Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/966 E. 2020/1270 K. 22.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 22/12/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 13/07/2020
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
:
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 22/12/2020
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 22/12/2020

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; 21.06.2019 günü davalı …. tarafından Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalanan …. plaka sayılı otomobilin sürücü … idaresinde iken, davalı …. tarafından Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalanan … plaka sayılı otomobilin sürücü … yönetiminde iken karşılıklı çarpışmaları sonucu meydana gelen trafik kazasında, … plaka sayılı otomobilde yolcu olarak bulunan …’in vefat ettiğini, sürücü …. hakkında, taksirle ölümüne neden olma suçundan … Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında kamu davasının açıldığını, kazaya karışan ve … adına kayıtlı olan …. plaka sayılı otomobilin, davalı …. tarafından 18.06.2020 bitiş tarihli ve … nolu, kazaya karışan ve … adına kayıtlı olan … plaka sayılı otomobilin ise davalı ….. tarafından 05.02.2020 bitiş tarihli ve … nolu Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalandığından, sigortacı sıfatı ile davalıların sorumluluğuna gidildiğini, müvekkile …in, oğlu …’ın vefatı nedeni ile destekten yoksun kaldığı tartışmasız olduğundan, uğradığı maddi zararının tazmini için eldeki davanın açılması gerektiğini, müteveffa desteğin annesi ….’in 02.04.1981 doğumlu olup ev hanımı olduğunu ve bağımsız bir işi ve gelirinin bulunmadığını, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 97 ve 99/1 maddeleri gereğince yazılı başvurunun yapıldığını, 04.09.2019 tarihinde başvuru dilekçesi ile zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları kapsamındaki belgelerin tebliğine rağmen, 15 gün içerisinde yazılı olarak cevap verilmediğini ve 8 iş günü içerisinde tazminat ödemesi yapılmadığını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesi gereğince Arabulucu’ya başvurulduğunu, ancak taraflar arasında anlaşmaya varılamadığını belirterek; müvekkilesinin, oğlu …’ın vefatı nedeni ile destekten yoksun kaldığı tartışmasız olduğundan, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak üzere; 10,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinde geçerli kişi başı poliçe teminat limitleri ile sınırlı olarak dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkilesine verilmesine, dava şartı arabuluculuk faaliyeti ile açılan eldeki dava yönünden; zorunlu olması nedeni ile Arabuluculuk faaliyeti için yapılan giderler, arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması nedeni ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 16/2-c maddesi gereğince 750,00 TL maktu arabuluculuk faaliyeti vekâlet ücreti, Sarfına mecbur kalınacak yargılama giderleri ile dava vekâlet ücretinin müştereken ve müteselsilen davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. Vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Davacı tarafından müvekkili şirkete yapılan başvuruda müteveffanın ücretini gösterir gelir belgesi sunulmamakla başvuru usulüne uygun olmadığından davanın başvuru şartı eksikliği nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, öncelikli olarak kusur oranlarının belirlenmesin gerektiğini, desteğin veraset ilamı ve vukuatlı aile nüfus tablosunun dosyaya kazandırılması gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmeyerek, müteveffanın kaza tarihinde henüz 18 yaşında olduğu dikkate alınarak, hesaplamada askerlik dönemi, evleneceği, evlendikten sonra 2 çocuk sahibi olacağı gibi veriler ile destekten yoksun kalma tazminatı hesaplamasının yapılması gerekmekte olduğunu, dava dışı …’in alkollü olup olmadığı kaza tespit tutanağından anlaşılamamakla, ceza dosyasının ve otopsi raporlarının dosyaya kazandırılmasının ardından dava dışı sürücünün alkollü olması halinde tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davanın davacının zararın karşılanmış olması ihtimaline karşı davanın sigortalı … ve sürücü …’e ihbar edilmesini talep ettiklerini belirterek; davanın öncelikli olarak başvuru şartı eksikliğinden usulden reddine, davanın sigortalı ve araç sürücüne ihbarına karar verilmesine, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı …. Vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Kazaya karışan … plakalı araç müvekkili şirket nezdinde 05.02.2019/2020 tarihlerini kapsayan Zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı olduğunu, sorumluluğu poliçe teminatı ve sigortalı araç sürücülerinin kusuru oranı ile sınırlı olduğunu, kusur raporunun Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınmasının gerektiğini, müteveffanın babası vefat etmiş olduğundan destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkının bulunmadığını, soruşturma ve kovuşturma dosyasının celp edilerek uzlaşma sağlanıp sağlanmadığının tespitinin gerektiğini belirterek; davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13/07/2020 tarih … esas … karar sayılı gerekçeli kararında;”Dava, ölüm sebebiyle açılan destekten yoksun kalma zararına ilişkin maddi tazminat davasıdır.
01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları’nın C.11 maddesine göre, “Bu Genel Şartlar yürürlük tarihinden sonra akdedilmiş sözleşmelere uygulanır.”
Davalı tarafa sigortalı aracın ZMMS poliçesinin, ZMMS Genel Şartları’nın yürürlüğe girdiği 01/06/2015 tarihinden sonra tanzim edilmesi ve kazanın da 2918 s. KTK.nin 90. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 21/06/2019 tarihinden sonra meydana gelmesi nedeniyle, sigorta şirketinin ve sigorta şirketinin teminatı kapsamında işleten ve sürücünün sorumluluğunun 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları’na göre belirlenmesinin gerektiği anlaşılmıştır.
ZMMS Genel Şartları’nın A.5.ç. maddesine göre de; Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı: Üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla ölenin desteğinden yoksun kalanların destek zararlarını karşılamak üzere bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır. Söz konusu tazminat miktarının tespitinde ölen kişi esas alınır.
Sigortalı aracın ZMMS poliçesinin Genel Şartların yürürlüğe girdiği 01/06/2015 tarihinden sonra tanzim edilmesi ve kazanın da bu tarihinden sonra meydana gelmesi halinde ; davalı sigorta şirketinin ve davalı sigorta şirketinin sigortalısı olan işleten ile sigortalı aracı kullanan sürücülerin: Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı kapsamında; desteğin vefatı sebebiyle, destek kaybına uğrayan kişilerin destek zararından sorumlu oldukları belirlenmiştir.
Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 21.06.2019 günü davalı …. tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalanan … plaka sayılı otomobil sürücü … idaresinde iken, davalı …. tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalanan … plaka sayılı otomobilin sürücü … idaresinde çarpışmaları sonucu meydana gelen trafik kazasında, … plaka sayılı otomobilde yolcu olarak bulunan …’in vefat ettiği, sürücü …. hakkında, taksirle ölümüne neden olma suçundan … Ağır Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında kamu davasının açıldığı, kazaya karışan …. plaka sayılı otomobilin, davalı …. tarafından 18.06.2020 bitiş tarihli ve … nolu, … plaka sayılı otomobilin ise davalı … tarafından 05.02.2020 bitiş tarihli ve … nolu Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalandığı, davacı tarafça sigortacı sıfatı ile davalıların sorumluluğuna gidildiği, davalılar ise sorumluluklarının poliçe teminatı ve sigortalı araç sürücülerinin kusuru oranı ile sınırlı olduğunu belirterek davanın reddini talep ettikleri, davaya konu trafik kazasına ilişkin Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dava dosyasından verilen talimat kararı uyarınca Ankara … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Talimat sayılı dosyasında aldırılan kusur raporunda sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın %75 oranında, sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın ise %25 oranında kusurlu olduğu, davacının destekten yoksun kalma zararının aktüer bilirkişi tarafından hesapladığı anlaşılmakla; davacının davasının kabulü ile 213.107,78 TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihi itibariyle geçerli ZMMS ölüm klozu kişi başı teminat limitiyle sınırlı olmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş;
Davacının davasının KABULÜ ile; 213.107,78 TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihi itibariyle geçerli ZMMS ölüm klozu kişi başı teminat limitiyle sınırlı olmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, yapılan yargılama esnasında müvekkil şirkete sigortalı aracın %25 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini ancak tüm zarar üzerinden hesaplama ile hüküm kurulduğunu, müvekkil şirketin sigortalısının kusuru oranında ödemeden sorumlu olduğunu, müşterek ve müteselsilen karar verilmesi dolayısıyla tüm yargılama giderleri, harç ve giderlerden müvekkil şirketin müşterek ve müteselsil olarak sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu, hesaplamada kullanılan verilen hatalı olduğunu, bilirkişi hesaplamasında destek paylarını ayırdığını ancak bu aktarım yapılırken annenin payı müteveffanın muhtemel çocuklarına ayrılacak paydan fazla olacak şekilde hesaplandığını, arabuluculuk vekalet ücretinin yargılama gideri olarak eklenmesinin hatalı olduğunu, akdi ücretin konusu olan bir giderin mahkemece verilecek olan ücret olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, aksi düşünülse dahi toplam hesaplanan vekalet ücretinden bu ücretin düşülmesi gerektiğini, yani mahkemece hesaplanan 23.367,54 TL vekalet ücretinden bu tutarın düşülmesi gerektiğini, yerel mahkeme kararının usul ve esas yönünden aykırı olduğunu, istinaf itirazlarının kabulünü, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından her ne kadar sigortalı araç sürücüsünün %75 kusurlu olduğu yönündeki rapor hükme esas alınmışsa da söz konusu raporun yerel mahkeme tarafından alınmadığını, ceza dosyalarından alınan raporlar doğrultusunda hüküm kurulduğunu, müvekkil şirketin taraf olmadığı ceza ve başkaca dosyalardan alınan kusur raporlarının kabulünün mümkün olmadığını, müvekkil şirketin raporlara karşı itiraz hakkının engellendiğini, vefat eden kişinin kazada yolcu olup olmamasının kusur tespiti açısından öneminin olmadığını, müvekkil sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında tazminatlardan sorumlu olduğunu, dosya içerisinde yer alan kaza tespit tutanağı trafik zabıtaları tarafından düzenlendiğini, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını, kusur durumunun konusunda uzman kurum ya da kişiler tarafından oran gösterir bir şekilde tespit edilmesi gerektiğini, yapılan kusur tespitinin kabulünün mümkün olmadığını, gerçekleşen kazada müteveffanın da babasının vefat etmiş olup babasına ayrılacak payın davacı anneye verilmesi talep edilmişse de; dava açılmadan önce babanın vefat ettiğini destek payı hesabının yapılmaması gerektiğini, %20 müterafik kusur indirimi ve hatır taşıması indiriminin yapılmalıyken bu indirimin yapılmadığını ve hatalı bir rapor tanzim edildiğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davacı … vekili istinafa cevap olarak; eldeki davanın uğranılan maddi zararın müştereken ve müteselsilen istendiğini, kusur raporu alınmasına usul hükümleri açısından gerek olmadığını, hatır taşıması ile müterafik kusur indirimi yapılması itirazın yersiz olduğunu, müteveffanın emniyet kemeri takmadığını ve vefatın buna bağlı olduğunun ispat yükünün sigortacıda olduğunu ve böyle bir ispatta bulunamadıklarını beyanla diğer istinaf itirazlarının da yerinde olmadığını, davalı tarafların itiraz taleplerinin reddinin gerektiğini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigorta şirketlerince istinaf edilmiştir.
1-Davalı … ve … tarafından kusur ve sorumluluğa yönelik itirazları yönünden yapılan incelemede;
TBK 61. Maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” demekle birden çok kişi aynı zarardan aynı sebeple yada çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğün şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İşte bu tür durumlarda sorumlular hakkında müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır.
Müteselsil sorumluluk kanundan doğan bir sorumluluk türüdür. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, davacı kusursuz olduğuna göre zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. Davacı vekili açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre davada dava dışı kişinin de kusurunun bulunması davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/11886 Esas, 2017/6732 Sayılı Kararı)
Somut olayda, dosya arası edilmediği ve Uyap’ta da kaydı bulunmadığından görülemeyen ancak delil olarak dosyaya konulan bilirkişi raporundan anlaşıldığı kadarıyla, Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyasında taraf olmayan ve ihbar da edilmediği anlaşılan davalı …nın, anılan dava dosyası getirtilip incelenerek, davalı sigortanın davada taraf olmadığının sabit olması halinde, kusura ilişkin itirazlarının değerlendirilerek, diğer hukuk ve ceza dosyasındaki tüm taraf ve tanık beyanları, deliller, raporlar da irdelenerek yeni bir rapor alınmadan eski raporların davalıyı bağlayacağı kabulü yerinde değildir. (Nitekim Yargıtay 17 hd ‘nin 2007/3294-2932 sayılı 2012/3103 esas 2012/7097 karar sayılı ve 2016/3309 esas 2016/8437 karar sayılı ilamları) Aksinin kabulü savunma hakkı ihlali oluşturacaktır. Bu sebeple, buna yönelik davalı vekilinin itirazı kabul edilmiştir.
2- Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle aktüer raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim tazminat bilirkişilerinden, karar tarihinde oluşur ise yeni asgari ücret de hesaplamada nazara alınarak yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Kabule göre de, destek hesabında davacının eşinin, dava sırasında destek ile beraber vefat etmesi nedeniyle, payının davacıya ilave olunarak hesap yapılmasında bir isabetsizlik bulunmadığından buna yönelik davalı sigortaların itirazlarının yerinde olmadığı da görülmüştür.
Bu itibarla, davalı vekilinin kamu düzeni sebebiyle istinaf taleplerinin kabulü gerekmiştir.
3- Davalı tarafça müterafik kusura yönelik itirazda;
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Mağdurun kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Somut olayda davalı …. vekili, vefat edenin emniyet kemeri takmadığının araştırılmadığını ve indirim yapılmadığını savunmuştur. Olaya ilişkin soruşturma dosyası ve eldeki dosya kapsamı incelenerek, emniyet kemeri takılıp takılmadığı, takılmış ise bunun ölümde etken olup olmadığının değerlendirilip karar yerinde tartışılarak sonucuna göre tazminat miktarından % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi isabetsiz bulunduğundan buna yönelik davalı vekilinin itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
4-Davalı ….nın hatır taşıması indirimi yapılması gerektiği itirazında;
Dava 6100 sayılı HMK döneminde açılmış olup davalı davaya cevap vermediği gibi hatır taşıması savunmasında bulunmamıştır. Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; hatır taşıması savunmasının itiraz değil def’i olduğu ve alacağın talep edilebilirliğini engelleyici işlev gören def’ilerin ancak belirli sürelerde ileri sürülebileceği; alacağı ortadan kaldıran ve her aşamada ileri sürülebilen itirazlardan olmadığı için de her aşamada ileri sürülemeyeceği hususları dikkate alınmak suretiyle; davalı tarafça süresinde ileri sürülmeyen hatır taşıması indirimi yapılmaması yerinde olup buna yönelik itirazın yerinde olmadığı görülmüştür. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/10102 esas 2019/4225 karar sayılı ilamı)
5- Kabule göre de (yargılama giderlerine dair davalı itirazlarında);
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 16. Maddesinde, “(1) 1136 sayılı Kanunun 35/A maddesinde uzlaşma sağlama, arabuluculuk, uzlaştırma ve her türlü sulh anlaşmalarından doğacak avukatlık ücreti uyuşmazlıklarında bu Tarifede yer alan hükümler uyarınca hesaplanacak miktarlar, akdi avukatlık ücretinin asgari değerlerini oluşturur.
(2) Ancak, arabuluculuğun dava şartı olması halinde, arabuluculuk aşamasında avukat aracılığı ile takip edilen işlerde aşağıdaki hükümler uygulanır:
a) Konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen işlerde avukatlık ücreti; arabuluculuk sonucunda arabuluculuk anlaşma belgesinin imzalanması halinde, bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hesaplanır. Şu kadar ki miktarı 6.000,00 TL’ye kadar olan arabuluculuk faaliyetlerinde avukatlık ücreti, 900,00 TL. maktu ücrettir. Ancak, bu ücret asıl alacağı geçemez.
b) Konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen işlerde avukatlık ücreti; arabuluculuk sonucunda arabuluculuk anlaşma belgesinin imzalanması halinde, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre öngörülen maktu ücrettir.
c) Arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması halinde, avukat, 900,00 TL. maktu ücrete hak kazanır. Ancak, bu ücret asıl alacağı geçemez.
ç) Arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması halinde, tarafın aynı vekille dava yoluna gitmesi durumunda müvekkilin avukatına ödeyeceği asgari ücret, (c) bendine göre ödediği maktu ücret mahsup edilerek, bu Tarifeye göre belirlenir.”
Hükmünü taşımaktadır.
Madde hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere 16/2-c maddesi uyarıca tarifede belirlenen ücret müvekkil ile avukat arasında karalaştırılan akdi vekalet ücretinin miktarına yönelik düzenleme olup,anlaşmazlıkla sonuçlanan arabuluculuk görüşmesinden kaynaklı vekalet ücretinden davalının sorumluluğuna ilişkin düzenleme olmayıp,bu kapsamda düzenlenen görüşmelerden kaynaklı vekalet ücretinden davalının sorumluluğu olmayıp itiraz YERİNDEDİR.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, davalı sigorta vekillerinin istinaf talebinin yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesi iptal kararı doğrultusunda “kamu düzenine ilişkin” ve yukarıda belirtilen sair sebeplerle kabulüyle mahal mahkemesi kararı HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesi gerektiği kararı verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … ve davalı … vekillerinin istinaf taleplerinin kamu düzeni ve anlatılan sair sebeplerle kabulüyle mahal mahkemesi kararı HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.22/12/2020

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.