Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1914 E. 2022/428 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …..
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : ….
KARAR TARİHİ : 23/02/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP :…

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 18/05/2021
NUMARASI : …. Esas … Karar

DAVACILAR :1- …
2- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. ..
Av….
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/02/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 24/02/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;23/06/2016 tarihinde sürücü davacı müvekkili …’nün sevk ve idaresinde kardeşi diğer davacı …’nün de bulunduğu motosiklet ile … sokak içerisinde…. Bulvarı yönüne seyir halinde iken yine … Sokak içerisinde…. Sokak yönüne seyir halinde olan dava dışı …’ın kullandığı davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı … plakalı araçla … Sokak …. Sokak kavşağında çarpışmaları neticesinde yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, Konu ile ilgili Çumra Cumhuriyet Başsavcılığına Çumra Polis Merkez Amirliği’nin…. suç numarası ile de soruşturma başlanıldığını, Trafik kazası nedeniyle yaralanan davacılar … ve …, kazadan sonra uzunca bir süre tedavi gördüklerini, müvekkillerin kaza sonrası Çumra Devlet Hastanesine götürüldüğünü, davacı … … Tıp Fakültesi Beyin Cerrahi Servisinde tedavi gördüğünü, davacı … kaza sonrası Özel …. Hastanesinde 23/06/2016 ila 27/06/2016 tarihlerinde yoğun bakımda kalmış, davacı … hakkında Özel … Hastanesi tarafından düzenlenen raporda hayati tehlike geçirmiş olduğunu, vücudunda kemik kırığının meydana geldiğini, davacıya mevcut olan asetabulum kırığının müştereken hayat fonksiyonlarını ağır (4) derecede etkilediğini, olay nedeniyle davalı sigorta şirketine başvurulduğunu ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını, davacılar için ayrı ayrı arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, müvekkillerin olay nedeniyle maddi zarara uğradıklarını, maddi zararları geçici iş göremezlik, bakım ve bakıcı giderleri, faturalandırılan ve faturalandırılamayan tedavi giderleri ve kalıcı maluliyetten kaynaklı zararlar olduğunu, Maddi zararların ne kadar olduğunu bu aşamada tayin ve tespiti mümkün olmadığından maddi zararlara ilişkin davanın belirsiz miktarlı alacak davası olarak görülmesini talep ettiklerini, bu nedenle; davanın kabulünü, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasını, davanın belirsiz miktarlı alacak davası olarak görülmesini, Davacı … ve … için ayrı ayrı olmak üzere 25,00TL faturalandırılan/faturalandırılamayan tedavi giderleri, 25,00TL bakım ve bakıcı giderleri, 25,00TL geçici iş görememezlik, 25,00TL kalıcı maluliyet maddi tazminatların temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesini, varsa ibranamenin iptalini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacı … yönünden; müvekkili şirket aleyhine başvuru şartlarının gerçekleşmediğini, davacı … tarafın yapmış olduğu başvuruda banka bilgileri ibraz edilmediğini, kazaya ilişkin başvuru üzerine davacıdan işbu eksik evrakların gönderilmesi talep edilmişse de zorunlu olan işbu evrakların sunulmadığını, eksikliğin giderilmesi beklenirken de dava açıldığını, başvurunun başvuru şartı eksikliğinden reddinin gerektiğini, davacı … yönünden; sağlık eksperinden alınan rapora göre davacının kalıcı maluliyetinin bulunmadığını, davacının maluliyetinin bulunmaması nedeniyle kazadan dolayı sorumluluklarının bulunmadığından davanın reddini talep ettiklerini,…. plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde…. numaralı Trafik Sigorta Poliçesi ile 18.08.2015/2016 tarihleri arasında sigortalı olduğunu, poliçeden dolayı sakatlanma/yaralanma halinde kişi başına azami sorumluluk limiti kaza tarihinde 310.000-TL olup sigortalı araç sürücüsünün kusur oranında ve zarar nispetinde olduğunu, sorumluluklarının poliçe limitiyle sınırlı olduğunu, araç işletenin ve sürücüsünün kusursuz olduğu hallerde sigortacının da tazminat ödeme yükümlülüğünün bulunmadığını, kazanın Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) Genel Şartları’nın yürürlüğe girmesinden ve Karayolları Trafik Kanunu’nda yapılan değişiklikler sonra meydana gelmiş olması nedeniyle tazminat hesabında TRH tablosunun baz alınması gerektiğini, davacının gelirinin somut belgelerle ispatlanmasını, davacının ehliyetinin ve kaskının bulunmaması nedeniyle müterafik kusur indirimi uygulanmasını, sigorta şirketlerinin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi’nin tedavi teminatı kalmamış olması hasebiyle teminattan ödenen tedavi giderleri, bakıcı giderleri ve geçici iş göremezlik tazminatı bakımından sorumluluğu kalmadığını, müvekkili şirketin teminat kapsamında bulunmadığını, geçici işgöremezlik ile ilgili davanın SGK sorumluluğunda bulunmasın nedeniyle reddine karar verilmesini, davacının yeterli ve gerekli evrakların tamamını sunmamış olması nedeniyle dava tarihi öncesi faiz sorumluluklarının bulunmadığını, bu nedenlerle; müvekkili şirket aleyhine açılan davanın reddini, masraf ve ücreti vekaletin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya ….Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/05/2021 tarih …. Esas …. Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … Yukarıda zikredilen Konya BAM… Hukuk Dairesinin yerleşik kararlarına göre ” …. Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak genel şartlar ile getirilen TRH- 2010 ve 1,8 teknik faizin ve genel şartlar ile belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlenmesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek; …. Population Masculine Et – Feminine (PMF1931) tablosu esas alınarak müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; muhtemel gelirin her yıl için %10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi için belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması….” hususundaki yerleşik kararları nazara alınarak dosya tazminat hesabı için aktüerya bilirkişisine tevdii edilerek 15/03/2021 tarihli aktüerya raporunda, kusur raporu da nazara alınarak neticeten; davacı … yönünden; 5.464,16 TL geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararının olduğu, sürekli iş göremezlik Devresinde Uğradığı Maddi Zararının bulunmadığı, iyileşme Süresinde Bakıcı Giderinden Doğan Maddi Zararının 2.305,80 TL olduğu, fatura edilemeyen ve belgeye bağlanamayan kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının 2.441,74 TL olduğunu, davacı … yönünden; iyileşme süresinde efor kaybı nedeni ile uğradığı maddi zararının; 7.598,89 TL, Sürekli İş Göremezlik Devresinde uğradığı maddi zararının 172.689,94 TL, iyileşme süresince bakıcı giderinden doğan maddi zararın 3.458,70 TL, fatura edilemeyen ve belgeye bağlanamayan kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının 3.500,00 TL hesap edilmiş olup, zikredilen BAM kararları ile uyumlu ayrıntılı gerekçeli denetlenebilir 15/03/2021 havale tarihli aktüerya raporu mahkememizce yargılamaya esas alınmıştır.
Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; yargılamaya esas alınan kusur, maluliyet ve aktüerya raporları ile birlikte davacı vekilinin 18/03/2021 tarihli ıslah dilekçesi de nazara alınarak, davacı … için; Sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 172.689,94 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 3.458,70 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 3.500,00 TL, olmak üzere Toplam 179.648,64 TL’nin davalı sigorta şirketinden 30/01/2017 temerrüt tarihinden itibaren (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) işleyecek reeskont faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine, davacı … için; Geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 5.464,16 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 2.305,80 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.441,74 TL, olmak üzere Toplam 10.211,70 TL’nin davalı sigorta şirketinden 30/01/2017 temerrüt tarihinden itibaren (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) işleyecek reeskont faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı sigorta firmasınca sigortalanan …. plakalı aracın kullanım amacı ticari olduğundan reeskont faize hükmedilmiştir.
Her ne kadar davacılar vekili … için geçici iş göremezlik tazminat talebinde bulunmuş ise de; ayrıntıları Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/4660 Esas 2020/4502 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; davacı …’nün kaza tarihinde 18 yaşını doldurmamış olması, davacının çalışıp gelir elde ettiğine ilişkin muteber bir delil sunulmaması hususları nazara alınarak geçici iş göremezlik tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı …’nün kalıcı maluliyetinin bulunmadığı tespit edildiğinden bu yöndeki taleplerin reddine karar verilerek; 1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE; 1-… İçin; Sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 172.689,94 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 3.458,70 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 3.500,00 TL, olmak üzere Toplam 179.648,64 TL’nin davalı sigorta şirketinden 30/01/2017 temerrüt tarihinden itibaren (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) işleyecek reeskont faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine, … için talep edilen geçici iş göremezlik tazminat talebinin REDDİNE, 2-… İçin; Geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 5.464,16 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 2.305,80 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.441,74 TL, olmak üzere Toplam 10.211,70 TL’nin davalı sigorta şirketinden 30/01/2017 temerrüt tarihinden itibaren (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) işleyecek reeskont faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine, … için talep edilen sürekli iş göremezlik tazminat talebinin REDDİNE,” karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta AŞ vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; dosyaya sunulan maluliyet raporunun yönetmelikte belirtilen usule uygun hazırlandığını, raporun tanzim tarihi itibariyle erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkında yönetmelik ve ekleri uyarınca hazırlanması gerektiğini, dosyada mübrez maluliyet raporunun 20/02/2019 tarihinde mülga olan yönetmelik uyarınca hazırlandığını, raporun tanzim tarihi itibariyle çocuklar için terör, kaza ve yaralanmaya bağlı durum bildirir sağlık kurulu raporu hakkında yönetmelik ve ekleri uyarınca hazırlanması gerektiğini, maluliyet raporunun adli tıp kurumu 3. İhtisas dairesinden alınması gerektiğini, dosyadaki raporun davacının bizzat muayenesi yapılmaksızın yalnızca evraklar üzerinden değerlendirilerek yetkisiz kurum tarafından hazırlandığını, dosya kapsamında alınan ve hasar aşamasında sunulan maluliyet raporlarına itirazları bulunduğunu raporların birbiri ile açıkça çelişkili olduğunu, hesaplamada TRH-2010 mortalite tablosu ve %1,8 teknik faizin esas alınması gerektiğini, progresif rant yönteminin uygulanmasının yerinde olmadığını, müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davacının ehliyeti olmadığını ve koruyucu tertibatın kaza esnasında takılı olmadığını, kazanın meydana gelmesindeki kusur durumu ile kaza sonucu olayda meydana gelen zararın artmasına sebebiyet evren müterafik kusur durumunun farklı olgular olduğunu, müvekkili şirketin temerrüte düşürülmediğinden faiz talebinin reddinin gerektiğini, kaldı ki hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte temerrüte düşürüldüğü kabul edilse dahi reeskont faizi talebinin yerinde olmadığını, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, icranın tehirine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özet olarak; dosyaya sunulan maluliyet raporunun yönetmelikte belirtilen usule uygun hazırlandığını tanzim tarihi itibariyle erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkına yönetmelik ve ekleri uyarınca hazırlanması gerektiğini bu yönetmelik uyarınca hazırlandığını, davalının sair istinaf taleplerinin de hukuki dinlenebilir bir tarafı bulunmadığını, davalı taraf açısından usulü müptesap hak doğmaması davacılar tarafı olarak herhangi bir hak kaybına sebebiyet vermemek amacıyla süresinde yapılmayan istinaf başvurusu talebinin cevaben esastan reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar davalı sigorta tarafından istinaf edilmiştir.
1- Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup;
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte 13/12/2016 tarihinde başvuru dilekçesi ile başvurdukları, sigorta şirketinin buna binaen hasar dosyası açtığı bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı, buna ilişkin hasar dosyası da oluşturulduğu, davalı sigortanın cevabı ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı, bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği, temerrütün de bu tarih itibariyle oluştuğu de açıktır. Bu sebeplerle, Davalı vekilinin itirazı yerinde değildir.
2-Kamu düzeni yönünden maluliyet ve aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre tazminat bilirkişisinden usule uygun rapor alınmış ise de; davacılardan Mustafa için maluliyetin Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanarak maluliyetin belirlenmesi yerine hatalı yönetmelik hükmü uygulanarak karar verilmesi hatalı olup “davacı Mustafa için yukarıdaki esaslara uygun maluliyet ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Bu sebeple, davalı sigortanın istinafının bu sebeple kabulü gerekmiştir.
3-Davalı Sigortanın faizin ve başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden :
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerektiğinden mahkemece isabetsitsiz şekilde dava ve ıslah tarihlerine göre ayrı ayrı faiz işletimesi usule uygun olmadığından davacı tarafın buna yönelik itirazları yerindedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir. Bu sebeple, davadan önce yapılan başvuru ile mahkemece belirlenen temerrüt tarihinin usule uygun olup bu tarihten itibaren faiz işletilmesi yerindedir.
Ayrıca, davalının sigortalısı araç minibüs olup şirket adına kayıtlı bulunup ticari nitelikte olduğundan istenilen reeskont faizine hükmedilmesi de yerinde olduğundan, bu hususlara yönelik itiraz reddedilmiştir.
4- Kask takılmama iddiasıyla müterafik kusura yönelik;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarar katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığında, davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince soruşturma ve eldeki dosya irdelenerek davacının kaskın ve koruyucu ekipman takılı olup olmadığı, takılı değil ise bu durumun davacının yaralanmasında etkili olup olmadığı araştırılarak,
Takılı olmadığının tespiti durumunda, kazanın şekli, davacının konumu, aracın hasar durumu, çarpma noktası, yaralanmanın şekline göre kaskın ve koruyucu ekipmanların takılı olması halinin davacıların yaralanmasında etkili olup olmadığının mahkemece değerlendirilmesi, gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişiden de hususunda ayrıntılı, gerekçeli ve denetime uygun rapor alınarak sonucuna göre Borçlar Kanunu 51 ve 52. maddesi gereğince tazminattan indirimin yapıp yapılmayacağı (Yargıtay yerleşik kararlarına göre % 20 oranında), tartışılarak karar verilmesi gerekirken bu husus üzerinde hiç durulmadan karar verilmesi ve hiç tartışılmaması doğru görülmemiş olup davalı tarafın buna yönelen istinafı yerinde görülmüştür.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatırana iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya …..İcra Dairesinin…… Esas sayılı dosyasına davalı … Sigorta A.Ş tarafından sunulan; ………… sayılı, 400.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.24/02/2022

….
Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı
….
Katip
,…
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.