Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1675 E. 2022/251 K. 11.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 11/02/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 30/03/2021
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR :

VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :

VEKİLLERİ :
DAVALI MÜTEVEFFA
MİRASÇISI :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 11/02/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 16/02/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 10/09/2016 günü davalı sürücü …i idaresindeki, davalı sigortacı tarafından sigortalanan … plaka sayılı otomobil ile seyir halinde iken, şerit ihlali yaparak davacılardan …in içerisinde bulunduğu, davacı babası … idaresindeki … plaka sayılı araçla kafa kafaya çarpıştığını, bu esnada arkadan seyretmekte olan …’in sevk ve idaresindeki …. plakalı aracın davacıların içinde bulunduğu …. plaka sayılı araca arkadan çarpması neticesi yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza ile alakalı … Asliye Ceza Mahkemesinin … E., … K. sayılı dosya ile yapılan yargılama neticesi … ve …’in ceza aldığını, kararın bozulduğunu ve yargılamasının devam ettiğini, meydana gelen kazada davacı …’in kusursuz, diğer davalılardan sürücüler … ve …’nin kusurlu olduğunu, kazada müvekkili …’in yaralandığını ve malul kaldığını belirterek müvekkili …in yaralanması sonucu fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik, bakıcı gideri ve faturalandırılmayan tedavi gideri olmak üzere toplam 4.000,00-TL maddi tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen araç işletenleri ve sürücülerden dava tarihi olan 10/09/2016 tarihinden itibaren, sigorta şirketinde de ihbar tarihi olan 24/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini, müvekkillerinin uğramış olduğu manevi zararının tazmini için müvekkili …. için 25.000,00-TL, baba … için 5.000,00-TL ve anne …. için 5.000,00-TL olmak üzere toplam 35.000,00-TL manevi tazminata kaza tarihi olan 10/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte hükmedilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davacılar vekili 11/03/2021 tarihli talep arttırım dilekçesi ile maddi tazminat talebini 248.119,82-TL’ye arttırmıştır.
Davalılar …, …., …, …’e usulüne uygun tebligat yapılmış olup ancak işbu davalılar …, …, …, … cevap dilekçesi sunmadıkları gibi duruşmalara da katılmamışlardır.
Davalı ….’ne usulüne uygun tebligat yapılmış olup, davalı …. vekili cevap dilekçesinde özetle; … ve … plakalı araçların sürücülerinin kusur oranları ve maluliyet oranına göre ödeme yapıldığını, dolayısı ile eksik ödemeye dayalı olarak açılan işbu davanın kötüniyetli olduğunu, kazaya karışan …. ve …. plakalı araçların Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, müvekkil şirketinin sorumluluğunun sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olduğunu, geçici iş göremezlik, bakıcı gideri ve tedavi gideri tazminatının poliçe kapsamında olmadığını, manevi tazminat talebinden sigorta şirketinin sorumlu olmadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte uygulanacak faizin başlangıç tarihinin belirlenmesi ve konuyu değerlendirmek için motorlu araç işleteninin, üçüncü kişilere karşı mali sorumluluğu yüklenen sigortacının, rizikonun gerçeklemesi halinde ne zaman tümerrüde düşeceği önem kazandığından, davacının talep ettiği faizin kaza tarihinden itibaren talep edilmesinin hatalı olduğunu, müvekkili şirket tarafından her iki sigortalı araç için ayrı ayrı 25.487,00-TL olmak üzere toplam 50.974,00-TL ödeme yapıldığını, eksik ödemeye ilişkin olarak davacının kötü niyetli olduğunu belirterek bu sebeplerle davanın reddi ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi 30/03/2021 tarih, …. Esas …. Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Davacılar vekili açılan davada aynı zamanda manevi tazminat talebinde de bulunmuştur.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde buyurulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminatın miktarını tayin etme de hükmedilecek miktarın uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifletecek nitelikte olması gerekir. Takdir edilecek manevi tazminat hakkaniyete uygun olmalıdır.
Tazminatın sınırı onun amacına uygun olarak belirlenmelidir.Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilmeli, manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamalıdır. Manevi tazminatın miktarının belirlemesinde her olaya göre değişen özel hal ve şartlar gözetilmelidir. Davacıların kaza nedeniyle zarar gördüğü gerçektir, kaza nedeniyle davacılar manevi olarak elem ve ızdırap duymuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler konulduktan sonra, dosyamızda olayın şartları, tarafların kazadaki kusur durumu, maluliyet oranı ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alındığında, davacılar … için 15.000,00-TL, …. için 3.000,00-TL, …. için 3.000,00-TL olmak üzere toplam 21.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde mahkememizde kanaat oluşmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; Davacılar vekilince davalılar aleyhine açılan işbu davada, 10/09/2016 tarihinde meydana gelen yaralanmalı trafik kaza sebebiyle müvekkili …’in tedavi ve iyileşme süresinde uğradığı bakıcı gideri zararı, SGK tarafından karşılanmayın ve fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderinden doğan zararı, geçici ve sürekli iş göremezlik zararının tazmini ve tüm davacılar için manevi tazminat talep edilmiş olup, mahkememizce toplanan deliller alınan bilirkişi raporuna göre geçici iş göremezlik zararının ( iyileşme süresi efor kaybı ) 3.532,38-TL, sürekli iş göremezlik zararının 237.002,69-TL, bakıcı giderinin 1.647,00-TL ve kaçınılmaz tedavi giderinin 5.937,75-TL olduğu belirlenmiş olup, davacılar vekilinin talep artırım dilekçesi de nazara alınmak suretiyle davacıların maddi tazminat davasının kabulüne, ayrıca davacılar meydana gelen kaza nedeniyle manevi tazminat talebinde de bulunmuş olduklarından …. için 15.000,00-TL, … için 3.000,00-TL, … için 3.000,00-TL olmak üzere toplam 21.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmekle aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiş ve;
Davacı …’in tazminat talebinin talep arttırım dilekçeside nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
3.532,38-TL efor kaybından doğan tazminat (geçici iş göremezlik) 237.002,69-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.647,00-TL bakıcı gideri ve 5.937,75-TL kaçınılmaz tedavi gideri olmak üzere toplam 248.119,82-TL’ tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve faizin temerrüt tarihi olan 24/04/2017 tarihinden, diğer davalılar bakımından ise kaza tarihi olan 10/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’e verilmesine,
Davacıların manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile,
Davacı …için takdir edilen 15.000,00-TL, davacı …için 3.000,00-TL,davacı … için 3.000,00-TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan kaza tarihi olan 10/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile işbu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı …. Şirketi vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; dosyaya sunulan 21/01/2021 tarihli maluliyet raporunun yönetmelikte belirtilen usule uygun hazırlanmadığını, maddi tazminat istemine esas alınacak maluliyet raporu 09/03/2020 tarihinde yürürlüğe giren çocuklar için gereksinim değerlendirmesi hakkında yönetmeliğine uygun alınması gerektiğini, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürütülemeyeceğini , hesaplamada kaza tarihi itibariyle geçerli olan … mortalite tablosunun esas alınması gerektiğini, PMF Tablosuna göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, dosyaya sunulan 12/10/2020 tarihli hesap raporunda görüleceği üzere müvekkil şirketin sorumlu olduğu tazminat yükümlülüğünün olmadığının raporlandığını, poliçe tanzim tarihi itibariyle geçici iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri ve tedavi gideri taleplerinin poliçe teminatı kapsamında olmadığını, kaza tarihinde 8 yaşında olan davacının geçici iş göremezlik zararlarından müvekkil şirketin sorumlu olmadığını, tazminat hesabı yapılırken başvuranın çocuk olması nedeniyle kabul gören Yargıtay uygulaması gereğince 22 yaşına kadar asgari geçim indirimi hariç net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda kişinin aktif çalışma yaşının 18 olarak dikkate alındığını, müvekkil sigorta şirketi temerrüde düşmediğini, müvekkil şirket yönünden 24/04/2017 tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin hatalı olduğunu, mütefarik kusur durumunun incelenmediğini, tüm bu nedenlerle belirtilen hususlar doğrultusunda davacının mütefarik kusurunun araştırılmasını ve şayet bir tazminat sorumluluğu doğacak ise hesaplanacak tazminattan mütefarik kusur indirimi yapılması gerektiğini, tehiri icra taleplerinin kabulünü, istinaf başvurularının kabulü ile Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi …. Esas …. Karar 30/03/2021 tarihli kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davaya konu kazanın oluşumunda ya da gelişiminde müvekkillere atfedilecek bir kusur ya da sorumluluk bulunmadığı halde müvekkillerinin bu dosyada davalı olarak bulunmasının kabul edilemez olduğunu, söz konusu olayda kusur müvekkilin kaza yapmasına sebebiyet verenin Davalı … ve davacıların olduğunu, alınan bilirkişi raporlarının müvekkillere usulüne uygun olarak tebliğ edilmemesi müvekkillerin bu noktada savunma haklarına da zarar verdiğini, aynı hususun alınan maluliyet raporları ve aktüerya raporları ile ıslah dilekçesi ve gerekçeli karar içinde geçerli olduğunu, davacı … ilgili alınan maluliyet raporunun hukuka aykırı olduğunu, genel geçer Yargıtay içtihatlarına göre söz konusu maluliyet raporlarının kişinin tüm tedavi evrakları toplandıktan sonra Adli Tıp Kurumu 3 İhtisas dairesinden alınması gerekmekteyken bunun yapılmayarak … Üniversitesinden alınmasının çok ciddi bir usul ihlali olduğunu, davacılara verilen manevi tazminatın haksız ve fahiş olduğunu, mahkemece verilen geçici iş göremezlik sürekli iş göremezlik ve bakıcı giderlerinden müvekkillerinin sorumlu tutulamayacağı, tüm bu nedenlerle Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas…. Karar sayılı dosyanın istinafen incelenerek müvekkilleri aleyhine olan hususlar itibariyle ortadan kaldırılmasına karar verilmesini ve müvekkillerin hakkındaki dava ve taleplerin reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin de davacılardan alınarak müvekkile ödenmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı …’in istinaf başvurusu yönünden ilk derece mahkemesince 25/08/2021 tarihinde davalıya kararın 20/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, davalının yasal süresinden sonra 25/08/2021 tarihinde istinaf dilekçesi verdiğinden bahisle davalının istinaf talebinin HMK 346. Maddesi gereğince reddine dair ek karar evrakı düzenlendiği, ek kararın taraflara tebliğ edildiği, ek karara karşı davalı … vekilinin istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır.
Davalı …. vekilinin ek karara karşı istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; müvekkili …. ve …’in karı koca olduğunu, bunlara yapılan tebligatların aynı metodla yapıldığını, dolayısıyla müvekkil Tuba için hak kaybı olarak değerlendirilen tebligat usulsüzlüğünün … için aynı şekilde değerlendirilmemesinin hukuki bir yanılgı olduğunu, müvekkilin istinaf başvurusunun reddine ilişkin hükümde hukuka aykırılık bulunmamakta olduğunu, tüm bu nedenlerle müvekkil lehine yapılan istinaf başvurunun reddine ilişkin kararın istinafen incelenerek kaldırılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacılar vekilinin sunduğu istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketinin söz ettiği yönetmeliğin yürürlük tarihinin 09/03/2020 olduğunu, davaya konu trafik kazasının meydana geldiği tarihin 10/09/2016 olduğunu, söz konusu yönetmeliğin kaza tarihinde yürürlükte olmadığını, karşı tarafın 12/10/2020 tarihli hatalı bilirkişi raporuna göre sorumlu olduğu tazminat yükümlülüğünün olmadığı şeklindeki açıklamalarının yersiz olduğunu, davalı tarafın araçta yolculuk yapan müvekkilin emniyet kemerinin takılı olmadığı iddiasını ispatlar nitelikte hiçbir delilin söz konusu olmadığını, tüm bu nedenlerle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı sigorta şirketi üzerinde bırakılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacılar vekilinin sunduğu ek karara karşı istinaf cevap dilekçesinde özetle; dosya kapsamında aldırılan bilirkişi raporlarının çelişkiden uzak ve sarih olduğunu, davalıların bu raporlara itiraz etmediklerini, davalıların duruşmaya da hiçbir haklı mazeret sunmaksızın katılmadıklarını, yasal süresinin üzerinden aylar geçtikten sonra istinaf dilekçesi veren davalı tarafın istinaf talebinin reddine dair kararın kaldırılması talepli istinaf talebinin reddine karar verilmesini, süresinde verilmeyen istinaf dilekçesindeki tüm iddiaların hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsiz olması nedeniyle istinaf başvurusunun esastan reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminata ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigorta ile diğer davalılar …ve … tarafından istinaf edilmiştir.
1- Ek karara yönelik incelemede;
Davalı… tarafından gerekçeli karar tebligatının usule uygun olmadığından, istinaf talebinin süresinde sayılmasına dair ek kararına dair istinaf dilekçesinin incelenmesi neticesinde; anılan davalının diğer davalı ile evli olduğu anlaşılmakla, Dairemizin daha önceki geri çevirme kararında… yönünden gerekçeli kararın geçersiz sayılması gerektiğine dair ilamı nazara alındığında, tarafların evli olması nedeniyle aynı yerde yaşamalarının doğal olup aksinin iddia ve ispat edilmemiş olması nedeniyle davalı … için yapılan gerekçeli karar tebligatın da geçerli sayılmayarak istinaf talebinin süresinde sayılması gerektiği anlaşıldığından, buna yönelik davalı … istinafının kabulü ile, mahkemesince verilen ek kararının kaldırılarak süresinde yapılan istinaf başvurusunun incelenmesine geçilmiştir.
2- Davalılar …. ve … vekilinin kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.

Birbirini teyit eden nitelikteki kaza tespit tutanağı ile ceza dosyasında alınan kusur raporu ve mahkemece alınan ATK raporuna göre, davacı araç sürücüsünün kusursuz, diğer davalıların yüzde seksen beş ve yüzde on beş oranlarında kusurlu olup davacının müştereken ve müteselsilen talepte bulunması nedeniyle davalıların kusurunun az da olsa müteselsilen sorumluluk gereğince zararın tamamından sorumlu olacaklarından, kabul edilen kusur oranının belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davalıların buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.

3-Kamu düzeni yönünden maluliyet ve davalı sigortanın aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Ayrıca;
Yargıtay HGK 17/06/2015 tarih 2013/17-2423 Esas,2015/1661 Kararında da belirtildiği üzere eğer sağlık kurulu raporunda belirlenen maluliyet oranı ile mahkemece alınan adli tıp heyet raporundaki maluliyet oranı arasında “misli fark varsa” bu çelişki Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu tarafından giderilmelidir.
Somut olayda, Mahkemece yargılama aşamasında … Üniversitesi Tıp Fakültesi heyeti raporunda davacının yaralanmasında, sağlık kurulu raporuna değinilmeden, kalıcı sakatlığının % 17 olduğunun belirtildiği, aynı heyetin daha öncesinde ise düzenlenen raporda ise % 8 oranında çalışma gücünü kaybettiği belirlenmiştir.
Bu nedenle, sağlık raporları ile alınan ATK heyet raporu arasında misli fark bulunmuş olması hususları birlikte nazara alınarak anlatılan sebeplerle, yine Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne uygun olarak, davacının yaralanmasına neden olan davaya konu kazaya bağlı yaralanması nedeniyle oluşan maluliyetin belirlenerek, raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Kurumu Uzmanlar Komisyonu tarafından giderilmesi gerektiğinden, davalının maluliyete yönelik itirazının yerindedir.
4- Davalıların müterafik kusura yönelik itirazda;
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Mağdurun kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Somut olayda davalı sigorta vekili, davacı yolcu ….’in emniyet kemeri takmadığının araştırılmadığını ve indirim yapılmadığını savunmuştur. Olaya ilişkin soruşturma dosyası ve eldeki dosya kapsamı incelenerek, emniyet kemeri takılıp takılmadığı, takılmış ise bunun ölümde etken olup olmadığının değerlendirilip karar yerinde tartışılarak sonucuna göre tazminat miktarından % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi isabetsiz bulunduğundan buna yönelik davalı vekilinin itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
5-Davalı sigorta vekilinin geçici iş göremezliğin, bakıcı giderinin ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: …)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik, bakıcı giderinin, tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
6- Aktüer raporuna ve ödemeye ilişkin ;
2918 sayılı KTK’nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre, hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir.
Somut olayda, her ne kadar davalı sigorta tarafından daha önce yapıldığı, yapılan ödeme tarihine göre ödemenin yeterli olup olmadığının aktüer raporunda değerlendirilmediği itirazında bulunulmuş ise de, yapılan ödemeye ilişkin davalı sigortaca herhangi bir ibranameye dayalı olarak alındığı iddia ve ispat edilmediği gibi bu yönde dosyaya sunulmuş herhangi bir belge de yer almadığından, bu haliyle karşı taraftan ibraname alındığı iddia ve ispat edilmediğinden yapılan ödemelerin makbuz hükmünde olup ödeme tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek bakiye tazminat alacağı belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte;
Mahkemece hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda davacı …. ‘in aktif döneminin 18 yaşında başlayacağı kabul edilerek AGİ’li hesabın bu yaştan itibaren hesaplanmış ise de; Yargıtay 17. HD yerleşik uygulamasına göre; erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocukları için ise 22 yaşın aktif dönemin başlangıcı kabul edilmesi gerektiğinden, davacı tarafın aktüer raporuna itirazı bulunmaması nedeniyle hesap tarihi verileri korunarak kazanılmış haklara halel gelmemek üzere, mahkemece buna göre aktüer bilirkişiden ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı rapora dayanılarak karar verilmesi hatalı olup davalı sigorta vekilinin buna yönelik istinafının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
7-Geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin itirazında;
Davacının olay tarihinde 18 yaşının altında olup çalışmadığı, gelirinin bulunmadığı sabittir. Haksız fiil sorumluluğunda zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için fiil, zarar ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın ise haksız fiiller yönünden TBK.nın 54. Maddesinde belirtildiği şekilde kazanç kaybı olabileceği gibi çalışma gücünün azalması veya yitirilmesi de bir zarar olarak kabul edilmiştir. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Dava konusu olayda da davacı her ne kadar 18 yaşın altında ve gelir getiren bir işte çalışmıyor olsa da geçici iş göremezlik tazminatı için onsekiz yaşın altında kalınan dönem için herhangi bir işte çalışmaması zararının olmadığı şeklinde yorumlanması haksız fiilin zarar ilkesi ile bağdaşmaz. Zarar gören bu dönem içinde günlük işlerini yerine getirememesi, öz bakımını sağlayamaması da bir zarardır. Bu dönem içinde küçüğün zararının bulunmadığı ve bu süre için tazminat hesabı yapılmaması zarar veren lehine olup zararın sadece maddi olarak gelir azalması ve kazanç kaybı olduğu sonucunu doğurur. Zarar hesabında pasif dönem için dayanak teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, küçüklerin sürekli iş göremezliğinin bulunması halinde kabul edildiği gibi eforun tamamen %100 oranında kaybedildiği geçici iş göremezlik süresi için de kabul edilmelidir. (Aynı yönde) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/9064 E- 2014/8672 K. Sayılı 29.5.2014 tarihli ilamı.
Bu nedenle mahkemece, iyileşme döneminde efor tazminatı kapsamında, geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesine yönelik itirazlar yerinde bulunmamaktadır.
8-İstinaf eden davalı sigortanın faizin başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden :
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir.
Bu sebeplerle, her ne kadar ödeme tarihi davalı sigortaca 02/01/2018 olarak belirtilmiş, dava dilekçesinde ise daha öncesinde ihbar tarihinden itibaren faiz talebinde bulunulmuş ise de, dosya içerisinde yukarıda sözü edildiği biçimde faiz başlangıç tarihini ve ihbar ve başvuru tarihini tespite yönelik bir belge görülemediğinden, bu belgelerin temin edilerek faiz başlangıç tarihinin yukarıda anlatıldığı biçimde belirlenmesi gerektiğinden , buna yönelik davalı itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalılar vekillerinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatırana iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7- Konya … İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyasına davalı …. Şirketi tarafından sunulan; ….Konya 10/05/2021 tarih 1………….. numaralı, 497.900,00 bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.15/02/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.