Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/21 E. 2020/143 K. 28.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :…
KARAR NO :…
KARAR TARİHİ : 28/01/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/06/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – …
2- … – …
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … – …
DAVALILAR : 1- … SİGORTA A.Ş. – …
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … – ….
2- … SİGORTA A.Ş – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

İSTİNAF KARAR TARİHİ : 30/01/2020
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 30/01/2020
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara ilişkin davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 10/08/2018 tarihli dilekçesiyle; 14/05/2015 günü saat 18:10 sıralarında davalı … Sigorta A.Ş. tarafından ZMMS ile sigorta koruması altına alınmış … plaka sayılı otomobil sürücü … yönetiminde iken, diğer avalı … Sigorta A.Ş. tarafından ZMMS ile sigortası yapılan … plakala sayılı otomobil sürücüsü … yönetiminde iken … Caddesi üzeri önünde çarpıştığını, çarpışma sonucu … plakalı araç içerisinde yolcu olarak bulunan …’nın ağır şekilde yaralandığını ve tedavi görmekte iken vefat ettiğini, …’nın sürekli iş göremezlik zararı ile SGK tarafından karşılanmayan kaçınılmaz tedavi giderleri ve bakıcı giderlerinden doğan maddi zararının tazmini için Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. ve … K. sayılı dosyasında tazminat davası açıldığını, sigorta şirketine dava açılmadan önce yazılı başvuruda bulunulduğunu, 12/07/2018 tarihinde başvuru dilekçesi ile zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları kapsamındaki belgelerin tebliğine rağmen, 15 gün içerisinde yazılı olarak cevap verilmediği ve 8 iş günü içerisinde tazminat ödemesi de yapılmadığını beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacılar … ve …’nın destek zararından dolayı ayrı ayrı 10,00’ar TL. olmak üzere toplam 20,00 TL. destek tazminatının kaza tarihinde geçerli ZMMS Ölüm Teminatı Klozu kişi başı bakiye poliçe limitleri ile sınırlı olarak dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak ayrı ayrı müvekkillerine verilmesine, yargılama giderleri ile ihtiyari dava arkadaşlığı olan her bir müvekkilinin davası yönünden ayrı ayrı hükmedilecek vekalet ücretinin müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalılardan … Sigorta A.Ş. vekili 13/09/2018 tarihli davaya cevap dilekçesiyle; dava konusu kazaya karışan … plaka sayılı araç müvekkili şirkette … nolu poliçe ile ZMMS ile sigortalandığını, poliçeye göre teminat sakatlanma kişi başı 290.000,00 TL. ile sınırlı olduğunu, davacı tarafından açılan tazminat davası sonucu davacı taraf Konya … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibine geçtiğini, 35.133,54 TL. tazminat ödemesinin 20/07/2018 tarihinde yapıldığını, davacı tarafın destekten yoksun kalma taleplerinin yerinde olmadığını, davacı tarafların maddi olarak vefat edenden destek almadıklarını, davacıların müteveffadan destek aldığını maddi ve somut deliller ile ispatlaması gerektiğini beyan ederek, davacıların haksız ve mesnetsiz davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan … Sigorta A.Ş. vekili 01/10/2018 tarihli davaya cevap dilekçesiyle; dava konusu kazaya karışan … plakalı aracın ZMMS poliçesi müvekkili sigorta şirketi tarafından yapıldığını, meydana gelen dava konusu kaza sonrasında Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasından yapılan yargılama sonucunda verilen karar doğrultusunda müvekkili şirketin tarafından müteveffanın maluliyetine ilişkin 15.681,88 TL. ve bakıcı giderlerine ilişkin 44.435,48 TL. ödeme yapıldığını, müteveffanın kaza esnasında emniyet kemerinin takılı olmamasından dolayı ödenecek destekten yoksun kalma tazminatına % 50 oranında indirim yapılması gerektiğini beyan ederek, haksız davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin 13/06/2019 tarihli gerekçeli kararı ile; “Somut olayda ; davacı 2918 s. KTK.nun 97. maddesi gereğince dava açmadan önce davalı sigorta şirketine başvurmuş, dilekçenin 12/07/2018 tarihinde davalı sigorta şirketine tebliğ edildiği, davanın da tebliğden itibaren 15 gün içerisinde ödeme yapılmaması üzerine 10/08/2018 tarihinde açıldığı ve dava şartının mevcut olduğu görülmüştür.
Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan tazminat bilirkişisinin 08/04/2019 raporuna göre;
-Baba …’nın müteveffanın ölümü nedeniyle yoksun kaldığı destekten yoksun kalma tazminat tutarının 77.362,20 TL. olduğu ve
-Anne …’nın müteveffanın ölümü nedeniyle yoksun kaldığı destekten yoksun kalma tazminat tutarının 88.383,55 TL. olduğu, davacıların tazminat alacaklarına, davalı sigorta şirketlerinin temerrüt tarihi olan 10/08/2018 dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK.85. vd. maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1.maddesinde;”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, TBK. 53.maddesinde;”Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:1. Cenaze giderleri.2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” şeklinde, TBK.55/1.maddesinde;”Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.” şeklinde düzenlemelerin yapıldığı, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde,KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde; “Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler. g) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri, h) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri, i) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde; “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi
karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde; “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, davacılar vekilinin talebini dilekçe ile ıslah ettiği, davacıların ıslah edilmek suretiyle talep ettiği destekten yoksun kalma nedenli zararının sigorta poliçesi kapsamında olduğu, yine davacıların sigorta şirketlerine yaptığı başvurunun davalılara tebliğ edildiği, temerrüdün oluştuğu anlaşılmakla mahkememizce alınan bilirkişi raporunun da dosya kapsamına ve oluşa uygun olduğu görülmekle açılan davanın kabulüne dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.” şeklinde davacının davasının kabulü ile ; Baba … için, 77.362,20 TL. destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan … Sigorta A.Ş. ve … Sigorta A.Ş’den sorumlu oldukları bakiye limitleriyle dava tarihi olan 10/08/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken müteselsilen davalılardan alınarak davacı …’ya verilmesine, Anne … için, 88.383,55 TL. destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan … Sigorta A.Ş. ve … Sigorta A.Ş’den sorumlu oldukları bakiye limitleriyle dava tarihi olan 10/08/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken müteselsilen davalılardan alınarak davacı …’ya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; somut olayda tek bir davalı vekili olarak taraflarına yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvuru harcı ödenmesine rağmen iki tane davacı bulunduğu gerekçesiyle iki tane başvuru harcının ödenmediğinden bahisle istinaf başvurusunun reddine karar verilmesinin kanuna aykırı olduğunu, huzurdaki davada tek davalı olan … Sigorta A.Ş.nin bir tane istinaf kanun yoluna başvurma harcını ödemesinin yeterli olduğunu, davalının ödemesi gereken istinaf kanun yoluna başvuru harcı tutarının belirlenirken davacı tarafın kaç kişi olduğunun öneminin bulunmadığını, kanun yoluna başvuran tarafın sayısı kadar başvuru harcı ödenmesi gerektiğini, bu neden Konya BAM 3. Hukuk Dairesi tarafından tesis edilen 11/09/2019 tarih ve … E … K sayılı kararın eksik incelemeye dayalı olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere taraflarınca bir adet istinaf kanun yoluna başvurma harcı yatırılmasına rağmen her iki davacı yönünden de istinafa başvurulmadığına karar verilmesinin hukuki mantık çerçevesinde izahının bulunmadığını, esasa ilişkin olarak ise; davacıların desteği müteveffanın kazanın meydana geldiği esnada 3 yaşında olduğunu, otomobil ile seyahati sırasında oto koltuğunda oturması gerektiğini, ön koltukta yolculuk yapması ve emniyet kemerinin takılı olmaması nedeniyle kazanın sonuçlarının artmasında müterafik kusurlu olduğunu, gözetim ve denetim sorumluluğunu yerine getirmeyen davacı anne ve babanın zararın meydana gelmesinde müterafik kusurlarının bulunduğunu, müvekkili şirketin meydana gelen zarardan sigortalısının kusuru oranında sorumlu olmasına karşın Yerel Mahkemece tazminatın müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesinin hatalı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yeniden yargılama yapılıp talepleri doğrultusunda karar verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR :
Uyuşmazlık, Yerel Mahkemece verilen kabul kararına karşı davalı … Sigorta A.Ş. tarafından istinaf itirazları doğrultusunda kararın ortadan kaldırılmasına ilişkindir.
DELİLLER :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı dosyası.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Davalı sigorta şirketinin tazminattan müteselsilen sorumlu tutulmalarının Doğru olmadığı,kusurları oranında sorumlu oldukları,yargılama gideri ve vekalet yönünden de kusura göre sorumlu tutulmaları gerektiği istinafı yönünden;
Davalı sigorta şirketinin kazaya karışan … plakalı aracın ZMMS poliçesinin düzenleyen sigorta olduğu, müteveffanın ise … Plakalı araç araçta yolcu konumunda olduğu, meydana gelen kazada her iki araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, anlaşılmaktadır
Mahkemece meydana gelen trafik kazasında davacının yolcu olarak içinde bulunduğu araç sürücüsünün %25 oranında, davalı sigorta şirketine sigortalı karşı aracın ise %75 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş mahkemece davalı sigorta şirketlerinin tazminattan müteselsilen sorumlu olduğundan bahisle hüküm kurulmuştur.
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E, 2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde; Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, müteveffanın yolcu olarak bulunduğu ve karşı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması halinde, bu durum davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu, talebinde kusur oranından da söz etmediğine ve açıkça teselsül hükümlerine dayanıp müteselsilen tahsilini istediğine göre zararın tümünü davalılardan talep etmesi TBK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması ve tüm tazminattan kusurları gözetilmeden davalıların müteselsilen sorumlu tutulması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan davalı sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Olayda müterafik kusur bulunduğu,müteveffa tarafından emniyet kemerinin takılmaması ve anne babanın gözetim sorumluluğunu yerine getirmemesi nedeniyle indirim yapılması gerektiği istinafı yönünden;
6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen, Türk Borçlar Yasasının 52.maddesinde öngörülen sebepler, daha çok zarar görenle ilgilidir. “Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır.
Anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden bir kısmı; zarar verici fiile rıza, ortak veya kişisel kusurdur. Zarar gören, zararlandırıcı olayın sebep olacağı zarara önceden razı olabilir. Zarar gören, zarara açık veya örtülü bir irade beyanıyla razı olabileceği gibi, rızanın, diğer bir takım olgulardan da çıkarılması mümkündür. Makul bir insanın aynı şartlarda kendi yararı gereğince yapmaması gereken harekette bulunması da, zarar görenin ortak kusurunu ifade etmektedir. Zarar görenin bu kusuru, illiyet bağını kesmeyecek yoğunlukta ise tazminattan bir indirim sebebidir. Burada da hâkim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak, hakkaniyet düşüncesiyle indirim yapabilecektir.
Müterafik kusur ise; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582)
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde BK.nun 44. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin sürücülerin ve yolcuların koruyucu tertibat kullanma mecburiyetine yönelik 150. madde hükmünde “M1, M1G, N1, N1G, N2 ve N3 sınıfı araçlarda 150 cm’den kısa ve 36 kg’ın altındaki çocukların taşınması sırasında çocukların ağırlığına uygun bu Yönetmeliğin ekinde yer alan (1) sayılı cetvelde yer alan çocuk bağlama sistemlerinin kullanılması zorunludur. Ancak, 135 cm’den uzun çocuklar çocuk bağlama sistemleri yerine ön koltukta oturmamak şartıyla diğer koltuklardaki emniyet kemerlerini kullanabilirler.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Somut olayda, ölen küçüğün kaza anında 3 yaşında bebek olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın, bu savunması üzerinde durulması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.Mahkemece, bu husus üzerinde hiç durulmadan ve değerlendirilmeden yazılı biçim ve şekilde davanın kabulüne karar verilmesi de doğru değildir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16809 esas 2019/8135 karar sayılı ilamı
Bu halde Somut olayda, müteveffanın ölüm sebebinin genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga kırığı ve bu kırıkla birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama olduğu anlaşılmakla ,bu durumda somut olayda zorunlu olan çocuk koltuğu kullanılsa dahi aynı ölüm sonucu meydana gelip gelmeyeceğinin ve bu durumun müteveffanın ölümüne doğrudan sebeb ve bunu artıran bir husus olup olmadığına ilişkin ATK dan rapor aldırılarak bu husus zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış % 20 oranında müterafik kusur indirim uygulanması gerekip gerekmediğinin değerlendirmesi gerekli olup bu halde istinaflar yerindedir.
HMK nın 353/1-a maddesi 6. bendinde; mahkemece tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması, istinaf aşamasında duruşma yapılmadan değerlendirilmesi gereken bir istinaf sebebi olarak kabul edilmiştir.HMK da düzenlenen istinaf sisteminin, dar istinaf sistemi olduğu hususu düşünüldüğünde, işin esasının incelemesine geçilebilmesi için hüküm kurmaya yetecek esaslı bir delilin toplanmamış olması halinde bu maddenin uygulanması gerekeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunun md. 353/1-a-6. bentte geçen “Tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” ifadesini, yetersiz olmakla birlikte dosyada delillerin kısmen toplanıp kısmen değerlendirildiği ancak davanın esasıyla ilgi uyuşmazlığı tam olarak ortaya koyup çözecek derecede esaslı delillerin toplanmamış olması veya bu delillerin değerlendirilmemiş olması şeklinde amaçsal yorumlamak, istinaf incelemesinin denetime ilişkin işlevi de göz önüne alındığında maddenin düzenleme amacına daha uygun olacaktır.
İstinaf sistemimizde dar anlamda istinaf sisteminin benimsendiği düşünüldüğünde ilk derece mahkemesi tarafından dellillerin toplanıp değerlendirilmesi ve bu yargılamanın yanlış olduğu hususlarda tarafların ileri sürdüğü hususlarda inceleme yapılarak karar verilmesidir.İstinaf mahkemesi hem denetim hem de maddi vakıa incelemesi yapan mahkemeler olarak kurulmuş olması,denetim sonucu eksik bulduğu ,tahkikat işlemlerini tamamlayarak yargının gecikmeden karar verme amacına yönelik olup ilk derece mahkemesinin yapması gereken tahkikat işlemlerinin istinaf mahkemesince yapılmasını sağlamak olmadığı,aksinin kabulünün sistemi dar anlamda istinaftan çıkarıp geniş anlamda istinafa sürükleyeceği,bu durum da kanun koyucunun amacına ters bir durum oluşturacağı anlaşılmaktadır.
Yetersiz bir tahkikat ile tahkikatın hiç yapılmamış olması arasında sonuç bakımından bir fark yoktur. Her iki halde de taraflar ilk derece mahkemesindeki yargılamada hukuki dinlenilme hakkından mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla, önemli olan kaç delilin toplanıp kaç tanesinin eksik bırakıldığından çok, uyuşmazlığın halli için önem arz eden delillerin toplanıp toplanmamasıdır
Bu bakımdan Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen delillerin “hiçbirinin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin uyuşmazlığın çözülmesi için taraflarca gösterilen delillerden hiç birinin toplanmaması ya da deliller bütünü ile çözüme ulaşılabilecek hallerde bu bütünü oluşturan delillerden “birinin” toplanmamış olması halleri olduğu söylenebilir. Hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerden “birinin” toplanmamasını da 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın sadece davalı tarafça istinaf edildiği gözetilerek kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurularının KABULÜ ile, Yerel Mahkeme kararının HMK.m. 353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde değerlendirme ve işlem yapılmak ve kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle değerlendirmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davalı … Sigorta A.Ş. tarafından başvuru harcı harcı dışında yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde yatırana iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, HMK. m.353/1-a/6 hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 30/01/2020

Başkan Üye Üye Katip