Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/226 E. 2020/467 K. 08.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- …
2- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
KARARIN YAZILMA TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 12/10/2016 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacıların küçük kızları olan …’nın davalı … Sigorta A.Ş. ye … poliçe nolu sigortalı bulunan ve davalı …’ın kullandığı ve davalı … adına kayıtlı bulunan … plaka nolu aracın 04/02/2008 tarihinde …’ya çarptığını, davalı …’ın trafik tespit tutanağında ve bilirkişi raporunda kusurlu olarak tespit edildiğini, …’ın Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasından cezalandırılmasına karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, davacıların küçük çocuklarının yaşamını kaybetmesi nedeniyle derin acılar yaşadıklarını ve bu nedenle manevi tazminat talep etmek zorunluluğunun doğduğunu, davacıların aynı zamanda küçük çocuklarının maddi desteğinden de yoksun kaldıklarını, davacıların her biri için ayrı ayrı 20.000 TL şer olmak üzere toplam 40.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 04/02/2008 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yine davacıların her biri için ayrı ayrı olmak üzere 500 er TL den toplam 1.000 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 04/02/2008 tarihinden itibaren ilşeyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkillerine ödenmesini ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin de davalılara hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili 06/01/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava konusu olaydan bu zamana kadar hiç haberinin olmadığını, ne mahkemece ne de başkaca resmi kurumlar tarafından kazaya ilişkin kendisine bir bilgi verilmediğini, müvekkilinin kaza tarihinde aracın maliki olarak gözükmesi nedeniyle davalı olarak gösterildiğini, müvekkilinin aracı … isimli bir kişiye teslim ettiğini, aracın galeride park halinde sergilenmesi amacıyla teslim edildiğini, aracı teslim ettikleri galeri sahibini etraflıca aradıklarını fakat bulamadıklarını, anladıkları kadarıyla …’ün kendisine bırakılan bu aracı şoför …’a haricen sattığını yahut kiraladığını, müvekkilinin kesinlikle onayı alınmadan kiralama veya emaneten verilme işinin yapıldığını, resmi kanaldan hiçbir işlem yapılmadığını, bu halde müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkilinin araç işleteni sayılmayacağını, galerici hakkında suç duyurusunda bulunduklarını, dosyanın incelenmesi neticesinde sigorta şirketinin davacılara 4.326,00 TL ödeme yaptığının belirlendiğini, bu hususun sigorta şirketinden sorulmasını talep ettiklerini, kusur durumunun ise mahkemece belirlenmesinin gerektiğini, müvekkilinin davacı aileyi ziyaret ederek kendi kusurunun olmadığını anlatmaya çalıştığını, davacıların müvekkilini görmek istemediklerini belirtilerek evden uzaklaştırdıklarını, davacılar tarafından istenilen manevi tazminatın aradan geçen süre de dikkate alındığında çok fahiş olduğunu, müvekkilinin olayın meydana gelmesinde hiçbir kusurunun bulunmadığını, bu nedenle açılan davanın reddini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın ceza yargılaması esnasında müvekkili …’ın ikinci derecede kusurlu olduğunun kabul edildiğini, kazanın oluşumu sırasında aracın hızının 50 KM olduğunu, ceza mahkemesinin bu hususu dikkate almadan karar verdiğini, aksinin davacı yan tarafından ispat edilmesi gerektiğini, yeniden kusur tespiti yapılması için dosyanın bilirkişilere tevdii edilmesinin gerektiğini, davada tarafların kusur oranının yüzdelik olarak tespitinin gerektiğini, aynı zamanda maddi tazminat talebinde bulunan davacılara sigorta şirketi tarafından bir ödeme yapıldığını, yeniden yapılacak ödemenin sebepsiz zenginleşmeye neden olacağını, davacıların davasının reddi ile yapılan yargılama giderleri ve ücreti vekaletin de davacı yana hükmedilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili 07/11/2016 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili … Sigorta A.Ş tarafından … numaralı trafik sigorta poliçesi karayolu motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalandığını, müvekkili şirketin poliçe teminatının 60.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, sigortalı araç sürücüsüne yöneltilen kusur durumunun oran olarak belirlenmediğini, uzman bilirkişilerden bu hususta rapor aldırılmasını talep ettiklerini, müvekkili sigorta şirketi tarafından da davacılara 18/03/2009 tarihinde 4.424,00 TL ödeme yapıldığını, yapılan bu ödeme ile müvekkili şirketi üzerine düşen tüm görevi yerine getirdiğini, yapılacak bilirkişi incelemesinde de müvekkili şirketin yapmış olduğu ödemenin göz önüne alınması gerektiğini, davacı tarafından talep edilen manevi tazminatın da ZMMS poliçesi kapsamında yer almadığını, müvekkili şirketin iş bu tazminattan sorumlu tutulamayacağını, açılan davanın reddi ile yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davacı yana hükmedilmesini beyan ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile özetle; “04/02/2008 tarihinde davalı …’ın kullandığı … plaka nolu aracın …’ya çarparak ölümüne sebebiyet verdiği, … plakalı aracın davalı … şirketine ZMMS ile sigortalı olduğu, mahkememiz dosyasına kazandırılan kusur raporunda sürücü …’ın %25 oranında, çocuk yaya …’nın ise %75 oranında etkili olduğunun bildirildiği, aktüerya raporunda ise …’nın destekten yoksun kalma zararının 9.614,83 TL, …’nın destekten yoksun kalma zararının ise 10.735,38 TL olduğunun bildirildiği, bu hesaplamaların yapılmasında davalı … şirketinin davacılara yapmış olduğu ilk ödemenin de dikkate alınarak yapıldığı, dava konusu kaza nedeniyle davacıların davalı … şirketinden poliçe sorumluluğu olmaması nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunulamayacağı, bu nedenle manevi tazminat talebinin sigorta şirketi yönünden reddinin gerektiğini, diğer davalı …’ın araç işleteni olmadığının ispat edilemediği dikkate alındığında bu iddialara itibar edilmediği, aracın hususi olması nedeniyle avans faizine hükmedilmeyerek avans faizi talebinin reddi ile feri nitelikte olan iş bu redle ilgili vekalet ücretine de hükmedilmemiş olup, zamanaşımı yönünden TCK’nın 85., KTK’nın 109, TBK’nın 72. TCK’NIN 66. VE 67. maddeleri de dikkate alındığında zamanaşımı define itibar edilmemiş ayrıca manevi tazminat bakımından ise davacı … ve …’nın küçük kızları olan …’nın yaşamını yitirmesi nedeniyle zor günler geçirdiklerini ve evlatlarını kaybetmenin derin acısı ile birlikte manevi zarara uğradıklarını, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, haksız eylemin ağırlığı, kusur durumu ve diğer hususlar dikkate alınarak aynı zamanda “hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), “hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebi ile duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde bulundurularak hak ve nesafet çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır, zira TMK’nın 4. Maddesinde kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre takdir edeceği öngörülmüştür.( Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar) anılan emsal kararların da dikkate alınması neticesinde davanın kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekmiş olup; Davacının davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE;
1-Manevi tazminat yönünden; A- Davalı … Sigorta A.Ş. Yönünden manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı REDDİNE,
B- Davalılar … için 5.000 TL, … için 5.000 TL, olmak üzere toplam 10.000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 04/02/2008 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACILARA VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
2-Maddi tazminat yönünden; A-Davacılar … için 10.735,38 TL … için 9.614,83 TL olmak üzere toplam 20.350,21 TL’nin 04/02/2008 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan (davalı … şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak ve 06/02/2009 tarihinden itibaren faiz işletilmek kaydı ile) müştereken ve müteselsilen alınıp DAVACILARA VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacılar vekili 20/12/2019 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; gerekçeli karar ve istinaf dilekçesinin tebliğine ilişkin 05/12/2019 tarihli tebligatın usul ve yasaya aykırı olduğunu, tebligat yapılan …ın kendisinin daimi çalışanı olmadığını, sadece başka bir dosyasında sanık olduğu için büroya görüşmeye gelen ve tesadüfen orada olan bir kişi olduğunu, bu şahsa yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, karar tebligatının öğrenilen 20/12/2019 tarihi olarak kabul edilmesini, 10/08/2018 tarihli dilekçeleri ile aktüerya bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, bu raporun hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacıların çocuklarının ölümü nedeni ile onun kusur oranından etkilenmeden destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması gerekirken bundan sarfınazar edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükmedilen manevi tazminatların da çok düşük olduğunu, ayrıca red sebebi aynı olmasına karşın her iki davacı aleyhine ücreti vekalet hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davacı … için 48.635,05 TL , davacı … için 56.248,24 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, dava dilekçesinde talep edilen manevi tazminatın da (sigorta şirketi hariç) müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini, davayı kabul anlamına gelmemekle; yerel mahkemece maddi meselenin takdirinde hata yapıldığını ve hükme esas alınamayacak nitelikte olan bilirkişi raporu dikkate alınarak eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulduğunu, usul ve yasaya aykırı şekilde verilen yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddedilmesi gerektiğini, destekten yoksun kalma tazminatı varsayımlara dayanılarak belirlenmiş ve gerçeği yansıtmayan miktarların kabulünün mümkün olmadığını, sigortanın zenginleşme aracı olmadığını, ancak gerçek zararın tazmininin talep edilebileceğini, müvekkili şirketin hak sahiplerine ödeme yaptığını, tüm hukuki sorumluluğun yerine getirildiğini, hükmedilen maddi tazminatın hatalı olduğunu, raporun hatalı olduğunu, rapora itirazlarının dikkate alınmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte yapılan ödemenin Yargıtay kararları gereği güncelleştirilerek şirketçe ödeme tarihinde zararın karşılanıp karşılanmadığı hususununu dikkate alınması gerektiğini, ayrıca yetiştirme giderinin hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesap edilmeyip indirilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, indirimin Yargıtay kararları gereği hem anne hem baba için hesaplanan tazminattan düşülmesi gerektiğini, maddi hatanın düzeltilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle tazminata hükmedilmesi durumunda müvekkili şirketin zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçe limitinin üzerinde kalan kısmından sorumluluğunun bulunmayacağını, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine, yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı … vekili 21/12/2019 tarihli istinafa cevap dilekçesinde özet olarak; Tebligat Kanunu 7/a maddesi 1.fıkra uyarınca avukatlara elektronik tebligat yapılması gerektiğini, davacı tarafın tebligatı alanın işçisi olmadığını beyan etse de hayatın olağan akışı içinde bir müvekkilin avukatın bürosunda çay içerken postacıdan tebligat almasının makul ve mantıklı olmadığını, SSK lı olmanın ayrı birlikte çalışmanın ayrı olduğunu, bu nedenle tebligatın usule uygun olduğunu, istinafın süresinde olmadığını, maddi tazminat hakkında ise ıslah dilekçesinde belirtilen tutarın tam kabul edildiğini, davacının maddi tazminat davasında reddedilen tutar olmadığını, buna karşın kararın istinaf edilmesinin hukuken mümkün olmadığını, dilekçe ile talep arttırılamayacağını, manevi tazminat yönünden ise davanın kazadan 8 yıl sonra açıldığını ve hükmün 11.yılda verildiğini, manevi tazminat tutarına kaza tarihinden itibaren faiz yürüdüğünü, manevi tazminata olay tarihindeki paranın alım gücü, tarafları ekonomik sosyal durumları, kusurun ağırlığı, eylemin türü vb gözetilerek hüküm verileceğini, bu nedenle davacı tarafın istinaf talebinin hukuka aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf talebinin öncelikle süre aşımından olmaz ise esastan reddine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen kısmen kabul kararı davacılar ve davalı … vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
A- Davacılar vekilinin kusur indirimi yapılmasına yönelik itirazında;
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. Maddesinde, “İşletenlerin, bu kanunun 85/1 maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”; 85/1 maddesinde, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”; 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-1. maddesinde de, “Sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde ifade edilmiştir.
Yukarıda açıklanan madde hükümlerinden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’nın; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu, böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, 9. Bası, s. 631 vd.; Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, Genişletilmiş 10. Baskı, s. 264 vd).
Kanun koyucu, 2918 sayılı KTK’nun 91. maddesiyle de; işletenin Aynı Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Öyle ise, hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp, çözümlenmesi gerekmektedir.
Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Davacılar vekilince, ölen yaya desteğin kusurunun mirasçıları olan davacılara yansıtılmayacağı, yani desteğin kazadaki kusurunun göz önüne alınamayacağı gerekçesiyle itirazda bulunulmuştur. Ancak somut olayda, araç kaza anında yaya muris …’ya çarpmış ve ölümüne neden olmuş bulunup, davalı … şirketi, yaya murise çarpan aracın ZMMS’dir. Bu halde, ölen yayanın mirasçıları olan davacılar, desteğin kusuru dışındaki kazaya neden olan aracın kusuru kadar tazminat alabileceklerdir. Bu nedenle Mahkemece, destek yayanın kusuru oranında tazminattan indirim yapılması yerinde olup, murisin kusurunun davacılara yansıtılamayacağına ilişkin HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar, HGK.nun 16.1.2013 gün ve 2013/17-1491 Esas 2013/74 Karar sayılı ilamlarının davaya konu olaya uygulanma imkanı bulunmamakta olup, anılan ilamlarda davalı … şirketinin sorumluluğuna karar verilebilmesi için desteğin davalıya sigortalı aracın sürücüsü veya işleteni olması gereklidir. Desteğin yaya olduğu eldeki bu davada davalı … şirketi sigortalısının kusuruna denk gelen zarardan sorumlu olup desteğin kusurundan sorumlu değildir. HGK kararları yanlış yorumlanmak suretiyle mirasçı olan davacıların 3. kişi olduğu, bu nedenle murisin kusurunun davacılara yansıtılamayacağı gerekçesiyle yapılan itiraz doğru görülmemiştir. (Bkz. aynı yönde YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2014/21337 ESAS, 2017/3451 KARAR; yine aynı daire 2014/23613 Esas, 2017/5934 Karar; 2015/6697 Esas, 2018/557 Karar; 2015/19204 ESAS, 2018/11706 KARAR sayılı ilamları)
B- Davalı … vekilinin aktüer raporuna itirazlarında;
Destek tazminatı hesabında öncelikle “ödeme tarihindeki verilere göre” PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken destek tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda oluşan duruma göre karar verilmesi gerekirken, aktüerya bilirkişisi tarafından ödemenin yeterli olup olmadığı belirlenmeden sonuca gidilmiş mahkeme tarafından da rapor hükme esas alınmıştır. Ayrıca; sorumluluk hukukunun temel amacı, bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri aynen veya nakden gidererek zarar görenin zarar verici olay sonucunda malvarlığında eksilen değer yerine nitelik veya nicelik yönünden eş bir değer koymaktır. Bu anlamda gerçek zararın belirlenmesi ve giderilmesi önem arzetmektedir. 6098 sayılı TBK m. 75 gereğince gerçek zararın belirlenmesi bakımından karar tarihine en yakın tarihlerdeki ölçütlerin kullanılması gerekmektedir.
Tazminat hesabına etkili unsurlardan birisi olan asgari ücret, kamu düzeni ile ilgili olup; aynı davada, asgari ücretin artması halinde bunun mahkemece resen dikkate alınması gerekmektedir. Hatta davacının ilk asgari ücrete göre yapılan hesaba itiraz etmemesi, o günkü verilerin doğru olduğuna inandığı içindir. Bu durum sonraki gelişmeler nedeniyle asgari ücretlerde gerçekleşen artışlardan kaynaklanan hakkını istemesine engel olamaz. Hüküm tarihine en yakın asgari ücret esas alınarak zarar miktarı tespit edilmelidir.
Bu halde davalı … şirketi tarafından tazminat için yapılan ödemeler dikkate alınarak, sigorta vekilinin dilekçesinde yapılan ödemede ibraname alınmadığı, dolayısıyla makbuz hükmünde olduğu kabul edildiğine göre, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin yasal faiz işletilmek suretiyle güncellenerek düşülmesi ve ayrıca karar tarihine yakın en yakın veriler dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Bu sebeple davalı … vekilinin itirazı yerindedir.
Bunun dışında sigortanın itirazlarından olarak, hükme esas alınan aktüer raporunda yetiştirme giderleri hesaplandığından buna yönelik itiraz yerinde değildir.
C- Davalı sigortanın, poliçe limitinin gösterilmesine yönelik itirazında;
Poliçe tarihindeki teminat limiti ile hükmedilen miktar esas alındığında açıkça limitin altında kaldığı anlaşıldığından mahkeme kararında teminat limitinin gösterilmemiş bulunması sonuca etkili olmayıp buna yönelik itiraz yerinde görülmemiştir.
D- Davacıların manevi tazminat miktarına yönelik itirazda;
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Somut davaya gelince, destek müteveffiyenin % 75, davalı araç sürücüsünün % 25 oranında kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla manevi tazminatın takdirinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tarafların kusur durumları, meydana gelen netice, kazanın meydana geldiği tarih ve yukarıda ilkeler gözönünde tutularak takdir edilen manevi tazminat miktarlarının uygun olduğu görüldüğünden buna yönelik davacılar itirazının reddine karar verilmiştir.
E- Davacılar vekilinin vekalet ücreti hesaplanması yönünden itirazında;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve 2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı, karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmekte olup, anılan kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında, mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın, birden fazla kişi tarafından, birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda, zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hallerinde, birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Alacaklının müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından, birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç nedeniyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler; arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır.
Bu halde Dava arkadaşlığı; davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır. (HMK.57) Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Somut olayda, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından davalılardan maddi tazminat talep edildiğine ve davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığına göre kabul edilen miktarlar yönünden herbir davacı için ayrı ayrı, reddedilen kısım üzerinden de kendisini vekille temsil ettiren davalılar lehine vekalet ücreti taktir edilmesi gerekip mahkeme kararının bu yönden usule uygun olup itiraz yerinde değildir.
Yukarıda yazılı nedenlerle, davacılar vekilinin itirazlarının reddi ile (B) bendinde yazılı sebeple davalı … vekilinin itirazının kabulüne, sair itirazların reddi sureti ile ilk derece mahkeme kararının HMK.m.353/1.a-6 gereğince kaldırılmasına dair aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacıların itirazlarının reddine, davalı sigortanın istinaf taleplerinin az yukarıda yazılı biçimde KABULÜ ile, Yerel Mahkeme kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davacılar yönünden alınan harç yeterli olduğundan bakiye harç alınmasına yer olmadığına; davalı sigortaca, başvuru harcı dışında kalan peşin olarak yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde kendisine iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf aşamasında yapılan giderlerin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, HMK. m.353/1-a-6 hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi….


Başkan


Üye


Üye


Katip