Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/235 E. 2020/577 K. 08.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … SİGORTA AŞ
VEKİLLERİ :Av. … – Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
KARARIN YAZILMA TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 27/09/2017 tarihli dilekçesiyle; davacının içerisinde yolcu olarak bulunduğu ve davalı sigorta şirketine ZMMS poliçesiyle sigortalı … plakalı araç ile … plakalı aracın 03/07/2017 tarihinde kaza yapması sonucu, davacının yaralanarak sürekli iş gücü kaybı zararına uğradığını, davalı sigorta şirketine başvuru yapılmasına rağmen ödeme yapılmadığını beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacının sürekli iş gücü zararından dolayı 10 TL. maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, öncelikle hatır taşıması ve müterafik kusur itirazında bulunmuş, 2918 s. KTK’nin 97. maddesi gereğince dava şartının da mevcut olmadığını beyan etmiş ve ayrıca davanın esastan da reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile ; ” Somut olayda ; davalı sigorta şirketi tarafından 2918 s. KTK’nin 97. maddesine istinaden (dava öncesi davalı sigorta şirketine başvuruya ilişkin) dava şartının bulunmadığı savunulmuş ise de; davacı tarafın davadan önce davalı sigorta şirketine usulüne uygun başvuru yaptığı, dilekçenin davadan önce 08/09/2017 tarihinde tebliğ edildiği, ve yasal süresi geçtikten sonra dava açıldığı anlaşılmış, 2918 s. KTK’nin 97. maddesine ilişkin dava şartının mevcut olduğu görülmüştür. Davalı sigorta şirketi tarafından hatır taşıması itirazında da bulunulmuş ise de; davacının içerisinde yolcu olarak bulunduğu … plakalı aracın davacının kız kardeşi … tarafından kullanıldığı, Yargıtay 17. HD.nin 26.02.2015 gün ve 2013/15913 E. 2015/3495 K. sayılı emsal içtihadında da belirtildiği üzere, yakın akrabalar arasında hatır taşıması söz konusu olmayacağından davalı tarafın hatır taşıması itirazı da reddedilmiştir. Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı’nın raporuna göre meydana gelen kazada davalı şirketine sigortalı aracın dava dışı sürücüsünün %100 kusurlu olduğu, diğer araç sürücüsünün kusursuz olduğu belirlenmiştir. Yine dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan Meram Tıp Fakültesi bilirkişi heyeti raporuna göre meydana gelen kazada davacının %22 oranında sürekli iş gücü kaybına uğradığı anlaşılmıştır. Yine hükme esas alınan tazminat bilirkişisinin ek raporuna göre de, davacının sürekli iş gücü kaybı nedeniyle 407.543,25 TL. zarara uğradığı ancak, poliçe limitinin 330.000 TL. olduğu bildirilmiştir. Davalı taraf, davacının emniyet kemerini takmaması nedeniyle müterafik kusurlu olduğunu da bildirmiştir. Kaza tespit tutanağında davacının emniyet kemerinin takılı olup olmadığının tespit edilemediğine ilişkin kod işaretlenmiş ise de, davacının emniyetteki ifadesinde kendisinin kaza nedeniyle araç dışına savrulduğunu açıklaması karşısında, kaza sırasında emniyet kemerinin takılı olmadığı kanaatine varılmış, davacı taraf bu hususun aksini ispat edememiştir. Davacının emniyet kemerini takmaması Mahkememizce de müterafik kusur olarak değerlendirilerek davacının tazminatından takdiren %20 müterafik kusur indirimi yapılarak davacının isteyebileceği tazminatın [407.543,25 TL. x (- %20) =] 326.034,60 TL. olduğu sonucuna varılarak davacının davasının kısmen kabul, kısmen reddine karar vermek gerekmiştir. Ancak Yargıtay 17. HD.nin 22/05/2017 gün ve 2014/24976 E. 2017/5714 K. sayılı emsal içtihadında da belirtildiği üzere, TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle, davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceği belirlenmiş ve oluşan vicdani kanaat ile ; 1-Davacının davasının KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile 03/07/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında yaralanan davacı …’nin, sürekli iş gücü kaybı zararından dolayı, 326.034,60 TL. maddi tazminatın, dava tarihi olan 27/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Sigorta A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı sigorta şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; KTK ve poliçe genel şartları gereğince sigorta sözleşmelerinden doğan tazminat taleplerinin kaza tarihinden itibaren işleyen 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, dava konusu olayda zamanaşımı süresinin dolduğunu, başvuru şartının yerine getirilmediğini, dava açılmadan önce sigorta şirketine yazılı olarak başvuru yapma şartının olduğunu, başvuru sonrası hasar dosyası açılmış ise de ibrazı zorunlu ve usulüne uygun evrakların tamamlanmadığını, kararda esas alınan hesap raporundaki iş gücü kaybının %22 oranı üzerinden hesaplanmasının hatalı olduğunu, yönetmelik hükümlerine uygun tanzim edildiği anlaşılan engelli sağlık kurulu raporundaki özür oranının %15 olduğunu, aleyhe yapılan tazminat hesabında %22 oranının dikkate alındığını, maluliyet oranı açısından iki rapor arasında çelişki mevcut olduğunu, yeniden maluliyet raporu alınması gerektiğini, maluliyet raporunun yürürlükten kaldırılan yönetmeliğe göre hazırlandığını, kusur tespitinin yerinde olmadığını, kazanın meydana gelmesinde müvekkili sigorta şirketi tarafından sigortalı aracın %100 kusurlu olduğunun belirtildiğini, hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğini, davacının dava konusu kaza sırasında sigortalı araçta yolcu olduğundan Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre en az %20 hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğini, tüm bu nedenlerle icranın tehirine yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen hüküm davalı sigorta vekilince aşağıda belirtilen yönlerden istinaf edilmiştir.
A- Zamanaşımı itirazı konusunda;
Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK’nın 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 72 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK’nın 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, davaya konu trafik kazası 03/07/2017 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 27/09/2017’de açılmış olup sözü edilen kanun maddelerinde öngörülen 2 yıllık kısa zamanaşımı süresi geçirilmemiş olup buna yönelik davalı vekilinin itirazının yerinde olmadığı gibi dava dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı itirazında da bulunulmadığı görüldüğünden buna yönelik itirazın yerinde olmadığı görülmüştür.
B- Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
Somut olayda 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasında dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine tüm gerekli belgeler ile birlikte başvurulduğu halde yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
C- Kusur ve maluliyete itiraz bakımından;
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 281.maddesinde bilirkişi raporuna itiraz düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde; “…Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, tarafların tatmin olmamaları hâlinde, bilirkişi raporuna itirazda bulunabilme olanaklarının varlığı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, bilirkişi raporunda bazı hususlarda eksiklikler mevcutsa yahut raporda bazı hususlar belirsizlik arz ediyorsa, taraflar, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik arz eden hususların ise bilirkişiye açıklattırılmasını yahut yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını temin için, raporun kendilerine tebliğinden itibaren onbeş günlük süre içinde, mahkemeye itirazda bulunabilirler. Bilirkişiye yöneltilecek olan sorular, tarafların da görüşü alınmak suretiyle somut olarak belirlenecek olursa, rapora itiraz olasılığı da önemli ölçüde azalır ve bu suretle yargılamanın uzamasının da önüne geçilmiş olur. Burada rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır. Dolayısıyla, taraflar, bu süre içerisinde, itirazlarını dile getirmez ise bilirkişi raporu, onlar bakımından kesinleşir; yani taraflar rapora itiraz olanağını tümüyle kaybederler. Bu durum, zaten Tasarının 100 üncü maddesinde yer alan ve kesin sürelerle ilgili genel bir düzenleme öngören kuralın birinci ve üçüncü fıkralarının işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur…” şekilde düzenlenmiştir.
HMK’nun 280.maddesinde; “Bilirkişi, raporunu varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak Mahkemeye verir, verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir” düzenlemesinin, 281/1 maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususları, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesinin mevcut olduğu, buradaki amacın tarafların raporu okuyup değerlendirmeleri ve varsa itirazlarını bildirebilmeleri olduğu, bu durumda, yani taraflara raporun tebliğ edilmesi ve sonrasında taraflarca rapora itiraz edilmemesi halinde raporun itiraz etmeyen bakımından kesinleşeceği, artık rapora itiraz etme imkanının ortadan kalkacağı, bu hususun kesin sürelerle ilgili düzenlemelerin bir sonucu olduğu, Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir. (Nitekim yargıtay 17. hukuk dairesi 2015/3253 esas, 2017/9419 karar; aynı daire 2015/10058 esas, 2018/4639 karar sayılı ilamları)
Bu bağlamda hükme esas alınan maluliyet raporunun istinaf eden davacı vekiline 09/03/2018 tarihinde, kusura ilişkin Adli Tıp Kurumu raporunun 17.09.2019 tarihinde ihtaratlı olarak davalı sigorta vekiline tebliğine rağmen davalı vekilinin rapora yönelik yazılı olarak itirazının iki haftalık süreden sonra maluliyete yönelik 21.11.2018’de, kusura yönelik 29.11.2019’da uyaptan verilmek suretiyle itirazda bulunulduğu, dolayısıyla artık bu hususun istinaf aşamasında ileri sürülmesinin mümkün olmayıp, davacı aleyhine sonuç doğurmamasına, bu hususun kamu düzeninden olup re’sen nazara alınması gereken hususlardan bulunup davacı lehine “usuli kazanılmış hak” teşkil ettiği gözetilerek bu nedenle davalı vekilinin buna yönelik istinafı itirazı yerinde görülmemiştir.
Kaldı ki, alınan maluliyet raporunun kaza ve sigorta başlangıç tarihine göre uygun yönetmelik hükümlerine ve uzman kişilerden oluşan üniversite bilirkişi heyetinden alındığı, birbirini teyit eden keza trafik kaza tespit tutanağı, ceza dosyasında alınan kusur bilirkişi raporu ve mahkemece alınan Adli Tıp Kurumu raporları ile davalıya sigortalı aracın sürücünün tamamen kusurlu olduğu da anlaşıldığından mahkemece bu kabule göre karar verilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
D-Hatır taşıması itirazında;
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak ve bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Dosya kapsamından, mahkemenin kabulünde ve ceza mahkemesindeki beyanlar ile sabit olduğu üzere araçta yolcu olarak bulunan davacının sürücünün kardeşi, yakın akrabası olduğu sabit olup yerleşik Yargıtay uygulamasına göre eş, çocuk veya yakın akrabanın bir yere götürülmesi veya bunlardan birine aracın kullandırılması hatır işlemi olarak kabul edilemez. Çünkü aracın işletilmesinden kim yararlanıyorsa işletme tehlikesi de ona ait olur. Yakın akrabanın taşınmasında ahlaki bir ödev söz konusu olup bu nedenle hatır indirimi yapılamaz.
Bu halde, Mahkemece hatır taşıması indirimi yapılmaksızın tazminat belirlenmesi yerinde olup davalı vekilinin istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Anlatılan nedenlerle, davalı tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince duruşma yapılmadan esastan reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir
HÜKÜM : Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Kararın usul ve yasaya uygun bulunmasına, davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı tarafından alınması gerekli 22.271,42 TL harçtan başta alınan 5.568,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 16.703,42 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde Yargıtay 17. HD Başkanlığı’na TEMYİZ yolu açık olmak üzere, OYBİRLİĞİ ile karar verildi….


Başkan


Üye


Üye


Katip