Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/809 E. 2020/1044 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 12/11/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 21/11/2019
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR :

VEKİLİ :
DAVALILAR :

VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

BİRLEŞEN KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN E. SAYILI DAVASI’NDA

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :

VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
İHBAR OLUNANLAR :

VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 12/11/2020
KARARIN YAZILMA TARİHİ : 12/11/2020

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili mahkememize tevzi edilen 29/12/2017 havale tarihli dava dilekçesinde özetle, 20/09/2017 tarihinde müvekkili … sevk ve idaresindeki … plakalı aracın aynı yönde seyir halinde bulunan davalı … adına kayıtlı, diğer davalı … sevk ve idaresindeki tescilsiz … marka … şase ve … motor numaralı iş makinesine çarpması sonucunda müvekkilinin yaralandığını; kaza sonrası tutulan kaza tespit tutanağında her ne kadar her iki tarafın da kusurlu olduğu belirtilmiş ise de müvekkilinin herhangi bir kusurunun olmadığını, mahkememizce alınacak kusur raporu ile davalı sürücünün % 100 kusurlu olduğunun ortaya çıkacağını; müvekkilinin kaza tarihi itibariyle 75 yaşında olduğunu; kaza sonrası müvekkilinin kaburgalarında 5 yerde kırıklar olduğunu; bu kırıkların akciğerinde difüzyona neden olduğunu; müvekkilinin … Tıp Fakültesi göğüs cerrahi servisinde 7 günlük ağır bir tedavi süreci geçirdiğini ve halen nefes alıp vermekte zorlandığını; müvekkilinin gerek bu 7 günlük tedavi sürecinde gerekse daha sonraki kontrol sürecinde birçok yan giderlerinin olduğunu; iyileşme süresi boyunca başkalarının yardımına muhtaç kaldığını; müvekkilinin tamamen iyileştiği tarihe kadar belgelenmesi mümkün olmayan, yapılmış ve yapılacak tüm tedavi giderleri ile brüt asgari ücret üzerinden bakıcı giderinin uzman hekim bilirkişilerce hesaplanması ve hüküm altına alınması gerektiğini; kaza sonucunda ağır yaralanan, uzun süre hastanede tedavi gören ve vücudunda kalıcı hasarlar meydana gelen müvekkilinin bu nedenle ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklara maruz kaldığını; geçerli trafik sigortası bulunmayan iş makinası yönünden davalı … HESABI’nın da sorumluluğunun bulunduğunu; davadan önce … HESABI’na yapmış oldukları başvurunun sonuçsuz kaldığını beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 100,00 TL. geçici iş göremizlik tazminatı, 100,00 TL. sürekli iş göremezlik tazminatı, 100,00 TL. zorunlu tedavi giderleri ve bakıcı gideri olmak üzere toplam 300,00 TL. maddi tazminatın davalı … Hesabı yönünden temerrüd tarihi, diğer davalılar yönünden olay tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte tüm davalılardan tahsiline; ayrıca halen ve bundan sonra yoksun kalacağı olanakların davacı üzerinde bırakacağı olumsuz psikolojik etki de göz önüne alınarak 10.000,00 TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işlemiş yasal faizi ile birlikte davalılar araç sürücüsü … ve işleten …’dan tahsiline; davalılar … ve …’ın tüm taşınır ve taşınmaz mallarının karar kesinleşinceye kadar 3. şahıslara devrinin önlenmesi hususunda ihtiyati tedbir uygulanmasına; yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … ve … vekili 22/01/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; aynı trafik kazasında davacıya ait araçta yolcu olarak bulunan ve davacının eşi olan … tarafından Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan davada aynı taleplerin ileri sürüldüğünü; usul ekonomisi ilkesi gereğince işbu davanın anılan dava ile birleştirilmesi gerektiğini; kazaya karışan iş makinesinin kaza tarihinde … ve …’ye kiralanmış olduğundan davanın bu şirketlere ihbar edilmesini talep ettiklerini; kaza tespit tutanağından da anlaşılacağı üzere kazaya seyir esnasında takip mesafesi bırakma kuralını ihlal eden davacının sebebiyet verdiğini ve tam kusurlu olduğunu; davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının zararını ispat etmesi gerektiğini; davacının yaşının aktüerya hesaplamalarında esas alınan ortalamanın üzerinde olması nedeniyle herhangi bir zararının oluşmayacağını; davacının bakıma muhtaç olacak ölçüde yaralanmamış olması nedeniyle bakıcı gideri talebini de kabul etmediklerini; yine davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte talep edilen manevi tazminat tutarının da fahiş olduğunu; müvekkiline ait iş makinesinin kaza tarihinde 3. kişilere kiralanmış olması nedeniyle davacının avans faizi talebinin de yerinde olmadığını; davacı tarafça üzerine ihtiyati tedbir konulması talep edilen malların dava konusu olmaması nedeniyle bu taleplerin de reddine karar verilmesi gerektiğini beyanla davanın reddine; vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 23/01/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava açılmadan önce kurumlarına başvuru şartının yerine getirilmediğini; eksik belgelerle yapılan başvurunun geçerli kabul edilemeyeceğini; davacı tarafından yapılan başvurunun 11/12/2017 tarihinde, yasal süresi içerisinde cevaplandırıldığını ve eksik belgelerin tamamlanması gerektiğinin davacı tarafa bildirildiğini; tazminat hesaplaması için gerekli olan söz konusu belgeler tamamlanmadan açılan davanın başvuru şartı yerine getirilmemiş olması nedeniyle öncelikle usulden reddine karar verilmesi gerektiğini; müvekkili kurumun adresinin … olması nedeniyle mahkememizin yetkisiz olduğunu ve bu nedenle dava dilekçesinin reddi gerektiğini; dava konusu trafik kazasına takip mesafesi kuralını ihlal ederek iş makinesine arkadan çarpan davacının sebebiyet verdiğini; bu nedenle davacının asli ve tam kusurlu olduğunu; müvekkili kuruma iş makinesinin plakasız olması nedeniyle husumet yöneltildiğini, ancak bu nedenle … HESABI’na husumet yöneltilemeyeceğini; geçici iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinden müvekkili kurumun sorumlu olmadığını; davanın somut delillerle ispat edilmesi halinde müvekkili kurumun ancak kalıcı maluliyet zararlarından sorumlu tutulabileceğini ve bunun da sigortasız araca atfedilen kusur ve kaza tarihindeki teminat limiti ile sınırlı olduğunu; davacı tarafın temerrüt tarihinden itibaren avans faizi talebinin de haksız olduğunu beyanla davanın reddine; vekalet ücreti dahil tüm yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya ..Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/11/2019 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …Mahkememizce tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamındaki tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, 20/09/2017 günü saat 19:30 sıralarında, davacı …’in içerisinde yolcu olarak bulunduğu, diğer davacı müteveffa … sevk ve idaresindeki … plakalı aracın … karayolu üzerinde … istikametine doğru seyir halinde iken, aynı yönde seyir halinde bulunan davalı …’ın maliki olduğu, diğer davalı … sevk ve idaresindeki iş makinesine çarpması sonucunda davacı …’in 4 ay, müteveffa davacı ….’in ise 1,5 ay iş ve gücünden olacak ve birer ay bakıcı yardımına muhtaç kalacak şekilde yaralandıkları; kaburgalarında ve vücutlarının çeşitli yerlerinde kırıklar meydana geldiği; ancak söz konusu yaralanmalar nedeniyle davacıların kalıcı sakatlıklarının bulunmadığı; söz konusu kazanın meydana gelmesinde müteveffa davacı …’in seyir esnasında yola gereken dikkati vermeyerek önündeki araca tehlikeli şekilde yaklaşması ve zamanında etkin fren önlemine başvurmaması nedeniyle % 65 oranında kusurlu olduğu; iş makinesini kullanan davalı …’nun ise gece vakti seyir hızı yüksek olan yola gerekli ve yeterli aydınlatması olmadan çıkarak tehlikeli durum oluşturması nedeniyle % 35 oranında kusurlu olduğu; kazaya karışan araçlardan … plakalı aracın kaza tarihinde geçerli ZMSS poliçesinin davalı … SİGORTA A.Ş. tarafından tanzim edildiği; bu nedenle adı geçen sigorta şirketinin 2918 sayılı KTK’nun 99. maddesi uyarınca sigortalısının kusuru oranında davacı …’in kaza nedeniyle maruz kaldığı maddi zararlardan işleten ve sürücüyle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; tescilsiz iş makinesinin ZMSS poliçesinin olmaması nedeniyle 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14/2-b maddesi uyarınca diğer davalı … HESABI’nın da sigortasız araç sürücüsünün kusuru oranında her iki davacının maddi zararlarından işleten ve sürücüyle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; müteveffa davacı …’in kaza nedeniyle maruz kaldığı zararlardan kazadaki % 65’lik kusur oranı göz önüne alındığında davalılardan talep edebileceği geçici iş göremezlik zararının 682,00 TL., bakıcı giderinin 622,00 TL., zorunlu tedavi giderlerinin ise 350,00 TL. olduğu; davacı …’in geçici iş göremezlik zararının 5.203,20 TL., bakıcı giderinin 1.777,50 TL., belgeye bağlanan ve bağlanamayan kaçınılmaz tedavi giderlerinin ise 1.000,00 TL. olduğu ve bu zararların oluşumunda veya artmasında kendisinin herhangi bir kusuru olmaması nedeniyle söz konusu zararların tamamından davalıların kendilerine isabet eden kusur oranlarınca sorumlu oldukları; davacıların söz konusu zararlarının giderilmesi için dava açmadan önce davalı … Sigorta Şirketi ile davalı … Hesabı’na yazılı olarak başvuruda bulundukları, söz konusu başvuruların 07/12/2017 tarihinde davalılara tebliğ edildiği, ancak adı geçen davalılarca bu kapsamda davacılara herhangi bir ödeme yapılmadığı; buna göre adı geçen davalıların tazminat yükümlülüklerinin yerine getirilmesi bakımından 15 günlük yasal sürenin sona erdiği günü takibeden ilk işgünü olan 25/12/2017 tarihinde temerrüde düşmüş olduklarının kabulü gerekeceği; diğer davalıların ise TBK’nun 49. maddesi uyarınca haksız fiil tarihinden itibaren davacıların zararlarını gidermekle yükümlü oldukları; davacıların zarara uğramasına neden olan aracın iş makinesi olması ve ticari faaliyette kullanılması nedeniyle davacıların maruz kaldıkları maddi zararlardan davalıların temerrüt tarihlerinden itibaren işlemiş ticari avans faiziyle birlikte sorumlu oldukları; kaza sonucunda davacıların ağır şekilde yaralandıkları, vücutlarının çeşitli yerlerinde kırıklar meydana geldiği, kaburgalarında meydana gelen kırıklar nedeniyle hayati tehlike atlattıkları ve davacı …’in bacağına 2 adet platin takıldığı; hayatın olağan akışına uygun olarak bu durumun davacılarda derin üzüntü ve etkileri uzun süre devam edecek bir psikolojik travmaya neden olduğu; bu nedenle davacıların farklı oranlarda maruz kaldıkları manevi zararlardan kazaya karışan iş makinesinin işleten ve sürücüsü olan davalıların sorumlu oldukları anlaşılmakla davacıların maddi ve manevi tazminat davalarının tüm davacılar yönünden ayrı ayrı kısmen kabul ve kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve 1-a)Asıl davada davacı … mirasçılarının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile 682,00 TL. geçici iş göremezlik tazminatı, 350,00 TL. zorunlu tedavi giderleri, 622,00 TL. bakıcı gideri olmak üzere toplam 1.654,00 TL. maddi tazminatın davalı … hesabı yönünden temerrüd tarihi olan 25/12/2017’den itibaren, davalılar … ve … yönünden haksız fiil tarihi olan 20/09/2017’den itibaren hesap edilecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile Konya … Noterliğinin 14/05/2018 tarih ve … yevmiye sayılı veraset ilamındaki payları oranında davacılara verilmesine, b)Davacının sürekli iş göremezlik zararına ilişkin ispatlanamayan maddi tazminat davasının REDDİNE, 2-Asıl davada davacı … mirasçılarının manevi tazminat davalarının KISMEN KABULÜ ile 5.000,00 TL. manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 20/09/2017’den itibaren hesap edilecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve mütelsilen tahsili ile Konya … Noterliğinin 14/05/2018 tarih ve … yevmiye sayılı veraset ilamındaki payları oranında davacılara verilmesine, 3-a)Birleşen … Esas sayılı davada davacı …’in maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile 5.203,20 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 1.000,00 TL. zorunlu tedavi giderleri, 1.777,50 TL. bakıcı gideri olmak üzere toplam 7.980,70 TL. maddi tazminatın davalı … hesabı yönünden temerrüd tarihi olan 25/12/2017’den, davalı … Sigorta Şirketi yönünden temerrüd tarihi olan 25/12/2017’den itibaren, diğer davalılar … ve … yönünden haksız fiil tarihi olan 20/09/2017’den itibaren hesap edilecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacıya verilmesine, b)Birleşen …esas sayılı davada davacı …’in sürekli iş göremezlik zararına ilişkin ispatlanamayan maddi tazminat davasının REDDİNE, 4-Birleşen … Esas sayılı davada davacı …in manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile 20.000,00 TL. manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 20/09/2017’den itibaren hesap edilecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’e verilmesine,” şeklinde karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … Sigorta AŞ vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; geçici iş göremezlik zararı, geçici bakıcı zararı ile tedavi masraflarının , trafik sigorta poliçesi teminat kapsamında olmamasına rağmen esas mahkemenin bu zararlardan müvekkili şirketi sorumlu tuttuğunu, bunların SGK tarafından ödenmesi gerektiğini, yerel mahkeme tarafından hükme esas alınan 21/12/2018 tarihli maluliyet raporunun yürürlükten kaldırılmış olan “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmeliğine” göre hazırlandığından hükme esas teşkil edemeyeceğini, davacının ev hanımı olması sebebi ile geçici iş göremezlikten dolayı maddi zararının da olmamasına rağmen geçici iş göremezlik zararına hükmolunduğunu, müvekkili şirketin Danıştay 15.Dairesinin kararı ile iptal edilen yönetmelik maddesi gereğince de tedavi giderlerinden sorumlu olmamasına rağmen müvekkili şirketin bu zararlardan da sorumlu tutulduğunu, esas mahkemenin müvekkili şirket aleyhine hükmettiği bakıcı gideri tazminatının poliçe teminat kapsamında olmamakla birlikte bakıcı giderinin brüt asgari ücret üzerinden hesaplanmasının hatalı olduğunu, müvekkili şirketin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında hükmedilen tazminattan sorumlu olduğunu, ancak kararda müvekkili şirketin tazminatın tamamından sorumlu tutulduğunu, müvekkili şirketin dava tarihinden itibaren avans faizi ile sorumlu olduğu görüşünün yasal mesnetten yoksun olup kabulünün mümkün olmadığını, esas mahkemenin savunmalarını dikkate almadan ve gerekçeli kararında dahi savunmalarına neden itibar edilmediğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadan hüküm kurduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, icranın tehirine, davanın reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … Hesabı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; yapılan yargılama sonunda verilen kararın miktar itibariyle istinaf sınırının altında kaldığını, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, 6704 sayılı Yasa ile değişiklik KTK 97.maddesi gereği dava açmadan önce müvekkili kuruma noksan başvuru yapıldığından davanın reddi gerekmekte iken kabulüne karar verildiğini, kazaya karışan iş makinesinin trafiğe çıkış izni olup olmadığının , sigorta poliçesi düzenlenmesi zorunluluğunun araştırılmadığını, vekil eden aleyhine sigortasız iş makinesinin kusuru nedeniyle tazminat talep edildiği gözetildiğinde tazminatın bu aracın kusuru üzerinden hesaplanması gerektiğini, yargılama sırasında alınan raporlara karşı haklı itirazlarının değerlendirilmediğini, genel şartlar gereğince geçici iş göremezlik bakıcı gideri , tedavi gideri vekil edenin sorumluluğu dışında kaldığını, zararlandırıcı olay tarihinde çalışmayan kişiler için geçici iş göremezlik tazminatı hesaplanamayacağından zarar görenin 70 yaşında olduğu ve fiilen çalıştığı ispatlanamadığından geçici iş göremezlik talebinin reddedilmesi gerektiğini, tahsiline karar verilen tazminat yönünden faiz türünün hatalı hesaplandığını, tüm bu nedenlerle dilekçenin kabulüne, icranın tehirine, istinaf başvurularının kabulüne, yerel mahkeme kararında aleyhe hükümlerin kaldırılmasına, vekalet ücreti ve tüm yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla yaşanan kazada davacı sürücünün asli ve tam kusurlu olduğunu, bu nedenle müvekkillerinin herhangi bir tazminat sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, davacı tarafın zararlarını ispat edemediğini. Aktüerya hukuk kuralları düşünüldüğünde davacıların yaşı da dikkate alındığında bir zararı bulunmadığını, hüküm altına alınan manevi tazminat bedellerinin fahiş olduğunu, davanın bu yönlerden reddinin gerektiğini, tüm bu nedenlerle fazlaya dair her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla icranın tehirine, istinaf başvuru dilekçelerinin kabulü ile yerel mahkeme ilamında verilen kararın kaldırılarak tüm yönlerden davanın reddine, vekalet ücreti ve masrafların karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle sürekli ,geçici işgöremezlik tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı … hesabına belgeler ile birlikte 07/12/2017 tarihinde başvurduğu bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
2- Kusur raporuna yönelik istinaf itirazının değerlendirilmesinde :
Söz konusu olay nedeniyle tutulan trafik kaza tespit tutanağında; davacı …’ın araç takip mesafesini ayarlamamaktan kusurlu olduğu davalı sürücü …’nı ise ışık donanımı olmayan veya bozuk araç kullanma kusurunu işlediğinin tutanağa bağlandığı. Mahkemece trafik bilirkişisinden alınan raporda davacı …’inn %15 ,davalı … ‘nın %85 kusurlu olduğunun rapor edildiği ve yine İDM tarafından Ankara Trafik İhtisas dairesinden alınan 20/09/2018 tarihli raporda …’inn %65 ,davalı … ‘nın % 35 kusurlu olduğunun rapor edildiği raporlar arsı çelişkinin olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda dosyadan aldırılan bilirkişi raporları arasındaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru değildir. (Nitekim Yargıtay 17. HD’nin 2016/19917 esas 2017/10871, 2015/12230 esas 2018/6067 karar sayılı emsal ilamları)
Bu halde mahkemece, İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan kusur dağılımına ilişkin, çelişkilerin giderilmesi yönünde denetime elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmediğinden davalıların istinaf başvurusunun yerinde olduğu anlaşılmıştır.
3-Davalı vekilinin sürekli / geçici iş göremezliğin,bakıcı gideri ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 28/01/2017 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerinde değildir.
4-Davalı vekilinin Faturalandırılmayan Tedavi giderleri ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Yasa ile değiştirilen 2918 sayılı Yasanın 98. maddesi kapsamında tüm tedavi giderlerinden değil ancak söz konusu madde kapsamında kalan belgeli tedavi giderlerinden sorumludur. Kanunun 98. maddesi kapsamında olmayan tedavi giderleri yönünden ise işleten ve işleten hukuki sorumluluğunu yüklenen sigortacının sorumluluğu devam etmektedir.
TBK 50 maddesi gereğince zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Sağlık kuruluşunda yapılan sağlık hizmeti harcamaları rahatlıkla fatura ve benzeri belgeler ile ispatlanabilir. Ancak bazı giderler var ki her zaman belge temin edilmesi mümkün değildir. Bu gibi durumlardaTBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 11 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlanması yeterli olup ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulunup getirilmesi şart değildir. Hiç bir belge sunulmasa bile ,hakim ,görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK .26/04/1995 ,1995/11-122 E 1995/430 K)
Davaya konu kazadaki yaralanması nedeniyle, davacılarn kalicı maluliyetinin bulnmadığı davacı …’nin 1.5 ayda iyileşeceği ,davacı …’nin iyleşmesinin 4 ayı bulacağının … Adli Tıp Anabilim Dalı başkanlığının raporuyla saptanmış olup,bu tedavi sürecinde yapılan tüm giderlerin belgeye bağlanması mümkün olmadığı gibi, hayatın olağan akışına göre de davacı taraftan bu yönde bir belgelemenin beklenmesi hakkaniyetle bağdaşmayacaktır. Tedavi sürecinde yapılması muhtemel yol ve ulaşım giderleri, belgeye bağlanamamış tıbbi malzeme, ilaç vs. giderleri olması kaçınılmazdır.
Bu nedenle davalı vekilinin bu hususa yönelik itirazının reddi gerekmiiştir.
5-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden maluliyet ve tazminat bilirkişilerinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, , ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesinin gerektiği düşünülmektedir.

6-Kusur oranında sorumluluk itirazı yönünden incelemede :
Davacı vekili,davacı … yönünden kazaya karışan diğer araç sürücüsü, işleten ve sigortasız olması nedni ile … hesabına müştereken ve müteselsilen talepte bulunmuş.birleşen dosya davacısı … yönünden araçta yolcu olması nedeni ile içinde bulunduğu aracın sigortasına ,karşı araç sigortalı olmadığı için … hesabına ve karşı araç sürücüsü ve işletenine karşı müştereken ve müteselsilen talepte bulunduğu anlaşılmıştır.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. ( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde;Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacı …’nin yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün de kusurunun bulunması içinde bulunduğu araç sigortacısı olarak davalının müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu talebinde kusur oranından da söz etmediğine göre zararın tümünü talep etmesi B.K.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan davalı sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
7- Davalı … Hesabının iş makinasının sigorta yaptırma zorunluluğunun bulunmadığına yönelik itirazında;
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1.maddesinde, “İşletenlerin, bu kanunun 85/1 maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”; 85/1. maddesinde, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-1. maddesinde de, “Sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde ifade edilmiştir. 2918 sayılı KTK madde hükümlerinden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişinin, bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Trafik kazaları haksız fiil niteliğinde olup somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık haksız fiilden kaynaklanmaktadır.
Yukarıda açıklanan madde hükümlerinde işleten ve zorunlu trafik sigorta şirketinin sorumluluğu düzenlenmiş olup, sürücü ise olayda haksız fiil sorumlusu konumundadır.
Yine müteselsil sorumluluğa ilişkin hukuki sonuçlar BK’nun 61, 62, 106, 155, 162, 163, 166, 168. maddelerinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca müteselsil sorumluluğun bazı hukuki sonuçları vardır. Müteselsil borçlulardan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumludur.(BK 162/1). Borç tamamen ifa edilinceye kadar alacaklıya karşı bütün borçluların sorumluluğu devam eder.(BK 163/2). Alacaklı, borçluların birinden, bir kısmından veya hepsinden alacağını talep etme ve dava açma hakkına sahiptir.(BK163/1).
… Hesabı Yönetmeliğinin 9/b maddesi uyarınca, rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dahilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar … Hesabından talep edilebilir.
Bu kapsamda somut olayda, her ne kadar …. Hesabı tarafından iş makinasının zorunlu mali mesuliyet sigortasının yaptırılma zorunluluğunun bulunmadığı, bu sebeple de … Hesabının sorumluluğunun olmadığı savunulmuş ise de, davalı iş makinesinin zorunlu mali sorumluluk sigortası bulunmamasına ve sigortanın olmadığını 15/02/2018 tarihli müzekkere cevabında kabul etmelerine göre güvence hesabının sorumluluğunun başlayacağı açıktır. (Bkz. Aynı yönde YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2013/14505 ESAS, 2015/241 KARAR; 2016/18088 ESAS, 2019/8373 KARAR; 2016/4 ESAS,2018/4815 KARAR sayılı ilamları)
9- Uygulanmasına gereken faize ilişkin itirazda:
Davacı … vekilince temerrüt faizi olarak avans faizi istenilmiş, mahkemece avans faize hükmedilmiştir.Zarara neden olan araç iş makinesi olup ticari faaliyet sırasında zarara neden olmuştur. Bu itibarla davada temerrüt faizi olarak ticari faiz niteliğindeki avans faizine hükmedilmesi yerindedir.
Davacı … yönünden ise davalı … sigortası tarafından sigortalı araç husussi otomobil olup mahkemece avans faize hükmedilmiştir.Zarara neden olan araçhuhusi araç olup olup ticari faaliyet sırasında zarara neden olmamıştır Bu itibarla davada temerrüt faizi olarak yasal faiz niteliğindeki avans faizine hükmedilmesi gerekirken bu davalı yönünden avans faizine hükmedilmesi yerinde değildir davalı … sigorta vekilinin itirazı yerindedir.
10-Manevi tazminatın miktarı hususunda yapılan istinaf itirazının incelenmesinde
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde ; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, kusur oranları belirlendikten sonra tazminatın belirlenmesi gerektiğinden şimdilik bu itiraz incelenmemiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalılar vekillerinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde istinaf edenlere iadesine,
4-İstinaf edenler tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … Sigorta AŞ tarafından sunulan …/ … Şubesi 16/07/2020 tarih … numaralı 20.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

Dair, HMK. m.353 hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.12/11/2020

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.