Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1691 E. 2021/1598 K. 27.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Tazminat (Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … tarihinde davacı müvekkili … ’un da içerisinde yolcu olarak bulunduğu dava dışı sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı otobüsün seyir halinde bulunduğu esnada aynı istikamette ve önünde seyreden sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araca, sürücüsü tespit edilemeyen … plaka sayılı aracın çarpması neticesi sürücü … ’nun araç hakimiyetini kaybederek arkasında ve aynı istikamette seyreden sürücü … sevk ve idaresindeki … sayılı araca çarpması ile dava konusu kazanın meydana geldiğini, kaza tespit tutanağında belirtilen diğer araçların karıştığı zincirleme trafik kazası neticesinde müvekkili davacının ağır şekilde yaralandığını, geçici ve kalıcı işgöremezliğe maruz kaldığını, bu sebeple bakıcı ihtiyacının da doğduğunu, kaza tespit tutanağı ile de sabit olduğu üzere yargılama konusu kazanın oluşumunda yolcu konumunda bulunan müvekkili davacının hiçbir kusurunun bulunmadığını, dava konusu trafik kazasına kusuru ile sebebiyet veren … plaka sayılı otobüsün kaza tarihi itibariyle geçerli … nolu Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi uyarınca davalı sigorta şirketinin müvekkilinin uğradığı maddi zararları tazmin ile yükümlü olduğunu, yargılama konusu trafik kazasının sonucunda ağır şekilde yaralanan müvekkilin kalça kemiklerinde kırıklar, kaval kemiklerinde kırıklar, kollarında ve bacaklarında yaralanma başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde çok sayıda kırık, yaralanma, ezilme ve berelenmelerin meydana geldiğini, bahse konu kaza neticesinde müvekkilinin kalçasına platin takıldığını, kollarında ve bacaklarında sinir hasarının meydana geldiğini, dava konusu kaza sonrasında … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılan müvekkiline yapılan ilk müdahalenin ardından, Konya … Hastanesi’ne sevk edildiğini, burada yatarak tedavi gördüğünü ve cerrahi operasyonlar geçirdiğini, işbu kazada müvekkili … ’un ağır şekilde yaralanması, geçici ve kalıcı işgöremezliğe maruz kalması sebebiyle uğramış olduğu bakiye maddi zararların tazmini için gerekli bilgi, belge ve evraklarla birlikte davalı … Sigorta A.Ş.’ye … tarihli dilekçe ile başvuruda bulunulduğunu, ancak davalı şirket tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığı gibi cevap dahi verilmediğini, tüm bu nedenlerle kalıcı iş göremezlik bedeli olarak şimdilik 1.500,00-TL, geçici iş göremezlik bedeli olarak şimdilik 2.000,00-TL, bakıcı gideri tazminatı olarak şimdilik 100,00-TL olmak üzere toplam 3.600,00-TL bakiye maddi tazminatın kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile müvekkil, davacıya ödenmesine karar verilmesini, her türlü yargılama harç ve giderleri ile vekâlet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesine talep ve dava etmiştir.
Davalı sigorta şirketine usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Açılan davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, dava dilekçesinde bahsi geçen … plaka sayılı aracın müvekkil şirkete … – … tarihleri arasında geçerli … numaralı KTK Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Poliçesi ile sigortalı olduğunu, bu poliçeden dolayı sorumluluklarının sigortalının kusuru oranında olmak üzere, ölüm/sakatlık halinde azami 330.000,00-TL ile sınırlı olduğunu, bu poliçeden dolayı müvekkili şirkete müracaat edilerek ihbarda bulunulduğunu ve şirket tarafından 9806558 numaralı hasar dosyasının açıldığını, meydana gelen zarara ilişkin tazminatın ödenebilmesi için de zarar görenlerin bu zararlarının uzman bilirkişilerce ayrı ayrı hesap ettirildikten sonra sonuca göre karar verilmesi gerektiğini, bu çerçevede aktüer hesabı yapılmış ve 64.162,14-TL bedelin davacıya ödendiğini, davacı yana yapılan ödemeye rağmen davacı yanın, tekrar aynı trafik kazası nedenine dayanarak iş bu davayı açmakta iyi niyetli olmadığını ve bu nedenle davacının “maluliyet tazminatı”na ilişkin talebinin reddinin gerektiğini, davayı kabul etmemekle birlikte meydana gelen kazada davacı yan müterafik kusurlu olmasından dolayı belirlenecek tazminatta indirim yapılması gerektiğini, davacı yan … tarihinde … Polis Merkezi Amirliğinde vermiş olduğu ifadesinde ; “…. servis kalabalık olduğundan dolayı yer yoktu bu yüzden servisin ön kapı kısmı merdivenlerde oturuyordum… çarpmanın etkisi ile kapıya doğru hareket ettim sağ kol sağ ayak ve kalça kısımlarım kapıya sıkışması sonucu yaralandım. ….” şeklinde beyanda bulunduğunu, davacının kazanın meydana gelmesinde kusurlu olmasa da zararın artmasında yadsınamayacak derecede kusurunun bulunduğunu, meydana gelen kazanın davacının da beyanından anlaşılacağı üzere iş kazası olduğundan müvekkil şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, ZMSS genel şartlarına göre “geçici iş göremezlik zararı” ile “geçici bakıcı giderleri” poliçe teminatı kapsamında olmadığını, davacı yana SGK tarafından rücuya tabi ödeme yapılıp yapılmadığı veya gelir bağlanıp bağlanmadığının tespiti için ilgili SGK İl Müdürlüğü’ne müzekkere yazılması gerektiğini, huzurdaki davada, … tarihinde yürürlüğe giren zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve eki olan … tablosunun uygulanması gerektiğini, tüm bu nedenlerle müvekkili şirket aleyhine açılan haksız ve hukuka aykırı davanın reddini ve yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; Davacı vekilince davalı aleyhine açılan işbu davada, … tarihinde meydana gelen yaralanmalı trafik kaza sebebiyle müvekkili … ‘un tedavi ve iyileşme süresinde uğradığı bakıcı gideri zararı, geçici ve sürekli iş göremezlik zararının tazmini talep edilmiş olup, mahkememizce toplanan deliller ve alınan en son hesap bilirkişisi raporuna göre geçici iş göremezlik zararı 22.853,04-TL, sürekli iş göremezlik zararı 634.312,53-TL, bakıcı gideri 10.665,00-TL olmak üzere toplam nihai zarar 667.830,57-TL olarak belirlenmiş olup, davacı vekili tarafından talep artırım dilekçesi ile sürekli iş göremezlik tazminatı bakiye teminat limiti olan 265.837,86-TL kadar artırılmış olmakla bu bedele hükmetmek gerekmiş, ancak poliçe limiti dolduğundan dolayı dava dilekçesinde istenilen ve talep artırımına konu olmayan 2.000,00-TL geçici iş göremezlik zararı ile 100,00-TL bakıcı gideri talebinin reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde davacının davasının talep artırım dilekçeside nazara alınmak suretiyle kısmen kabulü ile; 265.837,86-TL sürekli iş göremezlik tazminatının (bakiye poliçe limitinin 265.837,86-TL olması da nazara alınarak) davalının temerrüt tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2.000,00-TL geçici iş göremezlik tazminatı ile 100,00-TL bakıcı gideri talebinin poliçe limitinin dolması nedeniyle reddine, poliçe limiti dışındaki talepleri yönünden davacının ilgililere dava açmakta muhtariyetine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hükme esas alınan maluliyet raporunun hatalı verilerle düzenlendiğini, rasyonel olmadığını, yargılama aşamasında belirttikleri şekilde davacı tarafın maluliyetinin ATK tarafından tespit edilmesi gerektiğini, ayrıca … Üniversitesi Tarafından alınan … tarihli ilk raporun da taraflarına tebliğ edilmediğini, davacının asgari ücretin üzerinde gelir ettiğinin belirtilerek hesaplama yapılarak hüküm kurulmasını kabul etmediklerini, meydana gelen kazanın iş kazası olduğundan SGK tarafından davacı tarafa ödeme yapılıp yapılmadığı ile talep halinde gelire bağlanıp bağlanmayacağı hususlarının tespit edilmeden dosyanın karara çıkartılmasının da hukuka aykırı olduğunu, davacının istiap haddinin aşıldığı araçta yolculukla yapmakla ağır kusurlu hareket ettiğini, bu nedenle de müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davacının kaza esnasında emniyet kemeri takılı olmadığından tazminattan bu nedenle de müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, ZMMS Genel Şartlarına göre geçici iş göremezlik zararı ile geçici bakıcı giderlerinin poliçe teminatı kapsamında olmadığını, PMF ve Progresif rant sistemi ile hesaplama yapılan raporun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, kararın kaldırılması ile TRH 1.8 teknik faiz tablosu ile yeni bir rapor alınarak hüküm kurulması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hüküm kısmının yargılama giderine ilişkin olarak kısımda, taraflarınca ödenen … Ü. … Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda yapılan muayene sonucunda düzenlenen rapora ilişkin olarak, adli tıp rapor ücreti 900,00 TL’nin dikkate alınmaksızın yargılama giderinin eksik ve hatalı olduğunu, bahse konu bu miktarın da yargılama gideri hesabına katılarak yeni bir hüküm kurulması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı sigorta vekilinin TRH 2010 nun uygulanması gerektiği istinafı yönünden
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, … Et – … (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde mahkemece PMF ye göre rapor alınması doğru olup itiraz yersizdir.
Davalının maluliyet raporuna itirazı hakkında
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre karar verilmesi gerekmektedir.
Somut olayda
Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanmak Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre maluliyet yönünden rapor alınmak üzere dosya … Üniversitesi Adli Tıp Kurumuna gönderilmiş olup sunulan raporda; Kalıcı maluliyet %39.2, kaçınılmaz tedavi gideri 9.000,00-TL ve geçici iş göremezlik süresi 18 ay, bu sürenin 6 ayında başkasının bakım ve yardımına ihtiyaç duyulacağı belirlenmiştir.
Davalı tarafça ise dosyaya sunulan uzman raporunda ise davacının çalışma gücü kaybı yönetmeliğine göre %12,1 oranında malul kaldığı belirtilmiş ve söz konusu raporun eksik yönleri bu raporda tartışılmıştır. Davalı taraf rapora yönelik somut itirazlar sunmaktadır.
Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nın 293. maddesinde düzenlenen uzman görüşü, tarafların uyuşmazlığın aydınlanabilmesi, anlaşılabilmesi ve iddia ve savunmaların ispatı içen kendisinin belirlediği özel ve teknik bilirkişiden bir konuda bilgi alması olarak düzenlenmiş olup, uygulamada özel bilirkişi adı da verilmektedir. Taraflar kendi koruyabilmek ve alınan bilirkişi raporundan tatmin olmamaları halinde olayın tam olarak aydınlanmasını sağlamak ve doğru ve adil kararın verilmesi için uzman görüşü alıp mahkemeye ibraz edebilecektir. Mahkeme özellikle özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, tarafın sunduğu uzman görüşünün dava konusuyla ilgili olması halinde mutlaka dikkate almak ve değerlendirmek zorundadır. Bu anlamda alınan bilirkişi raporuna, taraflardan biri, uzman görüşüne dayanmak suretiyle itiraz etmiş ve ve bu itirazlar mahkeme tarafından hiç değerlendirmeye alınmamış ve itirazlar gerekçeli bir şekilde karşılanmamış ise uzman görüşüne dayanan tarafın 6100 sayılı HMK’nın 27., Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkını ihlal etmiş olabilecektir.
Dosyaya ibraz edilen uzman görüşünde bilirkişi raporu ile tespit edilen görüşlerinin aksine tespit ve görüşler ileri sürülmüş olup, bilirkişi raporu ile uzman görüşü ciddi şekilde çelişkiler içermektedir. Alınan bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla maluliyet durumunun tespit edilmesi için İstanbul ATK ya gönderilerek Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre rapor alınması yerine yetersiz ve esaslı itiraza uğrayan rapora dayanılarak uzman görüşü karada gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmadan karar verilmiş olması doğru olmayıp itiraz yerindedir.
Nitekim Yargıtay 15.H.D.nin 2019/3215 esas 2020/1040 karar,2015/5127 esas 2016/4635 karar sayılı ilamları
Davalı sigorta vekilinin hatır taşıması iddiası yönünden;
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır için taşımanın söz konusu olabilmesi için, işletenin taşımak üzere araca aldığı yolcudan karşı edim alabilecekken yolcunun hatırı için veya iyilik yapma düşüncesi ile karşı edimi almayıp yolcuyu bedelsiz taşıması gerekmektedir.
Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Ancak taşımada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından sözedilemeyecektir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Hatır taşımasından sözedebilmek için, ölenin veya malul kalan kişinin karşılıksız taşınmış olması ve taşımanın taşınanın yararına olması gerekir. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde, taşımanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemlidir. Yarar ekonomik olabileceği gibi, ortak toplumsal değerleri de ilgilendirebilir.
Hatır taşımaları bir menfaat karşığı olmadığı cihetle bu gibi taşımalarda tazminattan uygun bir indirim yapılması gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hakim tazminattan mutlaka indirim yapmak zorunda değilse de indirim yaptığı takdirde indirim oranını objektif ölçüler içinde takdir etmek zorundadır. Yapılacak hatır indiriminden de sadece hatır için taşıyan tarafın yararlanması gerekmektedir. Hatır taşıması ile ilgisi bulunmayan diğer araç sürücüsü, maliki ve sigortacısı olan davalılar hatır indiriminden yararlanamaz.
Ne varki somut olayda kazaya sebeb olan araç işçi servisi olup bu taşımada hatır taşımasında söz edilmesinin olanaklı bulunmadığı gözetildiğinde indirim yapılmaması yerinde olup itirazlar yersizdir.
Asgari ücretin üzerinde yapılan hesaplamaya itiraz
Davacının dava dışı şirkette çalışmış olduğu ve kaza öncesi maaş bordrolarına dayalı hesaplama yapıldığından ve asgari ücret üstünde kazancı olduğu resmi ödeme belgeleri ile sabit olduğundan itiraz yersizdir
Davalı vekilinin Olayda müterafik kusur bulunduğu,müteveffanın emniyet kemeri takmaması nedeniyle indirim yapılması gerektiği istinafı yönünden;
6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen, Türk Borçlar Yasasının 52.maddesinde öngörülen sebepler, daha çok zarar görenle ilgilidir. “Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır.
Anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden bir kısmı; zarar verici fiile rıza, ortak veya kişisel kusurdur. Zarar gören, zararlandırıcı olayın sebep olacağı zarara önceden razı olabilir. Zarar gören, zarara açık veya örtülü bir irade beyanıyla razı olabileceği gibi, rızanın, diğer bir takım olgulardan da çıkarılması mümkündür. Makul bir insanın aynı şartlarda kendi yararı gereğince yapmaması gereken harekette bulunması da, zarar görenin ortak kusurunu ifade etmektedir. Zarar görenin bu kusuru, illiyet bağını kesmeyecek yoğunlukta ise tazminattan bir indirim sebebidir. Burada da hâkim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak, hakkaniyet düşüncesiyle indirim yapabilecektir.
Müterafik kusur ise; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582)
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde BK.nun 44. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davacının emniyet kemeri takmadığı,merdiven boşluğunda seyahat ettiği anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamında alınan ATK raporunda ; davacının ön kapı merdiven boşluğunda seyahat ederek yolculuk yapması nedeniyle %10 kusurlu, davalının da % 90 kusurlu olduğu.”şeklinde belirtilerek alınan bilirkişi raporu dikkate alındığında % 20 müterafik kusur indirimi yapılması gerekmekte ve ATK ca her ne kadar müteveffaya güvensiz yolculuk yapması nedeniyle % 10 kusur isnat edilmiş ise de bu durumun müteveffanın kusuru olarak değil ancak müterafik kusuru kapsamında indirim sebebi olabileceğinden bu halde (TBK. md. 52) uyarınca kusur olarak değil müterafik kusur olarak değerlendirilerek hesaplama yapılması, buna göre hesaplanan maddi tazminattan %20 oranda müterafik kusur indirimi yapılması gerekmektedir.
Bu halde kazada dava dışı sürücünün tam kusuru (%100 kusurlu) olduğunun kabulü ile değerlendirme yapılması ve davacının güvensiz yolculuk yapması nedeniyle tazminatlardan % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken tazminat hesabı yanlış olup itiraz yerindedir.
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen bakıcı gideri ve geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: … … )
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan … başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin … tarihli resmi gazetede yayınlanan … tarihli ve … esas … sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı sigorta vekillerinin geçici iş görmezlik ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
İş kazasına ilişkin SGK dan araştırma yapılmadığı istinafı
SGK Başkanlığı Konya Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’ne yazılan … tarihli müzekkere ile yargılama konusu kaza sebebi ile davacı müvekkile geçici iş göremezlik süresi boyunca ödeme yapılıp yapılmadığı, sürekli iş göremezlik sebebi ile gelir bağlanıp bağlanmadığı, rücu edilebilecek kalemlerin peşin sermaye değerinin bildirilmesi hakkında bilgi talep edilmiş , ………Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’ne tarafından verilen … tarihli cevap ile müvekkile 14.636,24 TL geçici iş göremezlik ödemesi yapıldığının bildirildiği, İşbu tespit doğrultusunda … tarihli bilirkişi ek raporundan davacı için hesaplanan geçici işgöremezlik tazminatından Konya Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü tarafından yapılan geçici iş göremezlik ödemesinin tenzil edildiği anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davacının yargılama giderine ilişkin istinafı;
Dosya kapsamından davacının sevk edildiği … Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda yapılan muayene sonucunda düzenlenen rapora ilişkin olarak, adli tıp rapor ücreti olan 900,-TL ve buna ilişkin makbuzlar 25.12.2020 tarihli dosya kapsamına sunulmasına rağmen ödenen işbu rapor ücretinin dikkate alınmaksızın yapılan yargılama gideri hesabı eksik ve hatalı olup itiraz yerindedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesinin gerektiğine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Ankara … . İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı tarafından yatırılan 510.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. …

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza