Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1462 E. 2021/1473 K. 14.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALILAR : 2- …
: 3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 14/10/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 15/10/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; Müvekkilinin … tarihinde saat … da …’in sevk ve idaresindeki … plakalı kamyonet aracının sağ ön kısmıyla … yolu caddesinden … otobüs durağı istikametine doğru geçmek isteyen müvekkiline çarpması sonucu yaralandığını ve kaza neticesinde malül olduğunu kazanın oluşumunda …’in kusurunun olduğu … plakalı aracın davalı sigorta şirketine sigortalı olduğunu müvekkilinin bir süre tedavi görmesi, iyileşinceye kadar çalışamaması yüzünden iş ve kazanç kaybına uğradığı, bu nedenle davalı sigorta şirketine başvurduğunu, sigorta şirketince kısmi bir ödemenin yapıldığını, ancak müvekkilinin malüliyet durumu düşünüldüğünde sigorta şirketince yapılan ödemenin oransız olduğunu belirterek fazlaya dair haklarının saklı kalmak üzere şimdilik 5.000,00 TL tutarındaki maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı … ve araç sahibi …’den tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle müvekkillerinin adresini ve kazanın meydana geldiği yerin Konya olduğunu belirterek yetki itirazında bulunduğu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, ayrıca müvekkillerine yönelik kuzur izafesine ve oranlarına itiraz ettiklerini, davacının özür oranına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden rapor alınmasının gerektiğini belirterek; öncelikle davanın usulden, aksi durumda esastan reddine karar verilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan talep etmiştir.
Davalı … Anonim Türk Sigorta Şirketi vekilinin cevap dilekçesinde özetle; dava konusu kazaya ilişkin olarak … Bankası Konya Şubesinin … tarih , … kasa ve … fiş sayılı işlemiyle davacı tarafa 6.444,00 TL ödeme yapılmak suretiyle müvekkilinin sorumluluğunu yerine getirdiğini, buna ilişkin olarak ibraname düzenlendiğini, maluliyet oranını kabul etmediklerini tedavi masraflarından SGK’nın sorumlu olduğunu belirterek; davanın reddini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Hükmedilecek bu paranın, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporu, adli tıp raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu … günü … sıralarında davalı sürücü …’in yönetimindeki … plakalı kamyonet ile … yolu caddesini takiben … istikametine doğru seyretmekte iken, olay yerine geldiğinde seyir yönüne göre sağ taraftan sol tarafa geçmek üzere yola inen davacı yaya …’e çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında davacının yaralandığı, kazanın meydana gelmesinde davalı araç sürücüsünün %25, davacının ise %75 oranında kusurlu hareketi sonucu meydana geldiği, davacının maluliyetine neden olacak düzeyde araz bırakmadan iyileştiği, iyileşme süresinin (geçici iş göremezlik) 4(dört) aya kadar uzayabileceği, maddi zarar taleplerinin aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan … plaka sayılı aracın davalı sigorta şirketi nezdinde … poliçe numaralı …-… tarihleri arasında Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi sigortalı olduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı sigorta şirketinin ZMMS poliçesi kapsamında sorumlu olduğu, her ne kadar davacı taraf maddi zararlarının tazmini yönüyle dava ikame etmiş ise de, davacının maddi tazminat taleplerinin … tarihinde davalı sigorta şirketi tarafından 6.444,00 TL ödenmek suretiyle karşılandığı, davacının manevi zararının tazmininde ise davalılar … , …’in sürücü ve işleten sıfatı ile sorumlu oldukları kabul edilerek, davacının maddi tazminat talebinin reddine, davacının manevi tazminat davasının kabulü ile, 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve …’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davacının maddi tazminat davasının reddine, davacının manevi tazminat davasının kabulü ile, 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve …’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının yaşanan kazada %100 kusurlu olduğunu, davacının bu kazadan dolayı maluliyetini gerektirir bir özrünün meydana gelmediğini, kaza sonucunda oluşan zararın diğer davalı sigorta şirketince fazla ödeme yapılmak suretiyle fazlasıyla karşılandığını, haksız kazanç elde etmek amacıyla açılan davanın reddinin gerekirken kabulünün hatalı olduğunu, davacı lehine hükmedilen manevi tazminatın işleyecek faizle birlikte müvekkillerinden tahsil edileceğinin düşünüldüğünde ekonomik durumları iyi olmayan ve hiç bir kusuru bulunmayan müvekkillerinin fakirleşmesine neden olacağını, ayrıca açılan bir ceza davası olmadığını, ceza zaman aşımı uygulanamayacağından 2 yıllık sürenin geçmesinin nazara alınarak zaman aşımı yönünden de davanın reddinin gerektiğini, davacı lehine yüksek miktarda manevi tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu, müvekkili …’ın işleten sıfatının bulunmadığını, davada kendisine husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, diğer müvekkili …’in de hatalı ve kusurlu bir davranışının bulunmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kusur raporuna itiraz
kaza sonrası hazırlanan trafik kaza tespit tutanağından, olay mahallinde (… Yolu Caddesinde) yol 10 mt genişlikte, asfalt kaplama, iki yönlü ve meskun mahaldir.Olay anında vakit gündüz, görüş açık ve zemin kurudur.Çarpma sağ şerit içerisinde sağ kaplama kenarını 1 mt mesafede meydana geldiği kamyonete ait çarpma noktasından 11,5 mt ileriden başlayan 10 mt uzunluğunda fren izi saptandığı, gerek yayanın yürüyüş yönüne hitaplı gerekse sürücünün seyir yönüne hitaplı yaya geçidi levhasının bulunmadığı, trafik ışıklarının faal olmadığı, kaza yerinde azami hız limitinin 30 km/s olduğu anlaşılmıştır.
Aynı tutanakta, kazanın meydana gelmesinde, sürücü …’in ikinci derecede, yaya …’in birinci derecede kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Adli dosya kapsamında mevcut bilgi ve belgeler, kaza sonrası hazırlanan trafik kaza tespit tutanağındaki tespit ve verilere göre; Davalı sürücü … yönetimindeki kamyonetle seyrini sürdürerek olay mahalline gelmeden evvel; yolun sağından (orta refüj üzerinden) yola girebileceğini öngörerek ikazla birlikte hızını askari hadde düşüreceği yerde mevcut hızı ile mahale yaklaşmış, sağ taraftan yola giren yayaya karşı zamanında etkin fren tedbirine başvurmadan yayaya çarpması ile meydana getirdiği kazada tali kusurlu olup kusur oranının % 25,Davacı yaya … sol taraftan yaklaşan ve ilk geçiş hakkına sahip kamyonete rağmen kısa mesafeden güvenliğini tehlikeye düşürecek tarzda seyir şeridine girerek kamyonetin sadmesine maruz kalmış olmakla asli kusurlu olup kusur oranının %75 olduğu anlaşılmakla raporların dosya kapsamına uygun olup örtüştüğü görülmekle itiraz yersizdir
Davalının zamanaşımı itirazı
TBK 72. Maddesinde:”Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.” hükmü yer almaktadır.
Aynı fiil bazen hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira, cezalandırma müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I) maddesinde düzenleme yapmıştır.
Öte yandan Ceza Kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresi her halde olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz.
Somut olayda; davacının yaralandığı olayda dava zamanaşımı süresi 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca 8 yıldır. Davaya konu olay … tarihinde meydana gelmiş, eldeki dava ise … tarihinde açılmıştır. Buna göre, eylem için öngörülen uzamış ceza zamanaşımı süresinin 8 yıl ve sürenin başlangıcının olay tarihi olduğu dikkate alındığında, dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. İtiraz yersizdir
Davalı vekilinin husumetin …’a yönetilemeyeceği işleten sıfatına haiz olmadığı istinafı açısından ;
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir.
Somut olayda araç maliki Yasa’nın aradığı biçimde değişmediğine göre davalının kazaya neden olan aracın işleteni olduğu kabul edilerek diğer davalı ile birlikte sorumluluğuna karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup davalı vekilinin istinafı yerinde değildir.
Manevi tazminatın çok taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyl herhangi bir maluliyetinin bulunmadığı meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin … ay olduğu ve davacının % 75,davalının %25 kusurlu olduğu, muayenesinde sağ el bileği dorsifleksiyon ağrılı, açık olduğu, sol dizde effüzyon (+) olduğu, diz romlarının ağrılı, açık olduğu, antaljik yürüyüş olduğu, sol radius distalde kaynamış kırık olduğu ve bu halde yaralanmasının mahiyeti gözetilip olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davalı … tarafından alınması gereken 341,55 TL harçtan peşin alınan 85,39 TL harcın tahsili ile bakiye 256,16 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davalı … tarafından alınması gereken 341,55 TL harçtan peşin alınan 85,39 TL harcın tahsili ile bakiye 256,16 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden davalılarca yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (78.630,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 15/10/2021

İ
Başkan Üye Üye Katip
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.