Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1403 E. 2021/1321 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1403
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 23/09/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 26/11/2020
NUMARASI : … Esas …. Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 23/09/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 24/09/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili vermiş olduğu 31/05/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket tarafından müvekkili aleyhine Konya .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, icra takibinin konusunun 24/02/2019 tarihinde müvekkiline ait, sürücüsü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı römork ve buna bağlı römork ile …’e ait ….’ün sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında davalı Güvence Hesabının ödemiş olduğu tazminat bedelinin müvekkilinden tahsili amacıyla olduğunu, haksız ve hukuka aykırı olarak başlatılan icra takibine 23/09/2019 tarihinde itiraz ettiklerini, icra dosyasının halen derdest olduğunu, müvekkilinin kaza tarihi itibariyle aracın makili olmadığını, müvekkilinin kazaya karışan … plaka sayılı aracı … Noterliğinin … yevmiye nolu, 22/12/2009 tarihli araç satış sözleşmesi ile diğer takip borçlusu olan … sattığını, müvekkilinin kaza tarihi itibariyle maliki olmadığından herhangi bir sorumluluğunun olmadığını beyanla davanın kabulü ile Konya .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından müvekkilinin borcu olmadığının tespitini, haksız ve kötüniyetli olan davalının %20 oranınta tazminata mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu 07/07/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının açmış olduğu davada hukuku yararının olmadığını bu nedenle öncelikle usulden reddine karar verilmesini talep etmiş, esasa ilişkin beyanlarında, davacının icra takibine yapmış olduğu itirazda aracın maliki olmadığı yönünde bir beyanının olmadığını, başlatılan icra takibinin Güvence Hesabı Yönetmeliklerine göre yapıldığını, kaza tespit tutanağında, tramer kayıtlarında, araç ruhsatı ve trafik sicil kayıtlarında davacının aracın maliki olduğu bu nedenle davacı adına icra takibi başlatıldığını, davacının iddia ettiği gibi aracın Noter aracılığıyla satışının trafik kayıtlarını işlenmemesinde müvekkilinin sorumluluğunun olmadığını, açılan davanın eldeki resmi kayıtlara göre açıldığından kabul anlamına gelmemekle birlikte davanın kabulü halinde müvekkilinin yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmamasını, diğer borçlu yönünden Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile açılan itirazın iptali davasının halen derdest olduğunu beyanla davanın reddine, davacının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizce Güvence Hesabından hasar dosyası getirtilerek incelenmiş ve Akören Noterliğinden davacının maliki olduğu araca ilişkin satış sözleşmesi dosyaya celbedilmiştir. … Noterliğinin yazı cevabı ekindeki 22/12/2009 tarih, yevmiye numaralı araç satış sözleşmesi incelendiğinde davacı …’ın …. plakalı traktörü 2.000,00TL bedel karşılığında dava dışı …’a devrettiği görülmüştür. Söz konusu aracın trafik tescil kayıtları dosya arasına alınarak incelenmiştir. … plakalı aracın kaza tarihinde … adına kayıtlı olduğu ancak sonraki tescil malikinin … olduğu anlaşılmıştır.
2918 Sayılı Kanunun 20/d maddesinde, tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve delillerinin araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi esas alınarak Noterlerce yapılacağı ve bu satışın Noterlerce tescil belgesine tarih konularak tasdik edilmek suretiyle işleneceği, Noter tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devrin geçersiz olduğu, Noter tarafından yapılan devrin en geç üç iş günü içinde ilgili tescil kuruluşuna bildirileceği hükme bağlanmıştır. Maddenin açık hükmünde de görüldüğü üzere tescile tabi motorlu araçların devrinin Noter tarafından yapılması zorunlu olup, trafik tescil müdürlüklerindeki kayıtlar bildirim üzerine tutulmaktadır.
Rücu istemine konu kaza tarihinde, trafik tescil kayıtlarında her ne kadar araç maliki davacı görülmekte ise de aracın bedeli karşılığında kazadan önce dava dışı kişiye satıldığı anlaşıldığından davalı şirketin rücu istemini davacıya yöneltemeyeceği kanaatine varılarak davanın kabulü yönünde aşağıdaki gibi karar verilmiştir.” şeklinde davanın kabulü ile, Konya .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davacı …’ın davalıya borçlu olmadığının tespitine, yasal şartları oluşmadığından ve davalının kötü niyeti sübuta ermediğinden davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın gerekçesinde davacı trafik tescil kayıtlarında aracın maliki olarak görüldüğünü, müvekkili tarafından haklı olarak trafik tescil kayıtlarında malik olarak görünen davacı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davayı kabul anlamına gelmemek üzere Yerel Mahkemece müvekkili aleyhine yargılama gideri, ara buluculuk ücreti ve vekalet ücretine hükmedilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davacının işletenliğinin devam ettiği istinafı
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir.
Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanı sıra, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d bendi “
(Değişik: 24/12/2009-5942/1 md.) Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü gibi Yasa’nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu, tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, haricen satış ile işleten sıfatının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Kamu yararı (düzeni) amacına yönelik bu emredici kural açık ve ortada iken, yazılı deliller ile desteklenmeyen, her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu harici satım sözleşmesine ve aracın kayıt maliki dışında bir başkasına ait olduğu yolundaki mücerret açıklamalara değer verilerek o şahsın malik olduğunun; bu suretle davalının işletenlik sıfatının sona erdiğinin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
(Nitekim Yargıtay 17. HD.’nin 2015/12712 esas 2018/7170 karar ve 2014/12708 esas 2016/10575 karar sayılı ilamları)
Bu değerlendirmeler ışığında, somut olaya bakıldığında kaza tarihi 24/02/2019 tarihi olup, bu tarih itibariyle aracın ruhsat kaydı dava dışı … adınadır. Davacı taraf kazadan önce 22/12/2009 tarihinde aracını dava dışı sürücü …’a devretmiştir. Bu halde davacı zilyetliğin ve araçtan yarar sağlamanın dava dışı …’a geçtiği ve işleten sıfatının kalmadığı resmi kayıtlara göre fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurları ile birlikte devredildiğinin 3. Kişileri bağlayacak şekilde ve güçte yazılı delille desteklendiği gözetilerek işletenlik sıfatının son bulduğunun anlaşılmaktadır. Davanın kabulüne karar verilmesi yerindedir.
Hukuki yararın olmadığı istinafı
İtirazın iptali davası açıldıktan sonra menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar yoksa da, itirazın iptali davası açılmadan önce borçlunun aleyhine girişilen icra takibi nedeniyle İİK’nun 72. maddesine dayanarak menfi tespit davası açmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Ödeme emrine itiraz süresinin geçip geçmemesi ve dolayısıyla takibin kesinleşip kesinleşmemesi hukuki yarar bakımından sonucu etkilemez. İtiraz yersizdir.
Nitekim yargıtay 19 HD nin 2013/17311 esas 2014/621 karar sayılı ilamı
Davanın arabuluculuğa tabi olmadığı ve bu nedenle ücreti vekaletin kendilerine yüklenemeyeceği,yine ruhsat kaydına göre talep yapıldığından aleyhlerine vekalet ücretine hükmedilemeyeceği istinafı
Bir ticari davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olabilmesi bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre; (a) Öncelikle konusu, bir miktar paranın ödenmesi olmalı, (b) Sonra dava konusu olan bir miktar paranın ödenmesi için yapılan talep, bir alacak veya tazminat talebi olarak ileri sürülmelidir. Bu koşulların bulunması halinde dava açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olacaktır. Bu koşulların gerçekleşmediği ticari davalarda davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olarak kabul edilmeyecektir.
Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. Menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK’nın 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi sayısız hukuki sakıncalara da neden olacaktır. Bu itibarla kanun hükmünde öngörülen açık ifadelere rağmen dava şartı arabuluculuğun uygulama alanının genişletilmesi doğru değildir.
HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK’nın 32. maddesi uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır.
Nitekim aynı hususlar BAM lar arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi şeklinde Yargıtay 19 HD ye taşınmış ilgili dairenin 2020/85 esas 2020/454 sayılı kararı ile menfi tespit davalarının arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı şeklinde uyuşmazlık giderilmiştir.
Nitekim Yargıtay 11 HD’nin 2020/2891 esas 2021/4366 karar, 15 HD’nin 2020/2105 esas 2021/1981 karar sayılı ilamları
Bu halde ara buluculuk ücretinin davalıya yüklenmesi usul ve yasaya aykırıdır. İstinaf bu açıdan yerindedir.
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsiline yönelik kısım yönünden davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulüne, incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
1-Davanın KABULÜ İLE, Konya .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davacı …’ın davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Yasal şartları oluşmadığından ve davalının kötü niyeti sübuta ermediğinden davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Hazine tarafından karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk giderinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 11.243,21 TL karar ve ilam harcından dava açılırken alınan 2.810,81 TL peşin harç ve yargılama sırasında alınan 66,53TL tamamlama harcı toplamı 2.877,34TL harcın mahsubu ile bakiye 8.365,87 harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan 54,40TL başvuru harcı, 7,80TL vekalet suret harcı, 2.810,81TL peşin harç, 66,53TL tamamlama harcı ve 120,50TL posta-tebliğat gideri olmak üzere toplam 3.060,03TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı vekili yararına AAÜT’ne göre hesaplanan 19.956,27TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
8-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalı tarafa iadesine,
9-Davalı tarafından yapılan 162,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
10-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.24/09/2021

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.