Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1290 E. 2021/103 K. 03.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 03/02/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/10/2020
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA TÜRÜ : Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 03/02/2020
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 04/02/2020
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu 14/04/2018 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … ilçesinde askerlik görevini yaptığı sırada 02/06/2017 tarihinde …. plakalı askeri araçla resmi göreve gitti sırada kimliği belirsiz motosiklet sürücüsünün de kusurlu davranışı nedeniyle meydana gelen kazada ağır bir şekilde yaralandığını, geçici ve kalıcı iş göremezliğe maruz kaldığını, kazayla ilgili olarak … C. Başsavcılığının 2017/2383 soruşturma sayılı dosyası ile soruşturma dosyası açıldığını, kazaya karışan aracın davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı olduğunu, kimliği tespit edilemeyen motosiklet sürücüsü yönünden diğer davalı Güvence Hesabının müvekkiline kaza nedeniyle yapmış oldukları ödemelerin müvekkilinin zararını karşılamadığını, kaza sonrası tutulan tutanakta araç sürücüsüne kusur atfedilmiş ise de kazada araç sürücüsünün kusuru olmadığını, motosiklet sürücüsünün tam kusurlu olduğunu, kaza nedeniyle davalı … Hesabınıun müvekkiline 149.713,00TL ödeme yaptığını, diğer davalı sigorta şirketinin ödeme yapmadığını, yapılan ödemenin yetersiz olup zararlarını karşılamadığını beyanla davanın kabulü ile mahkememizce bilirkişi yoluyla tespit edilecek değer yönünden ileride arttırmak üzere şimdilik 100,00TL belgelenemeyen tedavi gideri, 100,00TL iş göremezlik bedeli ve 100,00TL kalıcı iş göremezlik gideri olmak üzere toplam 300,00TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi yönünden 24/01/2018 tarihi itibariyle, davalı … Hesabı yönünden 13/03/2018 tarihi itibariyle yasal faiziyle birlikte sigorta limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu 18/03/2020 havale tarihli bedel arttırım dilekçesinde özetle; aktüerya bilirkişinden alınan rapor doğrultusunda dava dilekçesinde 100,00TL olarak talep ettikleri kalıcı iş göremezlik taleplerini 94.134,00 TL’ye, 100,00TL olarak talep ettikleri tedavi gideri taleplerini 2.500,00TL’ye yükselttiklerini beyanla talepleri gibi davalı sigorta şirketi yönünden 24/01/2018 tarihi itibariyle, davalı … Hesabı yönünden 13/03/2018 tarihi itibariyle yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …. vekili mahkememize vermiş olduğu 16/05/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; öncelikle davanın yetkili mahkemede açılmadığını, müvekkilinin adresinin … olduğunu, yetkili mahkemelerin … mahkemeleri olduğunu, yetkisizlik kararı verilmesini, esasa ilişkin beyanlarında müvekkilinin sorumluluğun sigorta limitleri ve kazadaki kusur durumu ile sınırlı olduğunu, kazadaki kusur durumun usul ve esaslara uygun olarak tespit edilmesini, kusur durumunun tespitinden sonra davacının sürekli ve geçici iş göremezlik iddialarının da mahkememizce araştırılarak tespit edilmesini, sağlık giderleri açısından müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığını, kaza nedeniyle SGK tarafından ödeme yapılıp yapılmadığınında tespit edilerek yapılan ödemelerin mahsup edilmesini, aktüerya bilirkişisinden hesap raporu alınmasını beyanla haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı … vekili mahkememize vermiş olduğu 28/05/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının kurumlarına başvurusu ile yapılan ödemeden sonra ek ödeme için başvuruda bulmayarak dava açtığını, açılan bu davanın başvuru şartı yerine getirilmeden açıldığından öncelikle usulden reddini talep etmiş esasa ilişkin beyanlarında davacıya kaza nedeniyle ödeme yapıldığını, başkaca hak ve alacağının kalmadığını, yapılan ödemenin aküerya hesabı ile belirlendiğini, müvekkili kurumun geçici iş göremezlik tazminatından sorumlu olmadığını, müvekkili kurumdan karşılanacak zararların ilgili yönetmeliklerce belirlendiğini, kazadaki kusur durumlarının ve bundan sonraki zararların mahkememizce tespit edilmesini, davacının maluliyet durumununda tespit edilmesini, SGK kurumundan yapılan ödemelerin alınacak hesap raporunda mahsup edilmesini, müvekkili kurumun sorumluluğunun teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, müvekkili kurumun temerrüdünün bulunmadığını beyanla davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya ..Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/10/2020 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …Davacının mağdur olduğu trafik kazasında kazaya karışan araçlardan birinin kaza tespit tutanağında motor bisiklet olduğu, yine mahkememizce aldırılan İstanbul Trafik İhtisas Dairesinin 14/03/2019 tarihli bilirkişi raporunda da kazaya karışan diğer aracın sürücüsü ve plakası tespit edilemeyen motor bisiklet olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.
2918 sayılı KTK.nın 91. Maddesinde motorlu araçların trafik sigortası yaptırmalarının zorunlu olduğu, … Hesabı Yönetmeliğinin 9. maddesinde trafik sigortası bulunmayan araçların neden olduğu bedensel zararlar için … Hesabına başvurulabileceği, motorlu bisikletin tanımının yapıldığı 2918 sayılı KTK’nin 3.maddesinde de silindir hacmi 50cm küpü geçmeyen içten patlamalı motorla donatılmış ve imal hızı saatte 50km az olan bisiklet olduğu, 2918 Sayılı Yasanın 103. Maddesinde de motorsuz taşıtlar ile motorlu bisiklet sürücülerinin hukuki sorumluluğunun genel hükümlere tabi bulunduğu öngörülmüştür.
Şu durumda davalı …nın zarardan sorumlu olup olmadığının tespiti açısından kazaya karışan davaya konu aracın ne tür bir araç olduğu, tescile tabi olup olmadığı belirlenmelidir. Böyle bir belirlenme yapılırken öncelikle ispat yükünün davacı üzerinde olduğu da gözetilerek temin edilmesi halinde araç üzerinde bilirkişi marifetiyle keşif icra olunup kazaya konu aracın motor hacmi araştırılarak tescile tabi ve trafik sigortası yaptırma zorunluluğu bulunan araçlar kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilmeli, araç niteliği bu şekilde belirlenemediği taktirde aksi sabit oluncaya kadar geçerli kaza tespit tutanağına göre aracın motorlu bisiklet olduğu ve trafik sigortası yapılması zorunlu bulunmayan araç olduğu kabul edilmelidir. (Y.17 HD. 18.04.2019, 2016/9481 E. 2019/5042K.)
Mahkememizce kazaya karışan motosikletin motor hacminin dolayısıyla tescile tabi olup olmadığının tayini açısından davacı vekilinden söz konusu motosikletin hazır edilip edilemeyeceği sorulmuş olup, motosikletin hazır edilemeyeceğinin beyan edilmesi nedeniyle ispat yükünün davacıda olması nedeniyle motosikletin tescile tabi olmayan motor hacmi daha düşük olan motor bisiklet niteliğinde olduğu kabul edilerek davalı … yönünden davanın reddi gerekmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 maddesinde, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”; 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-1. maddesinde de, “Sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde ifade edilmiştir.Yukarıda açıklanan madde hükümlerinde işleten ve zorunlu trafik sigorta şirketinin sorumluluğu sebep sorumluluğunun bir türü olan tehlike sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişinin, bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Trafik kazaları, haksız fiil niteliğinde olduğundan sürücü ise haksız fiil sorumlusu konumundadır.
Davanın dayanağı olan trafik kazasında oluşa ve dosya kapsamına uygun İstanbul Adi Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığından aldırılan rapora göre dava dışı sürücü …’un kusurlu olması nedeni ile … plakalı aracın sigortacısı olan davalı ….’nin davacının maddi tazminat taleplerinden 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Genel Şartlarına göre sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmıştır.
Kazanın meydana geldiği tarihte davacının askerlik hizmeti altında olması nedeniyle bu dönemde ücretli çalışma ve dolayısıyla kazanç kaybı oluşmayacağından davacının geçici iş görememezliğe ilişkin tazminat talebinin reddi gerekmiştir.
Davacının kaza sebebiyle meydana gelen bedeni zararı ve kalıcı iş görmezlik süresi, kazada yaralanmasından kaynaklı hastane giderleri, kazadaki kusur durumu, sosyal ve ekonomik durumu, dikkate alınarak aktüerya bilirkişisinden rapor aldırılmış olup, aktüerya bilirkişisinin dosya kapsamına uygun gerekçeli ve denetlenebilir raporu gözetilerek; 1-Davalı … Hesabı yönünden DAVANIN REDDİNE, 2-Davalı …. yönünden DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE, -Davacının geçici iş göremezliğe ilişkin tazminat talebinin reddine, -Davacının sürekli iş göremezliğe ilişkin tazminat talebinin kabulü ile, 94.134,00TL maddi tazminat, -Davacının tedavi giderine ilişkin tazminat talebinin kabulü ile 2.500,00TL maddi tazminat, Olmak üzere 96.634,00TL tazminatın 01/02/2018 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte poliçe limiti ile sınırlı olarak davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … AŞ vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; mahkeme dosyasına sunulan bilirkişi raporunda müvekkili şirketin sigortalısının %25 kusurlu olduğunun, kimliği belirsiz sürücünün ise %75 kusurlu olduğunun belirtildiğini, müvekkili şirket sigortalısının kusuru tali kusur olarak tespit edilmesine rağmen ilk derece mahkemesinin kazaya karışan tescilsiz motosikletin tescile tabi olup olmadığının belirlenememesinden dolayı motosikletin tescile tabi olmama ihtimaline binaen davanın Güvence Hesabı yönünden reddedilerek tüm sorumluluğun müvekkili şirkete yükletilmesinin kanun ve hukuka aykırı olduğunu, diğer davalı olan … Hesabının bile kendi kusuru oranında sorumlu görerek davacıya ödeme yaptığını, müvekkili şirketin haricen adli tıp uzmanlarından rapor aldırdığını, dosyadaki rapora itirazlarını sunduklarını, yeniden rapor alınmadan hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle icranın tehirine, duruşma talebinin kabulüne, usul ve yasaya aykırı olan yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak hüküm oluşturulmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; müvekkilinin askerlik görevini yapmakta iken kimliği belirsiz motosiklet sürücüsünün de kusurlu davranışı ile bulunduğu aracın devrilmesi sonucu ağır yaralandığını, geçici ve kılıcı iş göremezliğe maruz kaldığını, kazaya ilişkin soruşturma yapıldığını, müvekkiline atfedilebilecek bir kusur söz konusu olmadığını, kaza sonrası davalılar …. Hesabı ve … ne başvurularak tazminat talebinde bulunulduğunu, … Hesabı tarafından 149.713,00 TL ödeme yapıldığını, … nin ise sürücünün kusursuz olduğundan bahisle ödeme taleplerini reddettiğini, süresinde dava açtıklarını, … Hesabının kısmi ödeme yaptığını, davalının kabul ettiği bir hususu kamu düzeni ile ilgili olmadığı sürece mahkemenin kabul etmemesinin mümkün olmayacağını, dosyada kazayla ilgili belgelerin hiçbirinde motor bisiklet şeklinde bir ibare olmadığını, tüm belgelerde kazaya neden olup kaçan aracın motosiklet olduğunun yazıldığını, kazaya karışan firari aracın motosiklet olduğunun hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde ortadayken yerel mahkemenin bu aracı motor bisiklet olarak değerlendirip zorunlu sigortaya tabi olmadığı gerekçesiyle … Hesabı yönünden davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle … Hesabı yönünden davanın reddine kararının kaldırılmasına, … ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak üzere …. Hesabı yönünden de davanın kabulüne, tazminatın her iki davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, masraf ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden maluliyet ve tazminat bilirkişilerinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır
2- Kusur durumuna ilişkin itirazın incelenmesinde :
Davacının talebi tazminatın trafik kazasından kaynaklanmış olması karşısında bir haksız fiil olması nedeniyle Türk Borçlar Kanunu’nun 61. Maddesinin “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” İfadesi ve Karayolları Trafik Kanunun 88. Maddesinde düzenlenen “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” İfadesine uygundur.
Trafik kazalarından kaynaklanan zararların tazminin de müteselsil sorumluluk esasının benimsenmesi belirttiğimiz gibi hem TBK 61 hem de KTK 88. Maddesine yani kanuna dayanmaktadır.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluğu, bir zarardan birden fazla kişinin zararın tamamından sorumlu olmalarıdır şeklinde tanımlayabiliriz. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Müteselsil sorumluluğun doğuş sebepleri TBK 61. Maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” İfadesi ile ortaya konmuştur. Buna göre birden çok kişinin aynı zarardan aynı sebeple yada çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da bir tazminat yükümlülüğün şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İşte bu tür durumlarda sorumlular hakkında müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Birden çok zarar veren, aynı veya değişik türden kusursuz sorumluluk haline göre tazminat yükümlüsü olabilir. Aracı işletenin sorumluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu, bina malikinin sorumluluğu gibi.
Taraflar arasında yapılan bir sözleşme ile tarafların müteselsil sorumlu olacaklarını kararlaştırmışlarsa bu sözleşmeye aykırılıkta sözleşmeden dolayı müteselsil sorumluluk doğabileceği gibi kanundan kaynaklanan nedenlerle yapılan sözleşmelerde müteselsil sorumluluk sözleşmeden doğabilir. Sigorta şirketlerinin trafik kazasından kaynaklanan sorumluluğu buna en güzel örnek teşkil eder. Birden fazla aracın karıştığı trafik kazasında zarara sebebiyet veren araçların zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesinden dolayı poliçe limitleri ile sorumlu olmaları gibi.
Birden çok kişinin aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumluluğu söz konusu olabilir. Aynı zararı doğuran çeşitli sebepler kusur sorumluluğu (haksız fiil), sözleşme veya kusursuz sorumluluk (kanun) olabilir. Bu suretle birden çok zarar verenden biri aynı zararı haksız fiil diğeri sözleşme bir başkası da özen veya tehlike sorumluluğuna göre tazmin zorundadır. Örneğin bir işletmenin şoförü tarafından kullanılan motorlu araç yolculardan birine zarar vermişse aracın işleteni Karayolları Trafik Kanunu 85. Maddesine gereğince tehlike sorumluluğuna (kusursuz sorumluluk) göre, aracı kullanan şoför Türk Borçlar Kanunu madde 49. maddesi uyarınca kusur sorumluluğuna (haksız fiile), zorunlu mali sorumluluk sigortacısı ise sözleşmeye (poliçe) ilişkisine göre gerçekleşen zararı tazmin etmek zorundadır.
Birden çok kişinin zararı tazmin yükümlülüğü doğması durumunda, zarar verenlerle zarar gören arasında ki ilişki önem kazanmaktadır. Zarar verenlerle zarar gören arasındaki ilişkiye TBK 61. Maddesinin başlığında belirtildiği üzere “dış ilişki” olarak adlandırıyoruz. Dış ilişki zarar görenin uğramış olduğu zararın tazminini zarar verenlerden hangi esaslara göre talep edeceği sorunu ile ilgilidir.
Zarardan sorumlu olanların kendi arasındaki ilişkiye ise TBK gösterildiği gibi iç ilişki adı verilir. İç ilişkide zararın tazmininden sonra zarar verenlerin birbirleriyle olan ilişkileri özellikle rücu ilişkisi, yani hangi zarar verenin zararın hangi kısmını kesin olarak üstleneceği, zararın zarar verenler arasında nasıl paylaşılacağı söz konusu olur.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Türk Borçlar kanunun müteselsil borçluluk ve dış ilişki de borçluların sorumluluğu başlıklı 163/1. Maddesi “Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” demekle zarar görenin, zarar verenlere karşı sorumluluğunun kapsamını düzenlemiştir. Buna göre zarar gören tazminatın tamamını dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir. Burada yasa koyucu zarar görene, tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birine karşı ileri sürebilmesi imkanı sağlamıştır. Böylece zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi böyle bir davayı tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip sayısız zahmetlere katlanacağı yerde tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Zarar verenlerden biri tazminatın tamamını ödediği takdirde borç ortadan kalkar dolayısıyla zarar gören öyle bir halde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez.
TBK 163/2 maddesine göre “Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.” Düzenlemesi karşısında zarar verenlerin zarar görenlere karşı sorumluluğu tazminat borcunun tamamı ödenince kadar devam edeceğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu nedenle kusursuz zarar görenin zarardan sorumlu olanların birinden zararın tamamını talep etmesi durumunda davalı zarar veren, tazminatın diğer zarar verenlerden talep edilmesi gerektiğini yada kusuru kadar sorumlu olması gerektiğini ileri süremez. Böyle bir savunma müteselsil sorumluluğun niteliği ile bağdaşmaz. Zira dava edilen zarar veren de dahil zarar verenlerin tümü tazminatın tamamından sorumludur. Buna karşılık zarar verenlerden birinin borcunu ifa ve takas yoluyla sona erdirdiği oranda diğer zarar verenler bundan yararlanır ve bu oranda borçtan kurtulur. Davalı tazminatın tamamını ödediği taktirde diğer zarar verenlerin de tazminat ödeme borcu sona erer. (TBK 163/2, 166/1)
Trafik kazalarından kaynaklanan zararlardan sorumluluğun kapsamını Karayolları Trafik Kanunu 88/1 maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” İfadesi ile müteselsil sorumluluk esasına bağlamıştır. Bir başka anlatımla trafik kazalarından doğan zararlardan birden fazla sorumlu bulunuyorsa bunlar zarardan müteselsilen sorumlu olup Türk Borçlar Kanunu’nun da dış ilişki ve iç ilişki kapsamında düzenlenen tüm ilkeler burada da geçerlidir. (KAYNAKÇA : a) 6098 Sayılı TBK Göre Hazırlanmış Borçlar Hukuku Genel Hükümleri (Prof. Dr. FİKRET EREN), b) Borçlar Hukuku Bilgisi 6098 Sayılı TBK Göre Hazırlanmış (Prof. Dr. Şahin Akıncı), c) Birden Fazla
Kimselerin Ayni Zarardan Sorumluluğu (Prof. Dr. Kemal Tahir GÜRSOY), d) Türk Borçlar Kanunu’nda Müteselsil Sorumlular Arasındaki İç İlişki (Elif KABADAYI TATAR), e) Müteselsil Borçluluğa İlişkin Bazı Sorunlar (Ahmet İyimaya), f) Zincirleme sorumlulardan yalnızca biri Aleyhine açılan davada “zincirleme Sorumluluk kaydının yer alması Zorunlu mudur? ( Ahmet İyimaya))
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde; Kusur incelemesinde davacının içinde bulunduğu aracın sürücüsünün %25 , dava dışı sürücü %75 kusurlu olduğu belirtilen kusur raporu mahkeme kararına esas alınmıştır. Davacı davalıların müteselsil sorumluluk esasına göre sorumlu olduklarını dilekçesine açıkça yazdığına göre dava dışı sürücü TBK 61 ve devamı maddelerine göre haksız fiil sorumlusu olarak, malik Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. Maddesinde “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” İfadesi ile işleten olarak tehlike (kusursuz) sorumluluk ilkesi gereği, Karayolları Trafik Kanunun 88. Maddesi gereği müteselsil sorumluluğu bulunmaktadır.
Müteselsil sorumluluk gereği;
a) Davalı, davacının yolcu ve kusursuz olması nedeniyle sorumluların zarar görene karşı sorumlulukları borç bitinceye kadar devam eder ve zararın tamamından sorumludurlar (TBK 163/2)
b) Davacı zararlarının tamamını sorumluların hepsinden yada bir kısmından veyahut sadece birinden talep etme hakkı bulunduğundan davacı da davalı beldiyeden zararın tamamını talep hakları bulunmaktadır. (TBK 163/1)
c) Zarar görenlerin zararın tamamının tazmin edilmesini talep etmesi karşısında davalı sorumlular kusurları oranında zararı tazmin etme yada talebin diğer sorumlulara yöneltilmesi gerektiği savunmasında bulunamaz (TBK 164).
Yargıtay 17 HD nin 20.10 2015 tarih 2014/19357 esas 2015/10936 karar sayılı ilamında aynen “..Davacılar vekili dava dilekçesinde davalıların müteselsil sorumluluğuna dayanmış olup, davacıların ölen desteği araç içinde yolcu olmakla tamamen kusursuzdur.
Buna göre zarara sebebiyet verenlerin zarardan müteselsil sorumluluk esaslarına göre sorumlu olacakları açıktır. Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri,6098 sayılı TBK. madde 162 ve 163 göre, borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde trafik kazası nedeniyle müteselsil sorumluluk öngörülmüştür.6098 sayılı TBK. madde 167 uyarınca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu hakları da mevcuttur. Bu durumda, mahkemece hükmolunan maddi tazminatın tamamından davalıların sorumlu tutulmaları gerekirken, kusur oranları nazara alınarak tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır.”
Yargıtay 17 HD nin 24.12.2015 tarih 2015/14831 esas 2015/15033 kararı ile aynen “Somut olayda davacılar vekili, davasını teselsül hükümlerine göre açmış ve zararın tamamının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş olduğundan, araçta yolcu olan davacı ……’in kusurundan da söz edilemeyeceğinden mahkemece hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda, kusur indirimi yapılmaksızın tazminatın belirlenmesinde ve mahkemece davacı … lehine 104.345,82 TL maddi tazminata karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına rağmen, Dairemizin 28.4.2015 günlü ilamı ile hatalı değerlendirme ile hükmün bozulması doğru olmadığından..” Gerekçesi ile mahkeme kararı onanmıştır. davacının açıkça müteselsil sorumluluk esasına dayanmış olması, nedeni ile davalı vekilinin itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır .
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekili ile davalı ….nin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 04/02/2021

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.