Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1536 E. 2022/119 K. 31.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 31/01/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 16/03/2021
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 31/01/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 01/02/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; 01.10.2017 tarihinde davalı ….. idaresindeki ….plakalı çekicinin, müvekkili davacı …. idaresindeki …. plakalı araca çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu müvekkili davacının vücudunda kemik kırığı olacak şekilde yaralandığı, kazanın davalı sürücü …. birinci derecede kusurlu hareketi sonucu meydana geldiğini, müvekkilinin doktor olarak çalıştığını, kaza nedeniyle işine gidemediğini bu nedenle maddi zararlarının oluştuğunu, kendisinde kaza sonrası ruhsal ve yaşamsal olumsuzlukların meydana geldiğini, maddi zararların tazmini bakımından davalı sigorta şirketine başvurulduğunu ancak kendilerine herhangi bir ödemenin yapılmadığını, arabulucuk faaliyetlerinden de sonuç alınamadığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100 TL geçici iş göremezlik zararının, 100 TL sürekli iş göremezlik zararının, 100 TL tedavi ve bakım gideri zararının davalılardan alınarak müvekkiline verilmesine, 5.000 TL manevi tazminat davasının ise davalı ….’den alınarak müvekkiline verilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. cevap dilekçesinde özet olarak; Öncelikle dava konusu kazada kusur durumunun tespitinin gerektiğini, davacının maluliyetine yönelik durumun tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasının gerektiğini belirterek; davanın reddi ile yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı ….. vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Davanın KTK gereğince usulü yükümlülüğünü yerine getirmediğinden usulden reddinin gerektiğini, …. plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde 01/10/2017 tanzim tarihli …. Poliçe Nolu Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile teminat altına alındığını, davayı kabul manasında olmamak üzere davacıların maluliyet oranının ve kaza ile sakatlık arasındaki illiyet bağının tespiti bakımından dosyanın Adli Tıp 3. İhtisas Kurumu’na, kusur oranının tespiti bakımından ise dosyanın Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi’ne sevk edilmesinin gerektiğini, müvekkili şirketin yalnızca sigortalısının kusuru oranında sorumlu olacağını, davayı kabul manasında olmamak üzere davacının talebine konu geçici işgöremezlik tazminatı ve tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri ve diğer tüm giderler tedavi teminatı kapsamında olduğundan, ilgili mevzuat kapsamında SGK tarafından karşılanması gerekli işbu giderlerden davalı müvekkilin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, davacının sürekli bakıcı ihtiyacı bulunduğunu gösterir hiçbir delilin bulunmadığını, bu nedenle bakıcı gideri taleplerinin reddi gerektiğini, davacıların kaza sebebiyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubunun gerektiğini, davayı kabul manasında olmamak üzere davacının kazanın oluşumu dışında, zararın ortaya çıkmasında veya artmasında müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı re’sen gözetilerek, tespiti halinde hesaplanan tazminattan indirim yapılması gerektiğini, nitekim ceza dosyası evraklarından davacı tarafın emniyet kemeri kullanmadığının tespit edildiğini, kabul manasında olmamak üzere davacı tarafın avans faizi talebinin yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, ayrıca müvekkili şirketin temerrüt tarihinin KTK hükümleri doğrultusunda belirlenmesi gerekmekle; işbu dava tarihi öncesinde müvekkili şirkete yapılan başvurunun usulsuz olup geçersiz olduğundan, faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olması, aksi halde dahi başvuru tarihinden 8 iş günü sonrası olmasının gerektiğini, söz konusu davanın haksız fiile dayanması sebebiyle uygulanacak faiz yasal faiz olması gerektiğini belirterek; haksız ve mesnetsiz davanın esastan ve usulden reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi 16/03/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “…tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 01.10.2017 tarihinde davalı … idaresindeki … plakalı çekicinin, davacı … idaresindeki … plakalı araca çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu davacının yaralandığı, kazanın davalı …’nin %90 oranında, davacının ise %10 oranında kusurlu hareketi sonucu meydana geldiği, davacı tarafın kaza nedeniyle oluşan maddi zararlarının tazmini bakımından davalı sigorta şirketine müracaatta bulunduğu, ancak davacıya herhangi bir ödemenin yapılmadığı, arabuluculuk görüşmelerinden de sonuç alınamadığı, davacının dava konusu kazaya bağlı olarak kalıcı sakatlığının (sürekli iş göremezlik) %1 oranında olduğu, iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayacağı, bu sürenin 5 ayında bir başkasının bakımına muhtaç olduğu, SGK tarafından karşılanamayan kaçınılmaz tedavi giderlerinin ise 6.000 TL olarak tespit edildiği alınan raporlar uyarınca sabit olduğu, maddi zarar taleplerinin aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan …. plaka sayılı aracın davalı sigorta şirketi nezdinde …. poliçe numaralı 06/12/2016-06/12/2017 tarihleri arasında Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi sigortalı olduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı sigorta şirketinin ZMMS poliçesi, diğer davalıların ise işleten ve sürücü kapsamında yükümlülüklerinin bulunduğu, davacının manevi zararlarının tazmininde ise davalı …. yine işleten sürücü sıfatı ile sorumlu oldukları kabul edilerek; davacının davasının kabulü ile; 01/10/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 54.835,31 TL sürekli iş göremezlik zararı, 8.664,10 TL geçici iş göremezlik zararı, 8.452,35 TL bakıcı gideri zararı, 5.400,00 TL SGK tarafından karşılanmayan ve belgelenemeyen kaçınılmaz tedavi gideri zararı olmak üzere toplam 77.051,76 TL maddi tazminatın, davalı …. yönünden dava tarihi olan 19/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve olay tarihi itibariyle geçerli ZMMS yaralanma teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla; davalı …. yönünden ise kaza tarihi olan 01/10/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının manevi tazminat davasının kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 01/10/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …. den alınarak davacıya verilmesine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş ve;
Davacının davasının KABULÜ ile; 01/10/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 54.835,31 TL sürekli iş göremezlik zararı, 8.664,10 TL geçici iş göremezlik zararı, 8.452,35 TL bakıcı gideri zararı, 5.400,00 TL SGK tarafından karşılanmayan ve belgelenemeyen kaçınılmaz tedavi gideri zararı olmak üzere toplam 77.051,76 TL maddi tazminatın, davalı …. yönünden dava tarihi olan 19/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve olay tarihi itibariyle geçerli ZMMS yaralanma teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla; davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 01/10/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KABULÜ ile 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 01/10/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …. den alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … vekilinin sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davacı taraf dava açmadan önce müvekkil şirkete usulüne uygun şekilde başvuru yapmamış olduğundan dava şartının yerine getirilmediği gözetilerek davanın usulden reddinin gerektiğini, karara esas alınan maluliyet raporunun mevzuata aykırı olduğunu bu sebeple eksik inceleme ile verilen işbu kararın kaldırılması ile maluliyet bakımından yeniden inceleme yapılmasına karar verilmesinin gerektiğini, kabul anlamına gelmemek üzere Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarihli kararının iş bu dosyada uygulama alanı bulamayacağını, iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceğini, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek üzere Anayasa Mahkemesinin iptal kararının iş bu uyuşmazlık bakımından geçerli olduğu kabul edilse dahi bu durumun eski tarihli Yargıtay kararlarında uygulanan usul ve esasların uygulama alanı bulacağı anlamına gelmediğini, 17/07/2020 tarihli kararı ile iptal edilen maddelerin işbu uyuşmazlık bakımından uygulanmaması gerektiğini bu sebeple tazminat hesaplaması bakımından gerekli şartlara göre hesaplama yapılması gerekirken mahkemece aksi yöndeki rapor üzerinden karar verildiğinden bu kararın kaldırılmasının gerektiğini, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek üzere genel şartların uygulanmaması halinde dahi progresif rant yöntemi ile hesaplama yapılması ve teknik faizin hesaba katılmamasının açık bir şekilde gerçek zarar ilkesine aykırı olduğunu ülkenin ekonomik yapısı ve koşulları da gözetilerek irat halinde yapılması gereken ödemenin peşin yapılması halindeki reel getirisinin hesaplamada gözetilmesi ve aktüeryal hesaplama yöntemi kullanılması gerektiğini, davacının iyileşme süresi içinde ortaya çıkan iş göremezlik ve bakıcı giderleri dahil tüm tedavi giderleri bakımından müvekkil şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını aksi yönde verilen kararın yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, SGK tarafından karşılanmayan ve belgelendirilmeyen tedavi giderleri adı altında hükmedilen tazminatın da fahiş olduğunu, davacının mütefarik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılması gerektiği yönündeki itiraz ve savunmalarının hiçbir değerlendirme ve gerekçelendirme dahi yapılmadan reddinin yasa ve usule aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle yasa ve usule aykırı olarak tesis edilen konu kararın kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacı vekilinin sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalılardan …. kazanın meydana gelmesine ticari aracı ile sebep olması ve davalılardan …. ticari ehliyetinin olması nedenleriyle yerel mahkeme tarafından verilen kararda maddi tazminata avans işletilmesine hükmedilmiş olduğunu, kararın bu yönü ile bozulmasını ve maddi tazminata talepleri gibi avans faizi işletilmesi yönünde karar verilmesini, davanın kabulünü , Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas …. Karar sayılı ilamının maddi tazminata işletilen faiz yönünden kaldırılmasını, hükmün diğer yönlerinin ise onanmasını, dava dilekçesi ve ıslah dilekçesinde de görüleceği üzere maddi tazminat taleplerine avans faizi işletilmesi yönünde hüküm kurulmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı …’nin istinaf talebi yönünden ise 12/07/2021 tarihinde alınması gereken harçların yatırılmaması nedeniyle HMK m344 uyarınca istinaf başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına dair ek karar evrakı düzenlendiği, ek kararın tebliğ edildiği, ek karara yönelik bir istinaf talebi olmadığı anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigorta ve davacı vekilince ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
1-Davalı sigortaya davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacının, dava tarihinden önce davalıya belgeler ile birlikte başvurduğu, davalının yasal süre içerisinde talebin karşılamayarak sonuçsuz bırakıldığının tüm dosya kapsamı ile sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı, davalının talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı, bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. Buna yönelik istinaf itirazları yerinde değildir.
2- Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle maluliyet raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak “belirlenecek uzmanlık alanlarına göre” oluşturulacak heyetten (alınan raporun uzmanlıkları belli olmayan araştırma görevlilerinden alınmış) maluliyet alınarak yukarıdaki esaslara uygun rapor tanziminin istenerek, sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Bunun dışında, yukarıdaki açıklamalara göre de; PMF ‘ye göre aktüer raporu alınması yerinde olup buna yönelik itiraz yerinde değildir.
Bu itibarla, davacı ve davalı sigorta vekilinin kamu düzeni sebebiyle istinaf taleplerinin kabulü gerekmiştir.
3- Davalıların müterafik kusura yönelik itirazda;
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Mağdurun kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Somut olayda davalı vekili, davacı sürücünün emniyet kemeri takmadığının araştırılmadığını ve indirim yapılmadığını savunmuştur. Olaya ilişkin soruşturma dosyası ve eldeki dosya kapsamı incelenerek, emniyet kemeri takılıp takılmadığı, takılmış ise bunun yaralanmada etken olup olmadığının değerlendirilip karar yerinde tartışılarak sonucuna göre tazminat miktarından % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi isabetsiz bulunduğundan buna yönelik davalı vekilinin itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
4-Davalı vekilinin geçici bakıcı, tedavi giderleri ve geçici iş göremezliğin teminat dışı olduğu itirazında;
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez. Ayrıca;
ZMMS sözleşmesindeki şartların davacı açısından bağlayıcı olmaması ve anayasa mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetde yayınlana 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 e 2019/40 k sayılı kararına göre 6704 sayılı kanunu 3.maddesiyle değiştirilen 90. maddesinn birinci cümlesinde yeralan “ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda ” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yeralan “ve genel şartlarda ” ibaresinin iptal edilmiş olması sebebiyle de uygulanmayacaktır.
Bu halde davalının geçici işgörmezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazı yerine değildir

5-Davalı vekilinin faturasız tedavi giderine yönelik itirazında;
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
Bu kapsamda, uzman doktor bilirkişiden faturasız tedavi ve bakıcı gideri konusunda rapor alınmak suretiyle değerlendirme yapılarak karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. İtiraz yersizdir.
6-Davalı sigortanın Bakıcı giderinin net asgari ücretten olmasına yönelik itirazında;
Davacının başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle brüt asgari ücretle bakıcı gideri hesaplanması doğru olup bakıcı giderinin net asgari ücretle hesaplanması istemi yerinde değildir. (Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/21822 Esas, 2017/5957 Karar sayılı ilamı)
7-Davacının maddi tazminata yönelik işletilmesi gereken faiz yönünden itirazda;
Zarara neden olan araç … plakalı … marka çekici ruhsatında ticari olduğu belirtilmiş bulunmasına göre, davada temerrüt faizi olarak ticari faize hükmedilmesine karar verilmesi gerekirken yasal faize hükmedilmesi isabetsiz olup davacı taraf vekilinin buna yönelik itirazı yerindedir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalı …. vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-İstinaf eden taraflarca istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7- Konya .. İcra Müdürlüğü …. Esas sayılı dosyasına davalı …. tarafından sunulan; 145.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.01/02/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı
Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.