Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/190 E. 2020/348 K. 05.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:… – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 05/03/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 26/09/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR :1- Kendi adına asaleten … (T.C NO:…), … (T.C NO:…) ve …’a velayeten (T.C NO: …) – … (T.C NO: …) – …
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … – …
DAVALILAR : 1- … – T.C NO:…
VEKİLİ : Av. … – …
: 2- … – T.C NO: …
VEKİLİ : Av. … -…
: 3- … – …
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …
: 4- … SİGORTA A.Ş – …
VEKİLİ : Av. … – …
Av…
: 5- … TURİZM NAKLİYAT VE TİCARET LTD. ŞTİ – … – …
VEKİLİ : Av. … – …
: 6- … – T.C NO:…
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA İHBAR OLUNAN : … -…

DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 05/03/2020
KARARIN YAZILMA TARİHİ : 06/03/2020

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesiyle özetle; müvekkili …’nin eşi diğer davacıların annesi müteveffa …’ın 22/07/2015 tarihinde … Caddesinde bulunan … Hastanesi’ne geçmek isterken … Tıp Fakültesi yönünden şehir merkezine doğru yarış yapmakta olan …’ün kullandığı … plakalı araç ile …’ın kullandığı … plakalı aracın çarpması neticesinde hayatını yitirdiğini, Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında düzenlenen raporda … plakalı araç sürücüsü … ve … plakalı araç sürücüsü …’ın asli kusurlu, müteveffanın ise tali kusurlu olduğunun belirlendiğini, kaza sonucunda 34 yaşındaki …’ın vefat ettiğini ve eşi ile 2 yaşındaki …, 10 yaşındaki … ve 15 yaşındaki …’nın acılı şekilde geride kaldıklarını, davacı eş ve çocukların bu elim olay neticesinde tam anlamıyla boşluğa düştüklerini ve yaşama sevinçlerini kaybettiklerini ve açıkladığı nedenlerle davacı eş … için 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 70.000,00 TL manevi tazminatın, davacı çocuk … için 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50.000,00 TL manevi tazminatın, davacı çocuk … için 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50.000,00 TL manevi tazminatın ve davacı çocuk … için 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı sigorta şirketlerinin maddi tazminat ile sorumlu olmak kaydıyla tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı … Turizm Nakliye ve Tic. Ltd. Şti vekili cevap dilekçesiyle özetle; müvekkili şirkete ait gözüken … plaka nolu aracın dava dışı …’e kaza öncesi satılmış olması nedeniyle müvekkilinin araç işleten sıfatının bulunmadığını, müvekkilinin Hyundai marka araçların yetkili satıcısı olduğunu, araç satışına ilişkin noter satışının ise kazanın meydana gelmesi sebebiyle kazadan önce yapılamadığını, söz konusu noter satışının 24/07/2015 tarihinde yapılabildiğini ve faturanın da uygulama gereği noter satış tarihinde düzenlendiğini, bu durumu diğer davalının teyit edeceğini, bu nedenle araç işleten sıfatının dava dışı …’e geçtiğini, bu nedenle müvekkili şirketin bir sorumluluğunun bulunmadığını, iddia olunan kusuru ve kazanın oluş şeklini kabul etmediklerini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla talep edilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu ve açıkladığı nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesiyle özetle; Ceza Mahkemesi’nden düzenlenen raporu kabul etmediklerini, dosyanın Adli Tıp İhtisas Dairesi’ne tevdi edildiğini, müvekkilinin kazada kusurunun bulunup bulunmadığının tespit edilemediğini, müteveffanın ölümü ile müvekkilinin eylemi arasında illiyet bağının mevcut olmadığını, yolun sol şeridinde seyretmekte olan … plakalı araç sürücüsünün müteveffaya çarptığını, müteveffanın yolun sağında seyretmekte olan müvekkilinin kullanmakta olan aracın önüne uçtuğunu, müvekkilinin engel olamayacağı şekilde müteveffaya çarpmak zorunda kaldığını, herhangi bir kusurun bulunmadığını, yarış yapıldığı iddialarının asılsız olduğunu, müvekkilinin kaza mahallindeki hızının 77 km olarak tespit edildiğini, kazada müteveffanın ağır kusurlu olduğunu ve açıkladığı nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …vekili cevap dilekçesiyle özetle; müvekkilinin bahsi geçen aracı dava konusu kazadan yaklaşık 2 buçuk ay önce … isimli şahsa sattığını, fakat araç bedelinin tamamı ödenmediğinden araç devir işleminin gerçekleşmediğini, aracın satın alan …’ın oğlu … hakimiyetinde iken kazaya karıştığını, kazayla ilgili müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesiyle özetle; davacının dava açmaksızın araç sigorta şirketlerine başvurması halinde maddi zararları karşılamasının mümkün olduğunu, maddi tazminat yönünden usul ekonomisi gereğince davanın reddinin gerektiğini, manevi tazminat talepleri yönünden hakkaniyete uygun bir miktara hükmedilmesinin gerektiğini, araçların yarış yaptığı iddiasına yönelik hiçbir delilin bulunmadığını ve açıkladığı nedenlerle davanın reddini istemiştir.
Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesiyle özetle; müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, manevi tazminat taleplerinin poliçe kapsamı dışında bulunduğunu, davacılar murisinin kazanın meydana gelmesine kendi kusuru ile sebebiyet verdiğini, müterafik kusurun tazminattan düşülmesi gerektiğini, mükerrer taleplerin reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … Genel Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesiyle özetle; dava dilekçesinde belirtilen … plakalı aracın 01/11/2014-08/08/2015 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ZMMS poliçesi ile sigortalı bulunduğunu, ölüm halinde kaza tarihi itibariyle şahıs başına azam teminat miktarının 290.000,00 TL olduğunu, sorumluluğun kusur oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, kazaya karışan sigortalı araç sürücüsünün kusur oranının belirlenmesinin gerektiğini, hesaplamaların yeni trafik sigortası genel şartları gereğince yapılması gerektiğini ve açıkladığı nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen 26/09/2019 tarihli kararı ile “Somut olayda ; 2918 s. KTK.nun 90. maddesinde yapılan ve 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren değişikliğe göre, “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/01/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.”
01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları’nın C.11 maddesine göre, “Bu Genel Şartlar yürürlük tarihinden sonra akdedilmiş sözleşmelere uygulanır.”
… plaka numaralı aracın ZMMS poliçesinin 01/11/2014 tarihinde, … plaka numaralı aracın ZMMS poliçesinin 10/02/2015 tarihinde tanzim edilmesi nedeniyle, taraflar arasındaki ihtilafın 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları’na değil, 15/08/2003 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları’na tabi olduğu anlaşılmıştır.
15/08/2003 tarihli ZMMS Genel Şartları’nın A.1/1. maddesine göre, “Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder.”
TBK’nın 53. Maddesine göre; Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır: 1. Cenaze giderleri. 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.
TBK’nın 55. Maddesine göre; Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Anılan yasal düzenlemeler gereğince; sürücü, işleten ve sigortacıların desteğin vefatı sebebiyle, destek kaybına uğrayan kişilerin destek zararından sorumlu oldukları, işleten ve sürücülerin ayrıca manevi zarardan da sorumlu oldukları sonucuna ulaşılmıştır.
Konya… Asliye Ceza Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasında ATK tarafından tanzim edilen 10/05/2016 tarihli rapor ile meydana gelen trafik kazasında; desteğin asli kusurlu, … ile …’ın ise tali kusurlu oldukları rapor edilmiştir.
25/12/2017 tarihli ATK raporu ile meydana gelen trafik kazasında; desteğin % 70 oranında, …’ün % 20 oranında ve …’ın ise % 10 oranında kusurlu oldukları rapor edilmiştir.
16/04/2018 tarihli … raporu ile meydana gelen trafik kazasında; desteğin % 50 oranında, …’ün % 30 oranında ve …’ın ise % 20 oranında kusurlu oldukları rapor edilmiştir.
Dosya kapsamına uygun olduğundan hükme esas alınan 09/06/2019 tarihli kusur raporu ile dosyada mevcut kusur raporları ile ceza yargılaması sırasında alınan raporların ayrı ayrı irdelendiği ve meydana gelen trafik kazasında; desteğin % 50 oranında, …’ün % 30 oranında ve …’ın ise % 20 oranında kusurlu oldukları rapor edilmiştir.
09/06/2019 tarihli kusur raporundaki veriler dikkate alınarak hazırlanan 26/07/2019 tarihli tazminat raporu ile …’ın destekten yoksun kalma zararının 1.322,74 TL …’ın destekten yoksun kalma zararının 9.857,55 TL …’ın destekten yoksun kalma zararının 20.281,76 …’ın destekten yoksun kalma zararının ise 40.578,33 TL olduğunun rapor edildiği anlaşılmakla ıslah dilekçesi ve bu rapor doğrultusunda maddi tazminat davasının davacı … yönünden kısmen kabulüne diğer davacılar yönünden ise kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacılar aynı zamanda manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Somut olayda, tarafların sosyal ekonomik durumları ve kazanın oluşumdaki kusur oranları dikkate alınarak davacıların menevi tazminat davalarının kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde davacı …’ın maddi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 1.322,74 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti. Yönünden kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren; davalı … Sigorta A.Ş. İle davalı … A.Ş. yönünden ise (olay tarihi itibariyle geçerli ZMSS ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) dava tarihi olan 11/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Davacı …’ın maddi tazminat davasının kabulü ile 9.857,55 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti. Yönünden kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren; davalı … Sigorta A.Ş. İle davalı … A.Ş. Yönünden ise (olay tarihi itibariyle geçerli ZMSS ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) dava tarihi olan 11/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, Davacı …’ın maddi tazminat davasının kabulü ile 20.281,76 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti. Yönünden kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren; davalı … Sigorta A.Ş. İle davalı … A.Ş. Yönünden ise (olay tarihi itibariyle geçerli ZMSS ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) dava tarihi olan 11/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, Davacı …’ın maddi tazminat davasının kabulü ile 40.578,33 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti. Yönünden kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren; davalı … Sigorta A.Ş. İle davalı … A.Ş. Yönünden ise (olay tarihi itibariyle geçerli ZMSS ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) dava tarihi olan 11/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, Davacı …’ın manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti.den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Davacı …’ın manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 25.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti.den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Davacı …’ın manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 25.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti.den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Davacı …’ın manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 25.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …, davalı …, davalı …ve davalı … Turizm Ltd. Şti.den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müteveffaya ait güncel nüfus kayıt örneğinin dosyaya kazandırılmadan hesaplama yapıldığını, müteveffanın davacılardan başka destekçilerinin olup olmadığının tespiti ve gerçek zararın tespiti bakımından müteveffanın nüfus kayıt örneğinin dosyaya kazandırılması gerektiğini, müteveffanın anne ve babasına ilişkin destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmadığını bu nedenle de yeniden hesap bilirkişi raporu alınması gerektiğini, müteveffanın eşinin, ölümden sonra evlendiğini, destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmasının yasaya aykırı olduğunu, sigortalı araç sürücüsüne atfedilen %30 kusurun taraflarınca kabul edilmediğini, kaza tespit tutanağı, bilirkişi raporu ve İstanbul Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi raporunun birbiriyle çelişkili ifadeler içerdiğini, sigortalı aracın bilirkişi raporu doğrultusunda %30 kusur üzerinden karar verilmesinin hiçbir yasal dayanağının bulunmadığını, kazaya müteveffanın kendi kusuru ile sebebiyet verdiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Turizm Nak. ve Tic. Ltd. Şti. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece alınan rapor kapsamında kaza tarihinde trafik kaydı müvekkili adına gözüken … plakalı araç sürücüsü …’e verilen kusur oranının hatalı olduğunu, tarafların yarış yaptıklarına dair bilgi bulunmadığını, bu nedenle buna dair iddiaları kabul etmediklerini, müvekkilinin araç işleten sıfatının bulunmadığını, hüküm altına alınan manevi tazminat bedellerinin fahiş olduğunu ve zenginleşme unsuru taşımadığını, davacı kocanın yeniden evlenmesi neticesinde çocuklarına destek tazminatlarının düşürülmesi gerekirken düşürülmemesinin de hatalı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirket aleyhine ikame edilen davanın yargılaması sonucunda verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacılara ayrılan destek payı oranının başka destek olunacak kişiler olup olmamasına göre değişeceğini, Yerel Mahkemece gerekli araştırmalar yapılmadan karar verildiğini, davacıların murisinin anne ve babasının hayatta olduğunu, bu nedenle hesaplama müteveffanın anne ve babasının destek paylarının da dikkate alınması gerektiğini, müteveffa …’ın ev hanımı olduğunu, gelirinin tüm hayat boyu asgari geçim indiriminin düşülerek hesaplanması gerekirken aktif dönemde asgari geçim indiriminin hesaplamaya dahil edildiğini, bilirkişi tarafından bu hususun göz önüne alınmaksızın yapılan hesaplamanın hatalı olduğunu, Yerel Mahkemece verilen kararın tamamıyla eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu verildiğini, müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalısının poliçe limiti ve kusuru ile sınırlı olduğunu, dava konusu kazanın meydana gelmesine sebep olan tarafların kusurlarının tespiti için dosyanın Karayolları Fen Heyeti sevki ile kusur raporu alınması üzerine müvekkili şirketin sigortalısının kusuru oranında sorumlu olacağını, bu rapordaki %20 kusur oranının uygulanması gerekirken müvekkili şirketin tüm zarardan sorumlu tutulduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kusura yönelik itirazların değerlendirilmesinde :
Dava konusu olaya ilişkin olay sonrası düzenlenen Trafik Tespit Tutanağında, davacılarn desteğinin karşıdan karşıya geçerken gelen aracın hızını ve uzaklığını ayarlamama kuralını ihlal ettiği davalı sürücülerin ise müştereken aracın hızını ayarlamama kuralını ihlal ettiklerinin belirtildiği ,
Konya … Asliye Ceza Mahkemesinde alınan 02/12/2015 tarihli raporda davalı sürücülerin asli müteveffanın tali kusurlu olduğunun rapor edildiği .Yine Ceza dosyasında Trafik ihtisas dairesinden alınan 10/05/2016 tarihli raporda davalı sürücülerin tali ,müteveffanın ise aslı kusurlu olduğunun rapor edildiği .
Mahkemece İstanbul Trafik ihtisas dairesinden alınan 25/12/2017 tarihli raporda davalı …’in %20 ,…’in %10 ,müteveffa yayanın %70 kusurlu olduğunun rapor edildiği raporlar arısı çelişkinin giderilmesi için dosyanın … ye gönderildiği 16/04/2018 tarihli raporda …’in %30 ,…’in %20 ,müteveffa yayanın %50 kusurlu olduğunun rapor edildiği ve yine … den alının 09/06/2019 tarihli ve çelişkileri açıklayan raporda …’in %30 ,…’in %20 ,müteveffa yayanın %50 kusurlu olduğu raporlar arası çelişkinin giderildiği anlaşılmakla davalı vekillerinin kusura yönelik istinaf itirazlarının bu nedenle yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
2-Zarardan sorumluluğa yönelik itirazın incelenmesinde :
Davacının talebi tazminatın trafik kazasından kaynaklanmış olması karşısında bir haksız fiil olması nedeniyle Türk Borçlar Kanunu’nun 61. Maddesinin “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” İfadesi ve Karayolları Trafik Kanunun 88. Maddesinde düzenlenen “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” İfadesine uygundur.
Trafik kazalarından kaynaklanan zararların tazminin de müteselsil sorumluluk esasının benimsenmesi belirttiğimiz gibi hem TBK 61 hem de KTK 88. Maddesine yani kanuna dayanmaktadır.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluğu, bir zarardan birden fazla kişinin zararın tamamından sorumlu olmalarıdır şeklinde tanımlayabiliriz. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Müteselsil sorumluluğun doğuş sebepleri TBK 61. Maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” İfadesi ile ortaya konmuştur. Buna göre birden çok kişinin aynı zarardan aynı sebeple yada çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da bir tazminat yükümlülüğün şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İşte bu tür durumlarda sorumlular hakkında müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Birden çok zarar veren, aynı veya değişik türden kusursuz sorumluluk haline göre tazminat yükümlüsü olabilir. Aracı işletenin sorumluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu, bina malikinin sorumluluğu gibi.
Taraflar arasında yapılan bir sözleşme ile tarafların müteselsil sorumlu olacaklarını kararlaştırmışlarsa bu sözleşmeye aykırılıkta sözleşmeden dolayı müteselsil sorumluluk doğabileceği gibi kanundan kaynaklanan nedenlerle yapılan sözleşmelerde müteselsil sorumluluk sözleşmeden doğabilir. Sigorta şirketlerinin trafik kazasından kaynaklanan sorumluluğu buna en güzel örnek teşkil eder. Birden fazla aracın karıştığı trafik kazasında zarara sebebiyet veren araçların zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesinden dolayı poliçe limitleri ile sorumlu olmaları gibi.
Birden çok kişinin aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumluluğu söz konusu olabilir. Aynı zararı doğuran çeşitli sebepler kusur sorumluluğu (haksız fiil), sözleşme veya kusursuz sorumluluk (kanun) olabilir. Bu suretle birden çok zarar verenden biri aynı zararı haksız fiil diğeri sözleşme bir başkası da özen veya tehlike sorumluluğuna göre tazmin zorundadır. Örneğin bir işletmenin şoförü tarafından kullanılan motorlu araç yolculardan birine zarar vermişse aracın işleteni Karayolları Trafik Kanunu 85. Maddesine gereğince tehlike sorumluluğuna (kusursuz sorumluluk) göre, aracı kullanan şoför Türk Borçlar Kanunu madde 49. maddesi uyarınca kusur sorumluluğuna (haksız fiile), zorunlu mali sorumluluk sigortacısı ise sözleşmeye (poliçe) ilişkisine göre gerçekleşen zararı tazmin etmek zorundadır.
Birden çok kişinin zararı tazmin yükümlülüğü doğması durumunda, zarar verenlerle zarar gören arasında ki ilişki önem kazanmaktadır. Zarar verenlerle zarar gören arasındaki ilişkiye TBK 61. Maddesinin başlığında belirtildiği üzere “dış ilişki” olarak adlandırıyoruz. Dış ilişki zarar görenin uğramış olduğu zararın tazminini zarar verenlerden hangi esaslara göre talep edeceği sorunu ile ilgilidir.
Zarardan sorumlu olanların kendi arasındaki ilişkiye ise TBK gösterildiği gibi iç ilişki adı verilir. İç ilişkide zararın tazmininden sonra zarar verenlerin birbirleriyle olan ilişkileri özellikle rücu ilişkisi, yani hangi zarar verenin zararın hangi kısmını kesin olarak üstleneceği, zararın zarar verenler arasında nasıl paylaşılacağı söz konusu olur.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Türk Borçlar kanunun müteselsil borçluluk ve dış ilişki de borçluların sorumluluğu başlıklı 163/1. Maddesi “Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” demekle zarar görenin, zarar verenlere karşı sorumluluğunun kapsamını düzenlemiştir. Buna göre zarar gören tazminatın tamamını dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir. Burada yasa koyucu zarar görene, tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birine karşı ileri sürebilmesi imkanı sağlamıştır. Böylece zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi böyle bir davayı tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip sayısız zahmetlere katlanacağı yerde tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Zarar verenlerden biri tazminatın tamamını ödediği takdirde borç ortadan kalkar dolayısıyla zarar gören öyle bir halde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez.
TBK 163/2 maddesine göre “Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.” Düzenlemesi karşısında zarar verenlerin zarar görenlere karşı sorumluluğu tazminat borcunun tamamı ödenince kadar devam edeceğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu nedenle kusursuz zarar görenin zarardan sorumlu olanların birinden zararın tamamını talep etmesi durumunda davalı zarar veren, tazminatın diğer zarar verenlerden talep edilmesi gerektiğini yada kusuru kadar sorumlu olması gerektiğini ileri süremez. Böyle bir savunma müteselsil sorumluluğun niteliği ile bağdaşmaz. Zira dava edilen zarar veren de dahil zarar verenlerin tümü tazminatın tamamından sorumludur. Buna karşılık zarar verenlerden birinin borcunu ifa ve takas yoluyla sona erdirdiği oranda diğer zarar verenler bundan yararlanır ve bu oranda borçtan kurtulur. Davalı tazminatın tamamını ödediği taktirde diğer zarar verenlerin de tazminat ödeme borcu sona erer. (TBK 163/2, 166/1)
Trafik kazalarından kaynaklanan zararlardan sorumluluğun kapsamını Karayolları Trafik Kanunu 88/1 maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” İfadesi ile müteselsil sorumluluk esasına bağlamıştır. Bir başka anlatımla trafik kazalarından doğan zararlardan birden fazla sorumlu bulunuyorsa bunlar zarardan müteselsilen sorumlu olup Türk Borçlar Kanunu’nun da dış ilişki ve iç ilişki kapsamında düzenlenen tüm ilkeler burada da geçerlidir. (KAYNAKÇA : a) 6098 Sayılı TBK Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümleri (Prof. Dr. FİKRET EREN), b) Borçlar Hukuku Bilgisi 6098 Sayılı TBK Göre Hazırlanmış (Prof. Dr. Şahin Akıncı), c) Birden Fazla
Kimselerin Ayni Zarardan Sorumluluğu (Prof. Dr. Kemal Tahir GÜRSOY), d) Türk Borçlar Kanunu’nda Müteselsil Sorumlular Arasındaki İç İlişki (…), e) Müteselsil Borçluluğa İlişkin Bazı Sorunlar (Ahmet İyimaya), f) Zincirleme sorumlulardan yalnızca biri Aleyhine açılan davada “zincirleme Sorumluluk kaydının yer alması Zorunlu mudur? (…)
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde; Kusur incelemesinde müteveffanın %50 davalı sürücü … %30 , davalı sürücü …%20 kusurlu olduğu mahkeme kararına bu kusur oraları esas alınmıştır. Davacılar dava dilekçesine açıkça taraflardan müştereken ve müteselsilen tazminat talep etmişlerdir. Müteselsil sorumluluk gereği;
a) Müteveffa yaya ve %50 kusurlu nedeniyle sorumluların zarar görene karşı sorumlulukları borç bitinceye kadar devam eder ve zararın tamamından sorumludurlar (TBK 163/2)
b) Davacı zararlarının tamamını sorumluların hepsinden yada bir kısmından veyahut sadece birinden talep etme hakkı bulunduğundan davacı da davalıdan zararın tamamını talep hakları bulunmaktadır. (TBK 163/1)
c) Zarar görenlerin zararın tamamının tazmin edilmesini talep etmesi karşısında davalı sorumlular kusurları oranında zararı tazmin etme yada talebin diğer sorumlulara yöneltilmesi gerektiği savunmasında bulunamaz (TBK 164).
Davacının açıkça müteselsil sorumluluk esasına dayanmış olması, nedeni ile davalı vekilinin itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır .
3-Anne ve babanın payının hesaptan düşülmesi gerektiğine ilişkin istinaf itirazlarının incelenmesinde :
YARGITAY 17. Hukuk Dairesince kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumunda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte ikişer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelirin paylaştırılarak tazminatın bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.(17. Hukuk Dairesi 2015/15413 E 2018/8252 K)
Dosya kapsamından, desteğin anne ve babasının hayatta olduğu anlaşılmış olup, hükme esas alınan aktüer raporunda ise, desteğin gelirinden sadece eşi ve çocuklara pay ayıracağı kabulü doğrultusunda hesaplama yapıldığı, davacılar eş ve çocuklar dışında hak sahibi olabilecek anne ve baba yönünden ise onlar için de pay ayrılması gerektiğinin dikkate alınmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenlerle; mahkemece, desteğin anne ve babası yönünden yerleşik Yargıtay uygulamaları da gözetilerek, bilirkişiden işaret edilen hususta ek rapor alınması ve (dava dışı diğer hak sahibi) anne ve babaya da destek payı ayrıldıktan sonra oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetli görülmemiştir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2015/10471 E 2018/5051 K )
İDM tarafından bu hususta başka bir aktuerya bilirkişinden rapor alınması için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekte olup davalı vekillerinin itirazı yerindedir
4- Müteveffanın ev hanımı olduğuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
Desteğin bir işi ve kazancı yoksa, bedensel varlığıyla “yardım ve hizmet” ederek destek olacağı; yaşlı kişilerin de emeklilik günlerinde “yardım ve hizmet” ederek yakınlarına destek sağlayacakları kabul olunarak, bu kişilerin desteğinden yoksun kalanların tazminatı yasal asgari ücretler üzerinden hesaplanmalıdır. Aynı biçimde ev kadınlarının ev hizmetlerinden yoksunlukta da hesap unsuru yasal asgari ücretler olmalıdır.
Somut olayda davacıların desteğinin kaza tarihinde herhangi bir işte çalışmadığı, ev hanımı olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Mahkemece hükme esas alınan aktüer raporunda desteğin ev hanımı olduğu ve asgari ücret düzeyinde gelir elde edeceği kabul edilerek hesaplama yapılması yerindedir. Ancak anılan raporda ücretin netleştirilmesi sırasında asgari geçim indiriminin dikkate alınması hatalı olmuştur. Davacıların zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığıdır. Hal böyle olunca da ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı ev hanımı desteğin ölümü nedeni ile uğranılan zararın hesaplanması sırasında dikkate alınamayacağı açık ve seçiktir.
Gerçekten 01.01.2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 5615 Sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle değişik 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun asgari geçim indirimi başlıklı 32. maddesine göre “Ücretin gerçek usulde vergilendirilmesinde asgari geçim indirimi uygulanır. Asgarı geçim indirimi; ücretin elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarının; mükellefın kendisi için %50’si, çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eşi için %10’u, çocukların her biri için ayrı ayrı olmak üzere; ilk iki çocuk için %7.5 diğer çocuklar için %5’idir. Gelirin kısmi döneme ait olması halinde, ay kesirleri kesirleri tam ay sayılmak suretiyle bu süreye isabet eden indirim tutarları esas alınır. Asgari geçim indirimi, bu fıkraya göre belirlenen tutar ile 103. maddedeki Gelir Vergisi Tarifesi’nin birinci gelir dilimine uygulanan oranın çarpılmasıyla bulunan tutarın, hesaplanan vergiden mahsup edilmesi suretiyle uygulanır. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/18089 E 2018/5186 K )
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup davalı vekillerinin itirazları yerindedir.
İDM tarafından bu hususta başka bir aktuerya bilirkişinden rapor alınması için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekte olup davalı vekillerinin itirazı yerindedir.
5-Davalı … vekilinin araç isleten sıfatlarının olmadığına ilişkin itirazlarının incelenmesinde :
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir.
Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanı sıra, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d bendi “
(Değişik: 24/12/2009-5942/1 md.) Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü gibi Yasa’nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu, tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, haricen satış ile işleten sıfatının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Kamu yararı (düzeni) amacına yönelik bu emredici kural açık ve ortada iken, yazılı deliller ile desteklenmeyen, her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu harici satım sözleşmesine ve aracın kayıt maliki dışında bir başkasına ait olduğu yolundaki mücerret açıklamalara değer verilerek o şahsın malik olduğunun; bu suretle davalının işletenlik sıfatının sona erdiğinin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
(Nitekim Yargıtay 17. HD.’nin 2015/12712 esas 2018/7170 karar ve 2014/12708 esas 2016/10575 karar sayılı ilamları)
Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında, her ne kadar davalı … tarafından kazaya karışan aracın satıldığı ve devredildiği belirtilerek bu halde işleten sıfatının kalmadığı savunulmakta ise de, dosya içerisinde bulunan Konya 12.Noterliği’nce düzenlenmiş … yevmiye numaralısatış sözleşmeinde , ‘kazadan sonra’ 24/07/2015 tarihinde dava dışı …’e satıldığı bunun dışında kazadan önce aracın satılıp devredildiğine dair herhangi bir belge ve delil de sunulmadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Yukarıda yazılı yasal düzenlemeler gereğince, işletenlik sıfatının harici satış sözleşmesiyle 3.kişiye devredildiği inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanamamıştır. Bu durumda, davalının işleten olduğuna ve aleyhinde açılan davanın kabulüne karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, davalının istinafı yerinde görülmemiştir.
6- Davalı … vekilinin davacı eşin evlenmesi nedeni ile çocukların destek kazandıkları itirazının incelenmesinde :
Davacı eşin 03/04/2016 tarihinde evlendiği bu durumun hükme esas alınan Aktüerya raporunda dikkate alındığı anlaşılmakla itirazın yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
7- Davalı … vekilinin manevi tazminatın fahiş olduğu itirazının incelenmesinde :
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, yukarıda açıklanan ilkeler, davalıların eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının yerinde olduğu, davalının manevi tazminatın miktarına yönelik istinafının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı sigorta vekillerini istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü, davalı … vekilinin istinaf talebinin Reddi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı sigorta vekillerini istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü, davalı … vekilinin istinaf talebinin Reddi ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-İstinaf edenler tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353/1-a-6 hükmü uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.05/03/2020


Başkan


Üye


Üye


Katip