Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1001 E. 2020/1106 K. 24.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 24/11/2020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/06/2020
NUMARASI : Esas Karar

DAVACILAR :

VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
:
VEKİLİ
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 24/11/2020
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 24/11/2020
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara ilişkin taraf vekillerinin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 28/10/2018 tarihinde … yolunun 14. Km’sinde müvekkil …’ın mali olduğu kendi sevk ve idaresindeki … plakalı araç müteveffa …’nın içerisinde bulunduğu sırada … plakalı araç ile trafik kazasına karıştığını, araçlardan kaza sonucunda sigortalınıza ait araç içerisinde yolcu olarak bulunan müteveffa …’nın vefat ettiğini, kaza sonucunda tanzim edilmiş olan Kaza Tespit Tutağına göre her iki araç sürücüsünün de kusuru bulunmadığını, davaya konu trafik kazası nedeni ile müteveffanın anne ve babası olan müvekkillerinin uğramış olduğu maddi zararın tazmini için işbu davayı açma zarureti hasıl olduğunu, 12 yaşında bekar olarak vefat eden müteveffanın ölümü ile birlikte müvekkiller müteveffanın desteğinden mahrum kaldıklarını, müteveffa vefat ettiği sırada ortaokul 7.sınıf öğrencisi olduğunu, müteveffanın çok başarılı bir öğrenci olduğunu, her dönem takdir belgesi aldığını, bu nedenlerle yargılama sırasında belirlenecek olan bedele arttırılmak üzere her bir müvekkil lehine şimdilik 500,00’er TL olmak üzere toplam 1.000,00 TL destekten yoksun kalmak maddi tazminatının sigorta şirketlerine başvuru tarihi olan 19/11/2018 tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiklerini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle; İş bu yargılamaya konu mezkur olayın gerçekleşmesine sebebiyet verdiği iddia olunan … plaka sayılı araç Müvekkil Şirket tarafından, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, ancak, aracın söz konusu poliçe teminatı altına alınmış olması, teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmediğini, bu nedenlerle, yargılamaya konu kazaya karışan araçların ve şahısların kusur dağılımına ilikşin olan maddi gerçeğin, Sn. Mahkemenizce İstanbul Teknik Üniversitesi, Karayolları Trafik Fen Heyeti, Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi gibi kurumlardan seçilecek uzman bilirkişi heyetinden alınacak ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanzimi ile saptanması gerektiğini, ayrıca davacı tarafından yapılan başvuru neticesinde de Müvekkil Şirket tarafından Davacı taraflara 21.680,00 TL ödeme yapıldığını, bu ödemeye ilişkin belgeyi dilekçelerinin ekinde sunduklarını, neticeden haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine karar verilmesi ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı taraf üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı … Anonim Türk Sigorta Şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; Kaza tespit tutanağına göre 28.10.2018 tarihinde sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halindeyken aracın direksiyon hakimiyetini kaybederek … idaresindeki … plakalı araca çarptığını, kaza anında … plakalı araçla aynı istikamette seyreden …. sevk ve idaresindeki … plakalı araç … plakalı araca sol arka kısmından çarpması sonucu üç taraflı ölümlü trafik kazası meydana geldiğini, kaza tespit tutanağında hatalı değerlendirme yapıldığını, olay anlatımından ve olay yerine ait görüntülerden anlaşılacağı üzere … plakalı araç ve … plakalı araç önce şiddetli bir şekilde çarpıştığını, ilk kazadan sonra müteveffanın içinde bulunduğu … plakalı araç savrulduğunu, daha sonra ise sigortalı araç sürücüsü … plakalı araca sol arka kısmından hafif bir şekilde çarptığını, sigortalı müteveffanın içinde bulunduğu araca çarpmadığını ve bu nedenlerden ötürü sigortalının meydana gelen ölümde herhangi bir kusuru bulunmadığını, ZMMS GENEL ŞARTLARI VE KTK ya göre manevi tazminat talepleri teminat dışında tutulduğunu, iş bu nedenle manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiğini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; “Mahkememiz davacıların zararını hesaplanması amacıyla rapor almıştır. Alınan raporda (bilirkişi … tarafımdan düzenlenen) destekten yoksun kalma tazminatı kaza tarihi dikkate alınarak THR-2010 tablosuna göre baba için 14.046,08 TL ve anne için 87.528,89 TL hesap edildiği ve davalı … sigorta ödenen eşit olarak düşülmek suretiyle tutar talep arttırım uyarınca davanın davanın kabulüne karar verilmiştir.” şeklinde davacının davasının kabulü ile, davacı … için 2.706,08 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, davacı … için 76.688,89 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, davalıların poliçe limitiyle sınırlı tutulmasına dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davaya konu kazada sigortalı araç sürücüsünün herhangi bir kusurunun bulunmadığını, ayrıca meydana gelen ölüm ile sigortalı aracın herhangi bir ilgisinin da bulunmadığını, bilirkişi hesap ek raporunun hükme esas alınmaması gerektiğini, müteveffanın kaza tarihi itibariyle 12 yaşında olduğunu ve herhangi bir çalışmasının bulunmadığını, müteveffanın herhangi bir çalışmasının bulunmamasına rağmen varsayımla hesaplama yapılmasının doğru olmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; bilirkişi tarafından verilen hükme esas alınan raporda yetiştirme giderinin müteveffanın 18 yaşına girdiği tarihe kadar hesaplanması gerektiğini, destekten yoksun kalan anne ve babanın ilgili tarihteki yaşlarının esas alınarak ayrı ayrı işleyecek dönem yetiştirme giderinin hesaplanması gerektiğini, son dönemdeki yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre askerlik süresinin de 6 ay olarak esas alınması gerektiğini, yapılan hesaplamada müteveffanın 24,31 yaşında evleneceğinin varsayıldığını ancak güncel 2018 TÜİK Evlenme ve Boşanma İstatistiklerine göre erkekler için evlenme yaşının 27,8 olarak belirtildiğini, ayrıca müvekkilinin sorumlu olduğu kusur oranının da %20 olduğu belirtildiği, destekten yoksun kalan anne için kusur indirimi yapılması gerektiğini, bu hususların düzeltilmesi halinde hesaplanan toplam tazminat tutarının 37.732,00 TL olduğunu ancak bilirkişi tarafından hesaplanan tazminat tutarının 101.575,00 TL olduğunu, bu duruma yaptıkları itirazın Yerel Mahkemece değerlendirmeye alınmadığını beyan ederek Yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Katılma yolu ile istinaf başvurusunda bulunan davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik inceleme içerdiğini, müvekkili lehine hükmedilen tazminat miktarlarının düşük olduğunu, müvekkillerinden … açısından kusur indirimi yapılmamasının usul ve yasalara aykırı olduğunu, Yerel mahkemece dava açıldıktan sonra ödenen kısım açısından lehlerine vekalet ücretine hükmedilmemesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek Yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Aktüerya raporu içeriğine,buradaki hesaplamaya kamu düzeni açısından yapılan incelemede
İDM ce meydana gelen kazanın ve ödemeye esas olan poliçe başlangıç tarihinin 01/06/2015 tarihinden sonra olması nedeniyle 01/06/2015 tarihli genel şartlarda belirtilen usule göre hesaplama yapılıp karar verildiği anlaşılmaktadır
Ne varki AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Davalı sigorta şirketinin davacı … açısından tazminattan müteselsilen sorumlu tutulmalarının Doğru olmadığı,kusurları oranında sorumlu oldukları istinafı yönünden;
Mahkemece meydana gelen trafik kazasında davacı …’in yolcu olarak içinde bulunduğu araç sürücüsünün %80 oranında, davalı sigorta şirketine sigortalı karşı aracın ise %20 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş mahkemece davalı sigorta şirketinin tazminattan müteselsilen sorumlu olduğundan bahisle hüküm kurulmuştur.
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. ( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde;Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacının yolcu olarak bulunduğu ve karşı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması halinde,bu durum davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu, talebinde kusur oranından da söz etmediğine ve açıkça teselsül hükümlerine dayanıp müteselsilen tahsilini istediğine göre zararın tümünü davalılardan talep etmesi TBK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması ve tüm tazminattan kusurları gözetilmeden davalıların müteselsilen sorumlu tutulması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan davalı sigorta vekillerinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Davalı … sigorta vekilinin kusura yönelik itirazı
Mahkemece kusur oranının tespiti için … Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazılmış; talimat mahkemesince keşif yapılmak suretiyle trafik polis memuru bilirkişi …’den alınan bilirkişi raporunda özetle; Kazanın oluşumunda … plakalı otomobil sürücüsü …nın 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 52/1-B maddesinde düzenlenen ”aracının hızını, aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak” kuralını ayrıca aynı kanunun 56/1-A maddesinde düzenlenen ”Şerit izleme ve Değiştirme kurallarına uymamak” kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olup % 80 oranında kusurlu olduğu, … plakalı otomobil sürücüsü …ın ise aynı kanunun 56/1-C maddesinde düzenlenen ” Önlerinde giden araçları güvenli ve yeterli bir mesafeden izlememek (yakın takip) ” kuralını ihlal ettiğinden ”ikinci derece kusurlu olup %20 oranında kusurlu olduğu, … plakalı otomobil sürücüsü …’ın ise ” kazaya etken herhangi bir kural ihlalinin olmadığı” rapora edildiği,sözkonusu raporun savcılıkça soruşturma dosyasında verilen takipsizlik kararı içeriğine ve trafik kaza tespit tutanağındaki tespitlerle de uyuştuğu anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davalı … vekilinin desteğin başlangıç süresinin 22 yaşından itibaren başlatılması gerektiği, yetiştirme giderinin düşülmediği istinafı
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Hayatın olağan akışına göre; trafik kazası sonucu davacıların küçük çocuğu ölmeseydi 18 yaşına gelmesi ile birlikte gelir elde edeceği ve ana ve babaya bakacağı muhtemeldir.
Mahkemece hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda; desteğin kaza tarihinde 12 yaşında olduğu belirtilmiş ve tazminat hesabında küçüğün gelir elde etmeye başlayacağı yaşın 18 yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2018/2229 esas 2019/12253 karar sayılı ilamı
Keza Yargıtay 17 hd’nin ilkelerine göre; Kaza tarihinde 12 yaşında olan desteğin ölümü sebebi ile annenin çalışıyor olması halinde hem anne hem de baba yönünden hesaplanacak tazminattan, asgari ücretin %5’i oranında, yetiştirme giderinin düşülmesi gerekli olup ,hükme esas olan 27/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda hem anne hem baba açısından yetiştirme gideri düşülmüş olup itiraz yersizdir
Davacı vekilinin Müvekkillerden … açısından kusur indirimi yapılması usul ve yasalara aykırı olduğu istinafı
Kusur Bilirkişi raporunda davacı …’a % 80 oranında kusur izafe edildiğinden bu miktar uyarınca indirim yapılmasında usule aykırılık yoktur.Keza yolcu … açısından da araçta yolcu olması nedeniyle kusursuz kabul edildiğinden aktüerya bilirkişi tarafından davacı … açısından % 100 kusura göre hesap yapılmış olup, kusura göre bir indirim yapılmamış olup,bu indirim … yönünden yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir
KEZA KABULE GÖRE DE
Davacı vekilinin Vekalet ücretinin yanlış hesaplandığı istinafı
Mahkemenin ve tarafların da kabulü olduğu üzere davanın 12/12/2018 tarihinde açılmış, yargılama devam ederken davacılar için 13/12/2018 tarihinde toplam 21.680 TL ödeme yapıldığı hususu ihtilafsızdır.
Bu halde ortada KTK 111. Madde gereğince güncellenecek bir alacak yoktur.
Ancak somut olayda ödeme davadan önce değil yargılama esnasında yapılmıştır. Bu halde yapılan ödemenin güncellenmesi değil mahsubu sözkonusu olacaktır.
Bu bakımdan Davacılara yapılan bu ödemenin güncelleme yapılmadan hesaplanan tazminattan mahsubu yoluyla tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.Mahkemece resen yapılan hesaplama bu açıdan doğrudur.Keza sigortaca yapılan ödemenin kimin adına yapıldığı belirtilmediğinden 21.680 tl lik ödemenin iki davacı adına eşit oranda yapıldığının kabulü ile düşülmesi yolundaki hesaplamaya da davalı … sigorta tarafından bir itiraz ileri sürülmemiştir.
Ne varki yargılama esnasında ödenen 21.680 TL bakımından (herbir davacı için 10.840 TL ödeme yapıldığının kabulü ile) dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, bakiye alacaklar bakımından ise tahsil kararı verilmesi ,fakata dava açılmasına bizzat davalılar sebebiyet verdiğinden yarğılama essanısda ödenen miktar da dahil edilmek suretiyle davacı mürüvet açısından 87.528,89 TL, davacı İlyas açısından 14.046,08 TL olmak üzere 101.574,97 TL olarak dava değerinin kabulü ile bunun üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yanlış hüküm tesis edildiği gözetildiğinde itirazlar yerindedir. Ancak yeniden aktüerya hesabı yapılacağından tespit edilecek miktarlar üzerinden yeniden hüküm kurulmalıdır.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7- Konya .. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … Sigorta A.Ş. tarafından yatırılan 127.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
8- Konya .. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … Sigorta A.Ş. tarafından yatırılan 125.316,27 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 24/11/2020

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.