Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1337 E. 2021/1551 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : ….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1-…
VEKİLİ : Av. …
: 2- …
3- …
DAVALILAR : 1- …
VEKİLİ : Av. …
: 2-…
VEKİLİ : Av. …
: 3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/10/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 20/10/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … tarihinde davalı … idaresindeki … plakalı araç ile sola dönülmez işareti bulunan yoldan tersten gelerek “U” dönüşü yasak olan yerden sola dönmek istediği sırada orta şeritte seyir halinde olan ve müvekkili …’ın yolcu olarak içerisinde bulunduğu … plakalı araca çarpması sonucu yaralanmalı ve maddi hasarlı bir kazanın meydana geldiğini, kaza sonucunda müvekkili …’ın basit tıbbi müdahale ile giderilemez şekilde yaralandığını, yüzünde sabit bir iz kaldığını, … yaşındaki müvekkilinin yüzündeki bu sabit iz ile yaşamak zorunda kaldığını, sosyal hayatının tümüyle değiştiğini, manevi yıkım yaşaması nedeniyle müvekkili … hakkında şimdilik 20.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesini, yine müvekkilinin anne babasının da bu tedavi süreci ve sonrasında çocuklarının yaşadıkları karşısında derinden etkilendiklerini ve bir nebze destek olması amacıyla anne ve babasına her biri için 5.000,00’er-TL manevi tazminata hükmedilmesini, müvekkilinin maluliyet oranının tespit edilerek belirlenecek olan tazminatın davalılar tarafından müştereken ve müteselsilen ödenmesi gerektiğini, kazaya karışan araçlardan davalı …’in maliki olduğu … plakalı aracın kaza tarihinde diğer davalı … Sigorta A.Ş. tarafından sigortalı olduğunu, yine aynı şekilde kazaya karışan … plakalı aracında diğer davalı … Sigorta A.Ş. nezdinde sigortalı olduğunu, dolayısıyla belirlenecek olan maddi tazminattan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, tüm bu nedenlerle öncelikle davalı … adına tescilli … plakalı araç ile davalı … adına kayıtlı diğer menkul ve gayrimenkuller ile ilgili olarak ihtiyati tedbir/haciz verilmesini, tüm maddi ve manevi tazminatlara kaza tarihi olan … tarihinden itibaren avans faiz işletilerek davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsillerine karar verilmesini ( Faiz başlangıcının sigorta şirketleri açısından dava tarihinden başlamak üzere ), tüm yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş’ne usulüne uygun olarak tebligat yapılmış, davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitleri dahilinde teminle mükellef olduğunu, işletenin sorumluğunun bulunmadığı hallerde müvekkili şirketin sorumluğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığını, davacının iş göremezlik oranlarının tespitinin Adli Tıp Kurumunca yapılması gerektiğini, davacının miktarı belli olmayan ve belli olması da mümkün olmayan, soyut kavramlardan ibaret olan, belgelere dayanmayan ve ispat edilmesi olanaksız olan ekstra tedavi ve bakım giderleri hakkındaki tazminat taleplerinin kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacıların talepte bulunduğu tedavi giderlerinin SGK ödeme koşulları dahilinde olup olmadığının tespit tespit edilmesi gerektiğini, ayrıca dava konusu olayda hatır taşımacılığı olduğunun açık ve net olduğunu, tüm bu nedenlerle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerine bırakılması talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş’ne usulüne uygun olarak tebligat yapılmış, davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olacağını, bu sebeple öncelikle kusur tespitinin yapılması gerektiğini, dava sonrası müvekkili şirkete başvuruda bulunulduğunu, davacıya maluliyeti nedeniyle … tarihinde %25 kusur ve %5 maluliyet oranları esas alınarak 6.405,00-TL ödeme yapıldığını, ödemenin yapıldığı tarihteki verilere göre ödemenin gerçek zararı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerektiğini, davacının kazaya ilişkin maluliyetinin olup olmadığının ve varsa oranının belirlenmesi gerektiğini, maluliyetin tespit edilmesi halinde illiyet bağının bulunup bulunmadığının ve maluliyetin sürekli olup olmadığının da belirlenmesi gerektiğini, davacı tarafından talep edilen tedavi masraflarının 01/06/2015 yürürlük ve 04/05/2015 tarihli Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ile poliçe teminatı kapsamından çıkarıldığını, tüm bu nedenlerle davanın reddini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’e usulüne uygun olarak tebligat yapılmış, davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının açmış olduğu davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, her ne kadar dava dilekçesinde ve trafik tespit tutanağında davalı … asli kusurlu kabul edilmiş ise de bu kusur oranını kabul etmediklerini, kazanın oluşumunda tüm etkinin … plakalı aracın çok hızlı seyir etmesinden kaynaklandığını, müvekkilinin eylemi ile oluşan zarar arasında illiyet bağının olmadığını, bu nedenle davanın reddini, müvekkilinin kusurlu kabul edilse dahi davacının yaşı itibariyle öğrenci olduğunun sabit olduğu ve her hangi bir gelir getiren işte çalışmadığını, bu nedenle geçici iş göremezlik tazminatı şartlarının oluşmadığını, davacının yüzünde oluşan sabit izin estetik ve plastik cerrahi operasyonları ile giderilip giderilemeyeceği hususunun rapor ile belirlenmesi gerektiğini, buna göre davacının maddi tazminat isteminin dayanaksız kalacağını, ayrıca davacı …’ın yolcu olarak bulunduğu aracın işletenini davacılardan … olduğu ve bir hatır taşıması olduğunun sabit olduğunu, bu nedenle hatır taşımasının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini, ayrıca emniyet kemerinin de takılı olmadığını, bu nedenle müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, tüm bu nedenlerle haksız davanın reddi ile yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile; “…Davacılar vekili sigorta şirketleri bakımından dava tarihinden, … bakımından ise kaza tarihinden itibaren avans faizi talebinde bulunmuştur. Davalı sigorta şirketlerine sigortalı araçlar otomobil olup kullanım şekli de hususi olduğundan dolayı faizin nev’i bakımından yasal faize hükmetmek gerekmiştir.
Diğer taraftan davalılar vekili hem emniyet kemeri takılmaması hem de hatır taşıması olması nedeniyle hükmedilecek tazminattan bu nedenlerle indirim yapılması talebinde bulunmuşlardır. Trafik kazası tespit tutanağında emniyet kemerinin takılı olmadığı hususu tutanak mümzii polislerce kayıt altına alındığından ve emniyet kemerinin takılı olmaması hususunun Necmettin Erbakan Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan rapora göre şahsın arızasının kafa travmasına bağlı olduğu, bu travmanın emniyet kemeri takılı olması halinde olmayabileceği, kemer takmamanın zararın ve maluliyetin oluşumu ve artmasına etkili olduğunun beyan edilmesi nedeniyle %20 oranında belirlenen tazminatlardan hakkaniyet indirimi yapılmasına karar verilerek aktüerya bilirkişisi tarafından hesaplanan iyileşme süresinde efor kaybı nedeniyle uğranılan zarar 5.561,38-TL, sürekli iş göremezlik zararı 144.044,38-TL ve kaçınılmaz tedavi gideri olan 3.594,64-TL’den %20 oranında indirim yapılarak 4.449,10-TL iyileşme süresince efor kaybı, 115.235,50-TL sürekli iş göremezlik tazminatı ve 2.375,71-TL kaçınılmaz tedavi gideri olmak üzere toplam 122.060,31-TL’ye hükmetmek gerekmiş, ancak hatır taşıması iddiası soyut bir iddia olup bu husus müddei tarafça ispatlanamadığından hatır taşıması indirimi yapılması talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde buyurulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminatın miktarını tayin etme de hükmedilecek miktarın uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifletecek nitelikte olması gerekir. Takdir edilecek manevi tazminat hakkaniyete uygun olmalıdır.
Tazminatın sınırı onun amacına uygun olarak belirlenmelidir.Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilmeli, manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamalıdır.Manevi tazminatın miktarının belirlemesinde her olaya göre değişen özel hal ve şartlar gözetilmelidir. Davacının ve yakınları olan anne ve babasının meydana gelen kaza nedeniyle zarar gördüğü gerçektir, bu kaza nedeniyle davacı, anne ve babası manevi olarak elem ve ızdırap duymuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler konulduktan sonra, dosyamızda olayın şartları, tarafların kazadaki kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alındığında, davacı … için meydana gelen kaza nedeniyle duyduğu ızdırap, acı ve elem nedeniyle takdiren 10.000,00-TL, annesi için 3.000,00-TL ve babası için 3.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde mahkememizde kanaat oluşmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde dosya kül halinde değerlendirildiğinde; aktüerya bilirkişisinden alınan rapora göre; iyileşme süresinde efor kaybı nedeniyle uğranılan zarar 5.561,38-TL, sürekli iş göremezlik zararı 144.044,38-TL ve kaçınılmaz tedavi gideri olan 3.594,64-TL’den %20 oranında emniyet kemeri takılmaması nedeniyle hakkaniyet indirimi yapılarak 4.449,10-TL iyileşme süresince efor kaybı, 115.235,50-TL sürekli iş göremezlik tazminatı ve 2.375,71-TL kaçınılmaz tedavi gideri olmak üzere toplam 122.060,31-TL maddi tazminata, olayın şartları, tarafların kazadaki kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alındığında, davacı … için meydana gelen kaza nedeniyle duyduğu ızdırap, acı ve elem nedeniyle takdiren 10.000,00-TL, annesi için 3.000,00-TL ve babası için 3.000,00-TL manevi tazminata hükmetmek gerekmiş ve Davacının davasının ıslah dilekçeside nazara alınmak suretiyle KISMEN KABULÜ İLE;
4.449,10-TL iyileşme süresince efor kaybı, 115.235,50-TL sürekli iş göremezlik tazminatı ve 2.375,71-TL kaçınılmaz tedavi gideri olmak üzere toplam 122.060,31-TL tazminatın sigorta şirketlerinin sorumluluğu poliçe limitleri ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve faiz başlangıcının dava tarihi olan … tarihinden itibaren, diğer davalı …’in sorumluğu ise kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine,
Davacı … için takdir edilen 10.000,00-TL, baba … için takdir edilen 3.000,00-TL ve anne … için takdir edilen 3.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak iş bu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine, ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta AŞ vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; karayolları zorunlu mali mesuliyet sigortası genel şartlarının 01/06/2015 tarihinde değiştiğini, bu değişiklik ile teminat altında olan risklerin belirlendiğini ve hangi risklerin teminat dışı bırakıldığının açıkça anlatıldığını, 01/06/2015 tarihinde değişen poliçe genel şartlarının yargılamaya konu olaya uygulanması gerektiği hususunda tereddüt olmadığını, olayın … tarihinde gerçekleştiğini, uygulamanın 11.maddesinde uygulama geçerliliğinin net bir şekilde ortaya konulduğunu, değişmiş şartları uyarınca müvekkili sigorta şirketinin geçici iş göremezlik tazminatlarından ve bu dönemde doğan bakıcı giderlerinden sorumluluğu bulunmadığını, bu risklerin açıkça teminat dışı bırakıldığını, SGK tarafından karşılanmış olup olmamasına bakılmaksızın tüm tedavi giderlerinin teminat dışı olduğunu ve müvekkilini şirketin sorumluluğu bulunmadığını, hüküm altına alınan tazminatların müvekkili şirketin sorumlu olduğu kusur oranlarına göre dağıtılmadığını, eksik inceleme ile karar verildiğini, davanın reddine müterafik kusur indirimi ve hesaplama yöntemi ile ilgili olan itirazlarının değerlendirilmesi ve kusurun belirlenmesine, icranın tehirine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; dosyada %30 maluliyet oranı hesabı var iken %12,1 oranında hesaplanan maluliyete göre hüküm kurulmasının hukuka, hakkaniyete ve gerçeğe aykırı olduğunu, dosyadaki mevcut duruma göre ıslahlarını %30 hesaplanan maluliyet oranına göre yaptıklarını, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının geriye yürüyemeyeceğini, ticaret mahkemesinde görülen bir dava ve davalı tarafların ticaret kanununda bahsedilen şirket sigorta şirketinin tacir olduğunu, kendi alacakları için reeskont, karşı taraf için yasal gibi bir durumun söz konusu olamayacağını, bu durumda yasal faizin uygulanamayacağını, mevduata uygulanan en yüksek faizin uygulanması gerektiğini, ıslah dilekçelerinde faizi reeskont faiz üzerinden istediklerini, hesaplanan tazminat üzerinden indirim yapılması ve oranının uygun olmadığını, bedensel bütünlüğü zedelenen, yüzünde kalıcı iz bırakan bu haksız eylem karşısında yeterli manevi tazminat verilmediğini, manevi tazminattan beklenen üzüntü ve elemin bir nebze hafifletilmesinin sağlanmadığını, hayatı boyunca müvekkilinin yüzündeki bu izle her an bu olayı hatırlayarak yaşayacağını, bunun tarif edilemez bir travma olduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının talepleri doğrultusunda dosyadaki mevcut iki maluliyet oranına ve bunlara göre ayrı ayrı hesaplanmış aktüerya hesaplarına göre ve manevi tazminat talepleri ile ıslah dilekçelerindeki talepleri yönünde karar verilmek üzere mahkeme kararının kaldırılmasını ve talepleri gibi karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; yerel mahkeme tarafından delillerin yanlış değerlendirilmesi neticesinde kanunun olaya yanlış uygulandığını ve cismani zarara uğradığını iddia eden …’ın maddi manevi kişilik haklarının zedelendiğini iddia eden diğer davacıların ise manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiğini, reddedilen kısma itirazları olmadığını, davanın kısmen kabul kısmının kaldırılması ve davanın tümden reddinin gerektiğini, öncelikle kusur yönünden illiyet bağının kesildiği noktasındaki tahkikatın başından beri ısrarla arz ettikleri itirazlarının dikkate alınmadığını, emniyet kemerinin takıl olmasının zararın meydana gelmesinde tek ve asli neden olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla hem hatır taşıması hem de olayın oluşumunda asli neden olan emniyet kemerinin takılı olmaması hususlarının sadece %20 indirime konu edilmesinin açık bir hukuka aykırılık olduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kabul kısmının kaldırılmasına, davanın tümden reddine, icranın tehirine, kabul anlamına gelmemekle birlikte en azından müterafik kusurun azami hadden uygulanarak hüküm kurulmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … Sigorta AŞ vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; hükme esas alınan %12,1 maluliyet oranının taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, raporda belirtilen maluliyet oranının medikal firma tarafından olması gerekenin üzerinde bulunduğunu, hükme esas alınan %12,1 maluliyet oranının değerlendirme hatasına dayalı olduğunu aslı kabul edilemez olduğunu, medikal firma raporunda da belirtildiği üzere %12,1 lik oranın olması gerekenin üzerinde ve hatalı tespit edildiğini, davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranına göre belirlenecek maluliyet halinin bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla … tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığını, davacının bakiye zararının bulunup bulunmadığının müvekkili şirketin ödeme tarihi olan … tarihi itibariyle geçerli olan verilere göre belirlenmediğini, müvekkili şirketin poliçeden doğan sorumluluğunu yerine getirdiğini, … tarihindeki veriler dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekirken bilirkişi ek raporunda rapor tarihindeki verilerek göre bakiye zarar hesabı yapılmasının hukuka, yasaya ve Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, davacının geçici iş göremezliğe ilişkin bir maddi zararı olmadığını, davacının kaza tarihinde henüz … yaşında olduğunu, çalışıp gelir elde etmesinin mümkün olmadığını, çalışmadığını, geçimini ailesinin sağladığını, müvekkili şirketin hükmedilen tedavi giderlerinden sorumluluğu bulunmadığını, SGK nun sorumluluğunda olduğunu, müvekkili şirketin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında hükmedilen tazminattan sorumlu olduğunu, ancak kararda hükmedilen tazminatın davalılar tarafından müştereken ve müteselsilen davacıya verilmesine karar verildiğini, esas mahkemesi savunmalarını dikkate almadan ve gerekçeli kararında dahi savunmalarına neden itibar edilmediğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadan hüküm kurduğunu, tüm bu nedenlerle icranın tehirine, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Anayasa mahkemesi kararının geri yürümeyeceğine, pmf 1931 yaşam tablosunun uygulanması ve maluliyet oranına yapılan itirazların incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Davalı vekili erişkinler için engellilik yönetmeliğinin uygulanması gerektiğini belirtmiş ise de ; Davalı sigorta vekili tarafından 20/02/2019 tarih ve 30692 sayılı “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında” yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte maluliyet oranlarının belirlenmesinde ilgili yönetmeliğe göre alınmış sağlık kurulu raporuyla belirlenmesi gerekeceği iddia edilmekte ise de kaza tarihi … ve dava tarihi … tarihi olup maluliyet raporunun olay tarihi itibariyle yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı,bu halde haksız fiil tarihinde yürürlükte olan 3 Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenen ATK 2.ihtisastan alınan heyet raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık olmadığı ,davalı vekilinin olay tarihinde yürürlükte olmayan,daha sonra yürürlüğe giren yönetmeliğe göre maluliyet eğerlendirmesi yapılmasının mümkün olmadığı,
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
2- 18 yaşından küçüklük nedeni ile Geçici iş göremezlik tazminatı verilip verilmeyeceği hususunda istinaf itirazının değerlendirilmesinde :
Haksız fiilin bir çeşidi olan trafik kazalarında yaralanmalar nedeniyle meydana gelen zararlar 6098 sayılı TBK.nın 54. Maddesinde açıklanmış, tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıpların bedensel zararlardan olduğu belirtilmiştir.
Davacı olay tarihinde … yaşında olup 6 ay geçici işgöremezlik süresi belirlenmiştir. Haksız fiil sorumluluğunda zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için fiil, zarar ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın ise haksız fiiller yönünden TBK.nın 54. Maddesinde belirtildiği şekilde kazanç kaybı olabileceği gibi çalışma gücünün azalması veya yitirilmesi de bir zarar olarak kabul edilmiştir. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Dava konusu olayda da davacı her ne kadar … yaşında ve gelir getiren bir işte çalışmıyor olsa da geçici iş göremezlik süresi yani %100 malul sayıldığı iyileşme süresi boyunca herhangi bir işte çalışmaması zararının olmadığı şeklinde yorumlanması haksız fiilin zarar ilkesi ile bağdaşmaz. Zarar gören geçici iş göremezlik süresi içinde günlük işlerini yerine getirememesi, öz bakımını sağlayamaması da bir zarardır. Geçici iş göremezlik süresi içinde küçüğün zararının bulunmadığı ve bu süre için tazminat hesabı yapılmaması zarar veren lehine olup zararın sadece maddi olarak gelir azalması ve kazanç kaybı olduğu sonucunu doğurur. Zarar hesabında pasif dönem için dayanak teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, küçüklerin sürekli iş göremezliğinin bulunması halinde kabul edildiği gibi eforun tamamen %100 oranında kaybedildiği geçici iş göremezlik süresi için de kabul edilmelidir. (Aynı yönde) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/9064 E- 2014/8672 K. Sayılı 29.5.2014 tarihli ilamı.) Bu nedenle itirazın reddi gerekmiştir.
3-Davalı vekilinin Faturalandırılmayan Tedavi giderleri ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Yasa ile değiştirilen 2918 sayılı Yasanın 98. maddesi kapsamında tüm tedavi giderlerinden değil ancak söz konusu madde kapsamında kalan belgeli tedavi giderlerinden sorumludur. Kanunun 98. maddesi kapsamında olmayan tedavi giderleri yönünden ise işleten ve işleten hukuki sorumluluğunu yüklenen sigortacının sorumluluğu devam etmektedir.
TBK 50 maddesi gereğince zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Sağlık kuruluşunda yapılan sağlık hizmeti harcamaları rahatlıkla fatura ve benzeri belgeler ile ispatlanabilir. Ancak bazı giderler var ki her zaman belge temin edilmesi mümkün değildir. Bu gibi durumlardaTBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 11 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlanması yeterli olup ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulunup getirilmesi şart değildir. Hiç bir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK .26/04/1995 ,1995/11-122 E 1995/430 K)
Davaya konu kazadaki yaralanması nedeniyle, davacının %… oranında kalıcı maluliyetinin bulunduğu ve iyileşme süresinin … ay olduğu; Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı başkanlığının raporuyla saptanmış olup,bu tedavi sürecinde yapılan tüm giderlerin belgeye bağlanması mümkün olmadığı gibi, hayatın olağan akışına göre de davacı taraftan bu yönde bir belgelemenin beklenmesi hakkaniyetle bağdaşmayacaktır. Tedavi sürecinde yapılması muhtemel yol ve ulaşım giderleri, belgeye bağlanamamış tıbbi malzeme, ilaç vs. giderleri olması kaçınılmazdır.
Bu nedenle davalı vekilinin bu hususa yönelik itirazının reddi gerekmektedir.
4-Kusur oranında sorumluluk itirazı yönünden incelenmede :
Davacı vekili, davacının yolcu olduğu araç ile ile davalı sigorta şirketinin sigortacısı olduğu aracın karıştığı kaza nedeniyle, karşı aracın sürücüsü ve trafik sigortacısı olan davalıdan ve içinde bulunduğu aracın trafik sigortasından tazminat isteminde bulunmuş; mahkemece, davalı sigorta şirketine sigortalı karşı aracın kusuru oranında indirim yapmayarak davacının tazminat alacaklarının belirlendiği anlaşılmıştır.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. ( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde;Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacının yolcu olarak bulunduğu dava dışı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması içinde bulunduğu araç sigortacısı olarak davalının müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu talebinde kusur oranından da söz etmediğine göre zararın tümünü talep etmesi B.K.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan davalı sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
5-Davalı vekilinin geçici iş göremezliğin tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 22/04/2016 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
6-Müterafik kusur itirazının incelenmesinde :
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, araçta bulunanların emniyet kemerlerinin takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlenmiştir.Ancak İDM tarfından alınan … tarihli kusur raporunda ve … tarihli maluliyet raporunda davacının emniyet kemeri takmadı sabit olup %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur.
7-Hatır taşıması itirazının incelenmesinde :
Yapılacak hatır indiriminden de sadece hatır için taşıyan tarafın yararlanması gerekmektedir.Hatır taşıması ile ilgisi bulunmayan diğer araç sürücüsü, maliki ve sigortacısı olan davalılar hatır indiriminden yararlanamaz. Bu halde davalı hatır için taşıyan tarafın sürücüsü ve İşleteni olmadığından bu indirimden yararlanması mümkün olmayıp,keza olayda hatır taşımasının da bulunmadığı gözetildiğinde istinaflar yersizdir.
8-Faiz türüne ilişkin itirazın incelenmesinde:
Davacı vekilince temerrüt faizi olarak avans faizi istenilmiş, mahkemece yasal faize hükmedilmiştir.Zarara neden olan araçotomobil olup ticari faaliyet sırasında zarara neden olmamıştır . Bu itibarla davada temerrüt faizi olarak yasal faize hükmedilmesi yerinde olup itirazın reddi gerekmiştir.
9- Manevi tazminat miktarına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının az olduğu olduğu, davacının manevi tazminatın miktarına yönelik istinafının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, davalı vekilinin istinaf başvurusunu reddine , davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun REDDİNE,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
Davacının davasının KISMEN KABULÜ İLE;
1- 4.449,10-TL iyileşme süresince efor kaybı, 115.235,50-TL sürekli iş göremezlik tazminatı ve 2.375,71-TL kaçınılmaz tedavi gideri olmak üzere toplam 122.060,31-TL tazminatın sigorta şirketlerinin sorumluluğu poliçe limitleri ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve faiz başlangıcının dava tarihi olan … tarihinden itibaren, diğer davalı …’in sorumluğu ise kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine,
2-Davacı … için takdir edilen 15.000,00-TL, baba … için takdir edilen 5.000,00-TL ve anne … için takdir edilen 5.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak iş bu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 10.045,69 TL harçtan peşin alınan 103,49 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.942,20 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (davalı sigorta şirketlerinin 122.060,31/147.060,31 oranında 8.252,02-TL, davalı … ile birlikte sorumlu olduğuna, davalı …’in tamamından sorumlu olduğuna,)
4-Davacılar tarafından yapılan 29,20-TL başvuru harcı, 103,49-TL peşin harç, 48,10-TL ihtiyati haciz harcı, 4,30-TL vekalet harcı toplamı 185,09-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, (davalı sigorta şirketlerinin 122.060,31/147.060,31 oranında 153,62-TL’den davalı… ile birlikte sorumlu olduğuna, davalı …’in tamamından sorumlu olduğuna,)
5-Davacı tarafından yapılan 1.660,00-TL Adli Tıp raporu fatura bedeli, 684,20-TL yazışma ve tebligat gideri olmak üzere toplam 2.344,20-TL’nin haklılık oranına göre (147.060,31/275.650,00) hesaplanan 1.249,45-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, (davalı sigorta şirketlerinin (122.060,31/147.060,31) oranında 1.037,04-TL’den davalı … ile birlikte sorumlu olduğuna, davalı …’in tamamından sorumlu olduğuna,)
6- Hazine tarafından karşılanan 630,00-TL bilirkişi ücretinin haklılık oranına göre;
a) 147.060,31/275.650,00 oranında 335,79-TL’sinin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (davalı sigorta şirketlerinin 122.060,31/147.060,31 oranında 278,70-TL’den davalı … ile birlikte sorumlu olduğuna, davalı …’in tamamından sorumlu olduğuna,)
b) 294,21-TL’sinin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
7-Davacı vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 15.545,73-TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacı …’ye verilmesine,
8-Davalılar vekilleri yararına reddedilen maddi tazminat yönünden AAÜT’nin 13/3 maddesi gereğince hesaplanan 15.545,73-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
9-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden karar tarihi itibariyle yürürlükte olan AAÜT’ne göre hesaplanan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davalı …’den tahsili ile davacı …’ye verilmesine,
10- Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat yönünden karar tarihi itibariyle yürürlükte olan AAÜT’ne göre hesaplanan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacı …’den alınarak davalı …’e verilmesine,
12-Artan gider avansı olması halinde HMK m.333 uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
13-Dosyanın adli yardım talepli olduğundan istinaf aşamasında davacı taraftan harç alınmadığına, bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
14-İstinaf eden davalı …’den alınması gereken 9.430,89 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 2.357,73 TL nin mahsubu ile bakiye 7.073,16 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
16-İstinaf eden davalı … Sigorta A.Ş.’den alınması gereken 8.337,93 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 2.084,48 TL nin mahsubu ile bakiye 6.253,45 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
17-İstinaf eden davalı … Sigorta A.Ş.’den alınması gereken 8.337,93 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 2.087,48 TL nin mahsubu ile bakiye 6.250,45 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
18-İstinaf aşamasında davalılar tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
19-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, 6100 sayılı hukuk muhakemeleri kanunu’nun 362. maddesi gereğince davacılar …’nün maddi tazminat yönünden TEMYİZ YOLU AÇIK, diğer davacılar ve davalılar yönünden ise miktar veya değeri yetmiş sekiz bin altı yüz otuz (78.630,00 TL) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.20/10/2021

Başkan
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Üye
e-imzalı

Katip
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.