadığından, buna yönelik davalı …. vekilinin itirazı yersizdir.
3-Davalı … vekilinin ıslah zamanaşımı itirazında;
Haksız fiillerde zamanaşımı ise, Borçlar Kanunu’nun 72.maddesinde ayrıca düzenlenmiştir.
TBK nın 72 maddesinde haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararın tazmini istemi ile açacağı davaların, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık, 2918 sayılı KTK.nun 109/1.maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.” hükmüne, yine aynı kanunun 109/2 maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu düzenlemeye göre “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.
Madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere, haksız fiillere uygulanacak üç ayrı zamanaşımı süresi belirlenmiştir.
Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak olan 2 yıllık kısa süreli zamanaşımı; fiilin ‘vukuundan’ itibaren işleyecek 10 yıllık kesin süreli zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda suç oluşturduğu durumlarda uygulanacak olan uzamış ( ceza davası) zamanaşımı süreleridir.
TBK’nun 72.maddesinin 1.fıkrasına göre, haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma hakkı zarar görenin, zararı ve haksız eylemi öğrenmesinden itibaren başlayacak ve iki yılda zamanaşımına uğrayacaktır. Burada önemli olan zararı ve tazminat sorumlusunu öğrenmektir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımının işlemeye başlamasına sebep olmaz. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar. Eğer zarara uğrayan tüzel kişi ise, dava açmaya yetkili organın öğrenmesi dikkate alınır.
İki yıllık sürenin başlaması için zarar görenin, zarar ile birlikte tazmin borçlusunu da öğrenmiş olması gerekir. Kusur sorumluluğunda fail, kusursuz sorumlulukta kanunen sorumlu görülen kişinin öğrenilmesi gerekir.
TBK’nun, 72/2. fıkrasında düzenlenen ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için öncelikle; zarar veren eylemin Ceza Kanunu ya da ceza hükmü taşıyan özel kanunda suç olarak düzenlenmiş olması gereklidir.
Özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda TBK’nun 72.. maddesinde öngörülen zamanaşımı uygulanmak gerekir.
Öğretide ve yargısal inançlarda, TBK’nun m.72/2’deki hükmünün anlam ve amacı şu şekilde açıklanmaktadır:
Haksız fiillerin bir kısmı, sadece özel hukuk açısından değil, ceza kanununda ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlar bakımından da sorumluluğu gerektirir. Haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin mantık dışı olacağı kuşkusuzdur.
Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanununda ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlarda suç teşkil ediyorsa ve bu yasalarda, bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin edilmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur.
Bu hususa, 07.12.1955 gün ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Zira, ceza davasının zamanaşımı “suçun türüne göre değişmekle beraber” çoğunlukla, TBK’nun m. 72/l’deki özel hukuk zamanaşımından daha uzundur.
O halde, fail hakkında açılmış bir ceza davası devam eder ve fakat o davaya şahsi davacı olarak zarar görenin katılma imkanı sağlanmaz ya da o uzun süreye denk olarak hukuk mahkemesinde ( hele ceza davası devam ederken ) tazminat davası açmasına izin verilmezse, denge bozulmuş olur.
2918 sayılı Kanunun anılan madde hükmünde, gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında, fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Somut olayda, davacının yaralanmış olduğu kaza vardır.
Dava, belirsiz alacak davası olmayıp HMK 109.maddesinde düzenlenen kısmi alacak davasıdır.
Kısmi davada zaman aşımı talep edilen miktar yönünden kesilir. Kısmi davada, zamanaşımı yalnızca dava açılan kısım için kesildiğinden ve geriye kalan meblağ için işlemeye devam ettiğinden, ıslâhla arttırılacak miktar için de zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; yaralanma ile sonuçlanan kaza 22/05/2017 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacı yaralanmıştır. Kaza tarihinden başlayarak ıslah tarihi olan 10/05/2021 tarihine kadar 8 yıllık ceza zamanaşımı süresi dolmamış olup ıslah edilen kısmın zamanaşımı nedeni ile reddine dair itiraz yersizdir.
4-Davalı sigorta vekilinin geçici bakıcı, geçici iş göremezliğin ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğu itirazında;
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: ….)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez. Ayrıca;
ZMMS sözleşmesindeki şartların davacı açısından bağlayıcı olmaması ve Anayasa mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetde yayınlana 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 e 2019/40 k sayılı kararına göre 6704 sayılı kanunu 3.maddesiyle değiştirilen 90. maddesinn birinci cümlesinde yeralan “ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda ” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yeralan “ve genel şartlarda ” ibaresinin iptal edilmiş olması sebebiyle de uygulanmayacaktır.
Bu halde davalı sigortanın, geçici işgörmezlik, bakıcı giderlerinin ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
5-Davalı … vekilinin faturasız tedavi giderine yönelik itirazında;
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
Bu kapsamda, uzman doktor bilirkişiden faturasız tedavi ve bakıcı gideri konusunda rapor alınmak suretiyle değerlendirme yapılarak karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. İtiraz yersizdir.
6- kabule göre de;
-Davalıların faiz başlangıcına dair;
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerektiğinden mahkemece isabetsiz şekilde dava ve ıslah tarihlerine göre ayrı ayrı faiz işletimesi usule uygun olmadığından davacı tarafın buna yönelik itirazları yerindedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava/temerrüt) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir. Bu sebeple, davacın da istemine göre belirlenen faiz başlangıç tarihine hükmedilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
-Kaldırma kararı kapsam ve şekline göre, davalıların manevi tazminat miktarına yönelik, şimdilik bir değerlendirme yapılmasına yer bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalılar vekillerinin istinaf taleplerinin HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7- Konya .. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … tarafından sunulan; … 20/09/2021 tarih …. numaralı, 313.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.24/02/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.