Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1298 E. 2021/1420 K. 06.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 06/10/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMES İ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ :
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; … tarihinde saat … sıralarında Konya İli Meram İlçesinde bulunan Akyokuş mevkiinde plakası bilinmeyen bir Tır’ın müvekkili …’ın sağ ayağının üzerinden geçmesi sonucu müvekkilinin yaralanarak malul kaldığını, müvekkilinin kazadan sonra … Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gördüğünü, müvekkilinin … Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurulu tarafından düzenlenen … tarih … Nolu raporunda %23,2 oranında kalıcı sakatlık sürekli iş göremezliğinin tespit edildiği, iyileşme süresinin 4 aya kadar uzayabileceği bu sürenin geçici iş göremezlik süresi olduğu ve 2 ay boyunca bakıcıya muhtaç olacağının da belirtildiğini, müvekkilinin meydana gelen kaza neticesinde bazı masraflar yapmak durumunda kaldığını, bu nedenle de müvekkilinin uğramış olduğu geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik, bakıcı ve tedavi giderlerinin tazminin gerektiğini, müvekkiline çarpan aracın tespit edilememesi nedeniyle söz konusu zarardan Güvence Hesabı’nın sorumlu olduğunu, müvekkilinin kaza sonucu yaralandığından iş yapması ve kendi bakımlarını yapmasının olanaksızlaştığını, bu nedenle de uğradığı maddi zarar ile ayrıca tedavi giderleri ve bakıcı giderleri nedeniyle uğradığı maddi zararları davalıdan tazmin etme hakkı doğduğunu belirterek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla , davanın kabulüne, 25,00 TL geçici iş göremezlik süresinde uğradığı kazanç kaybı ile 25,00 tl çalışma gücünün azalmasından doğan sürekli iş göremezlik maddi zarar ve 25,00 TL SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri ve 25,00 TL bakıcı giderleri için şimdilik 100 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketine başvuru tarihinden itibaren işlenecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Davacının gerekli tüm evrakları hazırlayıp müvekkili kuruma göndermediğinden davanın usulden reddinin gerektiğini, müvekkilinin davacının geçici iş göremezlik tazminatı ve bakıcı gideri zararından ve tıbbi harcamalar ile ulaşım ve konaklama giderlerinden sorumlu olmadığını, davacının müvekkilinden talepte bulunabilmesi için söz konusu trafik kazasında kusurununu olup olmadığının tespitin gerektiğini, maluliyet oranları bakımından çelişkinin giderilmesinin gerektiğini, SGK tarafından ödenen bedelin tazminat miktarından tenzilinin gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olacağını, zararın tespitinin gerektiğini, müvekkilinin temerrüde düşmediğini, davacının müvekkilinden sadece yasal faiz talebinde bulunabileceğini belirterek; haksız davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … tarih, … esas, … karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Dava, haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat davasıdır.
Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; … günü saat 23:00 sıralarında Konya İli Meram İlçesinde bulunan Akyokuş mevkiinde plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen tır’ın davacı …’ın sağ ayağının üzerinden geçmesi sonucu davacının yaralandığı, davacının bu kazaya bağlı olarak %23,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği, iyileşme süresinin (geçici İş göremezlik) kaza tarihi itibarıyla 6 ayı bulduğu, bu sürenin 2 ayında bir başkasının bakım ve yardımına muhtaç olduğu, SGK tarafından karşılanmayan zorunlu tedavi gideri zararının bulunduğu, söz konusu kazanın plakası ve sürücüsü belirlenemeyen tır sürücüsünün %100 oranında kusurlu hareketi sonucu meydana geldiği, davacının herhangi bir kusurunun bulunmadığı alınan raporlar uyarınca sabit olduğu, aktüer bilirkişi marifetiyle maddi zarar hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan tırın plakasının ve sürücüsünün tespit edilemediğinden davalı Güvence Hesabının davacının maddi zararlarından sorumluluğunun bulunduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı Güvence Hesabının sorumluluğunun bulunduğu kabul edilerek; davacının davasının kabulü ile; … tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 213.516,51 TL sürekli iş göremezlik zararı, 8.379,67 TL geçici iş göremezlik zararı, 3.294,00 TL bakıcı gideri zararı, 3.000,00 TL SGK tarafından karşılanmayan ve belgelenemeyen kaçınılmaz tedavi gideri zararı olmak üzere toplam 228.190,18 TL maddi tazminatın, davalı sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına geçerli teminat limitleri ile sınırlı olarak, … tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair karar vermek gerekmiş ve;
Davacının davasının KABULÜ ile; … tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacıda meydana gelen yaralanmadan dolayı, 213.516,51 TL sürekli iş göremezlik zararı, 8.379,67 TL geçici iş göremezlik zararı, 3.294,00 TL bakıcı gideri zararı, 3.000,00 TL SGK tarafından karşılanmayan ve belgelenemeyen kaçınılmaz tedavi gideri zararı olmak üzere toplam 228.190,18 TL maddi tazminatın, davalı sigorta şirketinin olay tarihi itibariyle geçerli olan kaza başına geçerli teminat limitleri ile sınırlı olarak, … tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, ” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı Güvence Hesabı vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; başvuru sahibi vekili tarafından yapılan başvuruya istinaden sigorta tahkim komisyonu nezninde verilmiş kesin hükmün bulunduğunu, başvuruya konu taleple ilgili olarak aynı taraflar arasında aynı konuya ilişkin aynı sebebi dayalı ve başvuru şartı gerçekleştirilmeden yapılan işbu davanın usulden reddinin gerektiğini, plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen aracın varlığı ve kazaya sebebiyet verdiği davacı tarafça ispatlanmadan taraflara kusur oranı atfedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaza ile ilgili olarak başvurucunun ifade tutanağı haricinde kazaya ilişkin herhangi bir kamera görüntüsü ve görgü tanığının bulunmadığını, kaza sonrası kaza tespit tutanağının da düzenlenmediğini, başvuru konusu iddia edilen kazaya ilişkin olarak zarar görenin beyanı dışında hiçbir delilin bulunmadığı halde olayın ve zararın tespit edilemeyen araçtan kaynaklandığının ispatlanmış gibi tazminat talep edilmekte olduğunu ve talebin değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, karşı tarafın dava şartının gerçekleşmediğini, …’ın maluliyeti ile ilgili olarak … Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından … tarihli sağlık kurulu raporunda başvuranın maluliyet oranının %2 olarak belirlendiğini, daha sonra dosyaya eklenen … Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından … tarihli raporda ise %23,2 oranında özürlülüğün olduğunu, sağlık kurulu raporlarında ciddi fark ve çelişkinin bulunduğunu, Güvence Hesabının bedensel zararlardan sorumlu olduğunu, geçici iş göremezlik tazminatı dolayıla zarar kavramı içerisinde değerlendirilmekte olduğunu ve müvekkil kurumun herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkil kurumun geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi gideri tazminatından sorumlu olmadığını, tazminat hesaplamasına esas alınan maluliyet raporu ile ilgili yönetmelik hükümleri kapsamında tanzim edilmediğini, maluliyet oranları arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiğini, plakası ve sürücüsünün tespit edilemeyen aracın varlığı ve kazaya sebebiyet verdiği hususunun başvurucu tarafından ispatlandığı takdirde bilirkişi raporu ile atfedilen %100 kusur oranının olması gerekenden fazla olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacıların alacağına yürütülecek olan faizin dava tarihinden itibaren yürütülmesi gerektiğini, yerel mahkeme kararının talepleri doğrultusunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kesin hüküm itirazının incelenmesinde :
HMK.nın 303. Maddesinde kesin hüküm “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.” şeklinde belirtilmiştir. Buna göre bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Somut olayda davalı vekili sigorta tahkim komisyonu tarafından … E … k sayılı kararla istemin reddine karar verildiği iddia edilmiş olup kesin hüküm araştırması yapılmamıştır .İDM tarafından tahkim dosyasının ve ilgili evrakların getirtilerek kesin hüküm itirazının değerlendirilmesi gerektiğinden itirazın kabulü gerekmiştir.
Kesin hüküm oluşmaması halinde ise; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ve Güvence Hesabı Yönetmeliği’ne dayanmakta olup; sorumluğu, zarara sebep olan meçhul araç sürücüsünün kusur oranı ve olay tarihinde geçerli olan zorunlu mali sorumluluk sigortası teminat limitleri ile sınırlı olarak sorumludur. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14/2-a maddesinde; “sigortalının tespit edilememesi durumunda kişiye gelen bedensel zararlar” için hesaba başvurulabileceği düzenlenmiş, Güvence Hesabı Yönetmeliği’nin 9/1-a maddesinde de aynı şekilde belirtilmiştir.
Türk Medeni Kanunun’un 6.maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” 6098 sayılı TBK.nın zararın ve kusurun ispatı başlıklı 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” düzenlemesi yapılmıştır. Sigortacılık Yasası hükümleri ve TTK’nın 1409.maddesine kıyasen uygulanması halinde bunun aksinin davalı tarafından ispatlanması gerekmektedir.
Bu durumda iddia olunan trafik kazasının varlığını ve varsa araç sürücüsünün kusurunu ispat yükü davacıya aittir. Mahkemece öncelikle savcılık dosyası, kazaya ilişkin tüm belgeler,olayın meydana geliş şekli ve yeri göz önünde tutularak, davacıda oluşan yaralanmanın meydana geliş şekli itibari davacıya çarpması sonucu gerçekleşip gerçekleşmeyeceği hususlarının DOKTOR BİLİRKİŞİ ve ÖNCEKİ TRAFİK BİLİRKİŞİSİNDEN müşterek rapor alınarak savcılık dosyası,tedavi evrakları ve tüm dosya kapsamı gereğince öncelikle trafik kazasının varlığını ve kazanın meydana geliş şekli varsa araç sürücüsünün kusur kusur durumları konusu ayrıntılı, denetime elverişli şekilde aydınlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği anlaşılmıştır.(Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 2019/1593 ESAS,2020/4240 KARAR )
2-Başvuru şartına ilişkin itirazın incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacının dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte … tarihli başvuru dilekçesi ile başvurdukları, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı tarafın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
3-Davalı vekilinin geçici iş göremezliğin,bakıcı gideri ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
4-Maluliyet raporuna ilişki itirazın incelenmesinde:
Mahkemece Adli Tıp … İhtisas Kurulundan alınan raporda davacının yaralanmasının %23,2 oranında meslekte kazanma gücünden kaybettiği, … Numune Hastanesi Engelli Sağlık Kurulunca düzenlenen raporda %5 oranında çalışma gücünü kaybettiği belirlenmiştir. Mahkemece davacıda oluşan maluliyet oranınındli Tıp 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen raporda belirlenen oran olduğu kabul edilerek hesaplama yapılmış ve sonucuna göre hüküm kurulmuştur.
Her iki rapor arasında açıkça bir çelişki bulunduğu ve hükme esas alınan bilirkişi raporunun olay tarihinde yürürlükte olmayan çalışma ve meslekte kazanma gücü kaybı kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliği’ne göre hazırlandığı anlaşıldığından;Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan olay tarihinde yürürlükte olan11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli, davacının maluliyet derecesi ve oranını belirleyen rapor alınıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
5-Davalı vekili ERİŞKİNLER İÇİN ENGELLİLİK DEĞERLENDİRİLMESİ HAKKINDA yönetmeliğinin uygulanması gerektiği ve hesap raporunda TRH 2010 uygulanması gerektiği itirazının incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Bu nedenle davalı vekilinin itirazları yerinde değildir.
6-Faiz başlangıcına ilişkin itirazın incelemesinde:
Güvence Hesabı yönünden faizin başlangıç (temerrüt) tarihi belirlenirken, ilgililerce gerekli belgeler de ibraz edilerek 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98, 99 ve Güvence Hesabı Yönetmeliğinin 9,14 ve 15.maddelerinde yazılı biçimde fona başvurulduğu halde ödeme yapılmamışsa başvuru tarihinden itibaren Güvence Hesabının temerrüde düştüğünün kabulü gerekir.Gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvuruda bulunulmuş ya da hiç müracaat edilmemiş ise Güvence Hesabının temerrüdünden bahsedilemeyeceğinden faiz başlangıcının dava tarihi olarak kabulü gerekir.
Somut olayda … tarihinde başvuru yapıldığı gözetildiğinde itirazın yersiz olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafça peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı tarafından yatırılan 424.150,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 07/10/2021

Başkan
E imza

Üye
E imza

Üye
E imza

Katip
E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.