Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1302 E. 2021/1195 K. 08.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 08/09/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ..ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : …. Esas … Karar
KARAR TARİHİ : 18/02/2021

DAVACILAR : 1-
2- M
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 1-
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 2-
VEKİLİ : Av.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 08/09/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 09/09/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 28/10/2018 tarihinde Seydişehir-Beyşehir yolunun 14. Km’sinde müvekkil …’ın mali olduğu kendi sevk ve idaresindeki …. plakalı araç müteveffa …. içerisinde bulunduğu sırada …. plakalı araç ile trafik kazasına karıştığını, araçlardan kaza sonucunda sigortalınıza ait araç içerisinde yolcu olarak bulunan müteveffa … vefat ettiğini, kaza sonucunda tanzim edilmiş olan Kaza Tespit Tutağına göre her iki araç sürücüsünün de kusuru bulunmadığını, davaya konu trafik kazası nedeni ile müteveffanın anne ve babası olan müvekkillerinin uğramış olduğu maddi zararın tazmini için işbu davayı açma zarureti hasıl olduğunu, 12 yaşında bekar olarak vefat eden müteveffanın ölümü ile birlikte müvekkiller müteveffanın desteğinden mahrum kaldıklarını, müteveffa vefat ettiği sırada ortaokul 7.sınıf öğrencisi olduğunu, müteveffanın çok başarılı bir öğrenci olduğunu, her dönem takdir belgesi aldığını, bu nedenlerle yargılama sırasında belirlenecek olan bedele arttırılmak üzere her bir müvekkil lehine şimdilik 500,00’er TL olmak üzere toplam 1.000,00 TL destekten yoksun kalmak maddi tazminatının sigorta şirketlerine başvuru tarihi olan 19/11/2018 tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiklerini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekili cevap dilekçesinde özetle; İş bu yargılamaya konu mezkur olayın gerçekleşmesine sebebiyet verdiği iddia olunan … plaka sayılı araç … tarafından, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, ancak, aracın söz konusu poliçe teminatı altına alınmış olması, teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmediğini, bu nedenlerle, yargılamaya konu kazaya karışan araçların ve şahısların kusur dağılımına ilikşin olan maddi gerçeğin, Sn. Mahkemenizce İstanbul Teknik Üniversitesi, Karayolları Trafik Fen Heyeti, Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi gibi kurumlardan seçilecek uzman bilirkişi heyetinden alınacak ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanzimi ile saptanması gerektiğini, ayrıca davacı tarafından yapılan başvuru neticesinde de Müvekkil Şirket tarafından Davacı taraflara 21.680,00 TL ödeme yapıldığını, bu ödemeye ilişkin belgeyi dilekçelerinin ekinde sunduklarını, neticeden haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine karar verilmesi ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı taraf üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı …. Şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; Kaza tespit tutanağına göre 28.10.2018 tarihinde sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halindeyken aracın direksiyon hakimiyetini kaybederek … idaresindeki … plakalı araca çarptığını, kaza anında … plakalı araçla aynı istikamette seyreden …. sevk ve idaresindeki … plakalı araç … plakalı araca sol arka kısmından çarpması sonucu üç taraflı ölümlü trafik kazası meydana geldiğini, kaza tespit tutanağında hatalı değerlendirme yapıldığını, olay anlatımından ve olay yerine ait görüntülerden anlaşılacağı üzere … plakalı araç ve … plakalı araç önce şiddetli bir şekilde çarpıştığını, ilk kazadan sonra müteveffanın içinde bulunduğu … plakalı araç savrulduğunu, daha sonra ise sigortalı araç sürücüsü …. plakalı araca sol arka kısmından hafif bir şekilde çarptığını, sigortalı müteveffanın içinde bulunduğu araca çarpmadığını ve bu nedenlerden ötürü sigortalının meydana gelen ölümde herhangi bir kusuru bulunmadığını, ZMMS GENEL ŞARTLARI VE KTK ya göre manevi tazminat talepleri teminat dışında tutulduğunu, iş bu nedenle manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiğini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesi gerekçeli kararında özetle; “Davacı vekili, davalılar bünyesinde ZMSS sigortalı araçların kaza yapması sonucu davacıların müşterek çocukları … vefat ettiğinden bahisle destekten yoksun kalma tazminatı ve cenaze ve defin gideri olmak üzere maddi tazminatın başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Mahkememizce kazaya karışan …. plakalı aracın davalı Halk sigorta bünyesinde ve … plakalı aracın davalı Anadolu sigorta bünyesinde ZMSS bulunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce dosya kapsamında tüm taraf delilleri toplanmıştır.
Mahkememizce düzenlettirilen kusur raporunda; davacı …. %80 oranında, dava dışı araç sürücüsü …. %20 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Kazaya karışan diğer araç sürücüsünün ise kusuru olmadığı görülmüştür. Alınan kusur raporu ayrıntılı, gerekçeli ve olayın akışına uygun olduğundan mahkememizce esas alınmıştır.
Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Mahkememizce davacıların zararların hesabı için aktüerya bilirkişisine rapor düzenlettirilmiş ve düzenlenen raporda neticeten; davacı … için 14.046,08 TL, davacı … için 87.528,89 TL tazminat hesabı yapılmış ve davacı vekilince yargılama sırasında ödenen bedellerin mahsubu ile …. için 76.688,89 TL, … için 2.706,08 TL ‘nin tahsiline yönelik olarak bedel artırım dilekçesi sunulmuştur. Mahkememiz …. Esas …. Karar sayılı hükmü ile davanın kabulüne karar verilerek bedel artırım dilekçesi ile birlikte talep edilen bedellerin dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanarak davalılardan müteselsilen tahsiline yönelik karar verilmiş olup, ilgili kararın Konya BAM .. Hukuk Dairesinin …. Esas …. Karar sayılı hükmü ile kaldırılmasına karar verilmiş ve mahkememizce yeni esasa kaydedilerek BAM kararı doğrultusunda ek rapor tanzimi için dosya bilirkişiye tevdii edilmiş, Anayasa Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı iptal kararları da nazara alınarak PMF 1931 tablosuna göre yeniden yapılan hesaplamada; yargılama safhasında yapılan ödemelerde nazara alınarak neticeten … için 12.246,81 TL, … için 106.468,74 TL tazminat hesabı yapılmış ve bu hesaplama neticesinde davacı vekili tarafından ikinci kez bedel artırım dilekçesi sunularak … için 109.468,74 TL, … için 12.246,74 TL tazminat talebinde bulunulmuştur. Ayrıntılı gerekçeli denetlenebilir 05/01/2021 havale tarihli aktüerya raporu mahkememizce yargılamaya esas alınmıştır.
Belirsiz alacak davası şeklinde açılan iş bu davada; HMK’nın 107 maddesi gereği, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri tam ve kesin olarak belirleyebilmesini kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilecek olup, alacağın belirlenebilmesi mümkün olduğu anda, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir, somut olayda BAM kararı öncesi, maddi tazminat alacağının bilinir hale geldiği hesap raporu akabinde davacı vekilince 06/03/2020 tarihli dilekçe ile, ilk bedel artırım talebinde bulunulduğu, BAM kararı sonrası yapılan hesaplama neticesinde, 11/01/2021 tarihli dilekçe ile ikinci bedel artırım talebinde bulunduğu anlaşılmakla, yukarıda izah edilen yasal düzenleme gereği bir davada ancak bir kez bedel artırım talebinde bulunulabileceği sabit olup, ilk bedel artırım talebi nazara alınarak ve mahkememiz BAM kararı öncesi hükmünde tazminat bedellerine dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmiş olup, ilgili karar bu yönüyle davacı tarafından istinaf edilmediğinden davalılar lehine usulü kazanılmış hak meydana getirdiğinden, tüm bu hususlar nazara alınarak ve fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak davacı … için 2.706,08 TL, davacı … için 76.668,89 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacılar vekilinin 11/01/2021 tarihli ikinci kez bedel artırım dilekçesindeki talepleri kabul edilmemiş ise de; bu husus usulü bir durum olduğundan davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmeyerek;
Davacının davasının KABULÜ İLE,
Davacı … için 2.706,08 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,
Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına,
Davacı … için 76.688,89 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,
Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına,
Davalıların poliçe limitiyle sınırlı tutulmasına,” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı …. vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil sigorta şirketince sigortalı araç sürücüsünün bu kazanın meydana gelmesinde kesinlikle kusurunun olmadığını, kaza tespit tutanağında … plakalı araç ile …. plakalı aracın kazası sonucunda …. plakalı aracın devrildiğini, yani …. plakalı aracın devrilip yoldan çıktıktan sonra …. plakalı araç ile … plakalı araç arasında yalnızca maddi hasarlı kazanın meydana geldiğini, bu kapsamda sigortalı araç ile …. plakalı araç arasında herhangi bir çarpışmanın olmadığını, meydana gelen ölüm ile sigortalı aracın herhangi bir ilgisinin olmadığını, ölümün meydana geldiği kazada sigortalı araç sürücüsünün herhangi bir kusurunun olmayıp illiyet bağının da bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkil şirketin sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün bir kusuru bulunmaması sebebiyle müvekkil şirketin de herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, ATK’den kusur raporu alınmadan hüküm kurulduğunu ve söz konusu hükmün hukuka aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hukuka aykırı olarak tanzim edildiğini, müteveffanın kaza tarihinde 12 yaşında olduğunu ve herhangi bir çalışmasının bulunmadığını, varsayımla hesaplama yapılmasının doğru olmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere kazanın 2018 yılında meydana geldiğini, kazanın meydana geldiği tarihte geçerli olan ZMMS Genel Şartlarının da ön görülen TRH 2010 Yaşam Tablosuna göre hesaplamasının yapılması gerektiğini, yapılan ve hükme esas olan bilirkişi raporunun kabul edilemez olduğunu, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
Davacılar vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik inceleme içerdiğini, müvekkil lehine hükmedilen tazminat miktarlarının düşük olduğunu, müteveffanın gelirinin asgari ücret üzerinden hesaplandığını, müteveffanın dava dilekçesi ekinde ibraz edilen belgelerde gayet başarılı bir öğrenci olduğunu, üniversite okuyarak asgari ücretten daha yüksek bir gelir elde etme ihtimalinin bulunduğunu, yerel mahkemece alınan aktüer raporunda hesaplama usulünün hatalı olduğunu, müvekkil aleyhine yapılan hesaplamayı kabul etmediklerini, müvekkillerden …. açısından kusur indirimi yapılmasının usul ve yasalara aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından kaldırma kararından sonra yapılan bedel artırım taleplerinin kabul edilmediğini ve bunun yasalara aykırı olduğunu, davalı tarafın istinaf dilekçesine cevap olarak; sigortalısının kazada kusuru olmadığını iddia ettiğini ancak yerel mahkeme tarafından kaza yerinde yapılan keşif ile bilirkişi incelemesi yapıldığını, 30/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda müvekkili …. asli %80 oranında diğer araç sürücüsü …. ise tali %20 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, davalı tarafın bu durumun aksine yaptığı itirazların haksız ve hukuksuz olduğunu, istinaf taleplerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının lehleri doğrultusunda kaldırılmasını, davalı tarafın istinaf taleplerinin reddini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı… vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkil şirketin sorumluluğunun varlığı yönünde kanaat oluşsa dahi davacı tarafın vefat eden …. desteğinden yoksun kalıp kalmadığını, yoksun kalmış ise bunun miktarının ne kadar olduğunun ispat edilmek zorunda olduğunu, davacı tarafından yapılan başvuru neticesinde müvekkil şirket tarafından davacı taraflara 21.680,00 TL ödeme yapıldığını, bu ödeme ile müvekkil şirketin sorumluluğunun tamamlanmış olduğunu, davacının sigorta şirketinden ödeme aldıktan sonra yeni bir dava ikame etmesinin hak düşürücü sürelere aykırı olduğunu, hatır taşımacılığı indirimlerinin uygulanmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bilinen dönem adı altında müteveffanın kaza tarihinden itibaren gelirinin hesap edildiğini ancak bu hesaplamanın gerçeği yansıtmadığını, müteveffanın 12 yaşında olduğunu ve herhangi bir çalışmasının bulunmadığını, buna rağmen bilinenin aksine varsayımla hesaplama yapılmasının doğru olmadığını, hesaplamada kullanılan tablonun da doğru olmadığını, kazanın oluş tarihi itibariyle TRH tablosuna göre hesaplama yapılması gerektiğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı…. vekilinin Aktüerya raporu içeriğine ve hesaplamanın TRH 2010 a göre hesaplanması gerektiğine yönelik istinafı
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanzimi ve kaldırma kararı doğrultusuna işlem yapılmasında usule aykırılık olmayıp itiraz yersizdir.
Davalı …. vekilinin kusura yönelik itirazı
Mahkemece kusur oranının tespiti için Seydişehir Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazılmış; talimat mahkemesince keşif yapılmak suretiyle trafik polis memuru bilirkişi …. alınan bilirkişi raporunda özetle; Kazanın oluşumunda … plakalı otomobil sürücüsü … 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 52/1-B maddesinde düzenlenen ”aracının hızını, aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak” kuralını ayrıca aynı kanunun 56/1-A maddesinde düzenlenen ”Şerit izleme ve Değiştirme kurallarına uymamak” kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olup % 80 oranında kusurlu olduğu, … plakalı otomobil sürücüsü … ise aynı kanunun 56/1-C maddesinde düzenlenen ” Önlerinde giden araçları güvenli ve yeterli bir mesafeden izlememek (yakın takip) ” kuralını ihlal ettiğinden ”ikinci derece kusurlu olup %20 oranında kusurlu olduğu, … plakalı otomobil sürücüsü … ise ” kazaya etken herhangi bir kural ihlalinin olmadığı” rapora edildiği,sözkonusu raporun savcılıkça soruşturma dosyasında verilen takipsizlik kararı içeriğine ve trafik kaza tespit tutanağındaki tespitlerle de uyuştuğu anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davalı Anadolu vekilinin desteğin başlangıç süresinin 22 yaşından itibaren başlatılması gerektiği istinafı;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Hayatın olağan akışına göre; trafik kazası sonucu davacıların küçük çocuğu ölmeseydi 18 yaşına gelmesi ile birlikte gelir elde edeceği ve ana ve babaya bakacağı muhtemeldir.
Mahkemece hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda; desteğin kaza tarihinde 12 yaşında olduğu belirtilmiş ve tazminat hesabında küçüğün gelir elde etmeye başlayacağı yaşın 18 yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2018/2229 esas 2019/12253 karar sayılı ilamı
Davacı vekilinin Müvekkillerden … açısından kusur indirimi yapılması usul ve yasalara aykırı olduğu istinafı
Kusur Bilirkişi raporunda davacı … % 80 oranında kusur izafe edildiğinden bu miktar uyarınca indirim yapılmasında usule aykırılık yoktur.Keza yolcu … açısından da araçta yolcu olması nedeniyle kusursuz kabul edildiğinden aktüerya bilirkişi tarafından davacı mürüvvet açısından % 100 kusura göre hesap yapılmış olup, kusura göre bir indirim yapılmamış olup,bu indirim … yönünden yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davalı … vekilinin sorumluluklarının kalmadığı istinafı yönünden
Mahkemenin ve tarafların da kabulü olduğu üzere davanın 12/12/2018 tarihinde açılmış, yargılama devam ederken davacılar için 13/12/2018 tarihinde toplam 21.680 TL ödeme yapıldığı hususu ihtilafsızdır.
Bu halde ortada KTK 111. Madde gereğince güncellenecek bir alacak yoktur.
Ancak somut olayda ödeme davadan önce değil yargılama esnasında yapılmıştır. Bu halde yapılan ödemenin güncellenmesi değil mahsubu sözkonusu olacaktır.
Bu bakımdan Davacılara yapılan bu ödemenin güncelleme yapılmadan hesaplanan tazminattan mahsubu yoluyla tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.Mahkemece resen yapılan hesaplama bu açıdan doğrudur.Keza sigortaca yapılan ödemenin kimin adına yapıldığı belirtilmediğinden 21.680 TL lik ödemenin iki davacı adına eşit oranda yapıldığının kabulü ile düşülmesi yolundaki hesaplamaya da davalı …. tarafından bir itiraz ileri sürülmemiştir.
Ne var ki yargılama esnasında ödenen 21.680 TL bakımından (herbir davacı için 10.840 TL ödeme yapıldığının kabulü ile) dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, bakiye alacaklar bakımından ise tahsil kararı verilmesi ,fakata dava açılmasına bizzat davalılar sebebiyet verdiğinden yarğılama esnasında ödenen miktar da dahil edilmek suretiyle dava değerinin kabulü ile bunun üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, konusuz kalan talepler açısından hüküm kurulmaması yanlış olup itiraz bu açıdan yerindedir.
Davalı …. vekilinin SGK dan araştırma yapılmadığı istinafı
Davacı tarafa; dava konusu kazada vefat eden küçük …. hakkında Sosyal Güvenlik Kurumunca veya veya özel sigorta şirketlerince veyahut başka kişi veya kuruluşlarca davacı tarafa ödenmiş ve bilahare onlar tarafından davalı tarafa rücu edilebilecek veya edilemeyecek bir ödeme yapılıp yapılmadığına dair yazı yazılmış ve SGK ca olayla ilgili bir iş kazası bildirimi yapılmadığı bu nedenle gelir ve aylık bağlanmadığı bildirilmekle itiraz yersizdir
Davacı vekilinin hesaplamanın asgari ücret üzerinden yapılmasının hatalı olduğu istinafı
“Usuli kazanılmış hak” kavramı Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup, bir davada kesinleşen kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturduğu gibi, bu usul kuralı davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 281.maddesinde bilirkişi raporuna itiraz düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde; “…Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, tarafların tatmin olmamaları hâlinde, bilirkişi raporuna itirazda bulunabilme olanaklarının varlığı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, bilirkişi raporunda bazı hususlarda eksiklikler mevcutsa yahut raporda bazı hususlar belirsizlik arz ediyorsa, taraflar, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik arz eden hususların ise bilirkişiye açıklattırılmasını yahut yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını temin için, raporun kendilerine tebliğinden itibaren onbeş günlük süre içinde, mahkemeye itirazda bulunabilirler. Bilirkişiye yöneltilecek olan sorular, tarafların da görüşü alınmak suretiyle somut olarak belirlenecek olursa, rapora itiraz olasılığı da önemli ölçüde azalır ve bu suretle yargılamanın uzamasının da önüne geçilmiş olur. Burada rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır. Dolayısıyla, taraflar, bu süre içerisinde, itirazlarını dile getirmez ise bilirkişi raporu, onlar bakımından kesinleşir; yani taraflar rapora itiraz olanağını tümüyle kaybederler. Bu durum, zaten Tasarının 100 üncü maddesinde yer alan ve kesin sürelerle ilgili genel bir düzenleme öngören kuralın birinci ve üçüncü fıkralarının işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur…” şekilde düzenlenmiştir.
HMK’nun 280.maddesinde; “Bilirkişi, raporunu varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak Mahkemeye verir, verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir” düzenlemesinin, 281/1 maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususları, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesinin mevcut olduğu, buradaki amacın tarafların raporu okuyup değerlendirmeleri ve varsa itirazlarını bildirebilmeleri olduğu, bu durumda, yani taraflara raporun tebliğ edilmesi ve sonrasında taraflarca rapora itiraz edilmemesi halinde raporun itiraz etmeyen bakımından kesinleşeceği, artık rapora itiraz etme imkanının ortadan kalkacağı, bu hususun kesin sürelerle ilgili düzenlemelerin bir sonucu olduğu, Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir.
(Nitekim yargıtay 17. hukuk dairesi’nin 2015/3253 esas, 2017/9419 karar; aynı daire 2015/10058 esas, 2018/4639 karar sayılı,2017/157 esas 2018/11631 karar sayılı ilamları)
Bu kapsamda hükme esas aktüerya raporunun 10/01/2021 tarihinde ihtaratlı olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen bilirkişi raporuna karşı bu yönde yazılı olarak herhangi bir itirazda bulunulmadığı bilirkişi raporunda asgari ücretten yapılan hesaplamaya bir itirazının bulunmadığı gibi bu hesaplama göre davasını artırdığı gözetildiğinde bu durumun davalılar lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği gözetilerek bu nedenle davacının buna yönelik istinafı itirazı yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin Alacak talebinin ikinci kez arttırılıp arttırılamayacağına yönelik istinaf incelemesinde ;
HMK 107.maddede belirsiz alacak davası düzenlenmiş olup, 107/2.fıkrada “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” esası kabul edilmiştir. Buna göre davacı taraf talep artırım dilekçesi ile talebini artırabilecektir. Talep artırım, niteliği itibari ile davalı taraf aleyhine esaslı bir değişiklik olup, davalı tarafın, duruşmada bulunmadığı durumlarda tebligat yolu ile bu istemden haberdar edilmesi zorunludur.
Belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda davacı talep sonucunun belirlenmesi talep sonucunun artırılması şeklinde olmaktadır. Belirsiz alacak davasında talebin belirlenmesinde karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmaz. Ancak davacı tarafından talep sonucu belirlendikten sonra alacağının daha fazla olması halinde davacının talep sonucunu artırmak için ıslah yoluna başvurması yani ıslah suretiyle talep sonucunu artırması mümkün olacaktır.
6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre tarafların, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği belirtilmiştir.
Bu açıklamalara göre davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde davacının öncelikle talep sonucunu belirlemesi, talebin belirlenmesinden sonra alacağın belirlenen miktardan daha fazla olduğunun anlaşılması halinde davacının ıslah yolu ile dava değerini arttırması gerekecektir. Yargıtay uygulamalarına göre trafik kazalarında yaralanmadan kaynaklanan tazminat davalarının belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olduğu kabul edilmiştir. (Yargıtay 17 HD 2015/14980 E 2018/8201 K )
Davacının somut olayda HMK 107 maddesi kapsamında bir davasının olduğunu açıkça anlaşılmaktadır.
Gerek HUMK. 83 ve devamı maddesi gerekse 6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. HUMK’nın 83. (6100 sayılı HMK m. 176), maddesinde ise ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir. Islahın amacı, yargılama süresinde, şekli ve süreye aykırılık sebebi ile ortaya çıkacak maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmaktır. Bununla birlikte talep miktarı ıslah ile arttırılabilecektir. Ancak taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islahın kısmen veya tamamen olduğuna bakılmaksızın taraflar aynı davada ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Buna göre tarafların, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği belirtilmiştir.
Somut olayda davacı açmış olduğu belirsiz alacak talep etmiş, birinci artırım dilekçesiyle talebini yükseltmiş, kararı istinaf etmiş ,akabinde kaldırma kararı sonrası belirlenen miktara göre davasını ıslah etmiştir. Mahkemece yargılama sonucu davanın belirsiz alacak olduğu kabul edilerek kaldırma kararı sonrası sunulan ıslah dilekçesi de gözetilerek maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken kaldırma sonrası ıslaha değer verilmeyerek yanlış gerekçe ile ilk hükümdeki miktara hükmedilmesi yanlış olup itiraz yerindedir.
Kaldırma kararı sonrası PMF 1931 tablosuna göre yeniden yapılan hesaplamada; yargılama safhasında yapılan ödemelerde nazara alınarak neticeten …. için 12.246,81 TL, … için 109.468,74 TL tazminat hesabı yapılmış ve bu hesaplama neticesinde davacı vekili tarafından ikinci kez bedel artırım dilekçesi sunularak …. için 109.468,74 TL,…. için 12.246,74 TL tazminat talebinde bulunulmuştur. Ayrıntılı gerekçeli denetlenebilir 05/01/2021 havale tarihli aktüerya raporu mahkememizce yargılamaya esas alınmıştır. Davacının 11/01/2021 tarihli ıslah dilekçesiyle yapmış olduğu ıslah nazara alınarak karar verilmelidir.
(Her ne kadar raporun sonuç kısmında davacı … için tazminat miktarı 106.468,74 TL olarak yazılmış ise de gerçek miktarın hesaplama kısmından da açıkça anlaşılacağı üzere 109.468,74 TL olduğu ve sonuç kısmında hesaplamanın maddi hata nedeniyle yanlış yazıldığı açıkça anlaşılmaktadır)
Nitekim Yargıtay 17 hd nin 2016/19233 esas2019/9532 karar, 2016/15922 esas 2019/8879 karar sayılı ilamı
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek davacı vekilinin ve davalı ……. Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunde kabulüne, davalı …. vekilinin tüm istinaf itirazlarının REDDİ, ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı …. vekilinin istinaf itirazlarının REDDİ ile,
Davacı vekili ve davalı …. vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
A)Davacı … için yargılama esnasında ödenen 10.840 TL açısından dava konusuz kaldığından bu kısım yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
B)Davacı …. için yargılama esnasında ödenen 10.840 TL açısından dava konusuz kaldığından bu kısım yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
Davacıların bakiye tazminat alacakların KABULÜ ile;
C)Davacı … için 12.246,81 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, (Davalı sigorta şirketlerinin tazminattan poliçe limitiyle sınırlı tutulmasına)
D)Davacı … için 109.468,74 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, (Davalı sigorta şirketlerinin tazminattan poliçe limitiyle sınırlı tutulmasına)
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
1-Alınması gereken 9.795,35 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harç ile 488,45 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 524,35 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.271,00 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalıların poliçe limiti ile sınırlı tutulmasına)
2-Davacı tarafından yatırılan 35,90 TL başvurma harcı, 6,40 vekalet harcı, 314,00 TL keşif harcı, 488,45 TL ıslah harcı, 35,90 TL peşin harç olmak üzere toplam 880,65 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama gideri 1.500,00 TL bilirkişi ücreti, 100.00 TL taksi ücreti ile posta tebligat gideri 406,95 TL toplamı olan 2.006,95 TL ‘nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
4-Davacı … kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak bu davacıya ödenmesine,
5-Davacı … kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 15.379,33 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak bu davacıya ödenmesine,
6-Davalılar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Davacı tarafından yatırılan ve dosyada bakiye kalan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
8-Davalı … tarafından alınması gereken 5.423,47 TL harçtan peşin alınan 1.360,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.063,47 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
9-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
10-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalı ….ne iadesine,
11-Davalı … tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
12-Davacı tarafından yapılan 324,20 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
13-Davalı … tarafından yapılan 324,20 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
14-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.09/09/2021

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.