Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1181 E. 2019/1225 K. 09.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karara ilişkin davacı vekilinin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili mahkememize tevzi edilen 25/04/2018 havale tarihli dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin maliki olduğu … plakalı aracın 27/02/2018 tarihinde davalı sigorta şirketinden sigortalı olan … idaresindeki … plakalı araç ile çarpışmak suretiyle kazaya karıştığını; müvekkilinin oğlu … idaresindeki araçta ciddi hasar oluştuğunu; davalı sigorta şirketinin sigortalısı olan araç sürücüsü …’un oluşan kazada kırmızı ışıkta geçmek suretiyle tam kusurlu olduğunu; kaza sonrasında tutulan tutanakta bu durumun tepsit edildiğini; müvekkilinin aracında oluşan zarar ve değer kaybının giderilmesi amacıyla işbu davayı açtıklarını; müvekkilinin kaza sonucunda oluşan hasarı yetkili serviste yaptırdığını; fatura edilen toplam hasar bedelinin 21.115,53 TL. olduğunu; davalı sigorta şirketinin 12.787,00 TL. ödeme yaptığını; kalan 8.350,00 TL. bedeli ödemediğini; müvekkilinin aracında kaza nedeniyle değer kaybının da oluştuğunu; bu değer kaybı için yapılacak inceleme ve alınacak bilirkişi raporlarıyla tespit edilmek üzere şimdilik 5.000,00 TL. ile ödenmeyen hasar bedeli olarak 8.350,00 TL. olmak üzere toplam 13.350,00 TL.’nin olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline; yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; katıldığı duruşmalarda da dava dilekçesindeki bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili mahkememize vermiş olduğu 10/05/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle, kazaya karışan ve müvekkili sigorta şirketi tarafından sigortalı … plaka sayılı araç sürücüsünün karıştığı kazada kusurlu olduğunun iddia edildiğini; ancak aracın sigorta poliçesi ile teminat altına alınmasının teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmediğini; işletenin hukuki sorumluluğunun bulunmadığı durumlarda müvekkili sigorta şirketinin de sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini; bu nedenle tarafların kusur oranlarının tespit edilmesi gerektiğini; araçta oluşan değer kaybının teminat dışında olduğunu beyanla açılan davanın reddine, masrafların ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiş; katıldığı duruşmalarda da cevap dilekçesindeki bu beyanlarını tekrar etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen 15/04/2019 tarihli gerekçeli kararı ile; “Mahkememizce tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamındaki tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, davacıya ait … plaka sayılı araçla davalı sigorta şirketince sigortalı … plaka sayılı araçların 27/02/2018 tarihinde Konya İli Selçuklu İlçesi Uluyayla Caddesinde çarpıştıkları; söz konusu davada davalı sigorta şirketinden sigortalı araç sürücüsü dava dışı …’un kırmızı ışık ihlali yapmak suretiyle % 90 oranında kusurlu olduğu; davacının ise “ışıklı trafik işaretleri izin verse bile trafik akışını engelleyecek bir durum olduğu hallerde kavşağa girmek” suretiyle kazada % 10 oranında kusurunun bulunduğu; kaza sonucunda davacının aracında meydana gelen hasarın, ekonomik değeri olan hasarlı parçaların bedeli düşüldükten sonra 20.000,00 TL. olduğu; davacının aracında aynı zamanda 2.845,00 TL. değer kaybı oluştuğu; davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı araç sürücüsünün kazadaki kusur oranının % 90 olduğu göz önüne alındığında bu hasar bedelinin 18.000,00 TL.’lık kısmı ile değer kaybının 2.560,50 TL.’lık kısmı toplamı olan 20.560,50 TL.’lık zarardan … plaka sayılı aracın kaza tarihinde geçerli ZMSS poliçesini düzenlemiş olan davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu; davacının davalı sigorta şirketine yaptığı başvuru sonucunda hasar bedeli olarak davacıya 27/03/2018 tarihinde 12.787,00 TL. ödeme yapıldığı, ancak araçta meydana gelen değer kaybı nedeniyle herhangi bir ödeme yapılmadığı; buna göre davacının aracında meydana gelen değer kaybı nedeniyle 2.560,50 TL. ve karşılanmayan hasar bedeli olarak 5.213,00 TL. olmak üzere toplam 7.773,50 TL. zararının davalı sigorta şirketi tarafından tazmini gerektiği anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davanın kısmen kabulü ile davacının aracında oluşan hasar ve değer kaybına karşılık toplam 7.773,50 TL. maddi tazminatın, poliçe teminat tutarı ile sınırlı olmak üzere, temerrüt tarihi olan 27/03/2018’den itibaren hesabedilecek yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda kusur belirlemesinin de yapıldığını, kusur açısından müvekkiline izafe edilen kusuru kabul etmediklerini ve itiraz ettiklerini belirttiklerini ancak bu taleplerinin dikkate alınmadan karar verildiğini, kusur açısından bakıldığında da raporda çelişkilerin bulunduğunu, hükme esas alınan raporda ve Yerel Mahkeme kararında araçta meydana gelen değer kaybının da düşük belirlendiğini, müvekkili davacının aracının üst segmentte yer alan bir araç olduğunu ve aracın alıcısı her kim olacaksa değişen tüm parçalarını önemseyeceğini, bu şekilde hasarlanan ve birkaç parşası değişmiş bir araca alıcı çıkmasının müvekkili davacının bu kadar yüksek tutarda parça değişimine uğrayan aracını satması ve satarken bu durumu söylememesinin müvekkilinin kötü niyetli olması anlamına geleceğini, Yerel mahkemenin bu açıklamaları göz ardı ettiğini ve değer kaybına ilişkin cuzi bir miktar olan 2.845,00 TL belirlemesine yer verdiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda; “…Yeni ZMMS ekindeki sözleşmeye göre kazaya karışan araçların ön ve arka tamponları ile mekanik ve elektrik ile ilgili parçalarının hasarlanması ve değiştirilmesi sonucu “araçta değer kaybı olmayacağı belirtilmiştir.” denildiğini, buna göre bir belirlemenin sadece sigorta kapsamında daha az ödeme yapmak isteyen sigorta şirketinin görüşü olarak ortaya çıkabileceğini, sözleşme hükmü var denilerek tampon, mekanik ve elektrik aksamını değer kaybı açısından dikkate alınmayacağı hükmüne riayet ederek belirleme yapılmasının hakkaniyete aykırı nitelik taşıyacağını, bilirkişi tarafından çeşitli tablolar oluşturularak km de dikkate alınarak hasar bedeli dışında araçta meydana gelen değer kaybı olarak 2.845,00 TL’nin bulunmuş olmasının kendilerince kabul edilemeyeceğini, müvekkilinin aracında yapılan tüm değişim, parçalar ve işçilik toplamının 21.115,53 TL olduğunu, bilirkişi tarafından bu rakamın 20.000,00 TL olarak dikkate alındığını, bilirkişi raporundaki hesaplamada hasarlı parçaların düşüldüğünü, ancak bu yönden alınan rapora itirazlarının dikkate alınmadığını, kusur izafesini kabul etmediklerini, bu nedenle de yapılan indirimin de usul ve yasaya aykırı bir nitelik taşıdığını, aracın gerçek değer kaybı, araç sürücüsünün kusuru, müvekkilinin eksik ödeme nedeniyle alması gereken tutarın yeniden alanında uzman bilirkişi aracılığı ile hesaplanmasına yönelik taleplerinin dikkate alınmadan hüküm verildiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR :
Uyuşmazlık, Yerel Mahkemece verilen kısmen kabul kısmen red kararına karşı davacı vekilinin istinaf itirazları doğrultusunda kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne karar verilmesine ilişkindir.
DELİLLER :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı dosyası.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede
6100 sayılı HMK’nin Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinin 2. fıkrasına göre “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Kanunun aradığı bu şekil, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetine sebep olabilecek, kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir. (HGK 2013/9-1989 Esas 2014/657 Karar sayılı ilamı)
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetiminin yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
6100 sayılı HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren yasa yolu açık olan son kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K. sayılı ilamları)
HMK’nun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” hükmüne yer verilmiştir.
HMK 297/2. maddede; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
Anayasa m. 141/3’deki düzenleme gereğince “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” kuralı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesi kapsamında, taraflardan biri hakkında hüküm kurulmaması ve gerekçenin yazılmaması durumunda adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edeceği düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesinin başlığı hâkimin davayı aydınlatma ödevi olup madde metninde, hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir, hükmü düzenlenmiştir.
Dava, birden ziyade talep yönünden maddi tazminat istemine ilişkin olup davacı vekili dava dilekçesinde; hem araç hasarı, hem de araç değer kaybını talep etmiş ,ilk derece mahkemesince ise infazda tereddüt oluşturacak şekilde toplam bedele hükmedilmiştir.Bu itibarla herbir alacak kalemine yönelik ayrı ayrı hüküm kurulması ve bu alacak miktarları toplamının kararda belirtilmesi gerekirken, hangi maddi tazminat talebi için ne miktara hükmedildiği belirtilmeden hükümde toplam tazminat miktarı yazılması infazda tereddüt yaratacak ve kamu düzenine aykırı görüldüğünden bu husus resen gözetilmiştir.
Kusur raporuna itiraz hakkında istinaf incelemesinde;
Düzenlenen Bilirkişi raporunda kusur açısından davacı aracını kullanan kişinin tali kusurlu olduğu ve bu kusurun oranının %10’luk kısma tekabül edeceğini belirten raporda “…Görüşün açık olduğu bir ortamda seyir yönünde sağ taraftan hızla yaklaşan araca rağmen çarpışmayı önleyici fren ve manevra tedbirine başvurmadığı kavşağa müteyakkız yaklaşmadığı, aracının sağ ön kısmı ile çarpıştığı hava ve görüşün açık olduğu ve dış etkenlerin olmadığı bir ortamda kavşak kolunda yeşil ışığın yanmasını beklemede iken kavşak kollarındaki trafiğe gerekli ehemmiyeti vermediği, seyir yönünde sağ taraftan hızla yaklaşan araca rağmen kalkış yaparak kavşağa giriş yaptığı…” gerekçesiyle bu kusur oranını verildiği,davalı sigorta şirketine sigortalı araca ise % 90 kusur izafe edildiği anlaşılmaktadır
Somut olayda taraflarca düzenlenen tutanak içeriğinden trafik ışıkları mevcut olan kaza yerinde ,davacıya yeşil ışık yandığı sırada, yol hakkı kendisinde olan araç sürücüsü kalkış yaparak seyrettiği esnada,kendisine kırmızı yanmakta iken ,bu hususu dikkate almayarak kırmızı ışıkta geçen davalı sigortalı şirketine ait aracın olayda tam kusurlu olduğu,davacıya atfı kabil bir kusurdan bahsedilemeyeceği,taraflarca düzenlenen tutanak içeriğinden de aksine bir durumun tespit edilememesi dikkate alındığında,somut olayda davacının kusursuz, davalının tam kusurlu olduğu ve bu kusur oranına göre değerlendirme yapılması gerektiği halde davacıya % 10 kusur izafe eden rapora göre karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup davacının istinaf itirazı yerindedir
Araç değer kaybının azlığına ve hurda bedeli düşülmesinin yanlış olduğuna yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde;
Somut olayda hükme esas alınan raporda kazanın ve poliçenin düzenlenme tarihinin 01/06/2015 tarihinden sonra olması nedeniyle yeni genel şartlara göre hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı vekili davalıya ait araçta meydana gelen değer kaybının fazla olduğunu iddia ederek kararı istinaf etmiştir.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 14 Mayıs 2015 gün 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak 01 Haziran 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Genel Şart Kapsamındaki Teminat Türleri A-5.maddesinde, maddi zararlarında sigorta teminatı kapsamında olduğu belirtilmiş ve maddi zararın “Hak sahibinin kaza tarihi itibariyle bu genel şartta tanımlanan ve zarar gören araçta meydana gelen değer kaybı dahil doğrudan malları üzerindeki azalmadır. Sigortalının sorumlu olduğu araç kazalarında değer kaybı, talep edilmesi halinde ilgili branşta ruhsat sahibi sigorta eksperleri tarafından tespit edilir. Değer kaybının tespiti bu Genel Şart ekinde yer alan esaslara göre yapılır.” Şeklindeki düzenleme ile trafik kazası sonucu zarar gören üçüncü kişiye ait araçta meydana gelen hasar bedeli ve değer kaybına ilişkin zararların, genel şartların ekindeki hesaplama yöntemine ilişkin çizelgeye göre eksper tarafından belirleneceği belirtilmiştir. Genel şartlar Ek-1 de değer kaybının belirlenmesine ilişkin çizelge ve teminatı dışında kalan bazı haller belirtilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, sigorta sözleşmesinin ayrılmaz eki niteliğinde olan genel şartlarda yapılan düzenlemelerin zarar gören üçüncü şahıslar yönünden bağlayıcı olup olmadığı hususuna ilişkindir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda 91 ila 101.maddeler arasında düzenlenmiştir. Motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracın işletenin zarara uğrayan üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belirli limitlere kadar karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan sorumluluk sigortası türüdür.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, (Trafik Sigortası) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91.maddesinde;“İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”şeklinde belirtilmiştir. Bu madde gereğince zmss yapılması yasal bir zorunluluk olmakla birlikte bu tür sigorta sözleşmeleri,sigorta ettiren ile sigortacı arasında karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamaları ile kurulur ve bir sigorta poliçesine bağlanır.Yoksa yasa gereği kendiliğinden oluşan bir sigorta türü değildir. (Işıl Ulaş Uygulamalı Sigorta Hukuk) “KTK’nın 93. maddesinde; (Değişik:17/10/1996-4199/34 md) Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları, teminat tutarları ile tarife ve talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilir ve Resmi Gazetede yayımlanır.” hükmü mevcuttur.
Sigorta şirketlerinin sigorta sözleşmeleri kapsamındaki sorumlulukları sigorta poliçelerinin ayrılmaz parçası olan genel şartlarda düzenlenmiştir.
Genel Şartlar: Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından her sigorta branşı için hazırlanmış olan ve sigorta şirketlerinin bunun aksine hareket edemeyecekleri, teminatın kapsamı, istisna edilen haller, hasar prosedürü, sigortalının görev ve yükümlülükleri, anlaşmazlık halinde uygulanabilecek hükümler, prim ödemesi, rücu durumu gibi sigorta sözleşmesinin esaslarını belirten koşullardır.
Genel açıklamalar bu şekilde olmakla birlikte KTK’nun tazminatın azaltılması veya kaldırılması sonucunu doğuran haller: başlıklı 95.maddesinde “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez. Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene başvurabilir.” hükmüne göre; Karayolları Trafik Kanununda düzenlenmeyen, sigortacının zarar görenlere karşı ileri süremediği tazminatın kaldırılması veya miktarının azaltılmasını gerektiren hallerde, ancak sigortalısına rücu edebileceği düzenlenmiştir. Yani sigorta şirketi KTK’nun da düzenlenmeyen teminat kapsamında olmayan halleri ve rücu koşullarının varlığını zarara uğrayan kişilere karşı ileri süremez, koşullarının varlığı halinde sigorta sözleşmesinin eki olan genel şartlarda düzenlenmiş teminat dışı haller ve rücu halleri mevcut ise sadece sigorta sözleşmesinin tarafı olan akidi sigortalıya rücu edebilir.
Trafik kazaları dayanağını 2918 sayılı KTK’dan alan haksız fiil niteliğinde olaylardır. Haksız fiiller meydana geldikleri anda hukuki sonuç doğurur ve zarara neden olanların zararı tazmin borcu haksız fiil tarihinde ortaya çıkar. Haksız fiilin unsuru olan zarar, zarar görenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalma ile zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durum arasındaki farktır ve zarar haksız fiilin meydana gelmesi ile gerçekleşmiş sayılır. Zarar verenin ve diğer sorumluların zararı tazmin yükümlülüğü herhangi bir ihbara ve ihtara gerek kalmaksızın olay tarihinde doğar. Haksız fiile bağlanan hukuki sonuçlar haksız fiil tarihi esas alınarak belirlenir ve bu nedenle haksız fiillerde olay tarihinde yürürlükte bulunan hukuk kuralları uygulanır. Başka bir deyişle zararın belirlenmesinde etken olan hususlarda olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin dikkate alınması gerekir.
Bu kapsamda Davacı vekilinin mahkemece aldırılan hasar raporundaki değer kaybına yönelik itirazlarının incelenmesinde; 6704 sayılı yasayla değişik 2918 sayılı KTK nun 90.maddesinde yer alan zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu kanun ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabi olan hükümlerinden tarafı olmadığı ZMSS sözleşmesindeki şartların davacı açısından bağlayıcı olmaması nedeniyle uygulanmaması gerekir.
Yargıtay 17.HD’nin 2017/1230 E- 2018/2590 K sayılı 15/03/2018 tarihli kararında vurgulandığı gibi değer kaybının hesabında aracın modeli, markası, özellikleri, yapılan onarım işlemleri, kilometresi, olay tarihindeki yaşı, tarafların iddia ve savunmaları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek kaza öncesi hasarsız ikinci el piyasa rayiç değeriyle kaza meydana geldikten ve tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa rayiç değeri arasındaki farka göre değer kaybı zararının hesaplanması ilke olarak kabul edilmiştir.
Bu halde rapor düzenleyen makine mühendisi bilirkişiden ek rapor aldırılarak ve davacının olayda kusursuz, davalı sigorta sürücüsünün tam kusurlu kabulü ile belirlenen bu kusura göre araçtaki bakiye maddi hasar miktarının ve araç değer kaybının hesaplanması, araç değer kaybının hesabında aracın modeli, markası, özellikleri, yapılan onarım işlemleri, kilometresi, olay tarihindeki yaşı, tarafların iddia ve savunmaları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek kaza öncesi hasarsız ikinci el piyasa rayiç değeriyle kaza meydana geldikten ve tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa rayiç değeri arasındaki farka göre değer kaybı zararının hesaplanmasının sağlanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.Buna yönelik istinaf itirazları yerindedir.
Düzenlenen Raporda, aracın hasarı nedeni ile uğranılan gerçek zararın, parça ve işçilik tutarına KDV ilave edilmesi ve aracın değişen parçaları nedeni ile hurda değeri indirilmesi sonucu yapıldığı,bu halde aracın değişen parçaları için hurda değerinin düşülmesi usul ve yasaya uygun olup buna yönelen itirazlar yersizdir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/14334 esas 2019/6320 karar sayılı ilamı
HMK nın 353/1-a maddesi 6. bendinde; mahkemece tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması, istinaf aşamasında duruşma yapılmadan değerlendirilmesi gereken bir istinaf sebebi olarak kabul edilmiştir.HMK da düzenlenen istinaf sisteminin, dar istinaf sistemi olduğu hususu düşünüldüğünde, işin esasının incelemesine geçilebilmesi için hüküm kurmaya yetecek esaslı bir delilin toplanmamış olması halinde bu maddenin uygulanması gerekeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunun md. 353/1-a-6. bentte geçen “Tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” ifadesini, yetersiz olmakla birlikte dosyada delillerin kısmen toplanıp kısmen değerlendirildiği ancak davanın esasıyla ilgi uyuşmazlığı tam olarak ortaya koyup çözecek derecede esaslı delillerin toplanmamış olması veya bu delillerin değerlendirilmemiş olması şeklinde amaçsal yorumlamak, istinaf incelemesinin denetime ilişkin işlevi de göz önüne alındığında maddenin düzenleme amacına daha uygun olacaktır.
İstinaf sistemimizde dar anlamda istinaf sisteminin benimsendiği düşünüldüğünde ilk derece mahkemesi tarafından dellillerin toplanıp değerlendirilmesi ve bu yargılamanın yanlış olduğu hususlarda tarafların ileri sürdüğü hususlarda inceleme yapılarak karar verilmesidir.İstinaf mahkemesi hem denetim hem de maddi vakıa incelemesi yapan mahkemeler olarak kurulmuş olması,denetim sonucu eksik bulduğu ,tahkikat işlemlerini tamamlayarak yargının gecikmeden karar verme amacına yönelik olup ilk derece mahkemesinin yapması gereken tahkikat işlemlerinin istinaf mahkemesince yapılmasını sağlamak olmadığı,aksinin kabulünün sistemi dar anlamda istinaftan çıkarıp geniş anlamda istinafa sürükleyeceği,bu durum da kanun koyucunun amacına ters bir durum oluşturacağı anlaşılmaktadır.
Yetersiz bir tahkikat ile tahkikatın hiç yapılmamış olması arasında sonuç bakımından bir fark yoktur. Her iki halde de taraflar ilk derece mahkemesindeki yargılamada hukuki dinlenilme hakkından mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla, önemli olan kaç delilin toplanıp kaç tanesinin eksik bırakıldığından çok, uyuşmazlığın halli için önem arz eden delillerin toplanıp toplanmamasıdır
Bu bakımdan Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen delillerin “hiçbirinin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin uyuşmazlığın çözülmesi için taraflarca gösterilen delillerden hiç birinin toplanmaması ya da deliller bütünü ile çözüme ulaşılabilecek hallerde bu bütünü oluşturan delillerden “birinin” toplanmamış olması halleri olduğu söylenebilir. Hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerden “birinin” toplanmamasını da 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın sadece davacı tarafça istinaf edildiği gözetilerek kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince KABULÜ ile İlk Derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde değerlendirme ve işlem yapılmak ve kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle değerlendirmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafça yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davacıya iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, HMK. m.353/1-a/6 hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. …


Başkan


Üye


Üye


Katip