Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/372 E. 2020/534 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : … Esas … Karar
KARAR TARİHİ : …

DAVACI : … – TC: …
VEKİLİ : Av. …
: Av. …
DAVALI : 1- … SİGORTA A.Ş
VEKİLLERİ : Av. … – Av. …
DAVALI : 2- … SİGORTA A.Ş
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece davanın reddine dair verilen karara ilişkin davacı vekilinin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; Davalı sigorta şirketlerinden … Sigorta AŞ. tarafından … numaralı ZMMS poliçesi ile sigortası yapılmış … plaka sayılı araçta yolcu bulunan müvekkili davacının içinde bulunuduğu bahse konu araç ile davalılardan diğer sigorta şirketi … Sigorta A.Ş tarafından … numaralı ZMMS poliçesi ile sigortası yapılan … plakalı aracın 09.04.2013 tarihinde Konya İli Antalya çevre yolu Hatip Caddesi kavşağında çarpışması neticesi çift taraflı yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, kazanın oluşumunda her iki araç sürücüsünün de müşterek kusurlu olduğunu, müvekkilimin içinde yolcu konumunda bulunduğu … plakalı aracın sürücüsü …, diğer araç olan … plakalı aracın sürücüsü de … olduğunu, müvekkilinin kaza nedeniyle yaralanması sonucunda sağ kolunu bir daha kullanamayacak derecede sakat kaldığını, bunun yanında sağ bacağının dört yerinden kırıldığını, kazada uğradığı sakatlık ve yaralanmalar sonucunda çalışma gücünü tamamen kaybederek bir daha sürekli iş göremez hale geldiğini, mevcut haliyle yapacağı işlerde artık eskine göre daha fazla efor sarf edeceği, aynı işi eskisine göre daha fazla zamanda ve akranlarına göre daha fazla emek sarf ederek gerçekleştireceği kaçınılmaz bir gerçek olduğunu, kaza nedeniyle tıbbi operasyon geçirdiğini, bu hususların maluliyet raporu tespit olunacağını, müvekkilinin zararlarından davalı sigorta şirketlerinin her ikisininde de tamamından ayrı ayrı kusur durumuna bakılmaksızın müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu belirterek; fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla tahkikat sonucunda müvekkili davacının maddi zararının değerinin tam ve kesin olarak belirlendiği anda artırılmak üzere şimdilik 100,00 TL, maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan (her iki sigorta şirketlerinden) müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özet olarak; 09.04.2013 tarihli trafik kazasına karıştığı belirtilen … plaka sayılı aracın müvekkili şirkete … nolu poliçe ile 19.02.2013-2014 tarihleri arasında Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigortası ile sigortalı olduğunu, poliçeye göre teminatın sakatlanma halinde kişi başı 250.000,00-TL ile sınırlı iken; ilgili poliçe 19.02.2013 tarihinde Konya … Noterliği’nin … numaralı 19.02.2013 tarihli satış sözleşmesi ile aracın satılması dolayısıyla 19.02.2013 tarihli zeyilname ile iptal edildiğini, ilgili poliçenin 01.03.2013 tarihine kadar 3. kişilerin zararlarını teminat altına aldığını, müvekkili şirket nezdinde düzenlenen poliçe kaza tarihinden önce iptal edildiğinden ve müvekkili şirket nezdinde kaza tarihini kapsayan geçerli herhangi bir poliçe bulunmadığından husumet yokluğu dolayısıyla davanın reddinin gerektiğini, davayı kabul etmemekle birlikte sigortalı araç sürücünün kazanın meydana gelmesinde kusurlu olmadığını, sigortalı araç sürücüsünün kusursuzluğu nedeniyle poliçe sorumluluğumuz bulunmadığını, isnat edilen kusuru kabul etmediklerini, davacının vücut fonksiyon kaybı ve sürekli sakatlanmaya ilişkin tespit raporunun Adli Tıp Kurumu 3 İhtisas Kurulundan alınmasının gerektiğini, tazminat hesaplaması yapılırken teknik faiz – iskonto %3 ile “devre başı ödemeli belirli rant ” hesaplamasının kullanılması ve davacının gelirinin Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre tespit edilmesinin gerektiği, müvekkili şirkette tüm bilgi ve belgelerle ihbar yapılarak temerrüde düşürülmediğinden olay tarihinden itibaren faiz talebinin reddinin gerektiğini, olayın haksız fiilden kaynaklandığından avans faizi talebinin reddi ile yasal faize hükmedilmesinin gerektiğini belirterek; davanın husumet yokluğu nedeniyle ve esastan reddine, dava açılmasına sebebiyet vermedikleri ve temerrütleri söz konusu olmadığından aleyhlerine masraf, faiz ve avukatlık ücretine hükmolunmamasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde özet olarak; … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından 30.11.2012 – 30.11.2013 vadeli … no.lu Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası meblağ sigortası olmayıp zarar sigortası olduğundan, davacı tarafın uğradığını iddia ettiği zararları aynı zamanda ispat etmesinin gerektiğini, ayrıca davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkili şirketin sorumluluğu trafik poliçesindeki limitler ve sigortalı araç sürücüsünün dava konusu maluliyetin oluşumundaki kusuru ile sınırlı olduğunu, davacı taraf kazaya ilişkin tüm belgelerle birlikte müvekkiline başvurmadığından müvekkilinin temerrüdünün gerçekleşmediğini, davacının faiz taleplerinin reddini aksi halde hüküm veya rapor tarihinden faize hükmedilmesinin gerektiğini, ayrıca dava konusu olay haksız fiilden kaynaklanmakta olup ticari iş niteliğinde olmadığından avans faizine yönelik taleplerinin de reddi gerektiğini belirterek; haksız ve mesnetsiz davanın reddine, haksız davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … tarihli … Esas … Karar sayılı ilamında; “delillerin toplanması bakımından Konya … Asliye Ceza Mahkemesin’e, Konya Eğitim Araştırma Hastanesine, Meram Tıp Fakültesi Hastanesine, … Sigorta A.Ş.’ne, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezine, … Sigorta A.Ş.’ne müzekkere yazıldığı, gelen cevabi yazıların incelenerek dosya arasına alındığı anlaşılmıştır.
Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde; katılanları …, …, …, müştekisi …, sanıkları …, … olduğu, kovuşturma konusunun ise 09/04/2013 tarihinde meydana gelen trafik kazasına ilişkin olarak taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğu, Trafik Polis Memuru tarafından düzenlenen kusur raporunda, sanıklar … ve …’nin müşterek kusurlu olduğunun tespit edildiği, yapılan yargılama sonucunda sanık … hakkında HAGB, sanık … hakkında ise adli para cezasına hükmolunduğu, kararın düzeltilerek onandığı anlaşılmıştır.
İstanbul Trafik İhtisas Dairesi’nin 17/07/2017 ve 11/10/2019 tarihli kusur raporlarında ; I.Halde; Olay sürücü …’ın iddia ettiği şekilde meydana gelmiş ise; sürücü …’ın kusursuz olduğu, sürücü …’nin % 100 (yüzde yüz) oranında kusurlu olduğu, II.Halde; olay sürücü …’nin iddia ettiği şekilde meydana gelmiş ise; sürücü …’nin kusursuz olduğu, sürücü …’ın % 100 (yüzde yüz) oranında kusurlu olduğu şeklinde rapor düzenlenmiştir.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından düzenlenen raporda ; mağdur davacı …’nın 09.04.2013 tarihinde uğradığı trafik kazası neticesinde yaralandığı, sağ lateral mallol kırığının komplikayonsuz iyileştiği, şahsın arızasının kalıcı sakatlık niteliğinde olduğu, şahsın olay tarihinde 29 yaşın içerisinde olduğu, meslek grup numarası 1 {düz işçi) olduğu anlaşılmakla;
1-11.10.2008 tarih ve …….. sayılı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliği hükümlerine göre;
Gr1 XII 32a 1A = 5
Yaşına (E cetveline) göre %4.1 oranında kalıcı sakatlık (sürekli iş görmezlik) niteliğinde olduğu, 6111 sayılı kanun kapsamında tedavi giderlerinin SGK tarafından karşılandığı, 2.000,00 TL tedavi giderlerinin bulunduğu, mevcut yaralanmasının iyileşme süresinin 3 (üç) ayı bulacağı, bu sürede %100 malül sayılacağına dair rapor düzenlendiği anlaşılmıştır.
Dava, cismani zarar nedeniyle açılan tazminat davasıdır.
Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu olayda sigortalı araç sürücüsünün kusuru bulunmadığından işletenin ve işletenin sorumluluğunu teminat altına alan davalı sigorta şirketinin de dava konusu taleplerden sorumluluğunun bulunmadığı anlaşılmış ve; Davacının davasının reddine; şeklinde hüküm kurulduğu görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; kaza sebebiyle davacı müvekkilinin mallol kırığı oluştuğunu, birçok yaralanmaların meydana geldiğini ve müvekkilinin sağ el bileği ile parmaklarını hareket ettiremediğini, müvekkilinin halen çalışamadığını, günlük hayatta zorluklar çektiğini, takılan platinlerin müvekkilinde şiddetli ağrılara sebep olduğunu, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesinin düzenlediği raporda maluliyetlerin tam olarak irdelenmediğini ve bu raporu kabul etmediklerini, söz konusu kazada yolcu olarak bulunan müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, kazada oluşan maluliyetin etkilerinin halen devam ettiğini ve her iki aracın da kusurlu olduğunu, yerel mahkemece davanın reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek, istinaf başvurularının kabulü ile yerel mahkemenin hükmünün kaldırılmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davacı vekilinin kusur raporuna itirazları hakkında
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
Madde 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Düzenlemesi mevcuttur. Haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için gerekli olan ikinci koşul, zarara sebebiyet veren hukuka aykırı fiilin, fail tarafından kusurlu olarak yapılmış olmasıdır. Kusur, hukuk düzeninin kurallarının bilerek ve isteyerek yada ihmal sebebiyle ihlal edilmesi gerekecektir.Kusurun kanunlarımızda tanımı yapılmamıştır. Uygulama ve öğretide kabul görmüş tanıma göre; kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır. Kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır.
Ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususlarının doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmekte olduğu, bunun yanında, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararının, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıdığı, (YHGK’nın 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 esas, 1985/21 karar sayılı ilamı) ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptamasının, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturacağı, bunun nedeninin, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasından kaynaklandığı, (Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd; Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, S. 844; YHGK’nın 28.03.2012 gün ve 19-24 esas, 243 karar sayılı ilamı) böylece, kural olarak hukuk hakiminin ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmadığı, ancak ceza yargılamasındaki mahkumiyet kararı, kusurun takdiri ve zarar tutarının saptanması konusunda hukuk hakimini bağlamaz ise de; mahkumiyet kararı, eylemin haksızlığını ve sanık tarafından işlendiği hususları hukuk hakimini bağlayıcı niteliktedir.
Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde; katılanları …, …, …, müştekisi …, sanıkları …, … olduğu, kovuşturma konusunun ise 09/04/2013 tarihinde meydana gelen trafik kazasına ilişkin olarak taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğu, Trafik Polis Memuru tarafından düzenlenen kusur raporunda, sanıklar … ve …’nin müşterek kusurlu olduğunun tespit edildiği, yapılan yargılama sonucunda sanık … hakkında HAGB, sanık … hakkında ise adli para cezasına hükmolunduğu, kararın Yargıtay 12 cd nin 2015/19151 karar sayılı ilamı ile düzelterek onandığı ve trafik kazasında sanıklar … ve …’nin kusurlarının olduğu şeklinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Ne varki İstanbul Trafik İhtisas Dairesi’nin 17/07/2017 ve 11/10/2019 tarihli kusur raporlarında ise ihtimalli kusur dağılımı yapılmış ; I.Halde; Olay sürücü …’ın iddia ettiği şekilde meydana gelmiş ise; sürücü …’ın kusursuz olduğu, sürücü …’nin % 100 (yüzde yüz) oranında kusurlu olduğu, II.Halde; olay sürücü …’nin iddia ettiği şekilde meydana gelmiş ise; sürücü …’nin kusursuz olduğu, sürücü …’ın % 100 (yüzde yüz) oranında kusurlu olduğu şeklinde rapor düzenlenmiştir.
Bu halde hukuk dosyası içinde bulunan istanbul atk trafik ihtisas dairesi raporunda ihtimalli olarak kusur dağılımı yapılmış, ,ceza mahkemesinde ise her iki tarafın kusurlu olduğu tespiti yapılmış ve karar yargıtayca onanarak kesinleşmiştir
Trafik kazalarında sürücülerin kusur durumlarının tesbiti hususu hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konulardan değildir. Raporların yeterli görülmemesi veya raporlar arasında çelişki olması halinde, oluşa uygun, çelişkileri gideren yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir.
Mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi cihetine gidilmemiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece, ilgili ceza mahkemesi ile birlikte öncelikle mahallinde keşif yapılarak ve varsa tarafların bildirmiş oldukları tanıklar keşif mahallinde dinlenerek durumun tespiti ve akabinde dosyanın İstanbul Teknik Üniversitesinden seçilecek 3 kişilik kusur konusunda uzman bilirkişi kurulundan,YARGITAYCA ONANARAK KESİNLEŞMİŞ CEZA MAHKEMESİ KARARI İÇERİĞİ tüm dosya kapsamına göre, kazanın oluş şekli, çarpma noktaları,olayın görgü tanıklarının anlatımları da gözönünde bulundurularak sürücülerin olaydaki kusur durumlarının tespiti hususunda, önceki bilirkişi raporlarının da irdelendiği ayrıntılı, gerekçeye ve denetime elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru olmayıp davacı vekilinin istinafı yerindedir.
KALDI Kİ
Davacı taraf … sayılı araçta yolcu olup hem kendi yolculuk yaptığı sigorta şirketinden, hem de karşı araç sürüsünün sigorta şirketine karşı dava açtığı söz konusu araçta yolcu olduğu dikkate alındığında olayda herhangi bir kusuru olduğundan bahsedilemeyeceği,bu durumda her iki araç sürücüsü kusurlu bulunursa müteselsilen sorumluluk hükümleri gereği her ikisine de dava açabileceği, kendi yolculuk yaptığı veya karşı araç sürücüsü olayda tam kusurlu olursa ,diğeri kusursuz bulunursa tam kusurlu olan bu sigorta şirketine karşı davayı devam ettirebileceği halde davanın tamamen reddi de doğru değildir. Bu durumda alınacak kusur raporuna göre hangi araç sürücüsünün kusurlu olduğu belirlenip her ikisi de kusurlu ise her iki sigorta şirketi aleyhine,taraflardan biri tam kusurlu,diğeri kusursuz ise kusurlu olan aleyhine davanın neticelendirilmesi gerekmektedir. İtirazlar yerindedir.
Davacı vekilinin maluliyet raporuna itirazı
“Usuli kazanılmış hak” kavramı Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup, bir davada kesinleşen kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturduğu gibi, bu usul kuralı davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 281.maddesinde bilirkişi raporuna itiraz düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde; “…Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, tarafların tatmin olmamaları hâlinde, bilirkişi raporuna itirazda bulunabilme olanaklarının varlığı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, bilirkişi raporunda bazı hususlarda eksiklikler mevcutsa yahut raporda bazı hususlar belirsizlik arz ediyorsa, taraflar, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik arz eden hususların ise bilirkişiye açıklattırılmasını yahut yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını temin için, raporun kendilerine tebliğinden itibaren onbeş günlük süre içinde, mahkemeye itirazda bulunabilirler. Bilirkişiye yöneltilecek olan sorular, tarafların da görüşü alınmak suretiyle somut olarak belirlenecek olursa, rapora itiraz olasılığı da önemli ölçüde azalır ve bu suretle yargılamanın uzamasının da önüne geçilmiş olur. Burada rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır. Dolayısıyla, taraflar, bu süre içerisinde, itirazlarını dile getirmez ise bilirkişi raporu, onlar bakımından kesinleşir; yani taraflar rapora itiraz olanağını tümüyle kaybederler. Bu durum, zaten Tasarının 100 üncü maddesinde yer alan ve kesin sürelerle ilgili genel bir düzenleme öngören kuralın birinci ve üçüncü fıkralarının işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur…” şekilde düzenlenmiştir.
HMK’nun 280.maddesinde; “Bilirkişi, raporunu varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak Mahkemeye verir, verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir” düzenlemesinin, 281/1 maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususları, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesinin mevcut olduğu, buradaki amacın tarafların raporu okuyup değerlendirmeleri ve varsa itirazlarını bildirebilmeleri olduğu, bu durumda, yani taraflara raporun tebliğ edilmesi ve sonrasında taraflarca rapora itiraz edilmemesi halinde raporun itiraz etmeyen bakımından kesinleşeceği, artık rapora itiraz etme imkanının ortadan kalkacağı, bu hususun kesin sürelerle ilgili düzenlemelerin bir sonucu olduğu,Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir
( Nitekim yargıtay 17. hukuk dairesi’nin 2015/3253 esas, 2017/9419 karar; aynı daire 2015/10058 esas, 2018/4639 karar sayılı,2017/157 esas 2018/11631 karar sayılı ilamları)
Bu kapsamda hükme esas maluliyet raporunun davacı vekiline 30/10/2017 tarihinde ihtaratlı olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen bilirkişi raporuna yazılı olarak herhangi bir itirazda bulunulmadığı ve hiçbir beyanın sunulmadığı, bu durumun davalılar lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği,kaldı ki ; davacı vekilinin 26/04/2019 tarihli … nolu oturumda dosyadaki maluliyet raporunun hüküm vermeye elverişli olduğunu belirtip bu duruma göre karar vermesini istediği anlaşılmakla davacı vekilinin buna yönelik istinafı itirazı yerinde görülmemiştir.
HMK nın 353/1-a maddesi 6. bendinde; mahkemece tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması, istinaf aşamasında duruşma yapılmadan değerlendirilmesi gereken bir istinaf sebebi olarak kabul edilmiştir.HMK da düzenlenen istinaf sisteminin, dar istinaf sistemi olduğu hususu düşünüldüğünde, işin esasının incelemesine geçilebilmesi için hüküm kurmaya yetecek esaslı bir delilin toplanmamış olması halinde bu maddenin uygulanması gerekeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunun md. 353/1-a-6. bentte geçen “Tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” ifadesini, yetersiz olmakla birlikte dosyada delillerin kısmen toplanıp kısmen değerlendirildiği ancak davanın esasıyla ilgi uyuşmazlığı tam olarak ortaya koyup çözecek derecede esaslı delillerin toplanmamış olması veya bu delillerin değerlendirilmemiş olması şeklinde amaçsal yorumlamak, istinaf incelemesinin denetime ilişkin işlevi de göz önüne alındığında maddenin düzenleme amacına daha uygun olacaktır.
İstinaf sistemimizde dar anlamda istinaf sisteminin benimsendiği düşünüldüğünde ilk derece mahkemesi tarafından dellillerin toplanıp değerlendirilmesi ve bu yargılamanın yanlış olduğu hususlarda tarafların ileri sürdüğü hususlarda inceleme yapılarak karar verilmesidir.İstinaf mahkemesi hem denetim hem de maddi vakıa incelemesi yapan mahkemeler olarak kurulmuş olması,denetim sonucu eksik bulduğu ,tahkikat işlemlerini tamamlayarak yargının gecikmeden karar verme amacına yönelik olup ilk derece mahkemesinin yapması gereken tahkikat işlemlerinin istinaf mahkemesince yapılmasını sağlamak olmadığı,aksinin kabulünün sistemi dar anlamda istinaftan çıkarıp geniş anlamda istinafa sürükleyeceği,bu durum da kanun koyucunun amacına ters bir durum oluşturacağı anlaşılmaktadır.
Yetersiz bir tahkikat ile tahkikatın hiç yapılmamış olması arasında sonuç bakımından bir fark yoktur. Her iki halde de taraflar ilk derece mahkemesindeki yargılamada hukuki dinlenilme hakkından mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla, önemli olan kaç delilin toplanıp kaç tanesinin eksik bırakıldığından çok, uyuşmazlığın halli için önem arz eden delillerin toplanıp toplanmamasıdır
Bu bakımdan Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen delillerin “hiçbirinin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin uyuşmazlığın çözülmesi için taraflarca gösterilen delillerden hiç birinin toplanmaması ya da deliller bütünü ile çözüme ulaşılabilecek hallerde bu bütünü oluşturan delillerden “birinin” toplanmamış olması halleri olduğu söylenebilir. Hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerden “birinin” toplanmamasını da 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna davacı tarafça peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde davacı tarafa iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. …

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …