Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1151 E. 2021/1153 K. 01.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 01/09/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/04/2021
NUMARASI : …. Esas …. Karar

ANA DAVA DOSYASI ve BİRLEŞEN …. ESAS SAYILI DOSYASI:
DAVACI : … – … …
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. … –
DAVALILAR : 1- … – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALILAR : 2- … – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 3- … – …
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. … –
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 01/09/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 07/09/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; Davalılardan sigorta şirketinde sigortalı olan ve diğer davalı … idaresindeki …. plakalı aracın karıştığı kazada araç sürücüsünün tam kusurlu olduğunu, müvekkil …’nın oluşan kaza sebebi ile maluliyeti olduğu ortaya çıktığını, müvekkilin kaburga kırığı, karın içi organ yaralanmaları, kafa ve yüz kemikleri kırıkları, femur alt uç kırığı nedeniyle maluliyeti oluştuğunu, müvekkili Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde ameliyat olduğunu ve tedavi gördüğünü, aldırılan sağlık kurulu raporuna göre müvekkilinde % 10,76 maluliyet olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin kaza sonrasında Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gördüğünü, kaza ile ilgili Konya .. Asliye Ceza Mahkemesinin …. esas sayılı dosyasında yargılama devam ettiğini, müvekkilinde oluşan maluliyet ile ilgili olarak daimi maluliyet, tedavi giderleri, bakıcı giderlerinden kaynaklanan zararın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın sigorta şirketi açısından başvuru tarihinden diğer davalı açısından olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, müvekkilinde kaza sebebiyle oluşan manevi zararın giderilmesi için davalı … ve …’tan 30.000,00 TL manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen dosyada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan Sigorta şirketinde sigortalı olan ve diğer davalı … idaresindeki …. plakalı aracın karıştığı kazada araç sürücüsü tam kusurlu olduğunu, müvekkili …’nın oluşan kaza sebebi ile maluliyeti olduğunun ortaya çıktığını, iş bu kaza sebebiyle davalılara karşı önceden Konya .. Asliye Ticaret mahkemesinde açılan davada fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile …. E. Sayılı dosyası ile dava açtıklarını, yapılan yargılamada bilirkişi raporu doğrultusunda yine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile ıslah dilekçesi verdiklerini, ancak istinaf incelemesi neticesinde Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda önceki kararın kaldırıldığını, dosyanın halen derdest olduğunu, yapılan yeni bilirkişi incelemesinde müvekkilinin alacak hakkının çok daha yüksek çıktığını, ek dava açma zarureti hasıl olduğunu, ilk dava dosyasındaki bilirkişi raporuna göre ıslah neticesinde sürekli iş göremezlik için: 69.435,18 TL bakıcı gideri için: 14.997,89 TL iken BAM kaldırma kararından sonra yeni alınan bilirkişi raporunda sürekli is göremezlik : 230.870.98 TL bakıcı gideri: 20.962,89 TL olarak tespit edildiğini, aradaki oluşan fark olan sürekli is göremezlik için: 160.735,80 TL bakıcı gideri için: 5.965.00 TL’yi talep etme zarureti olduğunu, öncelikle ek dava olmaması sebebiyle dosyanın Konay .. Asliye Ticaret Mahkemesinin …esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, (sigorta şirketi açısından poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla) fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyasındaki talebe ilaveten aradaki oluşan fark alacakları olan sürekli iş göremezlik için: 160.735,80 TL fark alacağı bakıcı gideri için: 5.965,00 TL fark alacağı nin sigorta şirketi açısından başvuru tarihinden diğer davalılar açısından olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Ş vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil sigorta şirketi, …. plakalı aracı, 22.02.2019-2020 tarihleri arasında …. numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi ile sigortalandığını, bu poliçeden dolayı sorumlulukları sigortalının kusuru oranında olmak üzere, bedeni zararlarda azami 360.000,00-TL ile sınırlı olduğunu, teminat limitini bildirmelerinin davayı kabul ettikleri anlamına gelmeyeceğini, bakım gideri maluliyeti karşılayan veya kompanse eden bir harcama olmadığını, davacıların, tedavi gideri kapsamında değerlendirilen bakıcı giderine yönelik taleplerinden müvekkil şirketin sorumluluğunun bulunmadığını, Mahkeme aksi kanaatte olur ise; davacı tarafından bakıcı tutularak bakım ihtiyacı giderilmediğinden yani belgeye dayanılmaksızın bakıcı gideri talep edildiğinden, hükmedilen tazminat miktarından %50 hakkaniyet indirimi yapılmasının gerektiğini, esasa ilişkin cevap hakları saklı kalmak kaydıyla, davacı delillerinin taraflarına tebliğine, maddi tazminat talepleri bakımından tüm delillerin toplanması ve “Adli Tıp Kurumu, Trafik İhtisas Dairesi” tarafından kusur tespitinin yapılmasından sonra Müvekkil Şirkete sigortalı aracın kusurlu bulunması durumunda; maluliyet oranının tespiti için Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden rapor alınmasını ve akabinde sağlıklı ve gerçekçi bir tazminat hesaplaması yapılabilmesi için de “sakatlıktan kaynaklanan sürekli iş göremezlik tazminatı”na ilişkin talebin değerlendirilmesi amacıyla aktüer sıfatını haiz bir bilirkişinin görevlendirilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davayı kabul etmediklerini, öncelikle görev itirazında bulunduklarını, davacının da müvekkilinin de tacir olmadığını, dolayısıyla işbu davanın Ticaret Mahkemesinde görülemeyeceğini, müvekkilinin tam kusurlu olup olmadığının belli olmadığını, bu konuda itirazlarının olduğunu, bu nedenlerle öncelikle davanın görev bakımından reddini, bu talepleri kabul edilmediği takdirde davacının davasının esastan reddi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dosyada davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil sigorta şirketi, …. plakalı aracı, 22.02.2019-2020 tarihleri arasında … numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi ile sigortalandığını, bu poliçeden dolayı sorumlulukları sigortalının kusuru oranında olmak üzere, bedeni zararlarda azami 360.000,00-TL ile sınırlı olduğunu,davacının ek dava dilekçesinde;16.02.2021 tarihli bilirkişi raporu ile değiştiği iddia edilen kalıcı iş göremezlik zararı ile ıslah dilekçelerinde talep etmiş oldukları miktar arasındaki fark olarak 160.735,80-TL kalıcı iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri için ise 5.965,00-TL talep ettiklerini, bu taleplerinin hukuka uygun olmaması nedeniyle reddini talep ettiklerini, 16.02.2021 havale tarihli bilirkişi raporunun taraflarına tebliğ olmadığını, kaza tarihindeki yönetmeliğin aksine %24 maluliyet oranına dayanılarak hesaplama yapılmasının kabulünün mümkün olmadığını, yerel Mahkemece bu şekilde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olmasının da hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafça hesaplamaya ilişkin itiraz olmadığını, BAM ilamında, dosya kapsamında yeniden rapor alınması ve inceleme yapılması yönünde ek rapor tanzimi istendiği, esas davanın görülmesine rağmen bu durumun hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, hazırlanmış raporlar dışında herhangi başka bir raporla yapılan müracaatların geçerli olmayacağı ve sigorta şirketinin temerrüdünün gerçekleşmeyeceğini, alınan maluliyet raporunda imzası bulunan hekimlerinin uzmanlık alanlarının Adli Tıp olduğunu, Özürlü/Engelli Sağlık Kurulu Raporunun yetkilendirilmiş Özürlülük Sağlık Kurulundan alınmadığını, raporun yönetmelik 6. Maddesine uygun olmadığının anlaşıldığını, davacının bilirkişi raporunu dayanak göstererek ve miktar bakımından fark oluştuğunu iddia ederek açmış olduğu ek davanın reddinin gerektiğini, Davacı tarafın İstinaf kararını aşarak kesin hükmün söz konusu olduğu bir hususta yeniden yargılama yapmasını fırsat bilerek bundan haksız kazanç sağlamaya çalıştığını, bu nedenlerle davacının haksız ve hukuka aykırı ek davasının reddini, tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen 06/02/2020 tarihli kararda özetle; “Maluliyet ait değerlendirmede dosyamız arasında bulunan Necmettin Erbakan Üniversitesi Adli Tıp Başkanlığı bünyesinde aldırılan maluliyet raporu esas kabul edilmiştir. Anılan rapor davacı tarafça dava öncesi alındığından mahkememizce duruşmada bilirkişi rapora olarak değerlendirilmiş, taraflara tebliğ edilmiş ev tarafların itirazları değerlendirilmiştir. Anılan raporda …’nın 04/09/2018 tarihinde uğradığı trafik kazası neticesinde yaralandığını, sol femur alt uçta kırık ve sağ ayak lisfrank eklemde çıkıklı kırık olduğunu, opere olduğunu, sol uylukta ve sağ baldırda atrofi olduğunu, sola antaljik yürüyüş olduğunu, şahsın arızasının kalıcı sakatlık niteliğinde olduğu, kişinin arızasının 30/03/2013 tarih ve …… sayılı Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre şahsın arızasının (kas iskelet sistemi tablo 3.4 ve tablo 3.4 b’ye göre) % 10.76 kişi özür oranı olduğunu ve kalıcı sakatlık niteliğinde olduğunu, 6111 sayılı kanun kapsamında tedavi giderlerinin SGK tarafından karşılandığını, SGK’ca karşılanmayan 6111 sayılı kanun kapsamı dışında kalan, tedavi sırasında veya sonrasında yapılması zorunlu fatura edilmiş dolaylı harcamaların olmadığını, iyileşme süresi boyunca 6.500,00 TL olarak değerlendirildiğini, bu sürede bir başkasının bakımına ihtiyaç duyacağını ve bu sürede % 100 malül sayılacağını, giderlerinin sigorta şirketi veya kusurlu tarafça kusur oranında paylaştırılmasının uygun olduğu değerlendirildiği görülmüştür. Anılan rapor yöntemine uygun yönetmelik uyarınca hesaplandığından ve davalı tarafça esaslı bir itiraz bulunmadığından bu rapor kabul edilmiştir.
Mahkememiz kaza tarihi dikkate alınarak TRH 2010 tablosu üzerinden hasaplama yapılması amacıyla dosyayı aktüerya lisansı olan bilirkişiye tevdi etmiştir. Anılan raporun yöntemine uygun olduğu anlaşıldığından mahkememizce kabul görmüştür.
Sürekli iş göremezlik tazminatı yönünden değerlendirmede; davalı … şirketi dosya kapsamında Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumlluluk Sigortası Genel Şartlarının A.5-c maddesinini Sürekli Sakatlık Teminatı başlıklı ”Üçüncü kişinin sürekli sakatlığı dolayısıyla ileride ekonomik olarak uğrayacağı maddi zararları karşılamak üzere, bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek teminattır. Kaza nedeniyle mağdurun tedavisinin tamamlanması sonrasında yetkili bir hastaneden alınacak özürlü sağlık kurulu raporu ile sürekli sakatlık oranının belirlenmesinden sonra ortaya çıkan bakıcı giderleri bu teminat limitleri ile sınırlı olmak koşuluyla sürekli sakatlık teminatı kapsamındadır. Söz konusu tazminat miktarının tespitinde sakat kalan kişi esas alınır.” hükmü uyarınca 70.135,18 TL’lik sürekli iş göremezlik tazminatından sorumludur.
Bakıcı gideri ve geçici iş göremezliğin kaçılmaz tedavi gideri teminat kapsamı dışında olup olmadığına dair değerlendirmede ise,
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: ….)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 15/02/2016 başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, bakıcı giderleri ve kaçılmaz tedavi gideri sigorta teminatı kapsamında olduğu kabulü gerekir.
Davalı … ve …. sorumluluğuna dair değerlendirmede;
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır.Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/6031, K. 2015/13494)
Somut olayda, aracın maliki ve yararlanan … zarardan sorumludur. Davalı gerçek kişi ise aracın sürücüsü olduğundan haksız fiil hükümleri çerçevesinde zarardan sorumludur.
-Manevi tazminata dair değerlendirmede;
Manevi tazminat, zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli ve tarafların kusur durumu da gözönünda tutularak, 6098 sayılı B.K’nun 56.maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedileceği öngörülmüştür. Belirtilen hususlar dikkate alındığında davacının kaza tarihi itibariyle yaşı, ekonomik ve sosyal durumu, kusur durumu, maluliyet durumu kaza sonrası çekilen ızdırap ve tedavi süreci dikkate alınarak 12.000,00 TL manevi tazminatın uygun olduğundan kabulüne karar verilmiştir.
-Faize ait değerlendirmede;
Araç maliki ve sürücüsü yönünden ise haksız fiil hükümleri çerçevesinde olay tarihinden itibaren yasal faiz hükmedilerek karar verilmiştir.
Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortacısı 2918 Sayılı KTK’nun 98/1, 99/1, ZMMS Genel Şartlarının B.2-c maddesi uyarınca hak sahibine kaza ve zarara ilişkin tespit tutanağının ve bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya başvurmasından itibaren 8 iş günü sonunda tazminat miktarını ödememesi halinde, bu tarihte, böyle bir başvurunun yapılmaması halinde ise dava tarihinde temerrüde düşeceğinden, temerrüt faizine bu tarihten itibaren hükmedilmesi gerekir. Anılan hüküm uyarınca faize hükmedilmiştir.” şeklinde Davacının davasının maddi tazminat yönünden kabulü ile, davacının geçici maluliyet nedeniyle zararı için 16.571,29 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağa sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 tarihinden itibaren davalı gerçek kişiler yönünden ise olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, davacının sürekli işgöremezlik zararı için 70.135,18 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağa sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 tarihinden itibaren davalı gerçek kişiler yönünden ise olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, davacının bakıcı gideri zararı için 14.997,89 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağa sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 tarihinden itibaren davalı gerçek kişiler yönünden ise olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, davacının kaçınılmaz tedavi gideri zararı için 6.500,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağa sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 tarihinden itibaren davalı gerçek kişiler yönünden ise olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, davalı … şirketinin tazminatlar yönünden poliçe limiti ile sınırlı tutulmasına, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile, 12.000,00 TL manevi tazminatın davalı … ve …’den müşteken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağa olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ait istemin reddine dair hükmün kurulduğu, davalı … sunduğu istinaf başvurusu ile dosyanın Dairemizin …. Esasına tevdi edildiği, 27/10/2020 tarih ve …. Karar sayılı ilamı ile kaldırma gönderme kararı verildiği anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “16/02/2021 tarihli bilirkişi raporu sonrası davacı vekili Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas sayılı dosyasında bakiye alacaklarına ilişkin olarak birleştirme talepli dava açmış ve ilgili dosya mahkememiz iş bu dosyası ile birleştirilmiştir.
Mahkememiz … Esas…. Karar sayılı 06/02/2020 tarihli hükmü davacı veya vekili tarafından istinaf edilmediği ve ilk hükme esas alınan 01/01/2020 tarihli aktüerya raporuna davacı tarafın açık itirazının bulunmadığı, kaldırma kararı kapsamında belirtilen yönler dışında yeni esasa kayıt sonrası düzenlenen raporda belirlenen tazminat miktarları için davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Mahkememiz … Esas … Karar sayılı 06/02/2020 tarihli ilk hükmü istinaf etmeyen davacı lehine olacak biçimde, Anayasa Mahkemesinin 09.10.2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17.07.2020 tarihli … E. … K. Sayılı kararı ve mahkememiz ilk hükmünün kaldırılmasına ilişkin BAM kararı doğrultusunda düzenlenen raporlarda maluliyet oranının değişmesi, tazminat hesabında uygulanan tabloların farklı olması ve asgari ücrette gerçekleşen artışın kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle yeniden hesaplanan ve dolayısıyla ilk hükme esas alınan aktüerya raporunda tespit edilen tazminat miktarından fazla belirlenen miktarın kabulü davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ihlali mahiyetinde olacaktır. (Hukuk Genel Kurulu’nun 18/02/2020 tarih, 2016/21 – 817 Esas, 2020/167 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)
İzah edilen hususlar nedeniyle asıl dava için maddi tazminat yönünden davalılardan yalnız sigorta vekilinin mahkememiz ilk hükmünü istinaf etme hususu nazara alınarak; davacının geçici iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zararı için 16.571,29 TL( davalı … Firmasının 16.558,76 TL’ye kadar sorumlu tutularak), sürekli iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zararı için 70.135,18 TL, bakıcı gideri zararı için 14.997,89 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 6.500,00 TL, olmak üzere Toplam 108.204,36 TL’ nin davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde) alınarak davacıya verilmesine, alacağa davalı gerçek kişiler yönünden olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren, sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına; manevi tazminat, zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli ve tarafların kusur durumu da gözönünda tutularak, 6098 sayılı B.K’nun 56.maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedileceği öngörülmüştür. Belirtilen hususlar dikkate alındığında davacının kaza tarihi itibariyle yaşı, ekonomik ve sosyal durumu, kusur durumu, maluliyet durumu kaza sonrası çekilen ızdırap ve tedavi süreci dikkate alınarak 12.000,00 TL manevi tazminatın uygun olduğundan kabulüne karar verilmiştir.
Birleşen dosya açısından yukarıda izah edilen hususlar nazara alınarak; mahkememiz ilk hükmünde esas alınan 01/01/2020 tarihli rapordaki tazminat miktarları yönünden davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluştuğundan birleşen davanın reddine karar verilmiş olup, usuli kazanılmış hak kavramı mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan birinin yararına diğerinin ise aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hak olarak tanımlandığından ve yalnızca Yargıtay İçtihatları ile oluşturulan bir kurum olması ile birlikte usuli işlemler haricinde muteber bir mahiyetinin bulunmaması nedeniyle birleşen dosya açısından davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmeksizin aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” şeklinde asıl dava için; maddi tazminat yönünden davanın kısmen kabulü ile, davacının geçici iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zararı için 16.571,29 TL( davalı … Firmasının 16.558,76 TL’ye kadar sorumlu tutularak), sürekli iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zararı için 70.135,18 TL, bakıcı gideri zararı için 14.997,89 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 6.500,00 TL, olmak üzere toplam 108.204,36 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde) alınarak davacıya verilmesine, alacağa davalı gerçek kişiler yönünden olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren, sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile, 12.000,00 TL manevi tazminatın davalı … ve Ali’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağa olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen dava için davanın reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yerel Mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alınan maluliyet raporu düzenleyen heyetten ve aktüerya bilirkişilerinden esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonuca göre hüküm kurulması ile Anayasa Mahkemesi kararının resen uygulanması gerektiğini ve bu durum karşısında usuli kazanılmış haktan bahsedilemeyeceğinin açık olduğunu, yargılamada tüm aşamalarda fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulduğunun da ortada olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile birleşen dosya yönünden de davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hükme esas alınan maluliyet raporunun hatalı yönetmeliğe göre düzenlendiğini, kaza tarihinin 04/09/2018 olduğunu, kaza tarihi itibariyle yürürlükte olan yönetmeliğin Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki yönetmelik olduğunu, raporun içeriğinde maluliyet oranının belirlenmesinde Tablo 3.4 ve Tablo 3.5 kombine edilerek hesaplama yapıldığını oysa yönetmelikteki Tablo 3.1 ve Tablo 3.4’ün diğer tablolar ile kombine edilerek hesaplama yapılamayacağının açıkça belirtildiğini, söz konusu raporun 1 yıllık etkin iyileşme süresi bitmeden alındığını, raporun içeriğinde etkin iyileşme süresinin tamamlandığı ve hastada iyileşmenin durduğuna ilişkin bir belirlemenin yapılmadığını, ayrıca raporun uygun heyet teşekkülü ile de hazırlanmadığını, raporu imzalayan iki kişinin alanında uzman olmadığını ve araştırma görevlisi sıfatına sahip olduklarını, somut olayda sunulan sağlık raporunda maluliyete davacının da meydana gelen kırıkların gerekçe gösterilmesine rağmen heyette ortopedi uzmanının bulunmadığını, Anayasa Mahkemesinin 09.10.2020 tarihli kararı ile genel şartların tümüyle iptal edilmediğini, bu sebeple hesaplamanın genel şartlarda ve yerleşik yargıtay içtihatlarında belirtildiği gibi trh 2010 yaşam tablosu, %1,8 teknik faiz ve devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü esas alınarak yapılması gerekirken, pmf 1931 tablosunun ve %10 artış ve %10 indirim hususu gözetilerek %0 teknik faiz ile yapılması hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, 16/02/2021 tarihli aktüer raporunun taraflarına tebliğ edilmediğini, 25/12/2020 tarihli sağlık kurulu raporunda belirlenen geçici iş göremezlik, geçici bakıcı süresi ile tedavi masraflarına ilişkin tespitlerin hatalı olduğunu, Yerel Mahkemece sigortalı araç sürücüsünün kazada asli kusurlu olduğuna ilişkin yapılan belirlemenin de yerinde olmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın asıl dava yönünden kaldırılmasına, birleşen dava yönünden verilen kararın aynen muhafazasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı vekilince yanlış yönetmelik hükümlerine göre karar verildiği ve trh 2010 uygulanması gerektiği istinafı
KALDIRMA KARARIMIZDA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun edilmesi iddia durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, iş yerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alının maluliyet raporu düzenleyen heyetten ve aktüerya bilirkişilerinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin suretiyle sonucuna göre hüküm kurulmasında isabetsizlik yoktur.itiraz yersizdir
Bilirkişi raporunun tebliğ edilmediği savunma hakkının ihlal edildiği istinafı
Hükme esas 16/02/2021 tarihli bilirkişi raporu davalı vekili Av. …’a usulüne uygun uyap kanalıyla tebliğ edilmiş olup,söz konusu vekilin vekaletten istifa veya azil gibi dosyaya yansıyan bir beyanının olmadığı,bu vekile yapılan tebligatın geçerli olduğu anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davalı … vekilinin kabul edilen Bakıcı gideri,kaçınılmaz tedavi gideri ve Geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ve hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğine ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: …)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 26/05/2018 başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, kaçınılmaz tedavi gideri ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Öte yandan Yargıtay 17 HD uygulamasına göre, bu tür hesaplamalarda, aile bireylerine böyle bir yükümlülük yüklenemeyeceği gibi, dışarıdan bir bakıcı tutulmuş olsa idi ne kadar zararının olduğu belirlenerek hüküm verilmesi gerektiğine yönelik içtihatlarının kökleşmiş olduğu, Buna göre; olayda BK.’nun 43. maddesi (6098 sayılı TBK md. 52) gereğince hakkaniyet indirimi şartları bulunmamasına göre, davacının gerçek zararından, varsayıma dayalı hakkaniyet indirimi yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmasına göre buna yönelen itirazlar da yersizdir
kusur itirazı
Dairemizin önceki kaldırma ilamına konu kaldırma öncesinde ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup anılan karara karşı davalı vekili istinaf dilekçesi ile istinaf talebinde bulunmuştur.. HMK’nın 341. maddesinde yer alan “istinaf başvuru dilekçesinde başvuru sebepleri ve gerekçesinin bildirilmesi”, 355. maddesinde yer alan “incelemenin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı ancak, bölge adliye mahkemesinin kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözeteceği” ve 357. maddesinde yer alan “bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenemeyeceği, yeni delillere dayanılamayacağı” ve “ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan delillerin bölge adliye mahkemesince incelenebileceği” hükümleri doğrultusunda davalının istinaf süresi içinde ileri sürmediği istinaf nedenlerinin inceleme konusu yapılamayacağından kaldırma kararı öncesine ilişkin istinaf incelemesi 27/10/2020 tarihli istinaf dilekçesi ile ileri sürülen istinaf nedenlerine göre inceleme yapılmıştır.
Dairemizin önceki kaldırma ilamında davalının sair istinaf taleplerinin reddi ile ilk derece mahkemesinin kararının eksik inceleme ile hüküm kurulduğu gerektiği belirtilerek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kaldırma kararı sonrasında usuli kazanılmış hak ilkesi gereğince kaldırma kararı sonrasında verilen mahkeme kararının yeniden istinaf incelemesinde sadece kaldırma kararımız doğrultusunda inceleme yapılması gerekmektedir. Kaldırma kararı öncesindeki ilama karşı davalı tarafından ileri sürülmeyen istinaf nedenlerinin kaldırma kararı sonrasındaki ilam yönünden usuli kazanılmış hak ilkesi gereği incelenme imkanı bulunmamaktadır. İtiraz yersizdir
Davacı vekilinin birleşen dava açısından kabul kararı verilmesi gerektiği istinafı
Somut olayda öncelikle davacının ilk davasının kısmi dava mı belirsiz alacak davası mı olduğunun tespiti gerekmektedir
HMK 107.maddede belirsiz alacak davası düzenlenmiş olup, 107/2.fıkrada “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” esası kabul edilmiştir. Buna göre davacı taraf talep artırım dilekçesi ile talebini artırabilecektir. Talep artırım, niteliği itibari ile davalı taraf aleyhine esaslı bir değişiklik olup, davalı tarafın, duruşmada bulunmadığı durumlarda tebligat yolu ile bu istemden haberdar edilmesi zorunludur.
Belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda davacı talep sonucunun belirlenmesi talep sonucunun artırılması şeklinde olmaktadır. Belirsiz alacak davasında talebin belirlenmesinde karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmaz. Ancak davacı tarafından talep sonucu belirlendikten sonra alacağının daha fazla olması halinde davacının talep sonucunu artırmak için ıslah yoluna başvurması yani ıslah suretiyle talep sonucunu artırması mümkün olacaktır.
6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre tarafların, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği belirtilmiştir.
Bu açıklamalara göre davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde davacının öncelikle talep sonucunu belirlemesi, talebin belirlenmesinden sonra alacağın belirlenen miktardan daha fazla olduğunun anlaşılması halinde davacının ıslah yolu ile dava değerini arttırması gerekecektir. Yargıtay uygulamalarına göre trafik kazalarında yaralanmadan kaynaklanan tazminat davalarının belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olduğu kabul edilmiştir. (Yargıtay 17 HD 2015/14980 E 2018/8201 K )
Dava açılmakla, belirsiz alacak davasında, alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresi kesilmekte iken, kısmi davada, talep edilmeyen kısım için zamanaşımı süresi işlemeye devam eder. Belirsiz alacak davasında, davalı tarafça dava açıldıktan sonra ileri sürülen zamanaşımı def’i sadece ilk talebi değil bedel artırım talebini de kapsar ve süresinde zamanaşımı def’in de bulunmaması halinde arttırılan bedel için sonradan zamanaşımı def’inde bulunulamaz.
Davacının somut olayda gerek dava dilekçesi içeriğinden gerekse talep kısmından açıkça fazlaya ilişkin haklar saklı tutarak açtığı kısmi dava olup HMK 107 maddesi kapsamında değildir.
6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde “(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) (Mülga fıkra: 01/04/2015-6644 S.K./4. md) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, davacılar vekilinin HMK’nın 109. maddesine göre kısmi dava açtığı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmasa dahi, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olmadıkça ek dava olarak geri kalan kısmını da isteyebileceği gözetilerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Nitekim Yargıtay 17 Hd nin 2019/4268 esas 2020/4300 karar,23 hd nin 2019/2487 esas 2019/4088 karar, (HGK 2017/19-1628 E.- 2018/1098 K.). 5 hd nin 2017/12959 esas 2018/23786 karar sayılı ilamları
Bu halde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109/3. maddesinde; “Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” düzenlemesi yer almakta olup, davacının ek dava konusu yaptığı talebinden açıkça feragati bulunmadığı ve ıslah ile artırılan miktar dışında da maddi tazminat isteminde bulunabileceğine göre mahkemece birleşen davanın, açılan bir dava ıslah edildikten sonra ıslah dışı kalan miktar için yeni bir ek dava açılabileceği, birleşen davanın asıl davaya bağlı olarak açıldığı ve asıl davanın eki niteliğinde olduğu da değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir.
Kaldırma kararımızda da belirtildiği üzere Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Bu halde AYM nin iptal kararı karşısında .bu iptal kararları kazanılmış hakkın istinasını teşkil teşkil eder mahiyette olduğunndan ek dava açılabilir..bu halde birleşen dava yönünden bakiye alacağa ilişkin davanın kabulüne, karar vermek gerekirken aksi kararda isabet bulunmamaktadır.
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek birlenen dava açasından davacı vekiliinn bakıcı giderine yönelik talebinin kabulüne,diğer taleplerin reddine davalı … vekilinin tüm istinaf itirazlarının REDDİ, ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, ilk derece mahkemesinin kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
1-A-Asıl Dava İçin;
Maddi Tazminat Yönünden davanın KABULÜ ile,
1-Davacının geçici iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zararı için 16.571,29 TL, sürekli iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zararı için 70.135,18 TL, bakıcı gideri zararı için 14.997,89 TL ve kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 6.500,00 TL, olmak üzere Toplam 108.204,36 TL’ nin davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde) alınarak davacıya verilmesine, alacağa davalı gerçek kişiler yönünden olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren, sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,
Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE
2-Davacının manevi tazminat isteminin KISMEN KABULÜ ile, 12.000,00 TL manevi tazminatın davalı … ve …. müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağa olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,
Fazlaya ilişkin talebin reddine,
3-Sair hususların gerekçeli kararda gösterilmesine,
B-Birleşen Dava İçin;
Davacının bakiye bakıcı gideri ile sürekli işgörmezlik taleplerinin kabulü ile
Davacının bakiye bakıcı gideri talebinin kabulü ile 5.965 TL maddi zararı için davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde) alınarak davacıya verilmesine, alacağa davalı gerçek kişiler yönünden olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren, sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,
Davacının bakiye sürekli işgöremezlik talebinin kabulü ile 160.735,80 TL maddi zararı için davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde) alınarak davacıya verilmesine, alacağa davalı gerçek kişiler yönünden olay tarihi olan 04.09.2018 tarihinden itibaren, sigorta şirketi yönünden 15.05.2019 temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
Ana Dava Yönünden;
4-Alınması gereken 8.211,15 TL harçtan peşin ve ıslah harcı ile birlikte alınan 472,05 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.739,10 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (davalı … şirketinin 6.965,19 TL’sinden müteselsilen sorumlu olmak kaydıyla)
5-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL başvurma harcı, 6,40 vekalet harcı, 105,89 TL peşin harç, 366,16 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 522,85 TL’den kabul red oranı nazara alınarak 407,82 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, (davalı … şirketinin 367,03 TL’sinden müteselsilen sorumlu olmak kaydıyla)
6-Davacı tarafından yapılan yargılama gideri 850,00 TL bilirkişi ücreti ile posta tebligat gideri 457,00 TL toplamı olan 1.307,00 TL’ nin kabul red oranı nazara alınarak 1.019,46 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, (davalı … şirketinin 917,51 TL’sinden müteselsilen sorumlu olmak kaydıyla)
7-Maddi tazminat için; davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 14.229,41 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsile alınarak davacıya ödenmesine,
8-Manevi tazminat için; davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
9-Manevi tazminat açısından; Davalılar … ve … kendilerini bir vekille temsil ettirdiğinden red edilen kısma göre hesap edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar … ve …’a verilmesine,
10-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 13. Bendine göre; arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre hazineden ödenen toplam 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına),
Birleşen Dava Yönünden;
10-Alınması gereken 11.387,33 TL harçtan peşin alınan 569,37 TL harcın mahsubu ile bakiye 10.817,96 TL harcın birleşen dosya davalılarından müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalı … şirketi poliçe limiti dahilinde)
11-Davacı tarafça yapılan 637,17 TL harç giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, (Davalı … şirketi poliçe limiti dahilinde)
12-Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre belirlenen 19.786,58 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, (Davalı … şirketi poliçe limiti dahilinde)
13-Artan gider avansı olması halinde HMK m.333 uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
14-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
15-Davalı … tarafından alınması gereken 7.391,43 TL harçtan peşin alınan 2.053,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.338,43 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
16-Davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf başvuru gideri ile 12,60 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 174,70 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
17-Davalı … tarafından yapılan yargılama giderinin bu davalı üzerinde bırakılmasına,
18-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren ana dava ve birleşen dava yönünden İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.07/09/2021

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.