Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1291 E. 2020/1356 K. 29.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 29/12/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : Esas Karar
KARAR TARİHİ : 15/09/2020

DAVACILAR :
:
:
:
:
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
:
VEKİLİ :
DAVA İHBAR OLUNAN :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 29/12/2020
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 30/12/2020
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; Davalı sigorta nezdinde … Poliçe Numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile kayıtlı bulunan, davalılardan sigortalı …’un maliki olduğu … plaka numaralı aracın, diğer davalı …’un sevk ve idaresinde, 08.07.2017 günü saat 18:15 sıralarında, … sokak üzerinde seyir halinde iken, diğer sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı araçla çarpıştıktan sonra yön değiştirip yaya kaldırımında bulunan müvekkilleri murisi müteveffa …’e çarpması sonucu adı geçenin ölümüne neden olduğunu, murisin ölümü neticesinde kocası olan davacı …’ın müteveffanın desteğinden yoksun kaldığını, 30.09.1940 doğumlu müteveffa …’in 08.07.2017 kaza ve ölüm tarihinde 76 yıl, 9 ay ve 9 gün olup, 76 yaşında olduğunu, bakiye ömrü 6 yıl 3 ay 1 gün olduğunu, vefat etmeseydi 09.10.2023 (muhtemel ömür sonu) yaşına kadar yaşama ihtimali bulunduğunu, 60 yaşına kadar aktif dönem, 60 yaşından bakiye ömür sonuna kadar çasif dönem olduğunu, ölen desteğin ölüm tarihinde 76 yaşında olduğuna göre, pasif döneminde olduğunu, ölen desteğin emekli olduğu pasif devrede, davacı eşine destek vermeyeceğinin düşünülemeyeceğini, ölenin pasif devredeki desteğinin maddi ve manevi olarak değerlendirilmesi gerekmekte olduğunu, davacıların annelerinin vefatı sebebiyle söz konusu kaza nedeniyle maddi ve manevi olarak mağdur olduklarını, hayat arkadaşının desteğini kaybeden eş …’in, maddi ve manevi acısının tarifi mümkün olmadığını, ilerleyen yaşında eşini kaybederek bakıma muhtaç hale geldiğini, kaza tespit tutanağında sigortalı davalı …’un işleteni bulunduğu aracın sürücüsü diğer davalı …’un, kural ihlali nedeniyle kusurlu bulunduğunu, müvekkilleri murisi müteveffa …’in ise kazada en ufak bir kusurunun bulunmadığını, anılan verilere dayanılarak, müvekkillerinin maddi anlamdaki kayıplarının telafisini teminen davalı sigorta şirketine 10.08.2017 tarihli talep yazısı gönderildiğini, bu taleplerine istinaden müteveffanın eşi … için 33.281,00 TL, tazminat ödenebileceğinin belirtildiğini, bu miktarın kabulünün mümkün olmadığını, trafik kazası sonucunda eşini ve annelerini kaybeden müvekkillerinin çok zor zamanlar geçirdiklerini, müteveffanın tamamen kusursuz olması ve davalı taraflardan şöforun kusurlu olması ve davalı sigorta şirketinin teklif ettiği tutarın tatmin edici miktarda olmayışı, müvekkillerinin keder ve mağduriyetinin günden güne artıyor olması nedeniyle işbu davayı ikame ettiklerini belirterek; fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik davalıların hepsinden destekten yoksun kalma sebebine dayalı müştereken ve müteselsilen 3.000,00 TL’nin (Eş … için 3.000 TL) 08.07.2017 tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek reeskont faiziyle birlikte destekten yoksun kalma tazminatı olarak tahsiline, fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik …(Eşi) 50.000,00 TL, …(Kızı) 15.000,00 TL, …(Kızı) 15.000,00 TL, …(Oğlu) 15.000,00 TL, …(Oğlu) 15,000,00 TL olmak üzere toplam 110.000,00 TL’nin davalılar … ve …’tan müştereken ve müteselsilen 08.07.2017 tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek reeskont faiziyle birlikte manevi tazminat olarak tahsiline, … plakalı aracın trafik ruhsat kaydı üzerine karar kesinleşinceye kadar İhtiyati tedbir devamına, Mahkeme masrafları üe vekâlet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. Vekili Cevap dilekçesinde özet olarak; Davanın İstanbul Anadolu Mahkemelerinde görülmesi gerektiğinden açılan davada yetkisizlik kararı verilmesi, ayrıca gerekli belgelerin kendilerine ibraz edilmeden açılan davanın usulden reddinin gerektiğini, davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla davacı tarafın kusuru ve zararının usulen ispatının gerektiğini, müvekkili sigorta şirketinin istenilen faizden dava tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu olabileceğini, müvekkili şirketin sorumluluğunun 330.000 TL poliçe limiti ile sınırlı olduğunu belirterek; öncelikle davanın usulden reddine, her halükarda esastan reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalılar… ve … vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Öncelikle trafik kazasına ilişkin olarak düzenlenen tutanakta müvekkiline atfedilen kusuru kabul etmediklerini, söz konusu kazanın diğer aracın kavşağa hızlı ve kontrolsüz girmesi sonucu meydana geldiğini, tutanak incelendiğinde sürücü müvekkilinin aracının tutanaktaki gibi diğer araca çarpmasından sonra doğrudan sağındaki yola girebilmesinini teknik olarak mümkün olamayacağını, bunun müvekkilinin aracına solundan vurması ile mümkün olabileceğini, tutanakta araçların hızından bahsedilmediğini, halbuki sadece kavşağa hızlı girmek bile başlı başına kusurlu sayılacağını, bu hususun tanık beyanları ile yapılacak keşifle olayın ortaya çıkacağını, tutanakta belirtilen kusuru kesinlikle kabul etmediklerini belirterek; davacının davasının reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/09/2020 tarih, … Esas … karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Dava, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Borçlar Kanunun haksız fiili düzenleyen 41. maddesi: “Gerek kasten ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik haksız bir suretle diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur..” şeklindedir. Bu maddenin karşılığı 6098 Sayılı Türk Borçlar kanunun 49. Maddesidir. Bu madde hükmü ise şu şekildedir. “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” Buna göre bir kişi kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle (kasten, ihmal ederek, tedbirsiz davranarak) bir başkasını zarara uğratırsa zarar tazmini ile yükümlüdür. Zararın türü maddi ve manevi olabilir.
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu paranın, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı …. nezdinde … poliçe numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile kayıtlı bulunan ve davalılardan …’un maliki olduğu, diğer davalı …’un sürücüsü olduğu … plaka numaralı aracın, 08.07.2017 günü seyir halinde iken, dava dışı diğer sürücü …. sevk ve idaresindeki … plakalı araçla çarpışması sonucu aracın yön değiştirip yaya kaldırımında bulunan davacılar murisi ..’e çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında davacılar murisinin vefat ettiğini, dava konusu trafik kazasına ilişkin olarak kaza mahallinde keşfin icra edildiği, keşfin akabinde düzenlenen kusur raporunda … plaka sayılı araç sürücüsü …un %80 oranında, … plaka sayılı araç sürücüsü …’in ise %20 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, davacı …’in destekten yoksun kalma zararının aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplandığı, kazaya karışan … plaka sayılı aracın davalı …. nezdinde … poliçe numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi sigortalı olduğu, davacı …’in maddi zararlarının tazmininde davalı sigorta şirketinin ZMMS poliçesi, diğer davalıların ise işleten ve sürücü kapsamında yükümlülüklerinin bulunduğu, davacıların manevi zararlarının tazmininde ise davalılar işleten ve sürücü sıfatı ile sorumlu oldukları kabul edilerek; davacı …’in maddi tazminat davasının KABULÜ ile 63.814,36 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı … davalı … Yönünden kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren; davalı … Yönünden ise (olay tarihi itibariyle geçerli ZMSS ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) temerrüt tarihi olan 28/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı bayram bellier’e verilmesine, davacı …in manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 6.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … davalı … dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı …un manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı …’ın manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … davalı … dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı …’in manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı davalı … davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı …’in manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair karar vermek gerekmiştir;
Davacı …’in maddi tazminat davasının KABULÜ ile 63.814,36 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı … davalı … Yönünden kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren; davalı … Yönünden ise (olay tarihi itibariyle geçerli ZMSS ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) temerrüt tarihi olan 28/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACI …….’E VERİLMESİNE,
Davacı …’ın manevi tazminat davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 6.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACI …’E VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin talebin reddine,
Davacı …’un manevi tazminat davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACI …’A VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin talebin reddine,
Davacı …’ın manevi tazminat davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACI …’A VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin talebin reddine,
Davacı …’in manevi tazminat davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı davalı …, davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACI …’E VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin talebin reddine,
Davacı …’in manevi tazminat davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 3.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … davalı …’ dan müştereken ve müteselsilen alınarak DAVACI …’E verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalılardan …’a ait … plakalı aracın diğer davalı …’un sevk ve idaresindeyken 08/07/2017 günü seyir halindeyken diğer sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı araçla çarpıştığını, çarpıştıktan sonra yön değiştirip yaya kaldırımında bulunan müvekkillerinin murisi müteveffa …’e çarptığını, sürücü …’un “DUR” levhasına uymayarak kavşağa kontrolsüz girdiğini ve …’in ölümüne sebep olduğunu, müvekkillerinin murisin ölümü nedeniyle destekten yoksun kaldığını, maddi ve manevi açıdan yıprandıklarını, kazada hiçbir kusuru olmaksızın vefat eden murisin ailesinin yola çıkmaya korkar olduklarını, ağır tramva geçirdiklerini, yerel mahkemece kazanın oluş şekli ve dosya içerisindeki bilirkişi raporlarına göre taraflara yüklediği kusur oranlarına göre hükmettiği manevi tazminatın müvekkillerin beklentisine karşılık vermekten çok uzak olduğunu, üzüntülerine giderecek oranda olmayacak miktarda düşük tazminat miktarlarını kabul etmediklerini ve artırılması gerektiğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalılardan … ve … vekili sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; maddi tazminat yönünden davacı tarafından iki kez ıslah yapıldığını, 08/07/2019 tarihli dilekçe ile bizzat ıslah dilekçesi sunduklarını ve davayı 55.513,43 TL artırarak ıslah ettiklerini, daha sonra 18/06/2020 tarihli dilekçe ile tekrar davayı 5.300,93 TL artırarak ıslah ettiklerini, aynı davada iki kez ıslahın taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, kusur oranları yönünden itiraz ettiklerini, müvekkili açısından çıkarılan kusur oranının yüksek olduğunu, vefat edenin yol içinde oturduğunu ve bunun müvekkili için ayrı bir kusur düşümüne sebep olması gerektiğini, bu sebeple kusur oranını kabul etmediklerini, müvekkillerinden … nın genç yaşta öğrenci olduğunu ve hiçbir gelirinin olmadığını, diğer müvekkili …’nin de yaşlı ev hanımı olduğunu ve gelirinin olmadığını, müvekkili …’nın babasının ve …’nin kocasının kaza tarihinde cezaevinde olduğunu, müvekkilleri için hükmedilen manevi tazminatın normal şartlarda çok değilmiş gibi görünse de davacı sayısının fazla olduğunu ve her biri için verilen tazminatların toplamı göz önüne alındığında hükmedilen tazminatların ağır olduğunu, yerel mahkeme kararın kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede
İDM ce meydana gelen kazanın ve ödemeye esas olan poliçe başlangıç tarihinin 01/06/2015 tarihinden sonra olması nedeniyle 01/06/2015 tarihli genel şartlarda belirtilen usule göre hesaplama yapılıp karar verildiği anlaşılmaktadır
Ne varki AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Alacak talebinin ikinci kez arttırılıp arttırılamayacağı,davanın belirsiz alacak mı kısmi dava mı olduğuna yönelik istinaf incelemesinde ;
HMK 107.maddede belirsiz alacak davası düzenlenmiş olup, 107/2.fıkrada “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” esası kabul edilmiştir. Buna göre davacı taraf talep artırım dilekçesi ile talebini artırabilecektir. Talep artırım, niteliği itibari ile davalı taraf aleyhine esaslı bir değişiklik olup, davalı tarafın, duruşmada bulunmadığı durumlarda tebligat yolu ile bu istemden haberdar edilmesi zorunludur.
Belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda davacı talep sonucunun belirlenmesi talep sonucunun artırılması şeklinde olmaktadır. Belirsiz alacak davasında talebin belirlenmesinde karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmaz. Ancak davacı tarafından talep sonucu belirlendikten sonra alacağının daha fazla olması halinde davacının talep sonucunu artırmak için ıslah yoluna başvurması yani ıslah suretiyle talep sonucunu artırması mümkün olacaktır.
6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre tarafların, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği belirtilmiştir.
Bu açıklamalara göre davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde davacının öncelikle talep sonucunu belirlemesi, talebin belirlenmesinden sonra alacağın belirlenen miktardan daha fazla olduğunun anlaşılması halinde davacının ıslah yolu ile dava değerini arttırması gerekecektir. Yargıtay uygulamalarına göre trafik kazalarında yaralanmadan kaynaklanan tazminat davalarının belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olduğu kabul edilmiştir. (Yargıtay 17 HD 2015/14980 E 2018/8201 K )
Ne var ki davacının somut olayda fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak dava açtığı,dilekçesinin hiçbir bölümünde HMK 107 maddesi kapsamında bir davasının olduğunu da iddia etmediği görülemektedir.
Gerek HUMK. 83 ve devamı maddesi gerekse 6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. HUMK’nın 83. (6100 sayılı HMK m. 176), maddesinde ise ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir. Islahın amacı, yargılama süresinde, şekli ve süreye aykırılık sebebi ile ortaya çıkacak maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmaktır. Bununla birlikte talep miktarı ıslah ile arttırılabilecektir. Ancak taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islahın kısmen veya tamamen olduğuna bakılmaksızın taraflar aynı davada ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Buna göre tarafların, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği belirtilmiştir.
Somut olayda davacı açmış olduğu kısmi davada fazlaya dair haklarını saklı tutarak maddi tazminat talep etmiş, birinci ıslah dilekçesi ile talebini yükseltmiş, davacı alınan ek rapora göre de ikinci ıslah dilekçesi ile talebini davacı eş yönünden artırmıştır.Mahkemece yargılama sonucu davanın belirsiz alacak olduğu düşünülerek ikinci ıslah dilekçesi de gözetilerek maddi tazminata hükmedilmiştir Kısmi davada ancak bir kez ıslah yapılabileceği hususları gözetildiğinde,davanın da belirsiz alacak davası olarak nitelendirilemeyeceği gözetilerek mahkemece davacı yönünden ikinci ıslah dilekçesine göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.itirazlar yerindedir.
Nitekim Yargıtay 17 hd nin 2016/19233 esas2019/9532 karar, 2016/15922 esas 2019/8879 karar sayılı ilamı
Davalılar vekilinin kusur raporuna itirazı hakkında
Olayla ilgili ceza mahkemesi kapsamında alınan raporlara göre,Kolluk tarafından düzenlenen kaza tespit raporuna göre sanık …’nın asli kusurlu, sanık …ün ise kusursuz olduğunun belirtildiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınan ve dosya içeriği ile uyumlu rapora göre, kazada sanık …’un kendi gidiş istikametine göre kendisine hitap eden DUR trafik işaret levhasını dikkate alıp gerekli ve yeterli kontrollerin akabinde tedbirli bir şekilde geçişini gerçekleştirmesi gerekirken bu hususlara riayet etmediği, kontrolsüz bir şekilde geçişini yaparak kazanın oluşumuna sebebiyet verdiği, ilk geçiş hakkını sol taraftan gelen araca vermeyip diğer sanığın kullandığı araca çarparak savrulup duvar önünde oturan yayalara çarptığı, dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranışları ile gerçekleşen kazada asli kusurlu olduğu, sanık sürücü …’in ise sevk ve idaresindeki otomobili ile mahal şartlarını ve kavşak mahallini dikkate alıp hızını yeterince azaltarak müteyakkız bir şekilde seyretmediği ve kavşakta gelen kamyonete ikazda bulunup zamanında etkin tedbir almadığı, dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranışları ile gerçekleşen kazada tali kusurlu olduğunun ve yine diğer mağdur ve maktüllerin kazada herhangi bir kusurlarının bulunmadığının belirtildiği, mahkemece de olay bu şekilde kabul edilerek karar verildiği
Davaya konu trafik kazasına ilişkin olarak kaza mahallinde keşfin icra edildiği, keşfin akabinde Kusur Uzmanı Bilirkişi … düzenlemiş olduğu raporda ; kazanın oluşumunda … plaka sayılı araç sürücüsü …’un asli kusur olup, %80 oranında, … plaka sayılı araç sürücüs …in ise tali kusurlu olup, %20 oranında kusurlu olduğuna dair rapor düzenlendiği,hukuk ve ceza mahkemesi raporlarının birbiriyle örtüştüğü anlaşılmakla itiraz yersizdir
Manevi tazminat miktarının azlığı veya çokluğuna yönelik davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazında;
Davacılar vekili mahkeme tarafından hükmedilen manevi tazminat miktarlarının düşük olduğunu belirterek daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesini, davalı vekili ise davacılar lehine hükmedilen manevi tazminatların hakkaniyete aykırı olduğunu ve yüksek oranda belirlendiği iddiasına dayalı olarak istinaf ettikleri anlaşılmaktadır.
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Somut olaya gelince,
Meydana gelen kazada yaya olan müteveffanın kusursuz olması,müteveffanın yaşı ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatların az, bir miktar daha fazla düzeyde manevi tazminat taktirinin gerektiği bu halde davacılar vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf talebinin yerinde olduğu, davalı vekilinin buna yönelen istinaf taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın sadece davacılar ve davalı tarafça istinaf edildiği,davalı sigortanın bir istinafının olmadığı gözetilerek kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekili ile davalılardan … ve … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde değerlendirme ve işlem yapılmak ve kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle değerlendirmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 30/12/2020

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.