Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/271 E. 2020/392 K. 10.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :…
KARAR NO :…
KARAR TARİHİ : 10/03/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/11/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – TC: … …
VEKİLİ : Av. … -…
DAVALI : 1- … – …
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … -…
DAVALI : 2- … SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 10/03/2020
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 11/03/2020
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karara ilişkin davalı vekillerinin ayrı ayrı istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 22/05/2018 havale tarihli dava dilekçesinde özet olarak; 19.06.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda müvekkilinin ciddi şekilde yaralandığını ve malul kaldığını, Konya Eğitim ve Araştırma hastanesinde %20 sağlık Kurulu raporu alındığını, müvekkilinin Konya … Hastanesinde ve … Üniversitesi Tıp Fakültesinde tedavi gördüğünü, kazanının oluşumunda … plakalı aracın tam kusurlu olduğunu, olaya ilişkin Konya Cumhuriyet Başsavcılığında soruşturma dosyasının mevcut olduğunu, kasap olan müvekkilinin kaza sonrası işini yapamadığını, kazaya bağlı olarak stres bozukluğunun devam ettiğini, herhangi bir iyileşmenin de gözlemlenmediğini, maddi manevi çöküntü yaşadığını ve iş bulamadğıını, müvekkilinin manevi tazminat yönünden de tatmin edilmesinin gerektiğini, davalı … şirketine başvuru yapıldığını ancak yapılan başvuruya bugüne kadar olumlu herhangi bir cevap verilmediğini belirterek; kazada müvekkilinde oluşan daimi maluliyet, tedavi giderleri, bakıcı giderlerinden kaynaklanan zararın, tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi açısından poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla) fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 5.000 TL Maddi tazminatın sigorta şirketi açısından başvuru tarihinden itibaren ve diğer davalılar yününden olay tarihinden itibaren yasal faiziyle beraber tazminine, davalı …. San. Tic. Ltd. Şti. sorumluluğu kapsamında müvekkili için 50.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle beraber tazminine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … San. Tic. Ltd. Şti. Vekili 25/06/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özet olarak; Dava konusu trafik kazasında müvekkili adına kayıtlı … plaka sayılı aracın sürcüsü …’nın vefat ettiğini, bu aracın aslında müvekkili tarafından …’ya verildiğini ancak, sürücü …’nın …’un haberi olmadan aracı alarak trafiğe çıktığını ve söz konusu kazanın meydana geldiğini, bu nedenle sürücü ile müvekkili şirketin herhangi bir illiyet bağının bulunmadığını bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, müvekkiline ait aracın davalı … şirketine sigortalı olduğunu, davacının zararlarının sigorta şirketi tarafından karşılanacağını, bu nedenle müvekkiline maddi tazminat davası yöneltilmesinin hukuken uygun olmadığını, söz konusu trafik kazasına ilişkin düzenlenen raporun hava şartları gözetilmeksizin düzenlendiğini, bu nedenle yeniden kusur durumuna ilişkin rapor düzenlenmesinin gerektiğini, istenilen manevi tazminat davasının afaki olduğunu, davacının maluliyetinin iddia edildiği boyutta olmadığını, bu nedenle maluliyet durumunun tespitinin gerektiğini, davacıya geçici iş göremezlik ödemesinin SGK tarafından karşılandığını belirterek; açılan haksız davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Kazaya karışan … plaka sayılı aracın müvekkili şirket tarafından 19.10.2016 tanzim tarihli … numaralı Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Poliçesi ile sigortalı bulunduğunu, Karayolları ZMSS poliçesi genel şartları gereğince müvekkili şirket sigortalısının kusur oranına göre ve maksimum poliçe teminatı kadar sorumlu olduğunu, bunun için öncelikle davaya konu kaza hadisesine karışan tarafların kusur dağılımlarının tespiti gerektiğini, davacının maluliyetinin tespiti hususununda Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasının gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının kaza sonucu uğramış olduğu maddi zararların, aktüer sıfatına sahip bilirkişi tarafından meslekte kazanma gücünden yoksunluk tazminat hesabına göre tespitinin gerektiğini, davacının tedavi süresince ihtiyaç duyacağı bakım giderlerinin tedavi teminatı kapsamında SGK tarafından karşılanması gerektiğini, dolayısıyla bakıcı giderleri ve tedavi giderinin teminat dışı olduğundan müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını belirterek; davanın reddine, tedavi gideri ve bakıcı gideri taleplerin reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin 05/11/2019 tarihli gerekçeli kararı ile; “Adli Tıp Kurumu Ankara Trafik İhtisas Dairesi’nin düzenlemiş olduğu kusur raporunda; müteveffa sürücü Bayram Akca’nın % 100 (yüzdeyüz) oranında kusurlu, davacı sürücü …’un kusursuz olduğu bildirilmiştir.
Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından düzenlenen maluliyet raporunda ; mağdur davacı …’un 19/06/2017 tarihinde trafik kazası geçirdiği, kaza neticesinde sol frontotemporal kemik kırığı, sağ tibia plato parçalı deplase kırık meydana geldiği, sağ tibia kırığının plak vida ile stabilize edildiği, tibia kırığında kaynama olmadığı için iki kez daha opere edilerek kemik grefti uygulandığı, kemik kırığının kaynadığı, sağ diz eklem hareket açıklığı tam olduğu, sağ uylukta 2 cm atrofi olduğu, sağ alt ekstremitede 3 cm kısalık olduğu anlaşılan şahsın yaralanmasında meydana gelen arızanın %11 oranında tüm vücut fonksiyon kaybına sürekli iş göremezlik kalıcı maluliyete neden olduğu, iyileşme süresinin bir yıla kadar uzayabileceği, bu sürenin geçici iş göremezlik süresi olduğu, kaçınılmaz tedavi giderlerinin 2.000,00 TL olduğu, 4 ay boyunca bakıcıya ihtiyaç duyacağına dair rapor düzenlenmiştir.
Aktüer Bilirkişisi … düzenlemiş olduğu raporda; geçici iş göremezlik dönemi maddi zararının 5.239,30 TL, sürekli iş göremezlik maddi zararının 37.605,10 TL , bakıcı gideri zararının 7.110,00 TL, belgeye bağlanan ve bağlanamayan kaçınılmaz tedavi gideri zararının ise 2.000,00 TL olduğuna dair rapor düzenlediği anlaşılmıştır.
Davacı vekili 12/09/2019 havale tarihli dilekçesi ile açmış oldukları maddi tazminat davalarını toplamda 51.954,40 TL olarak ıslah ettiklerini beyan ettiği ve buna ilişkin ıslah harcıda ikmal ettiği anlaşılmıştır.” şeklinde davacının maddi tazminat davasının kabulü ile; 37.605,10 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 7.110,00 TL bakıcı gideri tazminatı ve 2.000,00 TL kaçınılmaz tedavi gideri tazminatı olmak üzere toplam 46.715,10 TL tazminatın davalı … San ve Tic Ltd. Şti. yönünden kaza tarihi olan 19/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … yönünden ise olay tarihi itibariyle geçerli ZMMS yaralanma teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla 04/03/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının geçici iş göremezlik tazminatı talebi yönünden usulünce açılmış bir dava olmadığından karar verilmesine yer olmadığına, davacının manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 19/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı… San ve Tic Ltd. Şti.’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı tarafın geçici iş göremezlik, tedavi gideri ve bakıcı gideri taleplerinin SGK tarafından karşılanması gerektiğini, bu taleplerinin bu muhatabının yasa gereği müvekkili şirketin olamayacağını, bu dava konusu talepler bakımından davanın reddinin gerekirken kabulüne karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, ayrıca dosyada alınan kusur raporuna da itiraz ettiklerini, sigortalı araç sürücüsünün normal hızında devam ederken orta refüjü aşarak diğer yola girmek zorunda kaldığını, kendisinin de kaza sonucunda vefat eden sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmemesi için tüm tedbirleri aldığının açık olduğunu, kazaya etki edebilecek sürücü dışı etkenlerin göz ardı edilerek tüm kusurun sigortalı araç sürücüsüne verilmesinin isabetli olmadığını, bu durumun da müvekkili şirketin sorumlu olduğu tazminat miktarını arttırdığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı… İnş. Ltd. Şti. Sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yapılan yargılamada maluliyete ilişkin alınan rapora karşı itirazda bulunduklarını ve yeniden bilirkişiye gönderilmesi taleplerinin Yerel Mahkemece kabul edilmediğini, dosyada hesaplanan maddi tazminat miktarının tamamen dosya gerçeğine aykırı olduğunu, dosyanın bilirkişiye incelemeye gönderildiğinde olay sonrasında alınan raporun etkili olduğunu ancak kazanın oluşu üzerinden uzun bir zaman geçtiğini ve …’un maluliyet durumunun yeniden belirlenmesi gerekirken karar aşamasında dosyanın bilirkişiye gitmeden önce yeniden maluliyet durumunun olup olmadığına dair tespit yaptırılmadan dosyanın bilirkişiye gönderildiğini, …’da herhangi bir maluliyet durumunun bulunmadığını ve kendi yaşamında normal olarak aktivitelerini sürdürdüğünü, davacı lehine hükmedilen tazminat kalemlerinden sigorta şirketinin sorumlu olduğunu, müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, trafik kazasının oluşumunda müvekkili şirketin kusurunun bulunmadığını, hükmedilen manevi tazminat miktarının da yüksek olduğunu ve dosya gerçeği ile uyumlu olmadığını beyan ederek Yerel mahkemece verilen kararın kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı … vekilinin kusura ,diğer davalı vekilinin hem kusura hem de maluliyet raporuna itirazı hakkında;
“Usuli kazanılmış hak” kavramı Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup, bir davada kesinleşen kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturduğu gibi, bu usul kuralı davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 281.maddesinde bilirkişi raporuna itiraz düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde; “…Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, tarafların tatmin olmamaları hâlinde, bilirkişi raporuna itirazda bulunabilme olanaklarının varlığı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, bilirkişi raporunda bazı hususlarda eksiklikler mevcutsa yahut raporda bazı hususlar belirsizlik arz ediyorsa, taraflar, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik arz eden hususların ise bilirkişiye açıklattırılmasını yahut yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını temin için, raporun kendilerine tebliğinden itibaren onbeş günlük süre içinde, mahkemeye itirazda bulunabilirler. Bilirkişiye yöneltilecek olan sorular, tarafların da görüşü alınmak suretiyle somut olarak belirlenecek olursa, rapora itiraz olasılığı da önemli ölçüde azalır ve bu suretle yargılamanın uzamasının da önüne geçilmiş olur. Burada rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır. Dolayısıyla, taraflar, bu süre içerisinde, itirazlarını dile getirmez ise bilirkişi raporu, onlar bakımından kesinleşir; yani taraflar rapora itiraz olanağını tümüyle kaybederler. Bu durum, zaten Tasarının 100 üncü maddesinde yer alan ve kesin sürelerle ilgili genel bir düzenleme öngören kuralın birinci ve üçüncü fıkralarının işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur…” şekilde düzenlenmiştir.
HMK’nun 280.maddesinde; “Bilirkişi, raporunu varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak Mahkemeye verir, verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir” düzenlemesinin, 281/1 maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususları, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesinin mevcut olduğu, buradaki amacın tarafların raporu okuyup değerlendirmeleri ve varsa itirazlarını bildirebilmeleri olduğu, bu durumda, yani taraflara raporun tebliğ edilmesi ve sonrasında taraflarca rapora itiraz edilmemesi halinde raporun itiraz etmeyen bakımından kesinleşeceği, artık rapora itiraz etme imkanının ortadan kalkacağı, bu hususun kesin sürelerle ilgili düzenlemelerin bir sonucu olduğu,Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir
(Nitekim yargıtay 17. hukuk dairesi’nin 2015/3253 esas, 2017/9419 karar; aynı daire 2015/10058 esas, 2018/4639 karar sayılı,2017/157 esas 2018/11631 karar sayılı ilamları)
Bu kapsamda hükme esas kusur raporunun istinaf eden davalı … vekiline 20/04/2019,maluliyet raporunun 05/06/2019 tarihinde,davalı… vekiline de kusur raporunun 19/04/2019 ihtaratlı olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen bilirkişi raporuna yazılı olarak herhangi bir itirazda bulunulmadığı ve hiçbir beyanın sunulmadığı, bu durumun davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği anlaşılmakla kusura yönelen itirazlar yersizdir
Ne var ki Davalı… ltd şirketine maluliyet raporunun tebliğ olduğuna dair dosya kapsamında bir tebligat evrakının olmadğı,ancak davalının aktüerya raporunun kendisine tebliği ile birlikte maluliyet raporu yönünden itirazda bulunduğu anlaşılmaktadır;
Bu kapsamda itirazın süresinde olduğu kabul edilerek yapılan değerlendirmede Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ile bir talepte bulunulması halinde zararın kapsamının belirlenmesi açısından malûliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi esaslı unsurdur.
Bu belirlemenin ise; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği,01.06.2015 tarihinden sonra ise, karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarının A.5 maddesinin (c) bendi ikinci paragrafındaki “Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alınır” hükmü gereğince 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Somut olayda maluliyet raporunun olay tarihi itibariyle yürürlükte olan 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı,bu halde haksız fiil tarihinde yürürlükte olan 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenen Adli Tıp Anabilim Dalı başkanlığından alınan heyet raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık olmadığı ,davalı… vekilinin itirazlarının da yerinde olmadığı anlaşılmaktadır
Somut olayda Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup davalının da olayda işleten sıfatı ile müteselsilen sorumlu olmasına göre tazminattan sadece sigorta şirketi olduğuna yönelik itirazları da yersizdir
Davalı vekilinin kabul edilen Bakıcı gideri,kaçınılmaz tedavi giderinin sigorta teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve … yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 21/10/2016 başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
Bu halde davalı vekilinin kaçınılmaz tedavi gideri ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Davalı vekilince Manevi tazminatın çok taktir edildiği istinafı yönünden;
İlk derece mahkemesinin alınan raporda davacının kaza nedeniyle yaralanmasına bağlı %11 oranında malul olması ve iyileşme süresinin 1 yıla kadar uzayabileceği ,olayda davalıların % 100 kusurlu oldukları anlaşılmaktadır.
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 11 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 1 yıla kadar uzayabileceği gözetilip olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına,tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden ayrı ayrı reddinin gerektiğine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı …. tarafından alınması gereken 3.191,10 TL harçtan peşin alınan 798,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.393,10 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalı… Mim. San. Tic. Ltd. Şti. Tarafından alınması gereken 4.557,30 TL harçtan peşin alınan 1.139,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.417,75 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (72,070,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 10/03/2020

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …