Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1081 E. 2019/1061 K. 07.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 07/11/2019

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE :…
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 18/07/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: ) …
VEKİLLERİ : …
DAVALI : …
VEKİLİ : …
DAVALI : …
VEKİLİ : …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 07/11/2019
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 08/11/2019
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece davanın * dair verilen karara ilişkin * vekilinin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 12/09/2017 tarihli dilekçesiyle; müvekilinin … İl Özel İdaresinde yol yapım ve asfalt ekibinde işçi olarak görev yapmakta iken trafik kaza tarihi olan 11/08/2010 günü saat 16:45 sıralarında servis aracı ile çalışmakta olduğu işyerinden Konya’ya dönerken davalılardan …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı aracın, müvekkilinin sevk ve idaresindeki … plakalı servis aracına arkadan çarpmak suretiyle meydana gelen kazada müvekkilinin yaralandığını ve aynı servis aracında bulunan 3 kişinin hayatını kaybettiğini, kaza nedeniyle Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28/12/2010 tarih ve … E…. K. sayılı kararı ile sanık … hakkında mahkumiyet kararı verildiğini ve kararın kesinleştiğini, davalının sevk ve idaresindeki … plakalı aracın kaza tarihi itibariyle ZMMS poliçesinin davalı sigorta şirketi tarafından yapıldığını, davalı sigorta şirketine dava açılmadan önce başvuruda bulunulduğunu, ancak sigorta şirketinin kısmi ödemede bulunduğunu beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 120.000,00 TL. maddi tazminatın davalı … yönünden kaza tarihinden, diğer davalı sigorta şirketi yönünden müracaat tarihinden (18/04/2017 tarihinden) itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalılardan … vekilinin 26/09/2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle ; dava konusu kazanın …i’de meydana geldiğini, müvekkilinin İzmir’de oturtuğunu beyan ederek, mahkemenin yetkisine itirazda bulunmuş, davacının SGK’dan 30.000,00 TL. ve sigorta şirketinden kaza nedeniyle alacağının tahsil ettiğini ayrıca, alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle reddine, aksi takdirde diğer yönlerden de reddini istemiştir.
Davalılardan … Sigorta Şirketi vekilinin 30/11/2017 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle ; kaza nedeniyle davacıya 05/09/2017 tarihinde 37.979,43 TL. maluliyet tazminatı ödendiğini, davacı hatır karşılıksız taşındığından, hesaplanan tazminattan emniyet kemeri takılmaması nedeniyle % 25 hatır taşıması indirimi SGK’dan tazmini gereken peşin sermaye değeri ile SGK tarafından ödenen 9.307,61 TL. geçici iş göremezlik bedeli indirimleri yapılarak ödeme gerçekleştiğini, davacı emniyet kemerini takmadığından, zararın doğmasına ve artmasına yol açtığından, müterafik kusurlu davranısı uyarınca tazminattan indirim yapılması gerektiğini beyan ederek, haksız ve mesnetsiz davanın gerçekleştirilen ödeme nedeniyle müvekkili şirketin sorumluluğunun sona ermesi nedeniyle reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin 18/07/2019 tarihli gerekçeli kararı ile; “Somut olayda ; Davacının yerleşim yerinin Konya olması ve haksız fiilden doğan davaların zarar görenin bulunduğu yer mahkemesinde de açılabilecek olması nedeniyle davalılardan …’ın yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
2918 s. KTK.nın 109/2 maddesi ve TCK.nın 89. maddesi ile TCK.nın 66/1-e maddesi gereğince, taksirle yaralanmaya sebebiyet verilmesi halinde ceza davası zamanaşımı süresinin 8 yıl olması, kaza tarihiyle dava tarihi arasında da bu sürenin geçmemiş olması nedeniyle davalılardan …’ın zamanaşımı itirazı da reddedilmiştir.
Konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK.85. vd. maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1.maddesinde;”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, TBK. 53.maddesinde;”Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:1. Cenaze giderleri.2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” şeklinde, TBK.55/1.maddesinde;”Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.” şeklinde düzenlemelerin yapıldığı, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde,KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde; “Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler. g) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri, h) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri, i) (Ek bent: 14/04/2016-6704 S.K. 4. mad.) Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde; “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde; “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, davacı vekilinin talebini dilekçe ile ıslah ettiği, davacıların ıslah edilmek suretiyle talep ettiği destekten yoksun kalma nedenli zararının sigorta poliçesi kapsamında olduğu, yine davacının sigorta şirketine yaptığı başvurunun davalıya tebliğ edildiği, temerrüdün oluştuğu, davalının yetki itirazının HMK.16.maddesi ve KTK.110.maddeleri karşısında yerinde olmadığı, anlaşılmakla Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin raporuna göre, meydana gelen kazada sürücü …’an %100 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir.
… Üniversitesi… Tıp Fükeltesi Hastenesinin 3 kişilik heyet (iş gücü kaybına ilişkin) raporuna göre de; davacının sürekli iş gücü kaybı oranının %100 olduğu, sürekli iş gücü kaybı süresinin 9 ay olup, davacının toplam tedavi masraflarının 5.000,00 TL. olacağı belirlenmiştir.
Tazminat bilirkişisinin raporuna göre ise ; davacının sürekli iş gücü kaybı maddi zararının 144.496,40 TL, bakıcı gideri zararının 4.159,65 TL. ve faturalandırılmayan tedavi gideri zararının 5.000,00 TL. olduğu anlaşılmıştır.
Davacı ıslah dilekçesiyle maddi tazminat taleplerini raporlara uygun olarak artırdığından davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde davacının davasının kabulü ile; davacının sürekli iş göremezlik nedeniyle uğradığı maddi zarar olan 144.496,40 TL.nin davalılardan davalı sigorta şirketi açısından sigorta limitiyle sınırlı olmak üzere ve temerrüte düştüğü 28/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, diğer davalı … açısından kaza tarihi olan 11/08/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya verilmesine, davalının bakıcı giderlerinden doğan maddi zararı olan 4.159 TL.nin davalılardan davalı sigorta şirketi açısından sigorta limitiyle sınırlı olmak üzere ve temerrüte düştüğü 28/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, diğer davalı … açısından kaza tarihi olan 11/08/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya verilmesine, davacının karşılanmayan ve belgelendirilemeyen tedavi giderleri olmak üzere 5.000 TL.nin davalılardan davalı sigorta şirketi açısından sigorta limitiyle sınırlı olmak üzere ve temerrüte düştüğü 28/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, diğer davalı … açısından kaza tarihi olan 11/08/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hükme esas alınan hesap raporunda bilirkişinin davacının işsiz kalmış gibi hesabı 23/01/2010 tarihinden itibaren başlatması ve çalışıp maaş alan kişiye iş göremezlik tazminatı çıkartmasının son derece yanlış olduğunu, raporun denetime tabi tutulmadan ve davalıların itirazlarını dikkate almadan olduğu gibi kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının raporlarının incelenmesinde kazadan sonra bir ameliyat geçirdiğini ve üç ay sonra başka bir merkezde bu defa önceki ameliyatın hatalarını gidermek için vida ve aparatların çıkarılması için yeni bir ameliyat geçirdiğinin anlaşıldığını, bu nedenle kolunda arıza varsa birinci ameliyatın hatalı yapılmasından kaynaklanmakta olduğunu kusurun birinci ameliyatı yapan hastanede olduğunu, bu nedenle de müvekkiliyle davacının kolda kalan hasarı arasında bir illiyet bağının bulunmadığını, davacının hatalı tedavi yapan hastaneye yöneltmesi gerekirken müvekkilinden tazminat istemesinin de hukuka aykırı olduğunu, illiyet bağının kurulmadan tazminata hükmedildiğini, Yerel Mahkemece Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınması gereken kusur raporunu almadığını, kusur çizelgesinde olmayan bir nedenle davacıya kusur verildiğini, ilk raporu veren hekimle, heyet halinde rapor veren kişilerin aynı hastanede çalışan kişiler olduğunu, raporlarda kelimelerle birbirinin aynı olduğunu, inceleme yapılmadan diğer raporun çıktısının alınarak altına imza atıldığını, bir sağlık raporundan ziyade hesap bilirkişi raporu gibi faturalandırılmayan giderlerden bakıcı giderine kadar değinildiğini, raporun bilimsel bir rapor özelliğinin olmadığını, kolunu sağa sola tam olarak açamadığı ileri sürülen kişiye %29 gibi yüksek bir iş görememezlik kusuru verildiğini, davacının aynı kolla aynı işyerinde kazadan sonra 6 sene çalışarak tam maaş aldığını, bu nedenlerle denetime elverişli olmayan ve mahkemece de denetlenmeyen iş görememezlik raporuna dayalı bütün işlemlerin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca davacı tarafça tedavi gideri olarak bütün giderlerin SGK tarafından karşılandığının belirtildikten sonra 5.000,00 TL gibi SGK tarafından karşılanmayan faturalandırılmayan tedavi gideri ve bakıcı gideri olduğunu belirtmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının bu giderlere ilişkin hiçbir fatura ibraz etmediğini, davacının yaralanmasının kolunun kırılmasından dolayı olduğunu ve bu nedenle bakıcıya ihtiyacının olmadığını, davcının iddiasını kanıtlamadığını, davacının müvekkilinin sigortasından dava açmadan önce 37.979,00 TL tazminat aldığını, bu ödemenin müvekkili adına yapılan ödeme olduğunu ve bunun da tazminattan indirilmesi gerektiğini, herhangi bir indirim yapılmadığını, faizin de emekli olduğu tarihten itibaren başlaması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı… Sigorta Şirketi vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda neye göre 5.000,00 TL tedavi giderinin tespit edildiğinin açıklanmadığını, afaki bir şekilde salt tazminat hükmedilmek için bu rakamın verildiğini, müvekkili şirketin aktarım yükümlülüğünü yerine getirdiğini, tedavi gideri teminat kapsamındaki yükümlülüğünün bu nedenle sona erdiğini, ayrıca müvekkili şirketin tedavi giderinden sorumlu olmadığını, tüm sorumluluğun SGK’da olduğunu, somut olayda geçici iş göremezlik taleplerinin sağlık giderleri teminatı dahil edildiğinden ve teminatın SGK sorumluluğunda olmasına rağmen Yerel Mahkemece geçici iş göremezlik tazminatı bakımından aleyhlerine hüküm kurulduğunu, bu hükmün hukuk kurallarına ve genel şartlara aykırılık teşkil ettiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR :
Uyuşmazlık, Yerel Mahkemece verilen davanın kabulü kararına karşı davalı … ve davalı… Sigorta Şirketi vekillerinin ayrı ayrı istinaf itirazları doğrultusunda kararın ortadan kaldırılmasına ilişkindir.
DELİLLER :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin… Esas… Karar sayılı dosyası.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
1086 sayılı HUMK’nın 381-389.maddelerinde ve (6100 sayılı HMK.nin 294. – 297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK.nin 297/2. maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K. sayılı ilamları)
6100 sayılı HMK’nın 24 üncü ve 26 ncı maddelerine göre, yargıç, tarafların talebi olmadan bir uyuşmazlığı kendiliğinden inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda açıkça belirtilmedikçe hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya icra takibini yapmaya zorlanamaz. Yargıç, bir davada tarafların talep sonuçları ile bağlıdır; talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Ancak, duruma göre talepten daha azına karar verilebilir. Yargıcın, tarafların talepleriyle bağlı olmadığına dair kanun hükmü veya kamu düzenini ilgilendiren bir durum varsa bu kural uygulanmaz. Örneğin, sosyal güvenlik hakkı, anayasa ile güvence altına alınmış vazgeçilemez temel sosyal haklardandır. Bu sebeple, hizmet tespiti davalarında davadan feragat geçersizdir. Yine bütün davalarda yargılama giderleri, harç ve vekâlet ücreti konusunda tarafların bir talebi olmasa dahi mahkeme, kamu düzenini ilgilendiren bu konularda re’sen hüküm kurmak zorundadır.
6100 sayılı HMK’nun 26/1 maddesinde “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. HMK’nun 176. maddesi (HUMK’nun 83. md.) ve devam maddelerinde ıslah müessesesi düzenlenmiş olup, bu yolla, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun değiştirebilmesi imkanı sağlanmıştır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Bu hale göre yargılaması devam eden bir dava içinde, ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır. Islahla, dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir.
İfade olunan yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda; dava dilekçesinde açıkça talep edilmeyen bakıcı giderinin ve kaçınılmaz faturasız tedavi giderinin, ıslah dilekçesiyle veya tavzih dilekçesi adı altında talep edilmesinin mümkün olmadığı, bu yöndeki kararın, dava dilekçesindeki talebin aşılması mahiyetinde ve ıslah müessesine ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olacağı, bakıcı giderine ve kaçınılmaz tedavi giderine ilişkin açılmış ve harcı yatırılmış bir dava bulunmadığı,dava dilekçesindeki açıklamalardan talebin geçici ve sürekli işgörmezlik zararına ilişkin olduğu halde yazılı şekilde talepten fazlasına olacak şekilde ayrıca 4.159 TL bakıcı ve 5.000 TL tedavi giderine hükmedilmesi, kamu düzenine aykırı nitelikte olup bu husus resen gözetilmiş olup bu halde davalıların buna yönelen başkaca bir değerlendirme yapılması gerekmeksizin istemleri yerindedir.
(Nitekim 17 hd nin 2014/23214 esas 2017/4406 karar,2015/7913 esas 2018/3722 karar sayılı ilamları)
Her ne kadar davalı sigorta vekilince ilk derece mahkemesince aleyhlerine geçici işgörmezlik tazminatına hükmedildiğini belirterek 4. Bend olarak istinaf sebebi yapmış ise de kararda geçici işgörmezlik tazminatına hükmedilmediğinden buna dair istinafın incelenmesine gerek bulunmamaktadır.
Davalı ….. vekilinin sürekli işgörmezlik hesaplamasının olay tarihinden değil emekli olduğu tarihten itibaren başlatılması , çalıştığı ve maaş aldığı halde tazminat ödemesi yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu,yine faizin emekli olduğu tarihten itibaren başlaması gerektiği,sigortaca yapılan ödemenin düşülmediği istinafı yönünden;
Sorumluluk hukukunun temel amacı, bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri aynen veya nakden gidererek zarar görenin zarar verici olay sonucunda malvarlığında eksilen değer yerine nitelik veya nicelik yönünden eş bir değer koymaktır. Zarar görenin malvarlığında eksilen değer yerine aynı nitelikte bir değer konulması mümkün olduğu takdirde bu değer; bu mümkün olmadığı takdirde, nicelik yönünden, yani para ile ona denk bir değer konulur ve zarar verenin yerine getirmek zorunda olduğu bu yükümlülüğe tazminat yükümlülüğü adı verilir. Tazminat yükümlülüğünün, bir diğer ifadeyle zarar verenin ödeyeceği tazminat miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle zararın hesaplanması gerekmektedir. Zarar görenin malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farkı ifade eden zarar, eşyaya ilişkin olabileceği gibi kişiye ilişkin de olabilecektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararların da kişiye ilişkin zarar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün, gelir getirici şekilde kullanılması demektir. Burada asıl önem arz eden kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 713).
Bununla birlikte Yargıtay’ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektirdiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Bu durum, ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de, burada vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin aynı işi zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı, fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir.
Somut olayda; hükme esas alınan bilirkişi raporunda,davacının geçici işgörmezlik zararının daha önce hüküm altına alınması sebebiyle bu sürenin bitiminden itibaren davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiğinden bahisle zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması doğrudur.
Öte yandan uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Yine bilirkişi tarafından düzenlenen aktüerya raporunda davalı sigorta şirketinin daha önce ödemiş olduğu miktarı hesaplanan tazminattan düşülerek hesap yapılmış olup bu halde bunlara yönelen itirazlar yerinde değildir.
Davalı … vekilinin Maluliyet raporuna yönelen itirazları hakkında
Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ile bir talepte bulunulması halinde zararın kapsamının belirlenmesi açısından malûliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi esaslı unsurdur.
Bu belirlemenin ise; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarih 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği,01.06.2015 tarihinden sonra ise, karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarının A.5 maddesinin (c) bendi ikinci paragrafındaki “Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alınır” hükmü gereğince 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda davacının yaralanmasına neden olan kaza 10/08/2010 tarihinde meydana gelmiş davalı tarafından tanzim edilen sigorta poliçesi ise 25/04/2010-2011 arası dönem için tanzim edilmiştir. Buna göre davacının maluliyet raporunun 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlendiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı anlaşılmaktadır
Ne varki ;
Somut olayda sigortaya başvuru öncesi alınan raporun 11/08/2010 tarihinde düzenlendiği, bu raporda .. Üniversitesi … Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliğince … sayılı rapor olarak düzenlendiği, bu rapor uyarınca davacının %29 oranında kalıcı sakatlığının olduğu belirtildiği, akabinde ilk derece mahkemesince bu kez yine aynı hastaneden tek hekimden 26/02/2018 tarihli rapor alındığı, yine bu raporda da sigortaya başvuru esnasında rapor tanzim eden …’nin imzasının olduğu, akabinde ilk derece mahkemesince bu kez aynı hastaneden üçlü bilirkişi raporu aldırıldığı, bu raporda da davacının %29 oranında malul olduğuna yönelik rapor düzenlenmiş ise de söz konusu raporun davalıların itirazlarını karşılamaktan uzak olduğu, davacının 01/09/2010 tarihinde Konya Numune Hastanesinde tedavi ve ameliyat gördüğü, akabinde Özel BSK Konya Hastanesinde 3 ay önce başka merkezde tedavisi yapılan sağ omzundaki ağrının devam etmesi nedeniyle tekrar ameliyata alındığının anlaşıldığı, olay tarihinin 11/08/2010 tarihi olup, son alınan maluliyet raporunun 17/12/2018 tarihi olduğu gözetildiğinde davacının kolunda meydana gelen yaralanmasının 8 yıl önce gerçekleşen kaza ile illiyet bağının bulunup bulunmadığı, ilk ameliyatından sonra iyileşmeyen kolundaki 3 ay sonra yapılan ameliyata ilişkin tedavi süreci dikkate alındığında yeniden yapılan ameliyatın ilk ameliyattaki yanlış tedaviden kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve bu itibarla davacının mevcut maluliyeti ile 11/08/2010 tarihinde meydana gelen kaza olayı ile ilgili illiyet bağının bulunup bulunmadığının hiçbir değerlendirmesinin bu raporlarda tartışılmadığı, bu halde 11/10/2008 tarihli 27021 sayılı resmi gazete yayınlanan çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliğine göre yukarıda belirtilen gerekçelerle İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerektiği halde yetersiz ve denetimi mümkün bulunmayan raporun hükme esas alınarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı ve bu halde davalıların buna yönelik istinaf itirazlarının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda ilk derece mahkemesince yapılacak iş ; dava dilekçesinde talep edilmeyen bakıcı gideri ve faturalandırılmayan tedavi giderine yönelik usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından bu hususun verilecek yeni kararda dikkate alınması, sürekli maluliyet yönünden ise varsa başkacca tüm tıbbi bilgi ve evrakların dosyaya kazandırılarak varsa maluliyet oranına ve illiyet bağının varlığına yönelik rapor ile davacının son maluliyet durumunun tespiti sonrası belirlenecek bu maluliyet oranından sonra Hüküm tarihine en yakın asgari ücret esas alınarak zarar miktarı tespit edilmesi gerektiğinden ve asgari ücret değişikliğinin kamu düzenine ait olması nedeniyle aktüerya bilirkişisinden ek rapor aldırılarak davalı sigorta şirketi tarafından sürekli işgörmezliğe ilişkin yapılan ödeme dikkate alınarak, Şayet ödenmesi gereken ve hesaplanan sürekli işgörmezlik maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi suretiyle hesap yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir
HMK nın 353/1-a maddesi 6. bendinde; mahkemece tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması, istinaf aşamasında duruşma yapılmadan değerlendirilmesi gereken bir istinaf sebebi olarak kabul edilmiştir.HMK da düzenlenen istinaf sisteminin, dar istinaf sistemi olduğu hususu düşünüldüğünde, işin esasının incelemesine geçilebilmesi için hüküm kurmaya yetecek esaslı bir delilin toplanmamış olması halinde bu maddenin uygulanması gerekeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunun md. 353/1-a-6. bentte geçen “Tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” ifadesini, yetersiz olmakla birlikte dosyada delillerin kısmen toplanıp kısmen değerlendirildiği ancak davanın esasıyla ilgi uyuşmazlığı tam olarak ortaya koyup çözecek derecede esaslı delillerin toplanmamış olması veya bu delillerin değerlendirilmemiş olması şeklinde amaçsal yorumlamak, istinaf incelemesinin denetime ilişkin işlevi de göz önüne alındığında maddenin düzenleme amacına daha uygun olacaktır.
İstinaf sistemimizde dar anlamda istinaf sisteminin benimsendiği düşünüldüğünde ilk derece mahkemesi tarafından dellillerin toplanıp değerlendirilmesi ve bu yargılamanın yanlış olduğu hususlarda tarafların ileri sürdüğü hususlarda inceleme yapılarak karar verilmesidir.İstinaf mahkemesi hem denetim hem de maddi vakıa incelemesi yapan mahkemeler olarak kurulmuş olması,denetim sonucu eksik bulduğu ,tahkikat işlemlerini tamamlayarak yargının gecikmeden karar verme amacına yönelik olup ilk derece mahkemesinin yapması gereken tahkikat işlemlerinin istinaf mahkemesince yapılmasını sağlamak olmadığı,aksinin kabulünün sistemi dar anlamda istinaftan çıkarıp geniş anlamda istinafa sürükleyeceği,bu durum da kanun koyucunun amacına ters bir durum oluşturacağı anlaşılmaktadır.
Yetersiz bir tahkikat ile tahkikatın hiç yapılmamış olması arasında sonuç bakımından bir fark yoktur. Her iki halde de taraflar ilk derece mahkemesindeki yargılamada hukuki dinlenilme hakkından mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla, önemli olan kaç delilin toplanıp kaç tanesinin eksik bırakıldığından çok, uyuşmazlığın halli için önem arz eden delillerin toplanıp toplanmamasıdır
Bu bakımdan Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen delillerin “hiçbirinin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin uyuşmazlığın çözülmesi için taraflarca gösterilen delillerden hiç birinin toplanmaması ya da deliller bütünü ile çözüme ulaşılabilecek hallerde bu bütünü oluşturan delillerden “birinin” toplanmamış olması halleri olduğu söylenebilir. Hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerden “birinin” toplanmamasını da 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın sadece davalı tarafça istinaf edildiği, davacı tarafından yapılan bir istinafın olmadığı gözetilerek kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … vekilinin ve davalı…Sigorta Şirketi vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, Konya… Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/07/2019 tarih ve… Esas …Karar sayılı dosyasında verilen kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde değerlendirme ve işlem yapılmak ve kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle değerlendirmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davalı … tarafından istinaf aşamasında yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde bu davalıya iadesine,
4-Davalı … Sigorta Şirketi tarafından istinaf aşamasında yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde bu davalıya iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
Dair, HMK. m.353/1-a/6 hükümleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve KESİN olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 07/11/2019

Başkan

Üye

Üye

Katip