Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1865 E. 2022/425 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …. – ….
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : ….
KARAR NO : ….
KARAR TARİHİ : 23/02/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : ….
ÜYE : …
ÜYE : ….
KATİP :….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 08/07/2021
NUMARASI :…. Esas …. Karar

DAVACILAR : 1- ….
2- …
3-.
4-..
VEKİLİ : Av…
DAVALILAR : 1-..
VEKİLİ : Av. ..
2- ..
3- ….
VEKİLİ : Av…
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/02/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 23/02/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 27/04/2019 günü saat 18:30 sıralarında sürücü …’ın sevk ve idaresindeki davalı sigorta şirketi tarafından sigortalanan … plaka sayılı motorun … Çevre Yolunda seyir halindeyken destek …’a yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olduğu sırada çarptığını ve trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen trafik kazası neticesinde …’ın 6 ay yoğun bakım ünitesinde kaldığını ve 25/10/2019 tarihinde de hayatını kaybettiğini, kazanın sürücü …’ın sevk ve idaresindeki aracın kusuru nedeniyle meydana geldiğini, müteveffanın babasına ve annesine destek olduğunu, kaza neticesinde vefat etmeseydi müvekkilleri olan anne ve babaya hayatı boyuncu maddi destek sağlamaya devam edecek olduğunu, müvekkillerinin müteveffanın desteğinden yoksun kaldığını belirterek bu sebeplerle trafik kazasında ölüm nedeniyle destekten yoksun kalan kızını kaybeden baba … için 100,00-TL, anne … için 100,00-TL olmak üzere toplam 200,00-TL maddi tazminatın ( Destekten yoksun kalma tazminatı) … Sigorta A.Ş. yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren, davalı işleten … Makine İmalat Otomotiv Sanayi Tic. Ltd. Şti ile davalı … yönünden olay tarihinden itibaren işletilecek avans faizi, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin müştereken ve müteselsilen tahsilini, baba … için 50.000,00-TL, anne … için 50.000,00-TL, kardeşi …….. için 15.000,00-TL ve kardeş ….. için 15.000,00-TL olmak üzere toplamda 130.000,00-TL manevi tazminatın davalı … Makine İmalat Otomotiv Sanayi Tic. Ltd. Şti ve …’tan olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Sigorta Anonim Şirketi ‘ne usulüne uygun tebligat yapılmış olup, sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; KTK 97 maddesi uyarınca sigorta şirketine kanunda belirtilen evraklar ile müracaat edilmediğini, HMK 114 vd. Maddeleri uyarınca dava şartı noksanlığından dolayı huzurdaki davanın usulden reddinin gerektiğini, 27/04/2019 tarihli kazaya karıştığı belirtilen, … plakalı aracın müvekkil şirkete 20/03/2019-2020 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Poliçesi ile sigortalı olduğunu, söz konusu poliçede teminat limitinin kişi başı 360.000,00-TL olduğunu, sigorta şirketinin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğunu, müteveffanın vefatı sebebi ile destekten yoksun kalan kimseler var ise bunun mahkemece re’sen araştırılmasının gerektiğini, şikayete konu uyuşmazlığın tamamen haksız fiilden kaynaklandığını, haksız filden kaynaklanan taleplerde de uygulanacak faizin ancak kanuni faiz olacağını, talep edilen faiz talebinin haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğundan faiz talebinin reddi gerektiğini, müvekkili şirketin dava açılmasına sebebiyet vermesi söz konusu olmadığından müvekkil şirket aleyhine yargılama giderlerine, faize ve vekalet ücretine hükmolunmamasını, usule aykırı başvuru nedeniyle müvekkili şirketin temerrüde düşmediğini, müvekkil şirket aleyhine faize hükmedilmemesini ve davanın reddini talep etmiştir.
Davalılar … Makina İmalat Otomotiv Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ve …’a usulüne uygun tebligat yapılmış, davalılar … Makina İmalat Otomotiv Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu kazanın müteveffanın kusurlu hareketleri sonucunda vuku bulmuş olduğunu, kazada müvekkil sürücünün herhangi bir kusuru bulunmadığını, müvekkilinin arkasında kuzenin de olduğu halde motosikletiyle … Çevre Yolunda sol şeritte seyir halindeyken müteveffanın aniden koşarak yola fırladığını, müvekkilinin kornaya ardından frene bastığını, en son da direksiyonunu sağa kırarak motoru yatırdığı halde sol aynasıyla müteveffaya çarpmaya engel olamadığını, müvekkilinin kazayı engellemek için tüm önlemlerini aldığı halde kazanın meydana geldiğini, müteveffanın yola fırladığı yerde yaya geçidinin olmadığını, kazanın oluşumuna müteveffa davacıların murisinin tamamen kendi kusurlu hareketleri ile sebebiyet verdiğini, davacıların murisi müteveffanın kazanın oluşumundan 6 ay kadar sonra vefat ettiğini, müvekkillerinin müteveffanın iyileşme ihtimalinin bulunduğu, ancak doktor hatası sonucunda iyileşemeyip hayatını kaybettiği yönünde duyumlar aldıklarını, hiçbir şekilde sürücü müvekkilinin kusurlu bulunduğunu kabul etmemekle birlikte bir an için aksi kabul edilse dahi, talep edilen manevi tazminat miktarlarının çok yüksek olduğunu, kaza tespit tutanağının hatalı olduğunu, haksız fiilin müvekkili tarafından gerçekleştirilmediğini, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini, yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davacı karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya….Asliye Ticaret Mahkemesi 08/07/2021 tarih,…. Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Dosyada tarafların kusur durumu ve oranlarının belirlenmesi için mahallinde keşif yapılmış olup sunulan raporda özetle; Yaya müteveffa … 2918 sayılı KTK 68/1b-3-5 maddeleri gereğince asli kusurlu olup %60 oranında, … plakalı motosiklet sürücüsü davalı … KTK’nun 52/1-b ve 51 maddeleri gereğince tali kusurlu olup %40 oranında kusurlu bulunmuştur. Kusur raporuna itiraz edilmiş ancak hem ceza dosyasına sunulan 2 adet kusur raporu hem de Mahkememiz dosyasına sunulan rapor ve de kaza tespit tutanağına göre yeniden rapor alınması yönündeki taleplerin dosyaya bir yenilik katmayacağı ve raporların birbirleri ile uyumlu olması da nazara alınarak itirazların reddine karar verilmiştir.
Akabinde dosyanın Anayasaya Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarih 2019/40 Esas 2019/40 karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanununun 90 ve 92.maddelerinde geçen “poliçe genel şartları” ifadesi iptal edildiğinden; PMF 1931 yaşam tablosuna göre davacıların talep ettiği destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması için dosya aktüerya bilirkişisine tevdi edilerek rapor alınmış olup sunulan raporda özetle; Davacı anne … için 57.466,03-TL destekten yoksun kalma tazminatı, baba … için ise 46.920,72-TL destekten yoksun kalma tazminatı olmak üzere toplam 104.386,75-TL destekten yoksun kalma tazminatı belirlenmiştir.
Davacılar vekili talebin belirli hale gelmesinden sonra 27/04/2021 tarihli bedel artırım dilekçesi ile talebini 104.386,75-TL’ye artırmış ve harcını da ikmal etmiştir.
T.B.K. 53/3. Maddesi gereği destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınanlardan oluşan zarardır. Destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Ölen ile destekten yoksun kalanlar arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı yeterlidir. Bu nedenle müteveffanın davacı anne ve babanın desteği olduğu nazara alındığında işbu dosya davacısı anne … ve baba … bakımından destekten yoksun kalma tazminatı talebi şartlarının oluştuğu sunulan rapor ve tüm dosya kapsamına göre anlaşılmıştır.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde buyurulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminatın miktarını tayin etme de hükmedilecek miktarın uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifletecek nitelikte olması gerekir. Takdir edilecek manevi tazminat hakkaniyete uygun olmalıdır.
Tazminatın sınırı onun amacına uygun olarak belirlenmelidir.Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilmeli, manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamalıdır. Manevi tazminatın miktarının belirlemesinde her olaya göre değişen özel hal ve şartlar gözetilmelidir. Davacıların yakınlarının kaza sonucu ölümüyle aile birliği içinde korunması gereken bağlılığın zarar gördüğü gerçektir,bu ölümle davacı olan anne, baba ve kardeşler manevi olarak elem ve ızdırap duymuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler konulduktan sonra, dosyamızda olayın şartları, tarafların kazadaki kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alındığında, davacıların çocukları ve kardeşleri olan …’ın vefatı nedeniyle duyduğu ızdırap, acı ve elem nedeniyle tarafların kusur durumu, olayın meydana geliş şekli ve yine tarafların sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alınarak hakkaniyet gereği anne … için 20.000,00-TL, baba … için 20.000,00-TL, kardeş … için 6.000,00-TL, yine kardeş … için 6.000,00-TL olmak üzere toplam 52.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde mahkememizde kanaat oluşmuştur.
Davacılar vekili maddi tazminat kalemleri bakımından avans faizi talebinde bulunmuş ise de kazaya karışan aracın motosiklet olması nedeniyle yasal faize hükmetmek gerekmiş, öte yandan davalı sigorta şirketi bakımından temerrüt tarihinden itibaren faiz talebinde bulunulmuş olmakla yapılan başvurunun tebliğ tarihi 08/11/2019 tarihi olup, temerrüt olgusu tebliğ tarihinden itibaren 8 iş günü sonra gerçekleşeceğinden dolayı temerrüdün 21/11/2019 tarihinde gerçekleştiği kabul edilmiştir.
Dosya kül halinde değerlendirildiğinde dosyada alınan kusur raporu, aktüerya raporu, ceza dosyasındaki raporlar ve tüm dosyadaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde davacılar vekilinin talep artırım dilekçesi de nazara alınmak suretiyle maddi tazminat talebinin tümden, manevi tazminat taleplerinin ise kısmen kabülüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiş ve;
Davacının maddi tazminat davasının talep arttırım dilekçeside nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
Anne …. için 57.466,03-TL destekten yoksun kalma tazminatı ve baba … için 46.920,72-TL destekten yoksun kalma tazminatı olmak üzere toplam 104.386,75-TL’nin davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve faizin temerrüt tarihi olan 21/11/2019 tarihinden, diğer davalılar bakımından ise kaza tarihi olan 27/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile işbu davacılara verilmesine,
Davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile;
Baba … için 20.000,00-TL, anne … için 20.000,00-TL, kardeş … için 6.000,00-TL, yine kardeş … için 6.000,00-TL olmak üzere toplam 52.000,00-TL manevi tazminatın davalılar … şirketi ve …’dan kaza tarihi olan 27/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile işbu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; KTK 97 uyarınca sigorta şirketine kanunda belirtilen evraklar ile müracaat edilmediğini, bu nedenle davanın usulden reddi gerekmekteyken kabulünün yerinde olmadığını, hesaplamada TRH 2010 mortalite tablosu ve %1,8 teknik faizin esas alınması gerektiğini, destekten yoksun kalma tazminatı talebi hakkında kanuna ve Yargıtay uygulamalarına uygun değerlendirme yapılması gerektiğini, müteveffanın ölümü ile kaza arasında illiyet bağının olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, davacıların başvuruda bulunurken ölü muayene tutanağı sunmadığını, bu nedenle ölüm ile kaza arasında uygun illiyet bağı varlığının tespit edilemediğini, yargılama kapsamında bu hususta araştırma yapılmaksızın hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, müteveffanın Karayolları Trafik kanunu madde 68 ve bağlı yönetmeliğin 138. Maddesi uyarınca asli ve tam kusurlu olduğunu, müteveffanın karşıdan karşıya geçerken dikkatsiz ve tedbirsiz davrandığını, sigortalı araç sürücüsünün geçiş önceliği bulunan yolda, uygun bir hızda hareket ettiğini, bu nedenle sigortalı araç sürücüsüne atfedilen kusur oranının afaki ve fahiş olduğunu, dosyanın kusur incelemesi için keşif yapmak suretiyle uzman bilirkişine tevdine karar verilmesi gerekirken itirazlarının dikkate alınmasının yerinde olmadığını, tüm bu nedenlerle Konya …. Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas sayılı davada vermiş olduğu 08/07/2021 tarih ve …. Karar sayılı kararının kaldırılmasını, müvekkil şirket aleyhine başlatılan icra takibinin durdurulması için tehiri icra kararı verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası sebebiyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar davalı sigorta tarafından istinaf edilmiştir.
1- Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup;
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte başvuru dilekçesi ile başvurdukları, sigorta şirketinin buna binaen hasar dosyası açtığı bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı, buna ilişkin hasar dosyası da oluşturulduğu, davalı sigortanın cevabı ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı, bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği, temerrütün de bu tarih itibariyle oluştuğu de açıktır. Bu sebeplerle, Davalı vekilinin itirazı yerinde değildir.
2-Kamu düzeni yönünden aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre tazminat bilirkişisinden alınan raporun benimsenerek hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, davalı sigortanın buna ilişkin istinafının yerinde olmadığı görülmüştür.
3-Aktüer raporuna (destek paylarına yönelik) itirazları yönünden;
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise destek gelirden eşi ile birlikte 2’şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği, yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocukların her birine 1’er pay, ana ve babaya 1’er pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak, anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselecektir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 pay desteğe, %50 pay eşe verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.(Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/16921 Esas, 2018/11076 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda, dosyada bulunan murisin nüfus kayıt örneğine göre, farazi destek davacı anne ve babanın bulunduğu gözetilerek, yukarıda belirtilen şekilde hesap yapılmasında ve bu raporun hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmayıp, davalı vekilinin başka destek payları bulunduğunun araştırılmadığı itirazının yerinde olmadığı görülmüştür.
4-Kusura ve illiyet bağına yönelik incelemede ise;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Buna göre, trafik tespit tutanağı, ceza dosyası kapsamı ve burada alınan kusur raporları, mahkemece alınan kusur raporunun, kazanın oluş şekli ve kusur konusundaki tespitler aynı mahiyette olup birbirlerini teyit ettikleri, alınan raporun ayrıntılı, gerekçeli, hükme elverişli, kazanın oluş şekline ve delillere uygun olduğundan ve davalı sürücünün hızlı olmasından dolayı tali oranda yüzde kırk; davacıların desteğinin geçiş önceliğine uymaması nedeniyle asli nitelikte, yüzde altmış kusurlu olduğunun bulunduğunun tüm delil ve dosya kapsamına göre anlaşılmış bulunmasına; ayrıca ölüm belgesi, otopsi tutanağı (ceza dosyasında) ve tüm dosya kapsamına göre ölümün trafik kazasından meydana geldiği sabit olup, bu nedenle davalının herhangi bir delille dayanmayan soyut nitelikteki itirazının reddine karar verilmiştir.
Bu halde, kamu düzeni ve istinaf sebepleri çerçevesinde; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön ile kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına; dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 7.130,65 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 2.675,00 TL nin mahsubu ile bakiye 4.455,65 TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00 ) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.23/02/2022

….
Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı
….
Katip
….
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.