Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/418 E. 2019/437 K. 14.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1-…
2-…
3-…
VEKİLİ : Av….
DAVALILAR : 1-…
VEKİLİ : Av….
2-…
3- … Şirketi
VEKİLİ : Av….
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
KARARIN YAZILMA TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin miras bırakanı …’nın 26/12/2015 günü Konya İli Tatlıcak Mahallesi Adana Çevre Yolu 12.km’de meydana gelen zincirleme trafik kazası neticesinde olay yerinde hayatını kaybettiğini, olay nedeni ile Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasından alınan Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi tarafından tanzim edilen 25/02/2016 tarihli ve İstanbul Teknik Üniversitesinden tanzim edilen 15/10/2016 tarihli raporlar neticesinde davalı sürücü …’in tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu asli kusurlu bulunduğunu, davalı sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı kamyonun olay tarihinde maliki ve işletenin diğer davalı … Şirketi olduğunu, aracın … tarafından … poliçe numarası ile 08/04/2015 başlangıç ve 08/05/2016 bitiş tarihleri itibariyle KTK Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi ile sigortalandığını, kaza sebebi ile ölenin eşi ve çocukları olan davacıların yıllar boyu sürüp devam edecek ve hiçbir şekilde giderilmesi mümkün olmayacak çok ağır manevi zarara maruz bırakıldıklarından fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile 6100 sayılı yasanın 107.maddesi uyarınca belirsiz olması sebebi ile şimdilik davacı eş … için 10.000,00 TL, müşterek çocuk … için 5.000,00 TL diğer müşterek çocuk … için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL destekten yoksun kalma sebebi ile maddi tazminata olay tarihi olan 26/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte hükmedilerek davalılardan müştereken ve müteselsilen (davalı … şirketinin teminat limiti ve buna isabet eden faiz ve masraflardan sınırlı sorumlu tutulması kaydı ile)tazmin ve tahsiline, yine davacı eş … için 100.000,00 TL, davacı çocuk … için 100.000,00 TL ve davacı çocuk … için 100.000,00 TL olmak üzere toplam 300.000,00 TL manevi tazminatın hüküm altına alınarak olay tarihi olan 26/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalı … dışında kalan) davalılardan müştereken ve müteselsilen tazmin ve tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALILAR SAVUNMA :
Davalı …vekili cevap dilekçesinde özetle; Hiçbir surette davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla, kazaya karışan … numaralı Trafik Sigorta Poliçesi ile 08/05/2015/2016 tarihleri arasında sigortalı olduğunu, poliçeden dolayı sakatlanma halinde kişi başına azami sorumluluk limitinin kaza tarihinde 290.000,00 TL olup sigortalı araç sürücüsünün kusur oranında ve zarar nispetinde olduğunu, hiçbir surette davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla; zorunlu trafik sigortasının sorumluluk sigortası olup, bu nedenle bu sigorta ile sigorta ettiren kişinin işleteni olduğu motorlu araçların üçüncü kişilere verdikleri zararların karşılanmasının amaçlandığını, sigortacının ise KTK ve Genel Şartlar mucubince poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2198 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğunun, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edileceğinin, böyle bir halde zorunlu trafik sigortasında sigortacının karşılamakla yükümlü olduğu zararlarının, işletme halinde motorlu aracın neden olduğu kazalarda üçüncü kişilerin zararına neden olacak bir kazanın meydana gelmesi ve bu kazada araç işletenin sorumlu bulunmasının gerektiğini, dolayısıyla KTK.86.maddesi gereğince araç işleteninin ve sürücünün kusursuz olduğu hallerde sigortacının da tazminat ödeme yükümlülüğünün olmayacağını, Karayolları Trafik Kanunu’nun 99.maddesi ve yerleşmiş Yargıtay kararları gereğince, yeterli ve gerekli belgelerin eklenmesi sureti ile şirketlerine müracaat tarihi öncesinde şirketlerinin temerrüdünün söz konusu olmadığını, sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğünün belgelerin ibrazından itibaren (8) işgünü içinde, böyle bir başvuru olmadığı takdirde dava tarihinde muaccel hale geldiğinden bu tarihler öncesi için faiz sorumluluklarının bulunmadığını, nitekim davacının eksik evrak ile davalı … şirketine başvuru yaptığını ve işbu davanın açılmasına sebep olduğunu, yine davacı tarafın talep etmesi gereken faizin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz olup kaza tarihinden itibaren faiz talebi hatalı olduğunu, dava konusu talep tutarlarından müterafik kusur ve hatır taşıması indirimlerinin yapılmasının gerektiğinden bahisle müvekkili şirket aleyhine açılan haksız davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalılar … Şirketi ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın iddialarının gerçeği yansıtmadığını, talebinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı … yönünden; sevk ve idaresindeki … plaka sayılı kamyonun Karapınar yönünden gelip bölünmüş Devlet Kara yolu üzerinden Konya yönüne seyri sırasında, RTM tarım unvanlı işyerinden yola çıkış yaparak, yolun önce sol sonrasında sağ şeridinde geçen … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı çekicinin çektiği … plaka sayılı yarı römorka, frenli vaziyette arkadan çarptığını, bu kazanın akabinde 2,5 dk sonra …’nın yolcu olarak bulunduğu, alkollü ve sarhoş olan … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı kamyonet ile Karapınar yönünden Konya yönüne seyrederek olay yerine geldiğinde kamyonetin sol ön kısmıyla, yolun sağ şeridi üzerinde çekicinin arkasına bitişik vaziyette duran … plaka sayılı kamyonun sağ arka kısmına çarpması sonucu 2.(ikinci) kazanın meydana geldiğini ve sürücü … ve yolcu …’nın vefat ettiklerini, söz konusu kazada müvekkiline atfı kabil kusur bulunmadığını, Ankara Trafik İhtisas Dairesi raporunda müvekkilinin asli, İstanbul Trafik İhtisas Dairesi raporunda müvekkilinin %60 kusurlu bulunduğunu, ancak hiçbir raporda da yol ve hava şartları ile ilk kazanın oluşumuna sebep veren ve yavaş bir şekilde sol şeritte seyreden araç ve sürücüsüne kusur verildiğini, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı … Şirketi yönünden; müvekkilinin trafiğe çıkardığı tüm araçların kışlık lastikleri ve bakımlarını düzenli olarak yaptırdığını, şoförlerini seçer iken, gerekli ehliyetin bulunmasına ve sağlık kontrollerinin yapılmasına özen gösterdiğini, müvekkilinin eldeki dava ile sorumlu tutulmasının düşünülemeyeceğini, davanın müvekkil firma yönünden de davanın reddinin gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacıların talep etmiş oldukları manevi tazminat miktarlarının çok yüksek ve fahiş olduğundan, iş bu davanın müvekkilleri yönünden reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesinin … tarihli kararı ile; “Tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; Davacıların, miras bırakanı …’nın 26/12/2015 günü Konya İli Tatlıcak Mahallesi Adana Çevre Yolu 12.km’de meydana gelen zincirleme trafik kazası neticesinde olay yerinde hayatını kaybettiğini, olay nedeni ile Konya …Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasından alınan Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi tarafından tanzim edilen 25/02/2016 tarihli ve İstanbul Teknik Üniversitesinden tanzim edilen 15/10/2016 tarihli raporlar neticesinde davalı sürücü …’in tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu asli kusurlu bulunduğunu, davalı sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı kamyonun olay tarihinde maliki ve işletenin diğer davalı … Şirketi olduğunu, aracın … tarafından … poliçe numarası ile 08/04/2015 başlangıç ve 08/05/2016 bitiş tarihleri itibariyle KTK Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi ile sigortalandığını, kaza sebebi ile yıllar boyu sürüp devam edecek ve hiçbir şekilde giderilmesi mümkün olmayacak çok ağır manevi zarara maruz bırakıldıklarından fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile 6100 sayılı yasanın 107.maddesi uyarınca belirsiz olması sebebi ile şimdilik davacı eş … için 10.000,00 TL, müşterek çocuk … için 5.000,00 TL diğer müşterek çocuk … için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL destekten yoksun kalma sebebi ile maddi tazminata olay tarihi olan 26/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte hükmedilerek davalılardan müştereken ve müteselsilen (davalı … şirketinin teminat limiti ve buna isabet eden faiz ve masraflardan sınırlı sorumlu tutulması kaydı ile)tazmin ve tahsiline, yine davacı eş … için 100.000,00 TL, davacı çocuk … için 100.000,00 TL ve davacı çocuk … için 100.000,00 TL olmak üzere toplam 300.000,00 TL manevi tazminatın hüküm altına alınarak olay tarihi olan 26/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalı … dışında kalan) davalılardan müştereken ve müteselsilen tazmin ve tahsiline karar verilmesini talep ettikleri, davalıların davanın davanın reddine karar verilmesini talep ettikleri, kaza tarihi itibariyle 2918 sayılı KTK’nunun da 6704 Sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin yürürlükte bulunmadığı, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunduğu, bu nedenle KTK’nun 97. maddesindeki başvuru şartı dışındaki hükümler yönünden, yapılan yasal değişiklik öncesi ve 12/8/2003 tarih ve 25197 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları hükümlerinin uygulanması gerektiği, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK.85. vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1.maddesinde;”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, TBK. 53.maddesinde;”Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:1. Cenaze giderleri.2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” şeklinde, TBK.55/1.maddesinde;”Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.” şeklinde,TBK.56.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” şeklinde düzenlemelerin yapıldığı, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde; “Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler. g) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri, h) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri, i) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde; “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde; “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde, KTK’nun 111.maddesinde; “Bu Kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, 26/12/2015 tarihinde davalı … şirketine 08/05/2015 başlangıç – 08/05/2016 bitim tarihleri arasında geçerli olmak üzere … poliçe nolu ZMMS ile sigortalı olan … plakalı aracın karıştığı Konya İli Tatlıcak Mahallesi Adana Çevre Yolu 12.km’de meydana gelen zincirleme trafik kazası neticesinde muris …’nın vefat ettiği, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasından tarafların kusur oranlarına yönelik Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmış, Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığınca düzenlenen 17/01/2017 tarih ve … nolu kusur raporuna göre sürücü davalı …’in %60, müteveffa …’nun %40 oranında, sürücü …’un ise kusursuz olduğu bildirilmiş mahkememizce usul ekonomisi açısından tarafların kusur oranlarına yönelik bu rapora itibar edildiği, dosyada aldırılan 02/07/2018 havale tarihli hesap bilirkişisinin raporuna göre; 26/12/2015 tarihinde meydana gelen trafik kazasında vefat eden …’nın vefatı nedeni ile davacı eş …’nın 61.603,32 TL, davacı oğlu …’nın 9.461,71 TL, davacı kızı …’nın 23.264,20 TL destekten yoksun kalma zararlarının hesap edildiğinin bildirildiği, mahkemece alınan raporların ayrıntılı ve denetime açık olması nedeniyle hükme esas alındığı, davacılar vekilinin 09/10/2018 tarihli dilekçesi ile tazminat miktarlarını ıslah ettiği, davacıların ıslah edilmek suretiyle talep ettiği destekten yoksun kalma nedenli maddi zararlarından davalı … şirketinin ZMMS sigortası kapsamında sigortalısının kusuru oranında ve poliçe limitiyle sınırlı olarak sorumluluğunun bulunduğu, diğer davalıların araç işleteni ve sürücüsü olması nedeniyle oluşan zararlardan sorumluluklarının bulunduğu, davalı … şirketince davacılardan … için 08/06/2017 tarihinde 74.870,71 TL, davacı … için 08/06/2017 tarihinde 9.876,09 TL ve davacı … için ise 08/06/2017 tarihinde 16.325,98 TL olmak üzere toplamda 101.072,78 TL ödemenin yapıldığı, yapılan bu ödemenin davacıların zararını karşılamadığı ancak bu ödemenin faizinin hesaplanarak davacıların zararından mahsup edildiği, kazanın muris …’nın kazaya karışan sürücü …’nun sevk ve idaresindeki … plakalı araçta yolcu olarak bulunduğu sırada meydana geldiği, muris …’nın sürücü …’nun sevk ve idaresindeki … plakalı araca binerek yolcu olduğu sırada kazanın meydana gelmesi karşısında davalı tarafın müterafik kusur ve hatır taşıması indirimleri varlığındaki itirazlarının, ancak murisin yolcu olarak bulunduğu araç için hatır taşıması ve müterafik kusur indirimlerinin söz konusu olup karşı araç için söz konusu olmadığı (Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 06/12/2017 tarih ve 2015/5739 Es.2017/11329 Kar. Sayılı ilamı) değerlendirilmediği, davalı … yönünden temerrüdün kısmi ödemenin yapıldığı 08/06/2017 tarihinde, diğer davalılar yönünden olay tarihinde oluştuğu, yine kazaya karışan aracın ticari araç olması nedeniyle avans faizinin uygulanması gerektiği, davacıların muris …’nın eşi ve çocukları olduğu, davacıların desteklerinin vefatı nedeniyle, acı çektikleri ve sağlık bütünlüklerinin bozulduğu, bu nedenle manevi zarara uğradıkları anlaşılmakla davacıların maddi tazminat taleplerinin kabulüne, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, haksız eylemin ağırlığı, kusur oranları, hakkaniyet ilkesi ve diğer hususlar dikkate alınarak davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne kısmen reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.” şeklinde davanın kısmen kabul kısmen reddi ile; davacı … için 61.603,22 TL davacı … için 9.461,71 TL, davacı … için 23.264,20 TL destekten yoksun kalma zararlarına bağlı maddi tazminatın davalılar … ve … yönünden olay tarihi olan 26/12/2015 tarihinden, davalı … yönünden temerrüt tarihi olan 08/06/2017 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte (davalı … şirketinin sorumluluğu kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, davacı … için 30.000,00 TL, davacı … için 25.000,00 TL, davacı … için 25.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 26/12/2015 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, Davacıların fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
DELİLLER:
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesine ait … Esas … Karar sayılı dosya ve ekinde Konya … Asliye Ticaret Mahkemesine ait … Esas sayılı dosya
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı …Ş. Vekili 18/01/2019 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hükme esas alınan 01/07/2018 tarihli aktüer raporunda müteveffanın sağ olan anne ve babasının da payının hesaplanması gerekirken bu hususun gözardı edildiğini, bu durumun müteveffanın anne ve babasının payının davacılar eş ve çocuklara kaydırılması suretiyle daha fazla tazminat hesaplanmasına ve sebepsiz zenginleşmeye neden olduğunu, bu nedenle hükme esas alınan aktüer raporunda müteveffanın sağ anne ve babasının payının hesaplanmadığından hatalı rapora dayalı hükmün kaldırılması gerektiğini, tazminat hesabının ilgili mevzuata aykırı olduğu gibi hükme esas alınan bilirkişi raporunun Hazine Müsteşarlığı aktüerler siciline kayıtlı bir bağımsız aktüer tarafından düzenlenmediğini, bilirkişi raporundaki hesaplamanın T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının 05/02/2010 tarih ve 2010/4 sayılı ve 14/02/2011 tarih ve 2011/4 sayılı genelgelerinde belirlenen kurallara aykırı olduğunu, bu genelge ile söz konusu sigortalarda uygulama birliğinin sağlanmasına bakımında ödemelerde esas alınan mortalite tablosu ve teknik faiz kurallarına bağlandığını, bilirkişi raporunda ise bu yöntem ve kurallara uyulmaksızın fahiş hesaplama yapılmış olduğunu, yapılan hesaplamanın da müsteşarlık genelgelerine ve hukuka aykırılık teşkil etmesi dolayısıyla raporun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, ayrıca raporda bilirkişi tarafından uluslararası ve SGK kurumu tarafından esas alınan aktüeryal yöntemi kullanılmadığından fahiş hesaplama yapıldığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla hükmedilen tazminata temerrüt tarihinden itibaren avans faizi işletilmesinin hatalı olduğunu, yerel mahkemenin gerekçeli kararında hükmedilen maddi tazminatın müvekkili olan şirket yönünden temerrüt tarihi olan 08/06/2017 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verildiğini, yerleşik yargıtay kararlarına göre gerekli bilgi ve belgelerle başvuru sağlanmaması durumunda sigortacı açısından maddi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmesi gerekmekte iken temerrüde düşürüldüğünü kabul etmemek kaydıyla temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi kararının kaldırılması gerektiğini beyan ederek tehiri icra taleplerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … ve davalı … Şirketi vekili 21/01/2019 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; gerek kusur raporuna gerekse de buna dayanarak hazırlanmış hesap raporuna yapmış oldukları itirazlarının yerel mahkemece değerlendirilmediğini, zira kazada daha önce aldırılmış kusur oranının değişme durumunun olduğunu, davacıların murisinin bulunduğu aracın sarhoş olan …’nun sevk ve idaresinde olduğunu ve kusurlu olduğunu, bununla birlikte yol ve hava şartları ile ilk kazanın oluşumuna sebebiyet veren sol şeritte seyreden araç sürücüsüne kusur atfedilmediğini, müvekkilinin araçtan atlamasının kazanın gerçekleşmesine neden olduğu şeklinde kabulün usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili yönünden ilk kaza nedeniyle önündeki araca çarpma durumunun kaçınılmaz olduğunu, müvekkilinin söz konusu araca çapması neticesinde alkollü ve aşırı derecede sarhoş olan davacıların murislerinin bulunduğu aracın kazaya karışmasında müvekkil ile müvekkili olan şirketin doğrudan hiçbir kusurunun bulunmadığını, bu hususların dikkate alınmayarak hazırlanan bilirkişi raporuna itiraz etmiş iseler de yerel mahkemece dikkate alınmadığını, davacıya SGK tarafından bağlanmış olan ölüm aylığının peşin sermaye değerinin hesaplanan tazminattan tenzil edilmediğini, bununla birlikte davacıların murisinin araçtaki hukuki durumunun hatır taşımacılığı olup olmadığının dahi mahkemece değerlendirilmediğini, davacıların manevi tazminat talebi üzerine mahkemece verilen miktarın fahiş miktarda olduğunu beyan ederek belirttikleri nedenler ve re’sen dikkate alınacak diğer hususlar dikkate alınarak yerel mahkeme tarafından verilen kararın ortadan kaldırılarak davanın tümden reddine karar verilmesini, aksi kanaatte yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılarak yeniden görülmek üzere dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesini, yine aksi kanaatte ise itirazları da dikkate alınarak yerel mahkeme kararının düzeltilerek onararak maddi ve manevi tazminat miktarlarının düşürülmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin ise karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU:
Dava, trafik kazasında kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasında kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-SGK tarafından bağlanan ölüm aylığının peşin sermaye değerinden tazmin edilmesi gerektiğine ilişkin istinaf itirazlarının incelenmesinde :
TBK’nun 55. maddesi gereğince rücuya tabi olmayan ödemelerin tazminattan indirilmesi söz konusu olmayıp, ÖLÜM AYLIĞI rücuya tabi olmadığı için tazminattan indiriminin gerekmediğinin SGK tarafından verilen cevap ve dosya kapsamından anlaşıldığından davalı şirket vekilinin istinafının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
2-Anne ve babanın payının hesaptan düşülmesi gerektiğine ilişkin istinaf itirazlarının incelenmesinde :
YARGITAY 17. Hukuk Dairesince kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumunda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte ikişer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelirin paylaştırılarak tazminatın bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.(17. Hukuk Dairesi 2015/15413 E 2018/8252 K)
Dosya kapsamından, destek … ‘nın anne ve babasının hayatta olduğu anlaşılmış olup, hükme esas alınan aktüer raporunda ise, desteğin gelirinden sadece eşi ve çocuklara pay ayıracağı kabulü doğrultusunda hesaplama yapıldığı, davacılar eş ve çocuklar dışında hak sahibi olabilecek anne ve baba yönünden ise onlar için de pay ayrılması gerektiğinin dikkate alınmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenlerle; mahkemece, desteğin anne ve babası yönünden yerleşik Yargıtay uygulamaları da gözetilerek, bilirkişiden işaret edilen hususta ek rapor alınması ve (dava dışı diğer hak sahibi) anne ve babaya da destek payı ayrıldıktan sonra oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetli görülmemiştir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2015/10471 E 2018/5051 K )
3- Aktuerya raporunda SGK tarafından esas alınan aktuerya yönteminin uygulanmamış olmasına ve aktuerya bilirkişisinin bağımsız aktuerya olmamasına ilişkin istinaf itirazlarının incelenmesinde :
Davalı … ile … araca ait poliçe , 08/05 /2015 tarihinde gerçekleşmiş olup, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın yürürlük tarihi (01/06/2015) ve 2918 sayılı yasanın 6704 sayılı yasa ile değişik 90. Maddesinin yürürlük tarihi dikkate alındığında, tazminat hesabının, PMF yaşam tablosu uygulanmak suretiyle yapılması, usul ve yasaya, ayrıca yerleşik yargı kararlarına uygundur.
4-Söz konusu alacağın avans faiz işletilemeyeceği istinafı yönünden;
Trafik kazasına konu … plakalı araç ticari kullanım niteliğinde olmasına göre uygulanabilecek faiz oranı avans faiz olmalıdır. Bu nedenle mahkemece, avans faize hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/13062 esas 2017/10166 karar 2015/13463 esas 2018/6799 karar )
5- Faiz başlangıcınailişkin istinaf itirazlarının incelenmesinde :
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Somut olayda İDM tarafından davacılara yapılan ödeme tarihi 08/06/2017 tarihi temerrüt tarihi olarak esas alınmış olup bu yönden İDM kararında usul ve yasaya aykırılık olmadığı davalı … vekilinin istinafının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
6- Kusur durumuna yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde :
Ceza Mahkemesi kararlarının Hukuk Mahkemesi’ne etkisi, TBK’nun 74. maddesinde düzenlenmiş olup hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Borçlar Kanununun 74. maddesinde “Hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” hükmü öngörülmüştür.Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Y.H.G.K. 11.10.1989 gün ve E.1989/11-373, K.472 sayılı ilamı). Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli konumda bulunmasıdır. O halde bir ceza mahkemesinin uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptamasının, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin delil oluşturacağı açıktır (Hukuk Genel Kurulu – 2008/4-564 E, 2008/536 K.).
Ceza Mahkemesince, davaya konu edilen olay nedeniyle davalı … cezalandırılmıştır.
Somut olayda Konya … ACM ‘nin … sayılı Ceza mahkemesince kusur yönünden yargılama sırasında alınan İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ 3 lü bilirkişi heyetinden alınan raporunda ayrıntılı olarak yazılı olduğu üzere … ve ölen sürücü …’nun kusurlu olduğuna yönelik rapor esas alınarak davalı … için hükmedilen mahkumiyet kesinleşmiştir.
Keza aynı olayla ilgili davacı tarafça Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile … sigorta şirketine karşı dava açılmış ve bu dosyada kusur raporu alınmış ve ancak karar kesinleşmemiştir. Burada alınan İstanbul Trafik İhtisas raporunda, incelenen ceza mahkemesi kararında ve kazaya ilişkin düzenlenen Trafik Tespit Tutanağına paralel olarak davalı …’e %60 oranında verilen kusur raporu hükme esas alınmıştır.
Ne var ki Somut olayda istinaf yoluna başvuran davalı … aracın İŞLETENİ olup hukuk dosyasında dosyanın tarafı olmaması nedeniyle Hukuk mahkemesince daha önce aldırılan rapor o dosyada taraf olmayan, savunma ve delil sürme imkanının bulunmayan davalıyı bağlamayacağından açıkça raporu da kabul beyanı bulunmayan davalı işleteni bağlamayacaktır.
Zira somut olayda davalı gerek ceza gerek hukuk dosyasında aynı savunmayı yapan davalı kusurunun bulunmadığını belirtmiş olup Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin anılan dosyasında taraf olmayan davalıya dava ihbar edilmemiş ve davalı bu davada taraf olmamıştır. Bu nedenle istinafa konu bu dosyada davalının itirazları da değerlendirilerek diğer hukuk ve ceza dosyasındaki tüm taraf ve tanık beyanları, deliller, raporlar da irdelenerek yeni bir rapor alınmadan eski raporların davalıyı bağlaması da kabul edilemez.(Nitekim Yargıtay 17 hd ‘nin 2007/3294-2932 sayılı 2012/3103 esas 2012/7097 karar sayılı ve 2016/3309 esas 2016/8437 karar sayılı ilamları) Aksinin kabulü savunma hakkı ihlali oluşturacaktır.
7-Davalı … Vekilinin; hesap bilirkişisinin aktuerya bilirkişisi olmadığına yönelik istinaf itirazında:
Aktuerya raporunun aktuerya bilirkişisinden alınması nedeni ile davalı … Vekilinin buna yönelik istinafı itirazı yerinde görülmemiştir.
8- Manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde :
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Somut olayda ,manevi tazminatın takdirinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tarafların kusur durumları, meydana gelen netice ve yukarıda ilkeler gözönünde tutularak manevi tazminatın miktarının belirlenmesi gerekmekte olup dosyada kusur durumu net olmadığından bu talep şimdilik değerlendirilmemiştir.
HMK nın 353/1-a maddesi 6. bendinde; mahkemece tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması, istinaf aşamasında duruşma yapılmadan değerlendirilmesi gereken bir istinaf sebebi olarak kabul edilmiştir.HMK da düzenlenen istinaf sisteminin, dar istinaf sistemi olduğu hususu düşünüldüğünde, işin esasının incelemesine geçilebilmesi için hüküm kurmaya yetecek esaslı bir delilin toplanmamış olması halinde bu maddenin uygulanması gerekeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunun md. 353/1-a-6. bentte geçen “Tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” ifadesini, yetersiz olmakla birlikte dosyada delillerin kısmen toplanıp kısmen değerlendirildiği ancak davanın esasıyla ilgi uyuşmazlığı tam olarak ortaya koyup çözecek derecede esaslı delillerin toplanmamış olması veya bu delillerin değerlendirilmemiş olması şeklinde amaçsal yorumlamak, istinaf incelemesinin denetime ilişkin işlevi de göz önüne alındığında maddenin düzenleme amacına daha uygun olacaktır.
İstinaf sistemimizde dar anlamda istinaf sisteminin benimsendiği düşünüldüğünde ilk derece mahkemesi tarafından dellillerin toplanıp değerlendirilmesi ve bu yargılamanın yanlış olduğu hususlarda tarafların ileri sürdüğü hususlarda inceleme yapılarak karar verilmesidir.İstinaf mahkemesi hem denetim hem de maddi vakıa incelemesi yapan mahkemeler olarak kurulmuş olması,denetim sonucu eksik bulduğu ,tahkikat işlemlerini tamamlayarak yargının gecikmeden karar verme amacına yönelik olup ilk derece mahkemesinin yapması gereken tahkikat işlemlerinin istinaf mahkemesince yapılmasını sağlamak olmadığı,aksinin kabulünün sistemi dar anlamda istinaftan çıkarıp geniş anlamda istinafa sürükleyeceği,bu durum da kanun koyucunun amacına ters bir durum oluşturacağı anlaşılmaktadır.
Yetersiz bir tahkikat ile tahkikatın hiç yapılmamış olması arasında sonuç bakımından bir fark yoktur. Her iki halde de taraflar ilk derece mahkemesindeki yargılamada hukuki dinlenilme hakkından mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla, önemli olan kaç delilin toplanıp kaç tanesinin eksik bırakıldığından çok, uyuşmazlığın halli için önem arz eden delillerin toplanıp toplanmamasıdır.
Bu bakımdan Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen delillerin “hiçbirinin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin uyuşmazlığın çözülmesi için taraflarca gösterilen delillerden hiç birinin toplanmaması ya da deliller bütünü ile çözüme ulaşılabilecek hallerde bu bütünü oluşturan delillerden “birinin” toplanmamış olması halleri olduğu söylenebilir. Hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerden “birinin” toplanmamasını da 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı KABULÜ ile, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih ve … Esas … sayılı dosyasında verilen kararının HMK.m.353/1-a.6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde değerlendirme ve işlem yapılmak üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalıların ayrı ayrı yatırdıkları başvurma harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde davalılara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliğ ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, HMK. m.353/1-a hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi….


Başkan


Üye


Üye


Katip