Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1260 E. 2021/194 K. 16.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 16/02/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 19/10/2020
NUMARASI : Esas Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 16/02/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 17/02/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 05/06/2018 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; 28/10/2017 günü dava dışı araç sürücüsü …. idaresindeki … plaka sayılı kamyon ile müvekkilinin idaresindeki …. plaka sayılı aracın çarpışması sonucu müvekkilinin ağır bir şekilde yaralandığını, kaza nedeniyle müvekkilinin çalışma gücünün azalarak sürekli sakat kaldığını, araç sürücüsü … hakkında başlatılan soruşturmada şikayet yokluğu nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına kararı verildiğini, sürücü … idaresindeki aracın davalı sigorta şirketince sigortalı olduğunu, müvekkili hakkında alınan raporlarda müvekkilinin %45 oranında sürekli engelli olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin otobüs şoförü olduğunu, davalı sigorta şirketine yapmış oldukları başvurundan süresi içinde cevap alamadıklarını beyanla davanın kabulü ile fazlaya ilişkin haklarının saklı olması kaydıyla şimdilik 10,00TL sürekli sakatlık tazminatının dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalıdan alınarak müvekkile verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Usulüne uygun tebliğe rağmen davalı vekilinin davaya cevap dilekçesi vermediği anlaşıldı.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya ..Asliye Ticaret Mahkemesinin 19/10/2020 tarih … Esas 2020/662 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …İşbu davanın yargılaması sırasında davacı vekilinin 12/10/2020 havale tarihli dilekçe ile davaya konu yargılama giderleri ve vekalet ücreti de dahil olmak üzere tüm zararlarının davalı sigorta şirketi tarafından ödenmiş olduğunu, davanın konusuz kaldığını, duruşma günü beklenmeden davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına kararı verilmesini talep etmiştir.
İş bu davada talep edilen alacak kalemleri ile ilgili davacı vekilinin sunduğu ödeme beyanı dikkate alınarak davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına dair; 1-Davanın konusu kalmadığından, konusu kalmayan dava hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, ” karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; müvekkilinin maluliyetine ilişkin raporun özürlülük ölçütü, sınıflandırması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporları hakkındaki yönetmelik hükümlerine göre düzenlenmiş olması, tazminat hesabının ise 1,8 teknik faiz esasına dayalı devre başı ödemeli belirli süreli rant sistemine göre vergilendirilmiş asgari ücret geliri üzerinden yapılmış olması karşısında müvekkilinin meslekte kazanma gücü kayıp oranının kaza tarihinde yürürlükte olan maluliyet tespiti işlemleri yönetmeliği hükümlerine ve otobüs şoförü mesleğine göre (meslek grup numarası 41 ) tespiti için adli tıp kurumundan ek rapor alınması, gelirinin tespiti için Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu’na müzekkere yazılması, ek rapor ile gelire ilişkin belgeler geldikten ve dosyaya kazandırıldıktan sonra tazminat hesabının, gelirin her yıl %10 artırım ve %10 iskonto esasına dayalı progressif rant sistemine göre yapılması için tazminat bilirkişiden ek rapor alınması gerektiğini, ayrıca Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanması zorunlu olduğundan ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ettiğinden kararın kaldırılmasını talep etmek gerektiğini, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde ve ek dilekçesinde özet olarak; davacının istinaf kanun yoluna başvurmasının iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, meydana gelen zararın tazmin edilmiş olması nedeniyle davacı taraf ile yapılan görüşmeler neticesinde davanın konusuz kalması hususunda anlaşmaya varıldığını, tüm bu nedenlerle istinaf dilekçelerinin sonuç kısmında sehven yer verilen ibareye ilişkin beyanlarını ek dilekçeleri ile sunduklarını, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olması nedeniyle davacının istinaf talebinin reddine , yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen karar davacı vekilince ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesi’nin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği, iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bunlardan ayrı olarak, 6100 sayılı, Hukuk Muhakemeleri Kanunun 307. Maddesinde, “Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir”;
308. maddesinde, “Kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir. Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur”; 309. Maddede, “Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır”; 311. Maddesinde, “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir”; 313. Maddesinde, “Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir. Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir. Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir”; 315. Maddesinde, “Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir” hükümleri bulunmaktadır.
Anlatılan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında somut olayda; davacının 12/10/2020 tarihli dilekçesi ile “tazminat alacağının ödenmiş olduğundan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” hükmedilmesi istenilmiş, mahkemece de kurulan hükümle bu sebeple davanın konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiş olup, davacı vekilince yukarıda zikredilen Anayasa Mahkemesi kararından bahisle alacağın yeniden hesaplanılması istenilmiş ise de, davacı tarafça sözü edilen dilekçe ile alacağın tamamının ödendiği, hak ve alacağın kalmadığı belirtilmiş olup bu sebeple mahkemece karar verilmiş olmasına, ödeme itirazının taraflarca her aşamada ileri sürülebilecek hukuki vakıalardan olup mahkemece de yine her aşamada re’sen göz önünde bulundurulması gereken hususlardan olup, davacı tarafça anılan dilekçe ile bakiye alacaktan feragat niteliğinde beyanda bulunulmuş, yine taraflar arasında davadan sonra ödemeye binaen sulh benzeri işlem gerçekleşmiş bulunup, bakiye alacağın kalmadığı bu şekilde kesinlik kazanmış olup aksinin ancak irade fesadı halleri kapsamında iddia ve ispat edileceği, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kararının olayda uygulanma kabiliyetinin bulunmadığı anlaşılmakla, istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Anlatılan nedenlerle karara karşı davacı tarafça yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince duruşma yapılmadan esastan reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafından yatırılan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.16/02/2021

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.