Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/806 E. 2020/1284 K. 22.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 22/12/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 29/01/2020
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR : 1- … – … …
2- … – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALILAR : 1- … – … …
2- … – … …
VEKİLLERİ : Av. … –
3-. – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 22/12/2020
KARARIN YAZILMA TARİHİ : 22/12/2020

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkillerinin evli olduklarını, 1198 ve 2001 doğumlu iki çoçuklarının/oğullarının olduğunu, oğullarından 1998 doğumlu … in 27/11/2017 tarihinde … Caddesi üzerinde … istikametine bisikleti ile giderken … Caddesi kavşağına geldiğinde davalı … in sürücüsü, diğer davalı … in işleteni ve diğer davalı … şirketinin de trafik sigortacısı olduğu …. plakalı kamyonetin arkadan gelerek bisiklete çarpması sonucu ağır yaralanan oğullarının ertesi gün 28/11/2017 tarihinde hayatını kaybettiğini, tüm kusurun davalı tarafta olduğunu, müvekkillerinin oğulları olan desteklerini kaybetmesi nedeniyle maddi ve manevi zararlarının meydana geldiğinden bahisle müvekkili davacı baba … için 1.000,00 TL (ıslahen 17.305,00 TL) destekten yoksun kalma tazminatı ve 150.000,00 TL manevi tazminat ve diğer müvekkili davacı anne … için 1.000,00 TL (ıslahen 35.284,90 TL) destekten yoksun kalma tazminatı, 1.000,00 TL SGK tarafından karşılanmayan kaçınılmaz tedavi gideri, 1.000,000 TL cenaze ve defin gideri, 1.000,00 TL psikolojik destek zararı ve 150.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 55.589,90 TL maddi ve 300.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 355.589,90 TL tazminatın poliçe limiti ve şartları kapsamında davalı … şirketinin diğer davalılarla birlikte sorumlu olması (maddi tazminatlardan sorumlu olması) kaydıyla müştereken ve müteselsilen davalılardan kaza tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sürücü … vekili cevap dilekçesi ile özetle; kaza sırasında kamyoneti kullanan müvekkilinin hız kurallarına uygun davrandığını, zaten ölenin bisiklet yolunu kullanmak yerine akan trafiğin yoğun olduğu yolu kullandığını, ölenin bisikletini ışıksız ve kasksız bir şekilde tedbirsiz kullandığını, 3 şeritli akan yolun en sol şeridini kullanmasının da ayrı bir kusur olduğunu, müvekkilinin yolun solundan giden bisikletliyi görmesinin pek mümkün olmadığından ve Konya .. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında müvekkilinin yargılandığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işleten … vekili cevap dilekçesi ile özetle; kazaya karışan kamyonetin müvekkiline ait olduğunu, kazaya karışan sürücünün hız kurallarına uygun davrandığını, zaten ölenin bisiklet yolunu kullanmak yerine akan trafiğin yoğun olduğu yolu kullandığını, ölenin bisikletini ışıksız ve kasksız bir şekilde tedbirsiz kullandığını, 3 şeritli akan yolun en sol şeridini kullanmasının da ayrı bir kusur olduğunu, kamyonet sürücüsünün yolun solundan giden bisikletliyi görmesinin pek mümkün olmadığından ve Konya .. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında kamyonet sürücüsünün yargılandığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; kazaya karışan kamyonetin trafik sigortasının müvekkili şirket tarafından düzenlendiğini, ölüm nedeniyle 03/01/2018 tarihinde babaya 9.133,00 TL, anneye 22.906,00 TL olmak üzere toplam 32.039,00 TL ödendiğini, davacıların müvekkilini ibra ettiklerini, destek tazminatı dışındaki diğer maddi ve manevi zararlardan müvekkilinin sorumlu olmadığını, SGK nun sorumluluğunda olan zararların müvekkilinden istenemeyeceğini, sigortalı taşıt sürücüsüne izafe edilen kusur ve oranını ve zarar kalemlerini kabul etmediklerini, bunların ispata muhtaç hususlar olduğunu, ölümlü kazanın olmasında bisiklet sürücüsünün kusurlu olduğundan ve müvekkilinin temerrüde düşürülmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/01/2020 tarih … esas … karar sayılı gerekçeli kararında;” Tüm dosya kapsamı ile davacıların müşterek iki çocuğu vardır ve bunlardan büyük olanı 1998 doğumlu … dava konusu 27/11/2017 tarihinde meydana gelen kaza sonrası bir gün hastanede tedavi görerek 28/11/2017 tarihinde ölmüştür. Ölüm olayı nedeniyle davacıların çocuklarının desteğinden yoksun kaldığı ve bir kısım maddi zararlarının olduğu ve manevi yönden zarara uğradıkları hususlarında tereddüt yoktur.
Taraflar arasındaki çekişme; davalı tarafın kusurlu olup olmadığı ve varsa ne oranda kusurlu olduğu ve davacıların maddi ve manevi zararlarının miktarlarının ne kadar olduğu hususlarındadır.
Dosya kapsamı ile… ve …. Adli Tıp Trafik İhtisas Dairelerinin raporlarına ve kesinleşmiş ceza mahkemesi kararına mahkememizce itibar edilmiş olup dava konusu kazanın olmasında davacıların desteği bisiklet sürücüsü … %50 oranında, davalı kamyonet sürücüsü … de %50 oranında kusurludurlar.
Davadan önce davalı … şirketinin davacı … e 9.133,00 TL diğer davacı … e ise 22.906,00 TL ödediği anlaşılmaktadır. Aktüerya bilirkişi …. ın raporunda ayrıntılı olarak açıkladığı üzere yapılan bu ödemeler davacıların zararlarını karşılamamaktadır. Ödeme tarihi itibariyle davacı … in 18.828,15 TL destek zararına karşılık bunun %48 oranına isabet eden 9.133,00 TL ödenmiştir. Ödeme tarihi itibariyle davacı … in 41.964,58 TL destek zararına karşılık bunun %54 oranına isabet eden 22.906,00 TL ödenmiştir. Davacılara yapılan ödemeler ile gerçek zararlar arasında açık ve fahiş oransızlık vardır. İbraname geçerli bir ibraname değildir. Kısmi ödemelerin yapıldığı 03/01/2018 tarihinden tazminat hesabının yapıldığı 02/12/2019 tarihine kadar dönem için ödemelere yasal faiz hesaplanmalı ve davacıların güncel zararlarından faizler de mahsup edilmelidir. Bilirkişi …. 02/12/2019 tarihli raporunda güncel verileri kullanarak ve davalı tarafın %50 oranında kusurlu olduğunu varsayarak ve davadan önceki kısmi ödemelerin kendisi ve rapor tarihine kadar işlemiş yasal faizleri de zarardan düşülerek hesaplama yapmış olup adı geçen bilirkişi raporu dosya kapsamına ve yerleşik Yargıtay uygulamasına uygun inceleme ve hesaplama içerdiğinden rapor kapsam ve sonucuna göre tüm mahsuplardan ve düşümlerden sonra davacı … in bakiye 17.305,00 TL miktarında ve diğer davacı … in de bakiye 35.284,90 TL miktarında destekten yoksun kalma zararları vardır ve trafik poliçesi kapsamında kalan bu zararlardan davalılar müteselsilen sorumludurlar.
Davacı … in kaçınılmaz tedavi gideri zararı talebi yönünden ise bilirkişi Prof. Dr. …. nin 08/11/2019 tarihli raporunda ayrıntılı olarak belirttiği gibi bir günlük tedavi gören ve ölen oğlu nedeniyle adı geçen davacının SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan kaçınılmaz nitelikte yapmak zorunda olduğu 500,00 TL miktarında tedavi gideri zararının olduğu ve genel hükümler gereği trafik poliçesi kapsamında kalan bu zararlardan davalılar müteselsilen sorumludurlar.
Davacı … in cenaze ve defin gideri zararı talebi yönünden ise bilirkişi Prof. Dr. … nin 08/11/2019 tarihli raporunda ayrıntılı olarak belirttiği gibi adı geçen davacının 5.000,00 TL miktarında tedavi gideri zararının olduğu, bunun %50 sinin 2.500,00 TL olduğu genel hükümler gereği trafik poliçesi kapsamında kalan bu zararlardan davalılar müteselsilen sorumludurlar. Ancak talep 1.000,00 TL olduğundan talebin aşılmaması gerektiği anlaşılmıştır.
Davacı … in psikolojik destek zararı talebi yönünden ise davacı böyle bir zararı olduğunu ispatlayamadığından davacının bu kalem maddi tazminat ile ilgili talebinin reddi gerekmiştir.
Davalı sürücü ve işleten kaza tarihinden itibaren, diğer davalı … ise temerrüt tarihinden itibaren uygulanacak yasal faizden de sorumludurlar. Dosya kapsamı ile dosyaya kesin süre içinde temerrüde ilişkin başkaca bir bilgi ve belge sunulmadığından davalı … şirketinin kısmi ödemeyi yaptığı 03/01/2018 tarihinde temerrüde düşmüş sayılmıştır.
Dava konusu kaza sonrası 2 çocuklarından 1998 doğumlu kaza tarihinde 19 yaşlarında olan bir oğullarını kaybeden davacıların manevi yönden elem ve ızdırap çektikleri yatsınamaz bir gerçektir.
Davalı sürücü ve işleten (sigorta şirketi hariç) (zaten sigorta şirketinden sadece maddi tazminat talepleri vardır, manevi tazminat talebi yoktur) manevi zararlardan da sorumludurlar. Olayın oluş şekli, davalı sürücünün kusurlu hareketleri, kusur oranları, ölenin olayın içindeki yeri ve etkisi, tarafların sosyo-ekonomik durumları, davacıların iki oğlundan birinin ölmesi, davacıların kişilik haklarının uğradığı saldırının yoğunluğu ve ağırlığı, davalının dikkatsiz ve özensiz davranması, davacıların ruhen ağır ve yoğun acılar çekmeleri nedenleriyle tarafların sebepsiz zenginleşmesine veya yıkımına sebep olmayacak ve özellikle manevi tazminatı arzu edilir seviyeye çıkarmayacak bir miktar manevi tazminata hükmetmek gerekmiş olup, olay/kaza tarihindeki paranın alım gücü, tazminat isteyen ve istenen kişilerin sayısı, tarafların sosyo ekonomik durumları nazara alındığında bunun da miktarının her bir davacı için 20.000,00 ‘er TL olmasının hakkaniyete uygun olduğu yönünde mahkememize tam bir vicdani kanaat geldiğinden toplam 40.000,00 TL manevi tazminatın davalı sürücü ve işletenden tahsiline, davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekmiş olup davacıların davasının kısmen kabulüne kısmen reddine ilişkin aşağıdaki hükmün kurulması gerekmiş; Davacıların davasının KISMEN KABULÜ İLE; Davalı … A.Ş. nin poliçe limiti ile ve maddi tazminatlardan ve 03/01/2018 temerrüt tarihinden itibaren yasal faizinden sorumlu olması kayıt ve şartıyla; Davacı … için 17.305,00 TL destekten yoksun kalma, davacı … için 35.284,90 TL destekten yoksun kalma, 500,00 TL kaçınılmaz tedavi gideri, 1.000,00 TL cenaze ve defin gideri olmak üzere toplam 54.089,90 TL maddi tazminatın ve davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminat ile davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 94.089,90 TL maddi ve manevi tazminatın yukarıda belirtilen kayıtlarla kaza tarihi olan 27/11/2017 tarihinden itibaren yıllık %9 ve ileride değişmesi halinde değişen oranlarda hesaplanacak yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak belirtilen şekilde davacılara verilmesine. Davacı … için fazlaya ilişkin manevi tazminat talebi ile davacı … için fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat taleplerinin redlerine.” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili …’in meydana gelen kaza nedeni ile herhangi bir kusurunun bulunmadığını, tespit edilen kusur oranını kabul etmediklerini, müvekkillerin lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının çok düşük olduğunu, evlatlarını kaybetmiş olmalarının karşılığının 20.000,00 TL olarak tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, sıradan vatandaşların birbirlerine karşılıklı hakaretten açtıkları manevi tazminat davalarında dahi hükmedilen manevi tazminatın bu rakamın çok üzerinde olduğunu, talep edilen manevi tazminatın reddedilen kısmının yargılama giderlerinin hesaplanmasında kabul ve ret oranlarında değerlendirilmemesi gerektiğini, bu rakamın tamamen mahkemenin taktirinde olduğunu, psikolojik desteğe ilişkin resen hesaplama yapılıp karar verilmesi gerekirken hiç yokmuş gibi değerlendirildiği, tedavi giderlerine ilişkin yapılan hesaplamanın düşük değerlendirildiğini, müvekkiller lehine tedavi, cenaze ve defin ile psikolojik desteğe ilişkin tazminat taleplerinin hesaplanmadığını, vekalet ücretlerinin her iki davalı aleyhine ayrı ayrı hükmedilmesi gerektiğini fakat tek vekalet ücretine hükmedildiğini, vekili bulunmayan … lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin de hatalı olduğunu beyan ederek istinaf itirazlarının kabulü ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin kartı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini dilemiştir.
Davalılardan … ve … vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil aleyhine haksız olarak %50 kusur atfedilen bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, raporda müteveffanın bisiklet yolu bulunmasına rağmen bisiklet yolundan gitmediği ve bisikletinde de herhangi bir ışık donanımının olmadığı belirilmesine rağmen tam ve asli kusurun atfedilmediğini, bisiklet yolunun bulunduğu yollarda bisiklet sürücülerinin bisiklet yolundan gitmek mecburiyetinde olduğunu, kazanın gerçekleştiği yolun durumu itibari ile de yoldaki aydınlatmanın tam olmadığını ve dolayısıyla müvekkilinin müteveffayı görmesinin çok zor olduğunu, kazının müvekkil dışındaki kural ihlalleriyle meydana geldiğini, müvekkillerinden her ikisinin de hakkında manevi tazminat yönünden müştereken ve müteselsilen sorumlu olmalarına karar verildiğini ancak davalı müvekkil …’in yalnızca araç kayıt maliki olması nedeniyle manevi tazminata mahkum edilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davacılar lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının da hakkaniyete aykırı olup sebepsiz zenginleşme teşkil ettiğini, istinaf itirazlarının kabulü ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava haksız fiil nedeniyle maddi manevi tazminat tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen karar davacılar vekili ve davalı … dışındaki diğer davalılar vekili tarafından istinaf edilmiştir.
1- Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle aktüer raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden tazminat bilirkişilerinden, karar tarihinde oluşur ise yeni asgari ücret de hesaplamada nazara alınarak yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Bu itibarla, davacılar ve davalılar vekilinin, kamu düzeni sebebiyle istinaf taleplerinin kabulü gerekmiştir.
2- Davacılar ve davalılar vekilinin kusur itirazlarının incelenmesinde;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Trafik Tespit tutanağı ile ceza mahkemesinde alınan kusur raporları ile mahkemece alınan raporlar arasında çelişkiler bulunduğu halde bunlar giderilmeksizin hüküm kurulduğu anlaşılmakla, kusur konusundaki çelişkileri giderir, davalıların itirazlarını da karşılayacak biçimde Karayolları Fen Heyetinden oluşturulacak 3 kişilik heyetten rapor alınması gerekli olduğundan buna yönelen taraf itirazlarının kabulüne karar verilmiştir.
3- Davalılar vekilinin davalı işletinin sorumluluğuna yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49. maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50. maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır”;
Karayolları Trafik Kanunun 85. Maddesinde, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
Buna göre, kazada araç kayıt sahibi, malik ve dolayısıyla işleten olan davalının sorumlu bulunmadığına yönelik itiraz yerinde değildir.
4- İstinaf eden tarafların sair itirazlarında;
Davacı tarafça çocuklarının ölümü nedeniyle psikolojik destek tedavi giderinin ispatlanamamış bulunmasına, davacıların faturasız tedavi giderlerinin ve cenaze defin giderlerinin tek olup ayrı ayrı tazminata konu olamamasına göre buna dair sair maddi tazminat istemlerine yönelik itirazları yerinde değildir. (Bkz. aynı yönde 17. Hukuk Dairesinin 2016/12830 ESAS, 2018/855 , KARAR sayılı ilamı)
5- Vekalet ücreti hesaplanması yönünden;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve 2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı, karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmekte olup, anılan kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında, mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın, birden fazla kişi tarafından, birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda, zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hallerinde, birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Alacaklının müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından, birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç nedeniyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler; arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır.
Bu halde Dava arkadaşlığı; davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır. (HMK.57) Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Somut olayda, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından davalılardan tazminat talep edildiğine ve davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığına göre kabul edilen miktarlar yönünden herbir davacı için ayrı ayrı, reddedilen kısım üzerinden de kendisini vekille temsil ettiren davalılar lehine vekalet ücreti taktir edilmesi gerekirken tek vekalet ücretine hükmedilmesi ve reddolan kısımlar için de davalılar lehine vekalet ücreti taktir edilmemesi yanlış olup bu halde buna yönelen istinaf itirazları yerindedir.
Bunun dışında, manevi tazminatın miktarına ve yargılama giderlerine ilişkin sair itirazların da kaldırmanın kapsam ve şekline göre şimdilik incelenmesine yer bulunmamaktadır.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, davacılar vekilinin ve davalılar vekilinin istinaf talebinin yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesi iptal kararı doğrultusunda “kamu düzenine ilişkin” ve yukarıda belirtilen sair sebeplerle kabulüyle mahal mahkemesi kararı HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılarak dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesi gerektiği kararı verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar ve Davalılar … ve … vekilinin istinaf talebinin kamu düzeni ve sair sebeplerle kabulüyle mahal mahkemesi kararı HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE.
2-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf eden davacılar ve davalılardan alınan istinaf peşin harcının istek halinde istinaf edenlere iadesine,
3-İstinaf posta giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek kararla hüküm altına alınmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücreti vekalet takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafında yerine getirilmesine,
Dair yapılan inceleme sonucu HMK 353/1-a-6 maddesine göre KESİN olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.22/12/2020


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.