Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1195 E. 2021/200 K. 16.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 16/02/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 15/09/2020
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR :

VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 16/02/2021
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 17/02/2021
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 10/04/2017 tarihinde müteveffa sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile Konya Büyükşehir Beledeyesi’nin yol çalışması yaptığı ve işleteni olduğu, dava dışı sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile çarpışması sonucu ölümlü ve maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiğini, kaza tespit tutanağına göre dava dışı sürücü …’ın kusurlu bulunduğunu, davalı Konya Büyükşehir Belediyesi’ne ait ….plakalı aracın trafik sigortası ile davalı sigorta şirketine sigortalı bulunduğunu, davadan önce sigorta şirketine başvuru yaptıklarını, ancak sigorta şirketinden süresinde olumlu cevap gelmediğini, müteveffa …’in ölümü ile eşinin maddi ve manevi desteğinden yoksun kaldığını, bu nedenle eşi … için 100,00-TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, 3 çocuğu ile birlikte eşi … için toplamda 175.000,00-TL manevi tazminatın davalı Konya Büyükşehir Belediyesi’nden tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiş, duruşmada da bu beyanını tekrar etmiştir.
Davalı Konya Büyükşehir Belediyesi’ne usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı Konya Büyükşehir Belediyesi vekili cevap dilekçesinde özetle; Kaza tespit tutanağında ismi geçen …. ve ….’ın ifadelerinde yol çalışması esnasında aracın arkasında uyarı lambasının olduğunu ve çalışma yapan aracın arkasından gelen araçları uyarmak amaçlı bayrak sallandığını belirttiklerini, gerekli önlemleri aldıklarını, kaza sonucu araçların 22 metre sürüklendiğini, bu durumun davacıların murisinin kullandığı aracın yüksek hızda seyir halinde olduğunu gösterdiğini, davacı tarafların manevi tazminat miktarının çok fahiş olduğunu, tamamen zenginleşmeye yönelik bir talep olduğunu, bu nedenlerle davacılar tarafından haksız olarak açılan bu davanın reddini, mahkeme masrafları ve ücreti vekaletin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiş, duruşmada da bu beyanını tekrar etmiştir.
Davalı ….’ne usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; İş bu davaya konu kazaya sebebiyet verdiği iddia edilen … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından sigortalandırıldığını, müvekkili şirketin işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitleri dahilinde teminle mükellef olduğunu, işletenin sorumluluğunun bulunmadığı hallerde, müvekki şirketin sorumluluğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle kazaya karışan araç ve şahısların kusurlarının uzman bilirkişi heyetinden alınacak rapor ile belirlenmesi gerektiğini, vefat eden …’in mali-sosyal ve içtimai durumunun araştırılması ile birlikte davacı tarafın gerçekten destekten yoksun kalınan değerin hesaplanması gerektiğini, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı taraf üzerine bırakılmasını talep etmiş, duruşmada da bu beyanını tekrar etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen 31/01/2019 tarih ve … Esas … Karar sayılı kararın Dairemizce 25/06/2019 tarih ve … Esas … Karar sayılı ilamla kaldırıldığı ve dosyanın yukarıda yazılı esas sırasına kaydedildiği anlaşılmıştır.
Konya ..Asliye Ticaret Mahkemesinin 15/09/2020 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …Dosyanın mahkememize iadesine müteakip kaldırma kararı doğrultusunda aktüerya bilirkişisinden rapor alınmıştır. Raporda özetle; davacı eş …nin tarafların kusur oranı da gözetilmek suretiyle destekten yoksun kalma tazminatı olarak talep edebileceği bedelin 54.329,87-TL olduğu belirlenmiştir. Bu rapor sonrası davacılar vekili davacı eş … yönünden 14/08/2020 tarihli talep artırım dilekçesi ile maddi tazminat talebini 54.329,87 TL’ye arttırmış ve harcını da yatırmıştır. Davalı sigorta şirketi bakımından temerrüt tarihi, talebin kendisine tebliği tarihi olan 11/09/2017 tarihinden itibaren verilen 15 günlük sürenin sonu olan 27/09/2017 tarihi nazara alınmıştır. Yine sigortalı araç ticari amaçla kullanıldığından avans faizine hükmedilmiştir.
Tarafların sosyal ekonomik durumları da gözönüne alınarak takdiren eş … için 25.000,00-TL, çocuklar … için 10.000,00-TL, … için 10.000,00-TL, … için 10.000,00-TL olmak üzere toplam takdir edilmiş ve Davacılar vekilinin eş … için belirlenen destekten yoksun kalma tazminatının talep arttırım dilekçeside nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE; 1-) 54.329,87-TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve faiz başlangıcı 27/09/2017 tarihinden, diğer davalı Konya Büyükşehir Belediyesi yönünden ise kaza tarihi olan 10/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’e verilmesine, 2-)Davacılar vekilinin manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, eş … için 25.000,00-TL, çocuklar … için 10.000,00-TL, … için 10.000,00-TL,… için 10.000,00-TL olmak üzere toplam takdir edilen 55.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 10/04/2017 tarihinden itibaren davalı Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan alınarak işbu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine,” karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı Konya Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; dava konusu kazanın 10/04/2017 tarihinde meydana gelen müvekkili belediye ekiplerinin çalışma yaptığı, gündüz ve görüşün açık olduğu bir yolda yüksek hız yapmak suretiyle güvenlik uyarı levhalarına uymayan diğer davacıların murisinin sebebiyet verdiği bir kaza olduğunu, Adli Tıp Kurumundan alınan ve müvekkili belediyeye %20 kusur atfedilen raporun kendi içerisinde çelişkili olduğunu, ayrıca kaza tutanağında davacıların murisinin müvekkili belediye aracına arkadan çarptıktan sonra araçların 22 metre sürüklendiğinin açıkça görüldüğünü, bu durumun murisin aracının hızının yüksek olduğunu gösterdiğini, kazanın oluş şekline bakıldığında müterafik kusur indirimi yapılmasının hatalı olduğunu, mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarını da kabul etmediklerini, tüm bu nedenlerle istinaf incelemesi sonucunda talepleri doğrultusunda yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası sebebiyle destekten yoksun kalmaya dair maddi tazminat ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar davalı Belediye tarafından istinaf edilmiştir.
Davalının sorumluluğuna yönelik kaldırma kararındaki kabule göre, mahkemece davalı belediyenin sorumluluğuna gidilmesinde, mahkemece 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirtilen manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartların, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumlarının, davacıların destekleri murislerinin ölümü nedeniyle, olayın oluş şeklinin de dikkate alınarak belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyet nazara alındığında fazla olmadığı anlaşılmakla, davalı tarafça kapsam ve niteliği belirtilmeden müterafik kusur itirazında bulunulmuş olmakla beraber desteğin trafik kaza tespit tutanağında emniyet kemerinin takılı olup aksinin iddia ve ispat edilmediği de anlaşılmakla, davalının manevi tazminata yönelik sözü edilen itirazlarının yerinde olmadığından, aşağıda belirtilen maddi tazminata ilişkin hususlar dışında itirazlarının reddine karar verilmiştir.
– Maddi tazminata ilişkin kamu düzeni yönünden yapılan incelemede ise;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce rapor tanzim eden tazminat bilirkişisinden, oluşan yeni asgari ücret de nazara alınarak, yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin kamu düzeni yönünden HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı belediye vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni yönünden kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatırana iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.16/02/2021

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.