Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1111 E. 2019/1224 K. 09.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR :1- …-(T.C. Kimlik No: …)
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … – Av. …
DAVALILAR : 1- … SİGORTA A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
DAVANIN KONUSU : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili 15/03/2017 tarihli dava dilekçesi ve 04/04/2017 tarihli tavzih dilekçesi ve 03/07/2017 tarihli duruşmadaki tavzih beyanlarıyla ; davalılardan …’a ait olup, davalı …’in sevk ve idaresindeki, ZMMS poliçesi de davalılardan … Sigorta A.Ş. tarafından tanzim edilen … plakalı araç ile dava dışı … ve … plakalı araçların 13/01/2010 tarihinde kaza yapması sonucu, … plakalı araçta yolcu olarak bulunan davacıların destek ve murisi …’ın vefat ettiğini, davacıların kendisinin desteğinden yoksun kaldıklarını, kusurun davalı tarafta olduğunu, davacıların destek zararlarının tazmin edilmesi için Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtıklarını, Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E. … K. sayılı ilamı ile davacıların destek tazminatının kabulüne karar vermekle birlikte karar bozma sonrası verildiğinden ve bozma öncesi ıslah dilekçesi sunulamayıp, bozmadan sonra da ıslah yapma imkanı olmadığından zararlarının tamamının karşılanmadığını beyan ederek, önceki kararda hükmedilen tazminatın dışında kalan zararlarının tazmini için davacılardan … için 17.359,54 TL, … için 45.057,07 TL. ve … için 219.025,53 TL. destek tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte (sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili 15/05/2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın talebinin zaman aşımına uğradığını, haksız fiilden doğan taleplerin zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yılın geçmesiyle zaman aşımına uğradığını, bu nedenle davanın öncelikle zaman aşımından reddinin gerektiğini, usule ilişkin olarak da; zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiğini ancak davacı tarafın müvekkili şirkete herhangi bir yazılı başvuruda bulunmadığını, bu nedenle davanın usulden de reddinin gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise; kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde vadeli trafik sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, meydana gelen trafik kazası neticesinde … plakalı araçta bulunan davacıların murisi …’ın vefatı sebebiyle davacılar tarafından destekten yoksunluk tazminatı edildiğini, Trafik Sigortası Genel Şartları gereğince dolaylı zararlar nedeniyle yöneltilecek tazminat taleplerinin sigorta teminatı dışında kaldığını, davacı tarafın maddi tazminat taleplerinin miktar ve kusur yönünden mahkemece yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonunda tespit edilmesi gerektiğini, sigortalının aracının kusurlu bulunması halinde poliçe teminatı kapsamında sorumluluk doğması için maddi tazminat miktarının aktüer tarafından hesaplanması esnasında SGK tarafından davacıya yapılmış veya yapılan ödemelerin de tenzili gerektiğini beyan ederek davacı tarafın dava açılmadan önce müvekkili şirkete yazılı başvuru yapmamış olduğunu, bu nedenle davanın öncelikle usulden reddine, aksi halde davanın esastan reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin … tarihli gerekçeli kararı ile; “Somut olayda ; davalılardan sigorta şirketi tarafından zamanaşımı itirazında bulunulmuş ise de; 2918 s. KTK.nın 109/2 maddesi ve TCK.nın 85. maddesi ile TCK.nın 66/1-d maddesi gereğince, taksirle ölüme sebebiyet verilmesi halinde ceza davası zamanaşımı süresinin 15 yıl olması, kaza tarihiyle dava tarihi arasında da bu sürenin geçmemiş olması nedeniyle davalı tarafın zamanaşımı itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.
Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E. … K. sayılı ilamının incelenmesi sonucu; davacılar tarafından davalılar ve bu davada yer almayan … Sigorta A.Ş. aleyhine 11/02/2010 tarihinde tazminat davası açıldığı, Mahkeme tarafından davacıların destek zararının … için 281.450,52 TL, … için 22.359,54 TL. ve … için 51.192,99 TL. olduğu kabul edilmekle birlikte bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından daha önce ıslah dilekçesi de sunulmadığından dava dilekçesindeki talepler esas alınarak, … için 62.424,99 TL., … için 5.000 TL. ve … için 6.135,92 TL. tazminata hükmedilerek, …, …, … Sigorta A.Ş. ve … Sigorta A.Ş.den tahsiline karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 09/09/2016 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ankara Adli Tıp Kurumu’ndan alınan 15/03/2010 tarihli kusur raporunda; …’in asli kusurlu, diğer sürücülerin kusursuz görülmesi ve Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Mahkememizdeki davalıları ve bu davada yer almayan … Sigorta A.Ş.yi davacıların zararı yönünden müştereken ve müteselsilen sorumlu tutması ve kesinleşen Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin bu ilamının taraflar yönünden kesin delil teşkil etmesi karşısında yeniden kusur incelemesi yapılmasına yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan tazminat bilirkişisinin 11/06/2019 tarihli ek raporuna göre ; davacıların destek zararının … için 262.125,70 TL, … için 9.598,32 TL. ve … için 41.370,90 TL. olduğu belirlenmiştir.
Davacıların, destek tazminatına sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihinden itibaren avans faizi, diğer davalılar yönünden kaza tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesini istedikleri görülmüş, sigorta şirketinin ilk karar tarihi olan 11/02/2010 tarihinde temerrüte düştüğü, diğer davalıların haksız fiil hükümlerine göre kaza tarihinden itibaren faizden sorumlu oldukları belirlenmiştir. Davalı tarafa sigortalı aracın ticari araç olması nedeniyle de faize talep gibi sigorta şirketi yönünden avans faizi, diğer davalılar yönünden ise yine talep gibi yasal faiz olarak hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılarak oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
” şeklinde davacıların davasının kısmen kabul, kısmen reddi ile 13/01/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasında vefat eden …’ın desteğinden yoksun kalan; davacı …’ın destek zararından dolayı 219.025,53 TL. destek tazminatının (Davacının talebi ile bağlı kalınması gereği ), kaza tarihi olan 13/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan … Sigorta A.Ş.nin sorumluluğunun kaza tarihindeki poliçe limitleriyle sınırlı olması ve faiz yönünden de temerrüt ve ilk dava tarihi olan 11/02/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle sınırlı olması kaydıyla) ve diğer davalılar …, … açısından kaza tarihi olan 13/01/2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, Davacı …’ın destek zararından dolayı 9.598,32 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 13/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan … Sigorta A.Ş.nin sorumluluğunun kaza tarihindeki poliçe limitleriyle sınırlı olması ve faiz yönünden de temerrüt ve ilk dava tarihi olan 11/02/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle sınırlı olması kaydıyla) ve diğer davalılar …, … açısından kaza tarihi olan 13/01/2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine; davacı …’ın destek zararından dolayı 41.370,90 TL. destek tazminatının, kaza tarihi olan 13/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalılardan … Sigorta A.Ş.nin sorumluluğunun kaza tarihindeki poliçe limitleriyle sınırlı olması ve faiz yönünden de temerrüt ve ilk dava tarihi olan 11/02/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle sınırlı olması kaydıyla) ve diğer davalılar …, … açısından kaza tarihi olan 13/01/2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece alınan bilirkişi raporu varken Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası kapsamında bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından daha önce ıslah dilekçesi de sunulmadığından dava dilekçesindeki taleplerin esas alınarak hüküm kurulduğunun iddia edildiğini ve bu dava dile bakiye tazminat talep edildiğini ancak bu iddianın gerçeği yansıtmadığını ve kesin hükme rağmen bakiye zararın ayrı bir dava ile talep edilmesinin içtihatlara ve usul ekonomisine aykırı olduğunu, müvekkili şirketin avans faizinden sorumlu tutulmasının ve yasaya aykırı olduğunu, meydana gelen kazanın haksız fiil niteliği taşıdığından dolayı müvekkili şirket hakkında yasal faiz uygulanması gerektiğini, hükme esas alınan aktüerya raporundaki hesaplamaların da yerleşik içtihatlara aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR:
Uyuşmazlık, Yerel Mahkemece verilen davanın kısmen kabul kısmen reddine kararına karşı davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf itirazı doğrultusunda kararın ortadan kaldırılmasına ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dairemizin ilk derece mahkemesinin … esas … karar sayılı ilamına yönelik olarak davalı … vekilince yapılan istinaf itirazı sonrası dairemizce verilen … esas sayalı dosyadaki karar ile
“…..İstinaf konusu hususlardan ve kamu düzeninden sayılmak üzere ana uyuşmazlığın; kısmi davada alınan rapor ve verilen kararın eldeki ek davaya etkisinin ne olacağı, kısmi davanın temyiz edilmeyerek kesinleşmesinin taraflara usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağı ve buna göre yeniden yargılama yapılması ile bu kapsamda yeniden bilirkişi incelemesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.
Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki, bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
Kısacası; ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda, mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup, mahkemeler ve Yargıtay’ca doğrudan doğruya (res’en) göz önünde tutulmalıdır.
Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması halinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü, kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm teşkil edecektir.
Açıklanan hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.02.1980 gün ve 1980/9-73 esas, 1980/186 karar sayılı; 02.06.1982 gün ve 1981/11-1130 esas, 1982/549 karar sayılı ve 09.11.1988 gün ve 1988/15-572 esas, 1988/898 sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.
Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığı konusundaki uyuşmazlığa gelince;
Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir. (YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 2007/15-126 ESAS, 2007/210 KARAR; YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 2013/7-1728 ESAS, 2015/1036 KARAR)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/15-2007/614 Esas ve 2007/696 Karar sayılı kararında, ilk davada alınan bilirkişi raporunun açılan ek davada kesin delil olamayacağı, ancak takdiri delil mahiyetinde olduğu vurgulanmış, “Bundan ayrı, daha önce açılan kısmî davada alınan bilirkişi raporu daha sonra açılan ikinci davada hâkimi bağlamaz. Zira bilirkişi raporunun kesinlik kazanması ve kazanılmış hak teşkil etmesi verildiği ilk dava içindir. Bilirkişi raporu takdiri delillerden olup, kısmî davada alacağın dava edilen miktar kadar olduğunun ispat edilmesi yeterlidir. Açılan ikinci davaya konu edilen alacağın miktarının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Bu nedenle ilk davada alınan bilirkişi raporu bu davadaki alacak miktarının da ispatı için yeterli sayılamaz.
Nitekim, somut olayda da ; davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas, … Karar sayılı dosyasının istinaf incelemesinde getirtilerek dosya arası edilmesi ve incelenmesinde, kısmi davanın taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile sonuçlandığı; hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunun duruşmada taraflara tebliği sonucunda süresi içerisinde istinaf eden davalı … vekilince içeriğine ve hesaplama şekline itirazda bulunulduğu ancak verilen karar temyiz edilmeyerek kesinleştiği görülmekle, böylece mahkemece verilen karar ile davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağı, buna karşın kısmî davada alınan bilirkişi raporunun tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmemiş ve dolayısıyla kısmi davadaki bu raporun kesin delil olarak değerlendirilmeyeceği ortadadır.
Bu açıklamalar kapsamında;istinafa konu dava dosyasının incelenmesinde, mahkemesince, davacıların talep edebileceği bakiye alacağa ilişkin inceleme ve bu çerçevede yargılama yapılması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, bakiye alacak yönünden herhangi bir kesinleşme söz konusu olmadığı halde mahkemesince bakiye alacak yönünden de yargılama ve inceleme, değerlendirme yapılmadan kısmi davada alınan bilirkişi raporunun kesin delil, usuli kazanılmış hak olduğu belirterek aynen kabulle hüküm kurulması doğru olmamıştır…”
şeklinde gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İlk derece mahkemesince kaldırma kararı doğrultusunda bilirkişiden ek rapor aldırılmış ve bu rapora göre hüküm oluşturulmuştur.
Kaldırma kararı öncesi
a)Davacı …’ın destek zararından dolayı 17.359,54 TL.
b)Davacı …’ın destek zararından dolayı 45.057,07 TL. destek tazminatının,
c)Davacı …’ın destek zararından dolayı 219.025,53 TL. destek tazminatının tahsiline karar verilmiş,
kaldırma kararı sonrası alınan raporda ise davacı … için 262.125 TL, davacı … için 9.598 TL, davacı … için 41.370 TL tazminat hesabı yapılmış, verilen ilk karara yönelik davacının aleyhe istinafı olmadığından ve bu durum davalı … için kazanılmış hak teşkil ettiğinden davacı … için 219.025,53 TL, davacı … için ise ikinci rapora göre 9.598 TL, davacı … için de 2. rapora göre 41.370 TL’ye hükmedildiği anlaşılmaktadır.
İlk derece mahkemesince, bakiye alacak yönünden herhangi bir kesinleşme söz konusu olmadığı halde mahkemesince bakiye alacak yönünden de yargılama ve inceleme, değerlendirme yapılmadan kısmi davada alınan bilirkişi raporunun kesin delil, usuli kazanılmış hak olduğu belirterek karar verilmesi yanlış olduği belirtilerek yapılan kaldırma kararı sonrası 11/06/2019 tarihli bilirkişi raporu aldırılması ve bu rapor hükme esas alınarak karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık yoktur.
Her ne kadar davalı … vekili raporun hesaplanış şekline ilişkin itirazda bulunmakta ise de;
“Usuli kazanılmış hak” kavramı Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup, bir davada kesinleşen kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturduğu gibi, bu usul kuralı davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 281.maddesinde bilirkişi raporuna itiraz düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde; “…Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, tarafların tatmin olmamaları hâlinde, bilirkişi raporuna itirazda bulunabilme olanaklarının varlığı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, bilirkişi raporunda bazı hususlarda eksiklikler mevcutsa yahut raporda bazı hususlar belirsizlik arz ediyorsa, taraflar, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik arz eden hususların ise bilirkişiye açıklattırılmasını yahut yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını temin için, raporun kendilerine tebliğinden itibaren onbeş günlük süre içinde, mahkemeye itirazda bulunabilirler. Bilirkişiye yöneltilecek olan sorular, tarafların da görüşü alınmak suretiyle somut olarak belirlenecek olursa, rapora itiraz olasılığı da önemli ölçüde azalır ve bu suretle yargılamanın uzamasının da önüne geçilmiş olur. Burada rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır. Dolayısıyla, taraflar, bu süre içerisinde, itirazlarını dile getirmez ise bilirkişi raporu, onlar bakımından kesinleşir; yani taraflar rapora itiraz olanağını tümüyle kaybederler. Bu durum, zaten Tasarının 100 üncü maddesinde yer alan ve kesin sürelerle ilgili genel bir düzenleme öngören kuralın birinci ve üçüncü fıkralarının işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur…” şekilde düzenlenmiştir.
HMK’nun 280.maddesinde; “Bilirkişi, raporunu varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak Mahkemeye verir, verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir” düzenlemesinin, 281/1 maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususları, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesinin mevcut olduğu, buradaki amacın tarafların raporu okuyup değerlendirmeleri ve varsa itirazlarını bildirebilmeleri olduğu, bu durumda, yani taraflara raporun tebliğ edilmesi ve sonrasında taraflarca rapora itiraz edilmemesi halinde raporun itiraz etmeyen bakımından kesinleşeceği, artık rapora itiraz etme imkanının ortadan kalkacağı, bu hususun kesin sürelerle ilgili düzenlemelerin bir sonucu olduğu,Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir
( Nitekim yargıtay 17. hukuk dairesi’nin 2015/3253 esas, 2017/9419 karar; aynı daire 2015/10058 esas, 2018/4639 karar sayılı,2017/157 esas 2018/11631 karar sayılı ilamları)
Bu kapsamda hükme esas aktüerya raporunun davalı … vekiline 13/06/2019 tarihinde ihtaratlı olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen bilirkişi raporuna yazılı olarak herhangi bir itirazda bulunulmadığı ve hiçbir beyanın sunulmadığı, bu durumun davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği, kaldı ki ; aktüerya raporunun dairemizin kaldırma kararı doğrultusunda düzenlendiği gözetilerek bu nedenle davalı … vekilinin buna yönelik istinafı itirazı yerinde görülmemiştir.
Olayda avans faizi istenemeyeceği istinafı yönünden;
Trafik kazasına konu … plakalı araç tescil kaydına ve kullanım amacına göre yük naklinde kullanılan ve açık kasa kamyon şeklinde olan ve kullanım amacı ticari olarak belirtilen kamyon olmasına göre uygulanabilecek faiz oranı avans faizi olmalıdır. Bu nedenle mahkemece, avans faize hükmedilmesinde yasaya aykırılık olmayıp davalının buna yönelik istinaf itirazları yerinde değildir.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına,tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı … Sigorta A.Ş. tarafından istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Kararın mahiyeti gereği alınması gereken 19.225,31 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 4.612,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 14.613,31 TL eksik harcın davalı … Sigorta A.Ş.den tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf eden davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin davalının kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücreti vekalet takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda davacı … yönünden HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, diğer davacılar … ve … yönünden ise istinaf talebi reddolunan miktar dikkate alınarak KESİN olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. …


Başkan


Üye


Üye


Katip