Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1455 E. 2022/129 K. 31.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 31/01/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 29/12/2020
NUMARASI : Esas Karar
DAVACILAR :
:
VEKİLİ :
DAVALI
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 31/01/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 31/01/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; 09.06.2018 tarihinde …. ili …. ilçesi …. Mahallesinde meydana gelen kaza neticesinde müvekkillerinin …. ile …. çocuğu …, …. sevk ve idaresindeki …. plakalı kamyonetin çarpması sonucu meydana geldiğini, 2015 doğumlu …. ise kaza günü kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiğini, kazanın kamyonet sürücüsünün kural ihlali sonucu meydana geldiğini, sürücü …. sevk ve idaresindeki ….plakalı kamyonetin …’nin …. nolu poliçesi ile ZMM sigortası yaptırıldığını, dolayısıyla kaza tarihi itibariyle … müteveffanın ölümünden kaynaklı maddi tazminatlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, küçük …. (3) yaşında vefat etmiş olup Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre küçük yaşta ölen çocukların ana babaların varsayımsal desteği olduklarını, davalı sigorta şirketinin bu hususta sorumluluğunun bulunduğunu, bu doğrultuda davalı sigorta şirketinden, müvekkileri adına ayrı ayrı olmak üzere 500.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının talep edildiğini, ancak sigorta şirketince oldukça düşük miktarda bir ödeme gerçekleştirildiğini, arabuluculuk görüşmelerinden de sonuç alınamadığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili …. adına şimdilik 1.000,00 TL, müvekkilesi …. adına şimdilik 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının ihtarnamenin davalı şirkete tebliğ tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı şirkete tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Davaya konu …. plakalı ve şirketimiz nezdinde …. numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile teminat altına alınmış olan aracın, 09/06/2018 tarihinde karıştığı kazada ….’un vefat ettiği belirtilerek müvekkili sigorta şirketinden tazminat talebinde bulunması üzerine …. no.lu hasar dosyasının açıldığını, hasar dosyalarının açılmasını takiben tazminat hesaplaması yapılarak 27.157,29-TL tazminat tutarının 04.09.2018 tarihinde ödendiğini, yapılan ödemeler ile müvekkili şirketin sorumluluğunun sona erdiğini, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla, tazminat hesabı yaptırılacak olması halinde; tazminat hesabının “Aktüer” sıfatına sahip bir bilirkişi tarafından yapılması gerektiğini, davacı vekilinin talep etmesi gereken faizin yasal faiz olabileceğini belirterek ; davanın reddine, masraf ve ücreti vekaletin davacıya tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya ..Asliye Ticaret Mahkemesinin 29/12/2020 tarih …. Esas …. Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …Dava, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi tazminat davasıdır.
Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davanın, 09.06.2018 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda davacıların desteği …. vefat ettiğinden bahisle davacı anne ve babanın uğradığı destekten yoksun kalma zararına ilişkin olarak ikame edilen maddi tazminat davası olduğu, söz konusu kazada …. plakalı araç sürücüsü …. %20 oranında, müteveffa yaya …. ise %80 oranında kusurlu olduğu, kazaya karışan …. plakalı aracın davalı sigorta şirketi nezdinde …. numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası sigortalı olduğu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca davacılara müteveffa desteğin ölümü nedeniyle herhangi bir ödeme yapılmadığı, ancak işbu trafik kazası nedeniyle davacılar vekilinin talebi üzerine davalı sigorta şirketi tarafından …. no.lu hasar dosyasına istinaden davacılara 04/09/2018 tarihinde toplam 27.157,29 TL tazminat tutarının ödendiği, aktüer bilirkişisi tarafından davacıların tazminat taleplerine ilişkin alacak kalemlerine dair yapılan hesaplamada 04.09.2018 tarihinde davalı sigorta şirketi tarafından davacılara yapılan ödeme ile destek zarrının tamamen karşılanması nedeniyle bakiye destekten yoksun kalma zararlarının bulunmadığı tespit edilmekle, davacıların davasının reddine” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; yerel mahkeme dosyasında alınan bilirkişi raporuna göre kazaya sebebiyet veren kamyonet sürücüsünün tam kusurlu olduğunu, mahkeme tarafından tam kusurlu sayılmasa dahi asli kusurlu olduğu yönünde hüküm kurulması gerektiğini, kaza tarihinde sürücü …. sevk ve idaresindeki … plakalı kamyonetin …. tarafından ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, dolayısıyla kaza tarihi itibariyle …. nin müteveffanın ölümünden kaynaklı maddi tazminatlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, küçük …. 3 yaşında vefat ettiğini, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre küçük yaşta ölen çocukların ana babalarının varsayımsal desteği olduğunu, bu nedenle kaza nedeniyle evlatlarının desteğinden yoksun kalacak müvekkillerinin destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakları olduğunu, arabuluculuk sırasında anlaşmaya varılamadığını, bu aşamada sigorta şirketince ödenen miktarın gerek hakkaniyet ve gerek hukuki açıdan yeterli olmadığının açıkça görüleceğini, bilirkişi tarafından tazminat hesabının asgari ücret üzerinden yapılmasına dayanak gösterilen ZMMS genel şartları ek:2 nin 5.maddesinde destek yoksun kalma tazminatı hesabında ölen kişinin vergilendirilmiş gelir tutarı için herhangi bir belge sunulmaması durumunda hesaplamanın asgari ücret kullanılarak yapılacağının belirtildiğini, söz konusu hükümde belirtilen durumun vergilendirilmiş gelirin mevcut olduğu ancak bunun belgelenememesi halinde asgari ücret üzerinden hesaplama yapılabileceği olduğunu, hal böyle iken müteveffanın vergilendirilmiş geliri olmadığı halde vergilendirilmiş gelire ilişkin belge sunulmadığından bahisle asgari ücret üzerinden tazminat hesabının hatalı olduğunu, bilirkişi raporunun eksik değerlendirilmesinden kaynaklanan dava sonucunda verilen hükmün yasaya aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen ret kararı davacılar tarafından istinaf edilmiştir.
1- Kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Buna göre, trafik tespit tutanağı, ceza dosyasında alınan trafik bilirkişi kusur raporu ve mahkemece alınan ATK kusur raporunun, kazanın oluş şekli ve kusur konusundaki tespitler aynı mahiyette olup birbirlerini teyit ettikleri, alınan raporun ayrıntılı, gerekçeli, hükme elverişli, kazanın oluş şekline ve delillere uygun olduğundan ve davacıların desteği küçük yayanın yola birden çıkması nedeniyle yüzde seksen, diğer sürücünün yüzde yirmi oranında kusurunun bulunduğunun dosya kapsamına ve tüm delillere uygun bulunduğundan, davacıların herhangi bir delille dayanmayan soyut nitelikteki itirazının reddine karar verilmiştir.
2- İbranameye yönelik;
2918 sayılı KTK’nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre, hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir.
Somut olayda, her ne kadar davalı sigorta tarafından daha önce yapıldığı, borcun kalmadığından dolayı davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan ödeme sonucunda gelen hasar dosyasında bulunan ibraname başlıklı evrakın boş ve imzasız olduğu, bu haliyle karşı taraftan ibraname alındığı iddia ve ispat edilmediğinden yapılan ödemelerin makbuz hükmünde olup ödeme tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek bakiye tazminat alacağı belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece aksi yöndeki bilirkişi raporu hükme esas alınarak karar verilmesi isabetsiz olup davacının genel olarak alacağa dair istinafı kabul edilmiştir.
3- Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle aktüer ve maluliyet raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden tazminat bilirkişisinden, yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Bu itibarla, davacıların kamu düzeni sebebiyle istinaf taleplerinin kabulü gerekmiştir.
4-Bunun dışında, destek küçük çocuk olup gelire yönelik itirazlar ise yerinde değildir.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, tüm dosya kapsamı ve davanın niteliği nazara alınarak davacılar tarafın istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacılar tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde davacılara iadesine,
4-İstinaf eden davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
31/01/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.