Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1131 E. 2019/1209 K. 09.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … SİGORTA A.Ş. – …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 12/06/2017 tarihinde sürücü sürücü … kendi yönetiminde bulunan … plakalı araç ile Fetih Caddesi istikametinden Çimenlik Caddesi’ne doğru seyir halinde iken küpeler sokağı kavşağına geldiğinde yolda duran mucur yığınına çarpması sonucu tek taraflı trafik kazasının meydana geldiğini, müvekkili …’nin ise meydana gelen kazada araç içerisinde yolcu olarak bulunduğunu, KTK’nın ilgili maddeleri gereği … Sigorta A.Ş’ye başvuru yapıldığını, başvuru dilekçelerinin 27/11/2017 tarihinde sigorta şirketine teslim edildiğini, sigorta şirketinin … nolu hasar dosyasını açtığını ve 04/01/2018 tarihinde 8.070,00 TL ödeme yaptığını ancak müvekkilinin zararının eksik hesaplandığını, yapılan ödemenin müvekkilinin zararını karşılamadığını, bu nedenle iş bu davayı açtıklarını, müvekkilinin kaza esnasında araçta yolcu olarak bulunduğunu, … plakalı aracın tam kusurlu olarak kabul edilmesi gerektiğini, kazaya sebebiyet veren ve bahsi geçen … plakalı aracın 20/05/2017 başlangıç ve 20/05/2018 bitiş tarihli olarak … Sigorta tarafından sigortalandığını, zarardan poliçe limiti dahilinde sorumlu olduğunu, meydana gelen kaza neticesinde müvekkilinin vücut bütünlüğünün zarar gördüğünü ve vücudunda kalıcı olan olan, telafisi mümkün olmayan izler kaldığını, müvekkilinin tedavisi süresince çalışamadığı günler dolaysıyla uğradığı kazanç kaybı ve geçici iş göremezliğe ilişkin maddi zararın tazmini için maddi tazminatın kalıcı maluliyet ve özür durumundaki sürekliliğe bağlı olarak çalışma gücünü yitirmesi ve ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle sürekli iş göremezliğine ilişkin maddi zararın tazminini, tedavi ve ilaç giderleri için maddi tazminatın ve bakıcı giderlerinin tazminine karar verilmesini istediklerini, ayrıca hesaplama yapılan miktarların tedavi tarihindeki asgari ücret bedellerinin o günün rayiç giderleri ve iş göremezlik süresi esas alınarak hesaplanmasının gerektiğini, müvekkilinin kaza sonucu yaralnıdğını işini ve kendi öz bakımlarını yapmasının olanaksız hale getirdiğini, bu nedenle müvekkilinin kaza geçirip iş gücünde ciddi bir kayıp yaşamasaydı hayatını ikame edebileceği düzeyin esas alınmak suretiyle ve yargılama sırasında belirlenecek maluliyet derecesine göre uğradığı maddi zararları davalıdan tanzim etme hakkının doğduğunu, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin geçici iş göremezlik süresinde uğradığı kazanç kaybı ile çalışma gücünün azalmasından doğan maddi zarar ve tedavi giderleri için şimdilik 50,00 TL geçici iş göremezlik için 50,00 TL sürekli iş göremezlik için 50,00 TL tedavi giderleri, SGK tarafından karşılanmayan ve 50,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 200,00 TL maddi tazminatın sigorta şirketinden başvuru tarihi olan 27/11/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve yapılan yargılama giderleri ile ücreti vekaletin de karşı taraha hükmedilmesine karar verilmesini talep ettikleri görülmektedir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Açılan davayı kabul etmediklerini, davacı yana 8.070,00 TL ödeme yaptıklarını, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, alınan sağlık kurulu raporuna göre davacının maluliyet oranının %10 olarak belirlendiğini, bu orana göre de sigorta şirketlerince 8.070,00 TL tazminat hesap edildiğini ve bu hesabın 03/01/2018 tarihinde ödendiğini, alınan sağlık kurulu raporları ve diğer belgelerin yeterli olmaması halinde ise maluliyet oranının tespiti bakımından dosyanın Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi Başkanlığı’na sevkinin sağlanmasının gerektiğini, kusur oranının belirlenmesi halinde ise müvekkili şirketin yalnızca sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunun gözetilerek bir meblağa hükmedilmesinin gerektiğini, davaya konu kazada ise asli kusurlu tarafın kaza sırasında yol çalışması yapan kuruluş olduğunu, davacının talebine konu tedavi giderlerinin geçici iş göremezlik tazminatı ve tedavi süresince ortaya çıkan geçici süreli bakıcı giderlerinin tedaviteminatı kapsamında olması nedeniyle ilgili mevzuat kapsamında SGK tarafından karşılanması gerekli bu giderlerden davalı müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, genel şartlara göre; mağdurun tedavi süresince ortaya çıkan çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler yani geçici iş göremezlik talepleri, yine tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri ve diğer tüm tedavi giderleri tedavi/sağlık giderleri teminatı dahilinde olduğunu, teminat bakımından yapılan prim aktarımı gereğince Karayolları Trafik Kanunu 98. maddesi hükmü ile sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunmadığını ve SGK’nın sorumlu olduğunun izah edildiği, geçici iş göremezlik tazminat taleplerinin de tedavi teminatı içerisinde değerlendirildiğinden teminat dışı olduğunu, davacının sürekli sakatlık raporu aldıktan sonraki süreçte kalıcı olarak bakıcıya ihtiyaç duyduğunun ispatlanması halinde sürekli sakatlık tazminatı ödenebileceğini, bu gelirlerin de asgari ücret üzerinden ödenmesinin gerektiğini, aynı zamanda söz konusu kazanın iş kazası olup olmadığının tespid edilmesi gerektiğini, söz konusu kazanın iş kazası olması halinde ise SGK tarafından bağlanan peşin sermaye değerinin sorulup tenzil edilmesi gerektiğini, davanın kabulü halinde ise başvurunun müvekkili şirkete ibraz edildiği tarihten 8 gün sonrasından itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini açılan davanın reddi ile yapılan yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin de davacı yana hükmedilmesini talep ettikleri görülmektedir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin 13/09/2019 tarihli gerekçeli kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; 12/06/2017 tarihinde sürücü … kendi yönetiminde bulunan … plakalı araç ile Fetih Caddesi istikametinden Çimenlik Caddesi’ne doğru seyir halinde iken küpeler sokağı kavşağına geldiğinde yolda duran mucur yığınına çarpması sonucu tek taraflı trafik kazasının meydana geldiğini, müvekkili …’nin ise meydana gelen kazada araç içerisinde yolcu olarak bulunduğunu, KTK’nın ilgili maddeleri gereği … Sigorta A.Ş’ye başvuru yapıldığını, başvuru dilekçelerinin 27/11/2017 tarihinde sigorta şirketine teslim edildiğini, sigorta şirketinin … nolu hasar dosyasını açtığını ve 04/01/2018 tarihinde 8.070,00 TL ödeme yaptığını ancak müvekkilinin zararının eksik hesaplandığını, yapılan ödemenin müvekkilinin zararını karşılamadığını, bu nedenle iş bu davayı açtıklarını, müvekkilinin kaza esnasında araçta yolcu olarak bulunduğunu, … plakalı aracın tam kusurlu olarak kabul edilmesi gerektiğini, kazaya sebebiyet veren ve bahsi geçen … plakalı aracın 20/05/2017 başlangıç ve 20/05/2018 bitiş tarihli olarak … Sigorta tarafından sigortalandığını, zarardan poliçe limiti dahilinde sorumlu olduğunu, meydana gelen kaza neticesinde müvekkilinin vücut bütünlüğünün zarar gördüğünü ve vücudunda kalıcı olan olan, telafisi mümkün olmayan izler kaldığını, müvekkilinin tedavisi süresince çalışamadığı günler dolaysıyla uğradığı kazanç kaybı ve geçici iş göremezliğe ilişkin maddi zararın tazmini için maddi tazminatın kalıcı maluliyet ve özür durumundaki sürekliliğe bağlı olarak çalışma gücünü yitirmesi ve ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle sürekli iş göremezliğine ilişkin maddi zararın tazminini, tedavi ve ilaç giderleri için maddi tazminatın ve bakıcı giderlerinin tazminine karar verilmesini istediklerini, ayrıca hesaplama yapılan miktarların tedavi tarihindeki asgari ücret bedellerinin o günün rayiç giderleri ve iş göremezlik süresi esas alınarak hesaplanmasının gerektiğini, müvekkilinin kaza sonucu yaralnıdğını işini ve kendi öz bakımlarını yapmasının olanaksız hale getirdiğini, bu nedenle müvekkilinin kaza geçirip iş gücünde ciddi bir kayıp yaşamasaydı hayatını ikame edebileceği düzeyin esas alınmak suretiyle ve yargılama sırasında belirlenecek maluliyet derecesine göre uğradığı maddi zararları davalıdan tanzim etme hakkının doğduğunu, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin geçici iş göremezlik süresinde uğradığı kazanç kaybı ile çalışma gücünün azalmasından doğan maddi zarar ve tedavi giderleri için şimdilik 50,00 TL geçici iş göremezlik için 50,00 TL sürekli iş göremezlik için 50,00 TL tedavi giderleri, SGK tarafından karşılanmayan ve 50,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 200,00 TL maddi tazminatın sigorta şirketinden başvuru tarihi olan 27/11/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ettikleri görülmüş, davalı yan yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir, konunun 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde,KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceğinin düzenlendiği, 12/06/2017 tarihinde sürücü sürücü … kendi yönetiminde bulunan … plakalı araç ile Fetih Caddesi istikametinden Çimenlik Caddesi’ne doğru seyir halinde iken tek taraflı kaza yaptığını, kaza esnasında araçta yolcu konumunda bulunan …’nin yaralandığı, … plakalı aracın davalı … olan … A.Ş tarafından ZMMS ile sigortalı olduğu, mahkememiz dosyasından Adli Tıp Uzmanlarından oluşan heyetten aldırılan 20/06/2019 tarihli raporda davacıya verilecek toplam tedavi masraflarının 3.300,00 TL olduğunu ve bu miktara 6 ay boyunca kazanç kaybının ve bakıcı giderlerinin de eklenmesinin uygun olacağını, bu hesaplanan giderin SGK tarafından karşılanmayacağını, giderlerin sigorta şirketi veya kusurlu tarafça kusur oranında paylaştırılmasının uygun olacağını bildirdiği, aynı zamanda aktüerya bililrkişisi Av. …’ın raporunda bilirkişinin ek raporunda özetle; Davacının geçici iş göremezlikten kaynaklı 7.624,50 TL, sürekli iş göremezlikten kaynaklı 63.914,71 TL, bakıcı giderlerinden kaynaklı 8.424,36 TL ve kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan 3.300,00 TL olmak üzere toplam 83.263,57 TL maddi zararının bulunduğunun bildirildiği, dosya kapsamına alınan tüm raporların denetime elverişli olduğu anlaşılmakla davalının oluşan bu zararlardan sorumluluğunun bulunduğu, zararının sigorta poliçesi kapsamında olduğu anlaşılarak, Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları ile Konya BAM … HD’nin … E, … K, sayılı ilamlarının da aynı doğrultuda olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar vermek gerekmiş olup oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir. ” şeklinde davanın kabulü ile; davacının geçici iş göremezlikten kaynaklı 7.624,50 TL, sürekli iş göremezlikten kaynaklı 63.914,71 TL, bakıcı giderlerinden kaynaklı 8.424,36 TL ve kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan 3.300,00 TL olmak üzere toplam 83.263,57 TL maddi tazminatın 12/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla) davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararda hükme esas alınan rapora ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığını, verilen hükmün usul, yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, hükme esas alınan 20/06/2018 tarihli maluliyet raporunda raporun her ne kadar Özürlülük Ölçütü Yönetmeliğine göre düzenlendiğinin iddia edilmiş ise de ilgili yönetmeliğin 6,8,9 ve 13. Maddeleri gereğince taşıması gereken nitelikleri haiz olmadığını, Yönetmelik ekinde belirlenen formun da kullanılmadığını, bu nedenle raporun genel şartlar gereğince hükme esas teşkil etmeye elverişli olmadığını, Yerel Mahkemece de itirazlarının değerlendirilmemesi ve fahiş maluliyet oranı üzerinden karar verildiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte kusur bakımından hükme esas alınan raporun da müvekkili şirkete tebliğ edilmediğini, müvekkili şirketin savunma ve dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, dava dosyasına 21/01/2019 tarihli ihbar talepli dilekçelerinin sunulmasına rağmen davanın ilgili kişilere ihbar edilmediğini, müvekkili şirketin müteselsilen ve müştereken söz konusu şahısların kusurundan da sorumlu tutulmaları nedeniyle ihbar taleplerinin yerine getirilmemesi nedeniyle zarara uğrayacaklarının sabit olduğunu, uygulanması gereken yürürlükteki genel şart hükümleri gereğince davacının iyileşme süresi içerisinde ortaya çıkan geçici iş göremezlik ve bakıcı tazminatı ile tedaviye ilişkin diğer giderler bakımından müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığını, aksi yönde verilen kararın da yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR:
Uyuşmazlık, Yerel Mahkemece verilen davanın kabul kararına karşı davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf itirazı doğrultusunda kararın ortadan kaldırılmasına ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı şirketin kusur raporunun kendilerine tebliğ edilmediği,davanın ihbar talebinin yerine getirilmediği istinafı yönünden;
2918 sayılı KTK’nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre, hak düşürücü süre olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir.
Somut olayda; davalı … şirketince ödeme yapıldığı, KTK 111/2 maddesine göre 2 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılmaktadır
Mahkemece meydana gelen trafik kazasında davacının yolcu olarak içinde bulunduğu araç sürücüsünün ve bu kapsamda davalı … şirketinin %25 oranında, davalı yol işini üstlenen yapım şirketinin ise %75 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş ve buna yönelik ceza mahkemesinden alınan bilirkişi raporu uyarınca davalı sigortanın tazminattan müteselsilen sorumlu olduğundan bahisle hüküm kurulmuştur.
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. ( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde;Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacının yolcu olarak bulunduğu ve karşı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması halinde,bu durum davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu, talebinde kusur oranından da söz etmediğine ve açıkça teselsül hükümlerine dayanıp müteselsilen tahsilini istediğine göre zararın tümünü davalıdan talep etmesi TBK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması ve tüm tazminattan kusuru gözetilmeden davalının sorumlu tutulması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan,
Keza davacı araçta yolcu olarak bulunmakta iken dava dışı sürücü … sürücüsü olduğu söz konusu aracın tek taraflı kaza yapması neticesi yaralandığı, davalı … şirketinin kaza yapan aracın ZMMS şirketi olduğu, davacının da söz konusu araçta yolcu olduğu dikkate alındığında olayda herhangi bir kusuru olduğundan bahsedilemeyeceği bu halde kusur raporunun alınmasının da esasen gerekmediği, bu durumda alınması gerekli bir kusur raporu olmadığından bunun tebliğinin de gerekmediği, tarafların kusur durumunun aralarında iç ilişkide etkili olup, somut olayda müteselsil sorumluluğa dayanan işbu davada kusur raporu alınmasının ve davanın ihbarının da esasen gerekmediği anlaşılmakla davalı … vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Davalı … vekilinin kabul edilen Bakıcı gideri, kaçınılmaz tedavi gideri ve Geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 20/05/2017 başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, kaçınılmaz tedavi gideri ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Davalı vekilinin hükme esas alınan maluliyet raporun yanlış düzenlendiği istinafı yönünden
Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ile bir talepte bulunulması halinde zararın kapsamının belirlenmesi açısından malûliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi esaslı unsurdur.
Bu belirlemenin ise; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarih 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği,01.06.2015 tarihinden sonra ise, karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarının A.5 maddesinin (c) bendi ikinci paragrafındaki “Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alınır” hükmü gereğince 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda davacının yaralanmasına neden olan kaza 12/06/2017 tarihinde meydana gelmiş davalı tarafından tanzim edilen sigorta poliçesi ise 20/05/2017-2018 arası dönem için tanzim edilmiştir. Buna göre davacının maluliyet raporunun 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlendiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı anlaşılmaktadır
Düzenlenen necmettin erbakan üniversitesinin 20/06/2016 tarihli raporunun 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre alındığı anlaşılmakla davalı … vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu halde Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına,tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Konya … Asliye Ticaret Mahkemesince verilen … tarih … esas … sayılı kararın usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre davalı vekilinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b.1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı tarafından istinaf talebi yönünden alınması gereken 5.687,73 TL harçtan peşin alınan 1.421,93 TL’nin mahsubu ile bakiye 4.265,80 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. …


Başkan


Üye


Üye


Katip