Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/658 E. 2020/908 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – … …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 1- … SİGORTA A.Ş. – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 2- … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ
VEKİLİ : Av. … – … SİGORTA A.Ş. …
DAVALI : 3- … – … …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
KARARIN YAZILMA TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 20/12/2017 havale tarihli dava dilekçesinde özetle, 08/10/2016 tarihinde müvekkilinin içinde yolcu olarak bulunduğu aracın da karıştığı yaralamalı trafik kazasının meydana geldiğini, kazaya karışan araçların … ve … plakalı araçlar olduğunu, kaza nedeniyle Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma dosyasında her iki tarafın da kusurlu olduğunun tespit edildiğini, kaza nedeniyle müvekkilinin zararının tazmini için her iki araç sigorta şirketine de yaptıkları başvuruların sonuçsuz kaldığını, kaza nedeniyle müvekkilinin uzun süre yatalak kaldığını, bakımının eşi tarafından yapıldığını, her ikisi de öğretmen olan müvekkili ve eşinin tedavi sürecinde görevlerini icra edemediklerini ve ek ders ücretlerinden mahrum kaldıklarını, bu süre içerisinde hastane masrafları, ulaşım giderleri ve sair birçok fatura edilemeyen giderleri olduğunu, kazaya karışan araçların davalı sigorta şirketleri tarafından sigortalı olduğunu beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderleri için 300,00 TL., çalışamamaktan kaynaklanan geçici ve maluliyet halinde sürekli işgöremezlik tazminatı olarak 100,00 TL. ve bakıcı gideri olarak 50,00 TL. olmak üzere toplam 450,00 TL. maddi tazminat taleplerinin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketleri yönünden sigorta poliçe limitleri ile sınırlı olarak dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, müvekkilinin ömür boyu yaşayacağı ızdırap ve üzüntüden dolayı 10.000,00 TL. manevi tazimatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalı sürücü …’den tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … 18/01/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle, manevi tazminatın kısmi dava veya belirsiz alacak davası olarak talep edilemeyeceğini, bu nedenle manevi tazminat davasının esasa girilmeden usulden reddine karar verilmesi gerektiğini; davaya konu kazada kendisinin %25 kusurlu olduğunu, davacının içinde bulunduğu araç sürücüsünün ise %75 kusurlu olduğunu, kendisinin daha az kusurlu olduğu kazada diğer araç sürücüsünden hiç bahsedilmeyerek sanki kazada %100 kendisi kusurluymuş gibi talepte bulunulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, kaza nedeniyle kendisinin de mağdur olduğunu, tedavi görmek için hastanede kaldığını, işlerinin aksadığını beyanla açılan davanın reddine ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … SİGORTA A.Ş. Vekili 15/01/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle, dava konusu kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusur oranı ve poliçe limitleri ile sınırlı olduğunu, bu nedenle kazaya karışan araçların mahkememizce kusur durumunun tespit edilmesi gerektiğini, davacı tarafın müvekkili şirkete başvurusunun incelenmesi sonucunda davacının maluliyeti olmadığının tespit edildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin sorumluluğunun olmadığını, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni zorunlu mali mesuliyet sigortası genel şartlarına göre geçici iş göremezlik talebinin sağlık teminatına dahil olup tedavi giderleri ile birlikte SGK’nın sorumluluğunda olduğunu, bu tazminatların sigorta teminatı kapsamında olmadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte davadan önce usulüne uygun olarak yapılmış bir başvuru olmadığından müvekkilinin faiz açısından sorumluluğunun ancak dava tarihi itibariyle olabileceğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dava dilekçesi ve duruşma davetiyelerinin usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen diğer davalı … SİGORTA A.Ş. tarafından cevap dilekçesi sunulmadığı gibi davalıyı temsilen duruşmalara katılan da olmamıştır.

İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya … ASLİYE Ticaret Mahkemesi’nin … tarih, … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “davacının maddi tazminat davasının KABULÜ ile; 18.998,21 TL. geçici iş göremezlik, 51.882,09 TL. sürekli iş göremezlik, 4.500,00 TL. zorunlu tedavi gideri ve 10.354,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 85.734,30 TL. maddi tazminatın davalı … yönünden haksız fiil tarihi olan 08/10/2016’dan, davalı … SİGORTA A.Ş.yönünden temerrüt tarihi olan 23/10/2017’den, davalı … SİGORTA A.Ş. yönünden temmerüt tarihi olan 03/07/2017’den itibaren hesap edilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
davacının manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile 5.000,00 TL. manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 08/10/2016’dan itibaren hesap edilecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE, ” şeklinde hüküm kurulduğu görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … SİGORTA vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; geçici iş göremezlik ve zorunlu tedavi giderlerinin müvekkil şirket aleyhinde tazminata hükmedilemeyeceğine, bu masraflara ilişkin tazminat istemlerinin SGK sorumluluğu kapsamına alındığına, bakıcı giderleri yönünden müvekkil sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunmadığına, kabul anlamına gelmemekle birlikte geçici iş göremezlik konusunda sorumluluğunun bulunmadığından poliçe tanzim tarihinin 05/11/2015 ve kaza tarihinin 08/10/206 olması sebebiyle Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası’nın yeni genel şartlarının olayda uygulanmasının gerektiğini, davacının iddia ettiği bakıcı giderinin öncelikle hangi teminat türü kapsamında olduğunun tespitinin gerektiğini, zararın sağlık giderleri teminatı kapsamında olması durumunda SGK sorumluluğunda olacağından talebin reddinin gerektiğine, bilirkişi raporunda kişinin bakiye ömrünün yanlış hesaplandığını, 6 aylık 18.998,21 TL geçici iş göremezliğin şirket sorumluluğunda olmadığından hesaplanmaması gerektiğini, raporda kişinin yıllık gelirinin 57.104,25 TL olarak hesaplandığını ancak hatalı olduğunu, bilirkişi raporlarına itiraz ettiklerini, mahkemece alınan Adli Tıp Kurumu raporunda %7 maluliyet tespitinin yapıldığını ancak bu rakamın normal değerlerin üzerinde olduğunu ve tekrar tespitinin gerektiğini, kaza tespit tutanağı ve ifade tutanaklarından bahisle davacı tarafın karşı araçta yolcu olarak bulunduğunu ve hatır taşıması yapıldığını bu sebeple Yargıtay içtihatları gereğince tazminattan %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılmasının gerektiğini beyan ederek yerel mahkeme kararın bozulmasını, davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı … SİGORTA Aş. Vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece maddi meselenin takdirinde hata yapıldığını ve eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulduğunu, huzurdaki dava yoluna gidilmeden önce sigorta şirketine başvuru yapılmasının gerekliliğinin dava şartı haline geldiğini, sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğünün gerekli belgeleri tam ve eksiksiz bir şekilde ibraz edilmesinden itibaren 15 iş günü içinde muaccel hale geleceğini, davacı tarafından dava öncesinde müvekkil şirkete sunulan maluliyet raporunda özür oranının %0 olduğunu, bu sebeple müvekkil şirketin de maluliyet bulunmadığından davacıya ret yazısı ile cevap verdiğini, yapılan başvurunun geçerli bir başvuru olmadığını ve davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, esasa yönelik olarak ise; mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda sigortalı araç sürücüsünün %80 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, bu kusur oranının fahiş nitelikte olup kabul edilemez olduğunu, mahkemece alınan Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından hazırlanan raporda davacının özür oranının %7 olduğunu, iyileşme süresinin 6 ayı bulacağını ve 2 ay süre ile bakıcı ihtiyacının bulunduğunu, ilgili rapor dikkate alınarak hesap yapılması ve hüküm kurulmasının eksik inceleme niteliğinde olduğunu, dava konusu sigortalı aracın poliçesinin genel şart değişikli sonrasında tanzim edilmiş olduğundan yeni genel şartların uygulanmasının gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte mahkemece hükmedilen tazminata ilişkin işletilecek faiz başlangıç tarihinin 03/07/2017 olarak belirlendiği fakat bunun hatalı olduğunu, gerçek kusur tespiti yapılmadan tazminat hesaplanmasının hukuka aykırı olduğunu, müvekkil şirkete yüklenen sürekli iş göremezlik tazminatının afaki olduğunu beyan ederek yerel mahkeme kararın kaldırılmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR:
Uyuşmazlık, yerel mahkemece verilen davanın kısmen kabul kısmen reddi kararına karşı davalı … SİGORTA vekilinin ve davalı … SİGORTA vekilinin ayrı ayrı istinaf itirazları doğrultusunda kararın ortadan kaldırılmasına ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle sürekli geçici iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni gereği ve istinaf eden sigorta vekillerinin Maluliyet ve aktüerya raporlarına yaptıkları istinafları:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden maluliyet ve tazminat bilirkişilerinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır
2-Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte başvurdukları, sigorta şirketinin eksik evrak yazısı ile sakatlık raporu,epikriz raporu,kaza tutanağı gelir durumu belgesi,nüfus cüzdanı fotokopisinİn eksik olduğundan bahisle bunların gönderilmesinden sonra tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının davalı vekili cevap dilekçesi ile de sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. Sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
3-Kusur raporuna yapılan itirazın incelenmesinde :
Dosya içerisindeki kaza tespit tutanağında dava dışı sürücü …’un asli davalı … ‘ün tali kusurlu olduğunun belirtildiği mahkemece alınan 27/04/2018 tarihli rapordaava dışı sürücü …’un %80 davalı … ‘ün %20 kusurlu olduğunun rapor edildiği kaza tespit tutanağı ve raporun birbirin teyit ettiği anlaşılmıştır.
Olayla ilgili kaza tespit tutanağı ve raporun birbirin teyit ettiği söz konusu kazanın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun olduğu sonucuna varılarak hüküm verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir durumun olmadığı, kaza tespit tutanağı ve raporun birbirin teyit ettiği ve örtüştüğü anlaşılmakla kusura yönelik itirazlar yerinde değildir.
Kaldıki davacı … plakalı araçta yolcu olup kazanın oluşumunda kusuru yoktur
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir.
Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. ( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde;Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacının yolcu olarak bulunduğu dava dışı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması içinde bulunduğu araç sigortacısı olarak davalının müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu talebinde kusur oranından da söz etmediğine göre zararın tümünü talep etmesi B.K.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan davalı sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
4-Hatır taşıması indirimi yapılması gerektiği istinafı :
Dava 6100 sayılı HMK döneminde açılmış olup davalı davaya cevap vermediği gibi hatır taşıması savunmasında bulunmamıştır. Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; hatır taşıması savunmasının itiraz değil def’i olduğu ve alacağın talep edilebilirliğini engelleyici işlev gören def’ilerin ancak belirli sürelerde ileri sürülebileceği; alacağı ortadan kaldıran ve her aşamada ileri sürülebilen itirazlardan olmadığı için de her aşamada ileri sürülemeyeceği hususları dikkate alınmak suretiyle; davalı tarafça süresinde ileri sürülmeyen hatır taşıması indirimi yapılmaması yerinde olup buna yönelik itirazın yerinde olmadığı görülmüştür.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/10102 esas 2019/4225 karar sayılı ilamı-
5-Davalı Sigorta vekilinin faiz başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden,
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
(Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/25016 Esas 2017/5136 Karar sayılı ilamları)
Ancak ;6100 sayılı HMK’nun 26/1 maddesinde “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. İfade olunan yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda; dava dilekçesinde sigorta şirketleri yönünden dava tarihinden itibaren faiz talep edilmesine rağmen temerrüt tarihleri esas alınarak yazılı şekilde talepten fazlasına olacak şekilde karar verilmesi kamu düzenine aykırıdır.(Yargıtay 17 HD 2014/23214 E 2017/4406 K,2015/7913 E 2018/3722 K) Davalı … SİGORTA vekilinin itirazı yerindedir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı Sigorta vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde istinaf edenlere iadesine,
4-İstinaf aşamasında istinaf edenler tarafından yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliğ ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere oy birliğiyle karar verildi….


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.