Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/180 E. 2021/415 K. 23.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …/…
KARAR NO : …/…
KARAR TARİHİ : 23/03/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 21/12/2020
NUMARASI : ../… Esas …/.. Karar

DAVACILAR : 1- … – (T.C. Kimlik No: …)
2- VELİSİ – … – (T.C. Kimlik No: …) – …
3- … – (T.C. Kimlik No: …) – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : … SİGORTA A.Ş. – …
VEKİLİ : Av. … – ….] UETS
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/03/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 23/03/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili 09/11/2018 tarihli dilekçesiyle; 2018 günü … otoyolu … mevkiinde meydana gelen trafik kazasında 05/09/1976 doğumlu….’nın içinde bulunduğu… plakalı araçta vefat ettiğini, …’nın da yaralandığını, kaza tespit tutanağına göre… plakalı aracın sürücüsü …’nın kusurlu bulunduğunu ve kazaya karışan diğer araca herhangi bir kusur izafe edilmediğini, kazada ölen …’nın 42 yaşında olduğunu, ev hanımı ve üç çocuk annesi olduğunu, maktulün oğlu .. .. ve annesi …, maktulün ölümü ile onun maddi ve manevi desteliğinden yoksun kaldığını, kusurlu sürücüye ait… plaka numaralı aracını 06/06/2018 kaza tarihi itibariyle geçerli … poliçe numaralı trafik sigortası ile davalı … şirketine sigortalı bulunduğundan, sorumluluk sınırları içinde sigorta şirketi dava edildiğini, davadan önce davalı … şirketine 16/07/2018 tarihli yazıyla başvuru yapıldığını ve sigorta şirketi tarafından istenen bir kısım evraklar da tamam edilip sigorta şirketine gönderilmesine rağmen sigorta şirketince müvekkillerine herhangi bir ödeme yapılmadığını beyan ederek, tensiple birlikte dosyanın aktüerya bilirkişisine tevdisini ve davacı müvekkillerinin yoksun kaldığı destek tazminatının hesaplatılmasını, kazada araç içinde bulunan küçük …’nın tazminat miktarının hesaplatılmasını, cenaze ve defin giderlerinin hesaplatılmasını, kazada ölüm nedeniyle destekten yoksun kalan davacılardan maktulün annesi … için (fazlaya ilişkin hakları sakla kalmak kaydıyla) 1.000,00 TL. destekten yoksun kalma ve maktulün oğlu .. .. için (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) 1.000,00 TL, yine davacı … için 300,00 TL. cenaze ve defin giderleri, kazada araç içinde bulunan . ..’nın beden gücü kaybı, tedavi ve iyileşme giderleri ve varsa uzman raporuna göre estetik zararları ve ekonomik geleceğin sarsılması nedeniyle oluşan zararlar için 500,00 TL. olmak üzere şimdilik toplam 2.800,00 TL. maddi tazminatın olay tarihinden işleyecek avans faizini, yargılama giderleri ve vekalet ücretiyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı … şirketi vekili 25/07/2019 havale tarihli davaya beyan dilekçesinde özetle; öncelikle yetki itirazında bulunarak yetkili ve görevli mahkemelerin İstanbul Anadolu Mahkemeleri olduğunu, müvekkili şirketin zorunlu mali mesuliyet sigortasından doğan sorumluluğu sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında olduğunu ve kusurun belirlenmesi için uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmasını talep ettiklerini, davacılar tarafından destekten yoksun kalma tazminatı istenebilmesi için müteveffanın davacıların desteği olduğu ispatlanması gerektiğini, dosyada kusur durumuna ilişkin teknik bir bilirkişi raporu bulunmaması sebebiyle olası kusur turumuna istinaden kazaya karışan … plakalı aracın … poliçesi .. Sigorta’ya davanın ihbar edilmesi gerektiğini, haksız ve mesnetsiz davanın reddini, davanın .. Sigorta A.Ş.ye ihbar edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya ..Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/12/2020 tarih ./.. Esas ../.. Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …Dosya incelendiğinde, davacı kaza tarihinde müteveffanın davacıların desteği olduğu, dosyada alınan rapordaki belirtilen miktarların yasalara uygun olduğu, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebi sürücünün ölümü sonucunda ölenin desteğinden yoksun kalma olgusuna dayanan bir zarar olduğu, bu zararın her ne kadar davacıların ölenin murisleri olsa da; aslında bu zararın mirastan kalan bir zarar olmadığı aşikardır.
Yargıtay’ın bir çok emsal kararında davacıların uğramış olduğu zarara salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatların kabul ettiği doğrudan doğan asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilgili kararlarında da söz konusu zararın sigorta limitleri dahilinde sigortalıdan istenebileceğini vurgulanmıştır.
Dosya incelendiğinde, 06/06/2018 tarihinde davalı … şirketine geçerli olmak üzere .. poliçe nolu .. ile sigortalı olan . . plakalı aracın karıştığı trafik dava konusu kazası neticesinde muris …’nın vefat ettiği, Tarsus Hazırlık Bürosu’nun ………Soruşturma sayılı dosyasına Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı tarafından alınan 27/07/2018 tarihli kusur raporuna göre; sürücü …’nın asli kusurlu, sürücü ..’in kusursuz olduğu bildirilmiş, Mahkememizce usul ekonomisi açısından tarafların kusur oranlarına yönelik bu rapora itibar edildiği, dosyada aldırılan 06/03/2020 havale tarihli hesap bilirkişisinin raporuna göre ise; müteveffa destek ..’nın 07/06/2018 tarihinde trafik kazasından vefatı nedeniyle davacı oğul … için 45.668,38 TL. ve davacı anne … için 47.593,24 TL. destekten yoksun kalma zararlarının hesap edildiğinin bildirildiği, Mahkemece alınan raporların ayrıntılı ve denetime açık olması nedeniyle hükme esas alındığı, davacılar vekilinin 16/10/2020 havale tarihli dilekçesi ile tazminat miktarlarını ıslah ettiği, davacıların ıslah edilmek suretiyle talep ettiği destekten yoksun kalma nedenli maddi zararlarından davalı … şirketinin ZMMS sigortası kapsamında sigortalısının kusuru oranında ve poliçe limitiyle sınırlı olarak sorumluluğunun bulunduğu,
Davacı … için talep edilen beden gücü ve tedavi iyileşme giderleri zararı olan 500,00 TL.nin ; davacı vekilinin 09/01/2020 tarihli duruşmadaki beyanlarıyla, davacı …’nın kaza esnasında BTM ile giderilebilir şekilde yaralandığını, herhangi bir özrünün olmadığını ve maluliyet raporu alınmasından vazgeçtiklerini beyan ettiklerinden davacının talep edilen iş gücü ve tedavi gideri zararı olan 500,00 TL.nin ve ayrıca davacının talep etmiş olduğu 300,00 TL. cenaze ve defin giderinin ispatlanamaması, ayrıca davacı vekilince de söz konusu talepleri için somut delilleri sunmadıkları yukarıda belirttiğimiz tarihli celsede söz konusu rakamları da talep etmekten vazgeçtikleri beyanla dosya kapsamında ispatnamadığından davacının bedensel zararları ve cenaze defin masrafları Mahkememizce reddine karar vermek gerekmiş ve 1-Davacının davasının KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile ; A)Davacı … için destekten yoksun kalma tazminatı olarak 45.668,38 TL.nin sigorta kapsamı poliçe sınırları doğrultusunda ihbar tarihi olan 31/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, B) Davacı … için destekten yoksun kalma tazminatı olarak 47.593,24 TL.nin sigorta kapsamı poliçe sınırları doğrultusunda ihbar tarihi olan 31/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, C) Davacı … için talep edilen beden gücü ve tedavi iyileşme giderleri zararı olan 500,00 TL.nin reddine, (davacı vekilinin talebi doğrultusunda) D) Davacının talep etmiş olduğu cenaze ve defin gideri olan 300,00 TL. ispatlanamamış olması nedeniyle reddine, ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili şirketin zorunlu mali mesuliyet sigortasından doğan sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında olduğunu, iş bu sebeple kusur oranlarının tespiti için Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyetinden ve Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden seçilecek kusur konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmasının zorunluluk arz ettiğini, dosyada mübrez bilgi ve belgelerin hiçbirinin tarafların kusur oranlarını tespit etmeye elverişli bulunmadığını, müteveffanın dava konusu kazada emniyet kemeri takıp takmadığının tespit edilmesi gerektiğini, ceza dosyası getirilip birlikte değerlendirilerek asla kabul anlamına gelmemekle birlikte şayet bir hesaplama yapılacaksa bu hususun göz önünde bulundurularak müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, asla kabul etmemekle birlikte müvekkili şirketin faizden sorumluluğunun sınırlı olduğunu, temerrüdü söz konusu olmayan müvekkili şirket aleyhine ancak ve ancak dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilebileceğini, tüm bu nedenlerle icranın tehirine, istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı ve ölümlü trafik kazası sebebiyle ,destekten yoksun kalma geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden tazminat bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
2-Davalı vekilinin Kusur oranında sorumlu olduklarına ilişkin itirazın incelenmesinde :
TBK’nun 74. maddesi gereği, ceza mahkemesinin kusur değerlendirmesinin hukuk hakimini bağlamayacağı; ceza soruşturmasında kesinleşen bir kusur tespitinin bulunmadığı gözetilmek suretiyle; Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti ya da İTÜ’den, Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Trafik Yönetmeliği hükümleri, somut olayın özellikleri, ceza soruşturma dosyasındaki beyanlar da dikkate alınarak, davalıya sigortalı araç sürücüsünün kural ihlali bulunup bulunmadığı ve tarafların kazadaki kusur oranlarının belirlenmesi konusunda ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alınıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Davalı vekilinin itirazı yerindedir.
3- Müterafik kusur indirimi yapılmadığına ilişkin itirazın incelenmesinde :
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, araçta bulunanların emniyet kemerlerinin takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlenmiştir. Müteveffanın emniyet kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, emniyet kemerinin takılı olmadığının ispatı davalı … şirketinin üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından ve emniyet kemerinin takılı olmadığının tespiti yapılamadığından, davalının bu yöndeki itirazının reddi gerekmektedir.
4- Davalı … vekilinin faiz başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden:
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı … şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu18/07/2018 tarihinde başvuru yapıldığı anlaşılmakla davalı vekilinin itirazı yerinde değildir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatırana iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7- Konya .. İcra Dairesi’nin ../… Esas sayılı dosyasına davalı …Ş tarafından yatırılan;…. Katılım Bankası A.S. / Merkez Sube; 19/01/2021 tarihli, … numaralı, 160.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.23/03/2021


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.